Burası Huş'tur yolu yokuştur...(Yemen)

Burası Huştur yolu yokuştur giden gelmiyor acep ne iştir...

Yemen, türküsü ve gidip de dönemeyenleriyle meşhur. Osmanlı'nın 7. Kolordusu'nun ayrıldığı tarih olan 1918'den bu yana bağımızın koptuğu bu topraklarla ilişkiler yeniden tesis ediliyor. THY doğrudan uçuşlara başladı, işadamları yatırımlara girişti. İlişkilerin tesisinde 1998'den bu yana hizmette olan Türk okullarının önemi büyük.
Yeni nesil Yemenliler Türkçe ve Türkiye ile büyüyor.


Anadolu insanı için Balkanlar’ın ve Yemen'in ayrı bir yeri vardır. Çünkü bu iki coğrafyayı korumak için neredeyse her aileden bir şehit verilmiştir. Aradan geçen zamana rağmen bugün hâlâ Yemen ismini duyduğunda binlerce insanın yüreği sızlar. Nasıl sızlamasın ki? Yemen'le ilgili bilgilerin yer aldığı uluslararası ansiklopedilerde "Yemen'de şehit olan Türklerin sayısından tarih ürküyor." bilgisi yer alır. Bunca şehit verilen bu coğrafyadan geriye yürekleri burkan bir türkü kalmıştı. Yemen, yüzyılın başında 'Türk mezarlığı' olarak adlandırılıyordu ve gidenlerin gelemediği bir yerdi…

1918 yılında çekilmek zorunda kaldığımız Yemen yıllarca Türkiye gündemine girememişti. Yüz binlerce şehide ait bugün bir mezar taşının bile olmaması ayrı bir dramdı; fakat ekonomik ya da siyasi anlamda ciddi bir bağ kurulmamıştı. Osmanlı zamanında Yemen'e gitmek çölleri aşmayı denizleri geçmeyi gerektiriyordu. Yakın zamana kadar bu ülkeye ulaşmak hiç de kolay değildi. Aktarmalı uçuşlarla neredeyse ABD'ye gitmek için harcanan zamanı gözden çıkarmanız gerekiyordu. Fakat bu yıl 24 yeni hat açmayı planlayan THY İstanbul'dan Yemen'in başkenti San'a'ya direkt uçuşlar başlatarak bu ülkeyi yakına getirdi artık.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve kalabalık bir parlamenter grubuyla Yemen'e giden Türk heyeti tarih kitaplarında okudukları, hikâyelerini dinleyip türkülerini söyledikleri ülkeyi yakından görme imkânı buldu. Ziyaretler yapıldı, heyetler arasında karşılıklı iyi niyet dilekleri ifade edildi. Gezilen, geçilen her yerde Osmanlı'nın izi kalmasa da hikâyesi vardı. Fakat heyetteki herkesin ortak düşüncesi şuydu: Gencecik evlatlarımızı şehit verdiğimiz bu topraklara neden bu kadar uzak kaldık?

Osmanlı'nın Yemen topraklarından çekildiği tarihten bu yana yapılan en kalabalık çıkartma olduğunu sandığımız seyahat aslında ilk değilmiş. Çünkü yıllarca Türkiye'den kimsenin gelip gitmediği bu coğrafyaya 1998'de Faruk Yanık isimli bir eğitim gönüllüsü gelip yerleşmiş. Onun girişimleri, Anadolu'nun fedakâr işadamlarının desteği ve dünyanın dört bir yanını yurt bellemiş idealist öğretmenlerin gayretleriyle, küllenen Yemen-Türkiye ilişkileri hızla canlanmış. Bugün Yemen'de üç ayrı Türk okulunda yaklaşık 500 öğrenci uluslararası standartlarda eğitim alıyor. Öğretmenler, onların aileleri, bu okullara destek veren işadamlarının gelip gitmesiyle bir anda Yemen'in gündemine girmiş Türkiye. Okul yöneticisi Faruk Yanık'ın verdiği bilgiye göre okullarda Yemen'in ileri gelen ailelerinin çocukları eğitim alıyor. Okulların iki ülke ilişkilerinin gelişmesine büyük katkısı olduğunu belirten Yanık, okullarda 12 ayrı ülkeden öğrenci olduğunu dile getiriyor.

