BağHan
Banned
- Katılım
- 24 Nis 2009
- Mesajlar
- 116
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bu millet
Ordusuz kalmaz!..
Türkiye’nin başı belada
Ülkemiz büyük bir belayla karşı karşıya. Gerçi Türkiye gibi gelişmelerin hep kötüye gittiği bir ülke için bu durum doğal karşılanabilir. “Zaten işler ne zaman iyiye gitti ki?” de diyebiliriz. Ama öyle değil. Çünkü durumumuzu açıklamak için artık kötü kelimesi yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin başı ciddi anlamda beladadır.
Gerçi işlerin bu noktaya varacağı da belliydi. Geçtiğimiz Ağustos ayında AB’nin başlattığı darbe sürecinin doğal sonuçlarını yaşıyoruz. Bu doğal sonuçlardan ilki, siyaset mekanizmasının AB’ye ve ABD’ye yeterli teslimiyeti gösteremeyen unsurlarının bir darbe ile tasfiyesi, onun yerine şaibeli, düzmece, tuzak bir seçimle tam teslim bir hükümetin getirilmesi oldu.
Nitekim bu iktidar değişikliğinin, iktidarın değişmesini gerekli kılan engelleri ortadan kaldırdığını bugün görüyoruz. Şimdilerde bunu AB’ye uyum ve demokratikleşme diye yutturmaya çalışıyorlar. Ancak yaşananın Türkiye’nin etnik unsurlarına parçalanması, her bir etnik unsurun AB’nin güvencesi altına alınması ve etnik nedenlerle parçalanmaya karşı koyacak güçlerin tasfiyesi olduğunu görüyoruz.
Bir yandan Kürtçe eğitim, yayın hakkının tanınması, diğer yandan terör örgütüne af çıkarılması, terör örgütüne her tür yasal çalışma hakkının tanınması; yasalarda yapılan düzenlemelerle etnik bölünme hakkının tanınması ve en önemlisi bu gidişata karşı koyan Cumhurbaşkanı-Ordu-bürokrasiden oluşan devletin safdışı edilmesi.
AB’ye uyumlu, Kürtçü ve Şeriatçı Türkiye!
Bugün doğrudan AB ve demokratikleşme yönünden okunan bu süreçte, Türk Ordusu, Cumhurbaşkanı ve Türk devletinin geleneksel laik, Cumhuriyetçi bürokrasisi safdışı edilmektedir. Ancak bu süreci Cumhuriyet Ordusu’nun tasfiyesi, Cumhuriyet rejimini simgeleyen Cumhurbaşkanlığı makamının lağvedilmesi ve Cumhuriyet yönetim mekanizmasının dağıtılması olarak da okuyabilriz. Bunun ne olduğunu sanırız anlamışsınızdır: Şeriata dönüş!
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve AB’ye uyumu denilen şey işte tam da budur: Kürt azınlık yaratılıp ülkenin bir bölümünün koparılması, Cumhuriyet’in yıkılıp yerine Hilafet’in getirilmesi! Yani AB’ye uyumlu, Kürtçü ve Şeriatçı bir Türkiye!
İyi ama yüzyılın başında zaten Türkiye bu durumda değil miydi? Padişah ve halife Avrupa’ya o kadar uyumluydu ki İngiliz Muhibiydi. Padişahın çevresinde iki örgüt vardı, biri Kürt Teali Cemiyeti, ki lideri doğrudan İngiliz ajanıydı, diğeri ise İslam Teali Cemiyeti. Yani tıpkı bugünkü gibi, Kürtçü, Şeriatçı ve Avrupa’ya uyumlu bir tablo vardı ülkemizde!
Ama ona kimse demokratik bir ülke gözüyle değil, parçalanacak ve paylaşılacak bir ülke olarak bakıyordu. Bugün de emperyalistler ülkemize demokratikleşen, Avrupalılaşan bir ülke olarak değil, yavaş yavaş bölünme kıvamına gelen bir ülke gözüyle bakmaktadır.
Tayyip halife, Apo sadrazam!
O nedenle artık milletin gözünü açmasının zamanı gelmiştir. Gözünü açmak dediğimizde ise bu belayı görüp, bu beladan kurtulacak bir çarenin bulunması anlaşılmalı.
