
28 Ocak 2011’de vizyona girecek olan 'Biutiful', 'İçimdeki Deniz' ve 'İhtiyarlara Yer Yok' ile tanınan İspanyol oyuncu Javier Bardem ile 'Paramparça: Aşklar ve Köpekler', '21 Gram' ve 'Babil'le 2000’lerde yükselişe geçen Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez Innaritu’yu bir araya getiriyor.
'Yabancı Film' kategorisinde Altın Küre ödülü alan film, Oscar'da da 'En İyi Erkek Oyuncu' ve 'Yabancı Dilde En İyi Film' dallarında yarışacak. Yönetmen Innaritu, setteki Bardem ile ilişkisini ve filmini anlattı.
■ 'Babil'in ardından gelen uzun bir ara ve beş ay süren çekimlerin ardından 'Biutiful'la karşımızdasınız.
Dört yıl oldu evet. Ama uzun süredir aklımda olan bir konuydu 'Biutiful'. Farklı aktörlerle birkaç hafta içinde çektiğim farklı hikayeler içeren diğer filmlerimin aksine, bu filmin çekimleri çok uzun sürdü ve Javier neredeyse tüm sahnelerde yer aldı. Filmi resmen sırtladı. Her sahnede gereken kesinlik ve duygusal yoğunluğu devam ettirmek kolay değildi. Özellikle onun oyunculuğunu, oyuncu olmayanlarla ve çocuklarınkiyle dengelemeye çalışırken zorluk çektim. 2008-2009 sonbaharı ve kışı boyunca tanıdığım Javier Bardem ortadan kayboldu ve Uxbal’a hayat verdi.
■ 'Biutiful'un hazırlık aşaması nasıldı?
Bu sürecin Everest’e tırmanmak gibi olacağını biliyordum. Her gün bir öncekinden zor olacaktı. Güzergahı planladık ve üzerinde konuştuk. Ben görsel dili ve filmin her yönünü tasarladım, kronolojik çekim sırasını, kostümleri, dekorları, kamera hareketlerini, hatta filmin belli aşamalarında farklı formatlar kullanmayı… Tek bir karakter üzerinde olacaktı film ve bu rol için Javier başından beri aklımdaki isimdi. Düşündüğüm Uxbal’ı ona detaylıca anlattım. Böylece ikimiz de gitmek istediğimiz yere gidebilecektik. Sert, sıkı, kontrolü elinde tutan bir adam, özgürleşmiş, teslimiyeti kabul eden ve çektiği acılar sayesinde bilgeliğe ulaşan bir adama dönüşecekti. İkimiz de hikayeye kendimizden çok şey kattık ve hikaye gereği bazen dönülmesi zor olan alanlara adım attık. Bu tür bir film insanı tüketir. Ancak olağanüstü çaba ve fedakarlıklar, ikimizin de paylaştığı sanatsal tatmin için değerdi.
■ Bu film için sanırım her şey sizin zihninizde belliydi?
Bir not defterim var ve hangi kararları alacağımı yapım öncesinde biliyordum. Her şey için önhazırlık yapmıştım. Dediğin gibi zihnimde canlandırdım ve ne olacağını biliyordum. O kadar çok notum vardı ki bir nevi storyboard gibiydim. Kovalama sahnesinde storyboard'a ihtiyaç vardı çünkü karmaşık, aksiyonluydu ve yedi tane kamera vardı. Kameraları, karakterlerin duygularının gücünü yansıtmak ve arttırabilmek için hangi açıdan kullanmamız gerektiğini uzun uzun düşündük.
■ Uxbal gibi çevresinde gördüğümüz diğer insanların da zor hayatları var. Yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele içindeler… Ama siz, 'İnsanlar bu filmde de umudu görecek' diyorsunuz.
Evet,ölüm temasının yer alması film de iç karartıcı olabilir ama bu hayatımızın bir parçası. İnsanlar genelde bunu düşünmek istemiyor. Bunu düşünmek rahatsızlık veriyor. Ölümün varlığını bilerek yaşamak hayattı daha anlamlı kılıyor bence. Bu film benim için ölüm hakkında değil, yaşam ve gözlemler hakkında. Uxbal, şefkat, merhamet, bağışlamayı temsil ediyor. Bu film tamamen umut ışıklarının parlayıp sönmesiyle dolu. Bu filmin sonunda herkesin cevaplanması gereken sorular ortaya çıkıyor. Ben umut dolu bir film olduğunu düşünüyorum, filmlerim arasında açık ara en iyimseri.