Başta Bakan Yıldırım olmak üzere Türk heyeti Türk kolejlerini ziyaret etti, sınıfları gezip çocuklarla Türkçe sohbet etti. Türk bayrağının dalgalanması ve İstiklal Marşı'nın başka ülkelerde çalınmış olması heyetteki herkesi duygulandırdı. Öğrencilerle Türkçe sohbet eden Bakan Yıldırım okuldan ayrılırken, "Böyle yerlerde eğitim kuruluşlarımızın hizmet vermesi sadece Yemen'den değil diğer ülkelerden öğrencilerin hem Türk kültürünü hem Türkçeyi öğrenmiş olmaları çok önemli. Bizim ülke olarak amacımız kültürümüzü, geleneklerimizi en iyi şekilde temsil etmektir. Bunun en güzel örneklerini sadece burada değil dünyanın birçok yerinde Türk okulları başarmıştır." diyordu.

Bizim bulunduğumuz sırada aralarında Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, merkez valisi Erol Uğurlu, Prof. Dr. İsmet Toprak ve çok sayıda işadamının bulunduğu bir başka heyet de Taiz şehrindeki okulu ziyaret ediyordu. Yakıcı sıcakta ve kıvrım kıvrım yollardan 4 saat süren bir yolculukla gelinebilen Taiz'deki okulda Abdurrahman Ali el Neccar isimli bir öğrencinin okuduğu Yemen Türküsü heyettekileri farklı dünyalara götürdü. Bazıları gözyaşlarını içine akıtmayı tercih ederken bilmedikleri bir ülkedeki eğitim faaliyetlerine destek veren bazı işadamları bir bakıma emeklerinin, desteklerinin meyvelerini görmüş olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Halen merkez valisi olan Erol Uğurlu, "Buralarda Türk bayrağının dalgalandığını, İstiklal Marşı’nın okunduğunu, bizim analarımızdan dinlediğimiz türkülerin söylendiğini görmek insanın kalbinde bir ürpertiye, ruhunda bir titreyişe neden oluyor." diyordu. Emekli bir asker olarak bölgeyi farklı bir gözle gezen Aziz Akal ise atalarımızın kanlarını akıttığı bu topraklarda onların torunlarının yemen türküsünü Türkçe söyleyebilmesinin önemine işaret ediyordu. Burası Huş'tur yolu yokuştur

Yemen, sosyal hayatı ve gelenekleriyle çok farklı bir ülke. Ekonomik gelişmişlik seviyesi düşük ve işsizlik yüzde 35. Susuzluk ise en büyük sorun. Öyle ki ülkenin yüzde 90'ında neredeyse su yok. Fakat bütün olumsuzluklara rağmen girişimci ve fedakâr Türk eğitimciler bu ülkeye katkı yapma yarışında. Mesela İngilizce öğretmenlerinden Cemal Yiğit, Yemen'e Los Angeles'tan gelmiş. Başta alışmak zor olmuş ama şimdi bu ülkeyi çok seviyor. Bütün öğretmenler de 'gördüklerinize inanmayın, bu ülke çok güzeldir' diyerek bir bakıma Yemen lobisi yapmaktan geri durmuyor. Önümüzdeki yıl ülkenin liman kenti Aden'e de bir okul açacaklar.

Aslında burada bir noktaya değinmek gerekiyor. Yemen her ne kadar fakir de olsa coğrafi konumuyla stratejik öneme sahip bir ülke. Tarih boyunca Mendep Boğazı ile Kızıldeniz'in, Doğu Afrika'nın, Arap Yarımadası ve Hint Okyanusu'nun kilidi olmuş. Bu yüzden Yemen'de Batılı şirket ve kuruluşları sıkça görmek mümkün. Hatta ülkede açılan Amerikan okulları, Alman hastaneleri hemen dikkat çekiyor.