Bela, AB’nin ve ABD’nin ülkemize dayattığı ve adına demokratikleşme denilen yolun kendisidir. Bu yol, Türkiye’yi Cumhurbaşkansız, Ordusuz bırakacak bir yoldur. Yani Cumhuriyet’in yıkılıp hilafetin yeniden getirilmesi. Şimdi AB’ye uyum denilen düzenlemeleri Cumhuriyet’in yıkılması yolunda atılan adımlar olarak görmeyen tüm anlayışlar, önümüzdeki dönem yaşayacaklarımızın sorumlusudur.
Türkiye’nin bağımsızlığı konusunda duyarlı olan Atatürkçü ve milliyetçi çevreler, iki yıldır bu uyarıları yapıyor. Ancak, AB’nin ve ABD’nin baskısına göğüs geremeyen Türk devleti, bu uyarıları yeterli ölçüde dikkate almıyor. Ve iki yıl sonunda gelinen nokta, Tayyip’in başbakanlığıdır. Bundan sonraki iki yılda ise iki şey daha gerçekleşecektir; biri Tayyip’in halifeliği, diğeri Apo’nun hükümete girişi!
Asın şu Atatürkçüleri!
Olacakları görenler, ülkenin bu faciayı yaşamaması için gereken uyarıları yapıyorlar. Türk Ordusu’nu ve Türk devletini bu gidişatı engellemeye çağırıyorlar. Biz TÜRKSOLU olarak Türk Ordusu’na bu sürece müdahale etme çağrısı yapıyoruz. Ordu’nun tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi bir müdahale ile bu oyunu bozmasını istiyoruz.
Bu çağrımız özellikle Şeriatçı kesimlerin saldırısına uğruyor. Şeriatçı Vakit gazetesi, bizim idamlık bir tahrik yaptığımızın propagandasını yapıyor, hem de bu propagandayı Anayasa hukukçusu olan bir takım zevattan aldıkları demeçlerle güçlendirerek.
Ancak TÜRKSOLU’nun idamlık bir suç işlediğini iddia edenler, bu ülkede idamın kaldırıldığını, hem de kendi partileri tarafından kaldırıldığını sanıyoruz unutuyorlar! Ya da onların AB’ye uyum diye kaldırdıkları idam sadece Apo’yu kurtarmak içindi, yoksa bu devleti savunacak, Atatürkçü insanlar için değil! Görüyor musunuz AB demokrasisini, Apo’ya af var, Atatürkçüye idam!
Sizin atanız Vahdettin de aynısını yapmamış mıydı zaten. Mustafa Kemal’in idam fermanını Anadolu’ya Yunan uçakları atmıştı! Böyle ataya böyle torun yakışır zaten; idamımız için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilirsiniz!
Bugün gazetelerinde yazdıkları, yarın nasıl bir ülkede yaşayacağımızı göstermesi açısından anlamlıdır. Bu iktidar yaptığımız çağrıya uyacak güçler tarafından engellenmezse, yarın sokaklarda Atatürkçülerin kellelerinin sopalara takılıp dolaştırılacağı günleri göreceğiz demektir. Menemen çok uzak diye düşünmeyelim. 70 yıl bu Şeriatçılar için kısa bir zamandır. İpleri ellerine geçirseler bizi değil 70 yıl öncesine, 1400 yıl öncesine götürürler.
Bundan 5 yıl önce 28 Şubat, Sincan’da Kudüs Gecesi kutlamalarının hemen ardından tankların Sincan’dan geçirilmesi ile başlamıştı. Kudüs Gecesi’ni düzenleyen bugünkü başbakanın o günkü partisiydi. O gecede Kemalistlerin kuklaları yakılmıştı. Tanklar Sincan’dan geçmese, kuklalar değil Kemalistlerin kendileri yakılacaktı. Yok canım diyenlere Sivas’ı anımsamalarını öneririz.
Biz Türküz, asker milletiz!
Bizi ipe yollamak isteyen Şeriatçılar, bizim bir yerlerden icabet almasak bu çağrıyı yapamayacağımızı söylüyor. Çünkü yolun sonunda ip varmış!
