LeaDerLyCa
New member
- Katılım
- 25 May 2007
- Mesajlar
- 7,890
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bugün Dua Günüdür
“Bize bugünkü ekmeğimizi ver” diye dua ettiğimiz zaman, bir anlamda yarınki ihtiyacımızı duamızın dışında bırakmış oluyoruz. Çünkü, biz hiç yarında yaşamadık, hep bugünde yaşıyoruz. Rezzakımızdan yarının lütfunu ya da yarının ekmeğini beklemiyoruz. Mesele şimdi’yi yaşamak, ân’ın farkında olmaktır. Şimdi’nin hakkını verenler bütün bir ömrün hakkını vermiş olurlar. Bugün bugün için dua edilir, Rezzak’ımızdan bugünün rızkını bekler, Hayat Veren’den bu ânın hayatını ister, Hafiz’imizden şimdi’nin hıfzını umarız. Yarın gelmedi, dün ise geçti. Bu yüzden şimdi dua etmek, şimdinin duasını etmek gerek. Bu ân’ın ihtiyacını görüp, bu ân’ı hayatımızın en önemli ân’ı, tek önemli ân’ı, tek ân’ı bilmeliyiz. Gerçek dualar, şimdiki dertlerden ve şimdiki ihtiyaçlardan doğar. Bugün verilen bize yeter. Bu ân varedilen hamd ister. Bu ân verilen farkedilmek ister. Dua şimdiden ibarettir. Şimdi dua vaktidir. Bu ân, dua ân’ıdır. Bugün verilen, yarın da verileceğinin sözüdür. Bugün varedilmesi, yarının da varedileceğine dair vaaddir. Duamız bugüne odaklı olmalıdır. Bugün Yaratıcının verdiklerini, varettiklerini farketmeli, yarın için ona tevekkül etmeli, O’nu “Güzel bir Vekil” kılmalıyız.
Kulluğumuz ve duamız bu ân’a aittir, gelecek ise Yaratıcının vaadindedir. Gelecek geldiğinde adı “bugün”, “şimdi” ve “bu ân” olacak ve yine biz kullukta ve duada olacağız. Böylece, dua her yenilenen güne ait özel bir görev olacak. Gün’ü duaya ayıracağız. Dua bugünün işi olacak.
İşte böylece, her gün, yeni bir “bugün” olarak yenilendiği gibi, biz de her günün duasını taze bir heyecanla dillendireceğiz, yeni bir nefesle seslendireceğiz. Her bir “bugün”ün ekmeği, suyu, havası, ışığı yepyeni ve taptaze olduğu gibi, her bir “bugün”ün duası da öylece yeni, taze, sıcak, heyecan dolu ve “ilk defaymış gibi” olmalıdır. Bugünün duası bugüne yeter; yarının duası bir “yarın”ın daha “bugün” olmasını bekler.
Bu yüzden yarının kaygısıyla, yarınların endişesiyle “bugün”ün duasını ertelediğimizde, sadece bugünü değil, yarını da kaybederiz. Ve böylece hepten dua heyecanını yitiririz. Bugün, dua edebileceğimiz tek gündür. Bugün dua günüdür. Şimdi dua zamanıdır. Ân, dua ânıdır.
“Bize bugünkü ekmeğimizi ver” diye dua ettiğimiz zaman, bir anlamda yarınki ihtiyacımızı duamızın dışında bırakmış oluyoruz. Çünkü, biz hiç yarında yaşamadık, hep bugünde yaşıyoruz. Rezzakımızdan yarının lütfunu ya da yarının ekmeğini beklemiyoruz. Mesele şimdi’yi yaşamak, ân’ın farkında olmaktır. Şimdi’nin hakkını verenler bütün bir ömrün hakkını vermiş olurlar. Bugün bugün için dua edilir, Rezzak’ımızdan bugünün rızkını bekler, Hayat Veren’den bu ânın hayatını ister, Hafiz’imizden şimdi’nin hıfzını umarız. Yarın gelmedi, dün ise geçti. Bu yüzden şimdi dua etmek, şimdinin duasını etmek gerek. Bu ân’ın ihtiyacını görüp, bu ân’ı hayatımızın en önemli ân’ı, tek önemli ân’ı, tek ân’ı bilmeliyiz. Gerçek dualar, şimdiki dertlerden ve şimdiki ihtiyaçlardan doğar. Bugün verilen bize yeter. Bu ân varedilen hamd ister. Bu ân verilen farkedilmek ister. Dua şimdiden ibarettir. Şimdi dua vaktidir. Bu ân, dua ân’ıdır. Bugün verilen, yarın da verileceğinin sözüdür. Bugün varedilmesi, yarının da varedileceğine dair vaaddir. Duamız bugüne odaklı olmalıdır. Bugün Yaratıcının verdiklerini, varettiklerini farketmeli, yarın için ona tevekkül etmeli, O’nu “Güzel bir Vekil” kılmalıyız.
Kulluğumuz ve duamız bu ân’a aittir, gelecek ise Yaratıcının vaadindedir. Gelecek geldiğinde adı “bugün”, “şimdi” ve “bu ân” olacak ve yine biz kullukta ve duada olacağız. Böylece, dua her yenilenen güne ait özel bir görev olacak. Gün’ü duaya ayıracağız. Dua bugünün işi olacak.
İşte böylece, her gün, yeni bir “bugün” olarak yenilendiği gibi, biz de her günün duasını taze bir heyecanla dillendireceğiz, yeni bir nefesle seslendireceğiz. Her bir “bugün”ün ekmeği, suyu, havası, ışığı yepyeni ve taptaze olduğu gibi, her bir “bugün”ün duası da öylece yeni, taze, sıcak, heyecan dolu ve “ilk defaymış gibi” olmalıdır. Bugünün duası bugüne yeter; yarının duası bir “yarın”ın daha “bugün” olmasını bekler.
Bu yüzden yarının kaygısıyla, yarınların endişesiyle “bugün”ün duasını ertelediğimizde, sadece bugünü değil, yarını da kaybederiz. Ve böylece hepten dua heyecanını yitiririz. Bugün, dua edebileceğimiz tek gündür. Bugün dua günüdür. Şimdi dua zamanıdır. Ân, dua ânıdır.