"Yemen çölleri" kavramı türkülerimize konu olsa da bu ülkede pek çöl yok aslında. Çok yüksek dağlar var. Hatta başkent San'a 2 bin 700 rakımlı. Tarihî Thula kenti ise 3 bin 100 metrede kurulu. Ülkenin sembolü sayılan kartallar bulunduğunuz yüksekliği hatırlatır cinsten, çünkü tepenizde uçup duruyorlar. Türk askerlerinin şehit olduğu coğrafyalar ise vadilerle, dağlarla kaplı. Hudeyde'den bu ülkeye ayak basan Türk askeri San'a'ya doğru yol almış. Başkente 80 km. uzaklıktaki Huş Vadisi'nde ise büyük kayıplar verilmiş. Yemen Türküsü de burada yakılmış. Havada bulut yokken ince bir duman tabakası bugün de vadinin üzerinde. Geçit vermeyen dağların arasındaki bir tepede kurulan Huş Köyü'nün yolu gerçekten de yokuş. Dağların zirvesinde ise bugün bile ayakta olan bir Osmanlı kalesi mevcut.

Fakat ülke genelinde olduğu gibi burada da şehit olmuş yüz binlerden bir iz kalmamış. Kalenin Osmanlı'dan kaldığını ancak tecrübeli bir tarihçi size anlatabiliyor. Başkent San'a’da ise bugün hâlâ "Turkish Quarter" olarak adlandırılan bir Türk mahallesi var. Sakinleri her ne kadar Türkçe bilmeseler ya da Türkiye'yi hiç görmeseler de kendilerini Türk olarak tanımlıyor. Zaten evleri ve kıyafetleri yerel halktan ayrılıyor. 70 yaşındaki Abdurrahman Hüseyin Behçet, gidip de dönemeyenlerden. Dedesi İzmirliymiş ve 'kutsal toprakları korumak' için bu ülkeye gelmiş. Fakat dönmesi mümkün olmamış. Türkiye'ye hiç gelememiş, Türkçe bildiği kelime ise 'nasılsın' ile sınırlı. Ölmeden önce bir kez de olsa İzmir'e gidip akrabalarını görmek istiyor.

Qat gelince kahve gitmiş

Türk Mahallesi'nde her evde ayrı bir hikâye var. Kapısını çaldığımız bir başka evde ise Abdusselam Hoca isimli bir Yemenli karşılıyor bizi. 32 yaşında ve bir petrol şirketinde çalışıyor. 7 çocuğuyla ve eşiyle yüzlerce yıllık bir Osmanlı evinde yaşıyor. Onun da dedesi Adana'dan gelmiş. O da Türkçeyi ve Türkiye'yi bilmiyor. Ama bir gün Adana'ya gidip akrabalarını bulmayı çok istiyor. Çocuklarının isimleri ise çok tanıdık: Feyzi, Sacide, Necmiye, Behçet, Mustafa, İsmail ve Fethi.

Yemen aslında kabileler ve aşiretlerin oluşturduğu bir devlet. Zeydi imamlar tarih boyunca etkili olmuş ve bugün ülkede iki mezhebin ağırlığı hissediliyor: Zeydilik ve Şafiilik. Ülkenin kuzey bölgesinde Haşid, orta bölgelerinde Bekil ve güneyde Medhae kabilesi hâkim. 1990'lara kadar ülkede ikiye bölünmüş bir siyasi yapı vardı. 22 Mayıs 1990'da sosyalist Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ile kuzeydeki Yemen Arap Cumhuriyeti birleşti. Bu yüzden ülkenin güneyi ile kuzeyi arasında keskin farklar var. Mesela güneydeki Aden şehri tipik bir sosyalist. Geniş caddeler ve blok blok apartmanlar göze çarpıyor. Başken San'a'nın 'eski şehir' bölgesi UNESCO tarafından korumaya alınmış. Şehrin bu bölgesinde zaman, sanki 2 bin yıl öncesinde kalmış. Kendine özgü mimarisiyle kerpiçten yapılmış evler, labirenti andıran dar sokaklar ve envai çeşit baharat satan dükkânlar.