Şeriatçılar burada da bizi kendileriyle karıştırıyorlar. İcabet alıp ona göre davranan Atatürkçüler değil sizsiniz. Sizin lideriniz olacak o sabıkalı gidip ABD’den ve AB’den icabet almasaydı, Ordu’nun karşısında böyle külhanbeyi şekilde zor diklenirdi. Biz sizin önceki şeyhinizin de Ordu’nun karşısında zoru görünce bir tarafını kurtarmak için nasıl da yırtındığını iyi biliyoruz.
İpten korkan biz değil sizsiniz. Atatürk’ten bu yana boynunda idam fermanı ile vatan savunması yapan bir geleneğin evladıyız. Biraz erkek olsanız AB’nin ve ABD’nin arkasına sığınıp bu devlete ve Ordu’ya saldırma kahpeliğni yapmazsınız. Ama sizin genlerinizde ve ruhunuzda var kahpelik. Onu da biz düzeltecek değiliz.
Biz bir yerlerden icabet alıp çağrı yapmıyoruz. Ama bizim çağrımızın, belli kuvvetlerde yarattığı yankıyı görüyor ve biliyoruz. Sonunda çağrımızın uygulanacağını da biliyoruz.
En iyisi bunu siz de bilin. Çok güvendiğiniz o Avrupa ve Amerika’nın sizi kurtarmaya yetmeyeceğini iyi bilin. Vahdettin’in sonunu hatırlayın. Onu işgal orduları koruyordu, ama sonunda bu ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Çünkü terhis edilen Türk Ordusu, yeniden dirildi, silahını kuşandı ve düşmanı yurttan attı. Bugün Türk Ordusu’nu tasfiye ve terhis etme uğraşı verenler bu tarihi iyi bilsinler, sakın başarı kazandıklarını sanmasınlar.
Biz Türk milletiyiz, asker milletiz. Her koşulda biraraya gelir, silah bulur, Ordu kurarız. Bu millet 5 bin yıllık tarihinin hiç bir döneminde Ordusuz kalmadı, kalmaz da!
http://www.turksolu.org/34/basyazi34.htm
Ordusuz kalmaz!..
Türkiye’nin başı belada
Ülkemiz büyük bir belayla karşı karşıya. Gerçi Türkiye gibi gelişmelerin hep kötüye gittiği bir ülke için bu durum doğal karşılanabilir. “Zaten işler ne zaman iyiye gitti ki?” de diyebiliriz. Ama öyle değil. Çünkü durumumuzu açıklamak için artık kötü kelimesi yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin başı ciddi anlamda beladadır.
Gerçi işlerin bu noktaya varacağı da belliydi. Geçtiğimiz Ağustos ayında AB’nin başlattığı darbe sürecinin doğal sonuçlarını yaşıyoruz. Bu doğal sonuçlardan ilki, siyaset mekanizmasının AB’ye ve ABD’ye yeterli teslimiyeti gösteremeyen unsurlarının bir darbe ile tasfiyesi, onun yerine şaibeli, düzmece, tuzak bir seçimle tam teslim bir hükümetin getirilmesi oldu.
Nitekim bu iktidar değişikliğinin, iktidarın değişmesini gerekli kılan engelleri ortadan kaldırdığını bugün görüyoruz. Şimdilerde bunu AB’ye uyum ve demokratikleşme diye yutturmaya çalışıyorlar. Ancak yaşananın Türkiye’nin etnik unsurlarına parçalanması, her bir etnik unsurun AB’nin güvencesi altına alınması ve etnik nedenlerle parçalanmaya karşı koyacak güçlerin tasfiyesi olduğunu görüyoruz.
Bir yandan Kürtçe eğitim, yayın hakkının tanınması, diğer yandan terör örgütüne af çıkarılması, terör örgütüne her tür yasal çalışma hakkının tanınması; yasalarda yapılan düzenlemelerle etnik bölünme hakkının tanınması ve en önemlisi bu gidişata karşı koyan Cumhurbaşkanı-Ordu-bürokrasiden oluşan devletin safdışı edilmesi.
AB’ye uyumlu, Kürtçü ve Şeriatçı Türkiye!
Bugün doğrudan AB ve demokratikleşme yönünden okunan bu süreçte, Türk Ordusu, Cumhurbaşkanı ve Türk devletinin geleneksel laik, Cumhuriyetçi bürokrasisi safdışı edilmektedir. Ancak bu süreci Cumhuriyet Ordusu’nun tasfiyesi, Cumhuriyet rejimini simgeleyen Cumhurbaşkanlığı makamının lağvedilmesi ve Cumhuriyet yönetim mekanizmasının dağıtılması olarak da okuyabilriz. Bunun ne olduğunu sanırız anlamışsınızdır: Şeriata dönüş!
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve AB’ye uyumu denilen şey işte tam da budur: Kürt azınlık yaratılıp ülkenin bir bölümünün koparılması, Cumhuriyet’in yıkılıp yerine Hilafet’in getirilmesi! Yani AB’ye uyumlu, Kürtçü ve Şeriatçı bir Türkiye!
İyi ama yüzyılın başında zaten Türkiye bu durumda değil miydi? Padişah ve halife Avrupa’ya o kadar uyumluydu ki İngiliz Muhibiydi. Padişahın çevresinde iki örgüt vardı, biri Kürt Teali Cemiyeti, ki lideri doğrudan İngiliz ajanıydı, diğeri ise İslam Teali Cemiyeti. Yani tıpkı bugünkü gibi, Kürtçü, Şeriatçı ve Avrupa’ya uyumlu bir tablo vardı ülkemizde!
Ama ona kimse demokratik bir ülke gözüyle değil, parçalanacak ve paylaşılacak bir ülke olarak bakıyordu. Bugün de emperyalistler ülkemize demokratikleşen, Avrupalılaşan bir ülke olarak değil, yavaş yavaş bölünme kıvamına gelen bir ülke gözüyle bakmaktadır.
Tayyip halife, Apo sadrazam!
O nedenle artık milletin gözünü açmasının zamanı gelmiştir. Gözünü açmak dediğimizde ise bu belayı görüp, bu beladan kurtulacak bir çarenin bulunması anlaşılmalı.
Bela, AB’nin ve ABD’nin ülkemize dayattığı ve adına demokratikleşme denilen yolun kendisidir. Bu yol, Türkiye’yi Cumhurbaşkansız, Ordusuz bırakacak bir yoldur. Yani Cumhuriyet’in yıkılıp hilafetin yeniden getirilmesi. Şimdi AB’ye uyum denilen düzenlemeleri Cumhuriyet’in yıkılması yolunda atılan adımlar olarak görmeyen tüm anlayışlar, önümüzdeki dönem yaşayacaklarımızın sorumlusudur.
Türkiye’nin bağımsızlığı konusunda duyarlı olan Atatürkçü ve milliyetçi çevreler, iki yıldır bu uyarıları yapıyor. Ancak, AB’nin ve ABD’nin baskısına göğüs geremeyen Türk devleti, bu uyarıları yeterli ölçüde dikkate almıyor. Ve iki yıl sonunda gelinen nokta, Tayyip’in başbakanlığıdır. Bundan sonraki iki yılda ise iki şey daha gerçekleşecektir; biri Tayyip’in halifeliği, diğeri Apo’nun hükümete girişi!
Asın şu Atatürkçüleri!
Olacakları görenler, ülkenin bu faciayı yaşamaması için gereken uyarıları yapıyorlar. Türk Ordusu’nu ve Türk devletini bu gidişatı engellemeye çağırıyorlar. Biz TÜRKSOLU olarak Türk Ordusu’na bu sürece müdahale etme çağrısı yapıyoruz. Ordu’nun tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi bir müdahale ile bu oyunu bozmasını istiyoruz.
Bu çağrımız özellikle Şeriatçı kesimlerin saldırısına uğruyor. Şeriatçı Vakit gazetesi, bizim idamlık bir tahrik yaptığımızın propagandasını yapıyor, hem de bu propagandayı Anayasa hukukçusu olan bir takım zevattan aldıkları demeçlerle güçlendirerek.