Dünyanın kalan kısmının giydiği pantolon, gömlek, taktığı güneş gözlüğü ya da kullandığı cep telefonu şehrin bu bölgesine hiç uğramamış. Herkes beyaz entarisini giyiyor. Kıyafetin olmazsa olmazı ise cenbiye denen hançer. Yemen de cenbiye erkeklik sembolü sayılıyor ve bu hançeri taşımak adı konmamış bir kural. En az cenbiye kadar önemli olan bir başka gelenek ise bir çeşit uyarıcı olan 'Qat' Türkçede Q harfi olmadığı için gat olarak telaffuz edilen bu bitki yediden yetmişe herkesin ağzında. Hayat neredeyse bu otun etrafında dönüyor. Yetiştirilmesi, toplanması, dağıtımı ayrı, çiğnenmesi ayrı bir vaka. Öyle ki çok değerli olunca ülkenin ünlü kahve bahçeleri sökülmüş, yerine gat ekilmiş. Hatta su sıkıntısının arkasında bu bitki var. Çünkü çok su tüketen gat ülkenin su kaynaklarının yüzde 85'ini kullanıyor. Yani ekilebilen alanlar ve bulunabilen her litre su gat'a feda ediliyor.

Gat'ın tüketimi ise ayrı bir seremoni. Kadınlar sokaklarda hiç görünmüyorlar ve hayatın hiçbir aşamasında yoklar ama evlerde onlar da katılıyor gat çiğneme partilerine. İyi yenen bir öğle yemeğinden sonra günlük gat filizleri yanakta toplanıyor. Sürekli çiğnenip ağızda bekletildiğinden yanaktaki kılcal damarlar aracılığı ile kana karışıyor. Bir çeşit uyarıcı olduğu için de kullananları 'uçuruyor'. Başka ülkeler uyuşturucu muamelesi yaptığı için taşınması ve satılmasını yasaklıyor hatta kullanılmasının haram olduğunu belirtiyor fakat Yemen'de gat hayatın bir parçası. Hem de baskın bir unsuru. Evlerde gat çiğneme odaları bile yapılmış.

Hayatın renkli yönleri sadece bununla sınırlı değil. Mesela Yemen'in dünyaca ünlü balı var ve ülke yılda 5 milyar dolar gibi yüklü bir parayı sadece bal satarak elde ediyor. Turizm önemli bir gelir kalemi. Çölü, kıvrım kıvrım vadileri, zirvelere kurulmuş iki bin yıllık apartmanları ve renkli gelenekleriyle Avrupalı turistlerin ilgisini çekiyor özellikle. Hatta turizm başka noktalardan da gelir kapısı oluyor. Ülkenin Mağrip bölgesinde hâlâ isyancı kabileler var. Merkezi hükümetten istediklerini alabilmek için turist kafilelerini kaçırıyorlar. Bu yüzden ülkenin belli bölgelerine gidebilmek için önceden izin alınması yada eskort temin edilmesi gerekiyor.

Bu ülkede açılan Türk kolejleri kısa sürede o kadar başarı sağlamış ki gidilmesi yasak olan ya da izne bağlı bölgelere giderken rehberimin kontroller yapan Yemen askerlerine "Türk kolejinde öğretmenim" demesiyle bütün kapılar açılıyor.
Kaynak:www.aksiyon.com.tr
 

nozz

New member
Teşekkürler güzel paylaşım ama buraya biraz uzun geliyo bu konu millet tenezzül edip okumuyo.
 

xY_sCoRpIoN

New member
abi zoruma gidiyo bakın bikere o huş değil muş yani ne demek istiyonuzz
 

SıpA

уαşℓıℓαя νє ιнтιуαяℓαя
XY_SCORPION' Alıntı:
abi zoruma gidiyo bakın bikere o huş değil muş yani ne demek istiyonuzz

muşla ne alakası var açık ve net bi şeklde huş olduğu ispatlandı onun. . .

kardeş çok güsel çalışma olmuş eline sağlık hep burayı merak etmişimdir antik bi kent gibi duruo:)
 

sbrsrn

New member
eyvallah saolasın.Babamdan duyduğum kadarıyla dedem de yemen cephesindeymiş. görmüş olduk okuduk bilgilendik ellerine sağlık
 
ya büyük babamın anlattığına göre onun babası 1915'li yıllarda köyden çıkmış ve 8 yıl dönmemiş büyükbabam onun deniz kenarında bir kaleyi savunduğunu anlatıyor içme suyunun falan olmadığını onun için deniz suyu içtiklerinden falan bahsediyodu 2 yıl esaret altında yaşamış babamın dedesi sonra dönmüş buralara onun için İstiklal savaşı'na da katılamadığını söylüyordu dedem..
 

HTML

Üst