Ancak TÜRKSOLU’nun idamlık bir suç işlediğini iddia edenler, bu ülkede idamın kaldırıldığını, hem de kendi partileri tarafından kaldırıldığını sanıyoruz unutuyorlar! Ya da onların AB’ye uyum diye kaldırdıkları idam sadece Apo’yu kurtarmak içindi, yoksa bu devleti savunacak, Atatürkçü insanlar için değil! Görüyor musunuz AB demokrasisini, Apo’ya af var, Atatürkçüye idam!
Sizin atanız Vahdettin de aynısını yapmamış mıydı zaten. Mustafa Kemal’in idam fermanını Anadolu’ya Yunan uçakları atmıştı! Böyle ataya böyle torun yakışır zaten; idamımız için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilirsiniz!
Bugün gazetelerinde yazdıkları, yarın nasıl bir ülkede yaşayacağımızı göstermesi açısından anlamlıdır. Bu iktidar yaptığımız çağrıya uyacak güçler tarafından engellenmezse, yarın sokaklarda Atatürkçülerin kellelerinin sopalara takılıp dolaştırılacağı günleri göreceğiz demektir. Menemen çok uzak diye düşünmeyelim. 70 yıl bu Şeriatçılar için kısa bir zamandır. İpleri ellerine geçirseler bizi değil 70 yıl öncesine, 1400 yıl öncesine götürürler.
Bundan 5 yıl önce 28 Şubat, Sincan’da Kudüs Gecesi kutlamalarının hemen ardından tankların Sincan’dan geçirilmesi ile başlamıştı. Kudüs Gecesi’ni düzenleyen bugünkü başbakanın o günkü partisiydi. O gecede Kemalistlerin kuklaları yakılmıştı. Tanklar Sincan’dan geçmese, kuklalar değil Kemalistlerin kendileri yakılacaktı. Yok canım diyenlere Sivas’ı anımsamalarını öneririz.
Biz Türküz, asker milletiz!
Bizi ipe yollamak isteyen Şeriatçılar, bizim bir yerlerden icabet almasak bu çağrıyı yapamayacağımızı söylüyor. Çünkü yolun sonunda ip varmış!
Şeriatçılar burada da bizi kendileriyle karıştırıyorlar. İcabet alıp ona göre davranan Atatürkçüler değil sizsiniz. Sizin lideriniz olacak o sabıkalı gidip ABD’den ve AB’den icabet almasaydı, Ordu’nun karşısında böyle külhanbeyi şekilde zor diklenirdi. Biz sizin önceki şeyhinizin de Ordu’nun karşısında zoru görünce bir tarafını kurtarmak için nasıl da yırtındığını iyi biliyoruz.
İpten korkan biz değil sizsiniz. Atatürk’ten bu yana boynunda idam fermanı ile vatan savunması yapan bir geleneğin evladıyız. Biraz erkek olsanız AB’nin ve ABD’nin arkasına sığınıp bu devlete ve Ordu’ya saldırma kahpeliğni yapmazsınız. Ama sizin genlerinizde ve ruhunuzda var kahpelik. Onu da biz düzeltecek değiliz.
Biz bir yerlerden icabet alıp çağrı yapmıyoruz. Ama bizim çağrımızın, belli kuvvetlerde yarattığı yankıyı görüyor ve biliyoruz. Sonunda çağrımızın uygulanacağını da biliyoruz.
En iyisi bunu siz de bilin. Çok güvendiğiniz o Avrupa ve Amerika’nın sizi kurtarmaya yetmeyeceğini iyi bilin. Vahdettin’in sonunu hatırlayın. Onu işgal orduları koruyordu, ama sonunda bu ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Çünkü terhis edilen Türk Ordusu, yeniden dirildi, silahını kuşandı ve düşmanı yurttan attı. Bugün Türk Ordusu’nu tasfiye ve terhis etme uğraşı verenler bu tarihi iyi bilsinler, sakın başarı kazandıklarını sanmasınlar.
Biz Türk milletiyiz, asker milletiz. Her koşulda biraraya gelir, silah bulur, Ordu kurarız. Bu millet 5 bin yıllık tarihinin hiç bir döneminde Ordusuz kalmadı, kalmaz da!
http://www.turksolu.org/34/basyazi34.htm