1001Design
330i ///M3 Design
CHP lideri Deniz Baykal’ın VATAN’a verdiği mülâkatta dramatik bir bölüm var.
Baykal, Kasım 2002 seçimlerini AKP büyük farkla kazandığının ertesi günü Tayyip Erdoğan’a gitmiş ve şunu demiş:
“Size her konuda yardımcı olmaya hazırım ama sakın ha laik, demokratik cumhuriyetin kazanımlarını tehlikeye sokacak bir girişimde bulunmayın. Türkiye’nin rotasıyla oynamayın. Bunun için geldim.”
Erdoğan “Merak etme sen, yok öyle bir şey” diye cevaplamış Baykal’ı.
Endişelerinin yersiz olduğu konusunda bir anlamda teminat vermiş.
CHP lideri her gün daha sertleşen bir tonda Başbakan’ın Çankaya yolunu kesmeye çalışan çıkışlar yapıyor.
Elbette ideali, mutabakatla seçilecek birini Cumhurbaşkanı yapmaktır. Ama bu mümkün olmayacaksa Baykal’a göre “Kim olursa olsun ama Başbakan Erdoğan olmamalıdır!”
Peki Erdoğan yerine onun işaret edeceği biri Köşk’e çıkarsa ne değişecektir?
CHP lideri Baykal bu soruya “Taç giyen baş akıllanır. Oraya gelen insan emir almaz” karşılığını veriyor.
Evet, Yıldırım Akbulut tecrübesi bu savın yabana atılır olmadığını kanıtlamıştı. Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkarken söz dinleyen bir başbakan atayarak hükümeti de idare etme planları Akbulut yüzünden işlememiştir, bu doğru. Ama aynı kaide neden Tayyip Erdoğan için geçerli olmasın?
Erdoğan da bir siyasetçidir ve onun için de Cumhurbaşkanlığı makamından öte durak yoktur. Çankaya’ya gelmesine mani sayılan engellerinden oraya geldikten sonra kendi iradesi ile arınması neden mümkün olmasın?
Deniz Baykal geçen yılki 23 Nisan konuşmasında laiklik tartışmasını gündeme getirmekle Başbakan’ın bu şansını kaybettiğini söylüyor.
Bizce daha önemli sebep, Başbakan’ın kendisine atfedilen sakıncaları geçersiz kılmak amacında ikna edici çıkışlar yapma zahmetine hiç katlanmamasıdır.
Niye inat ediyor acaba?
Meclisteki denge elbette önemlidir.
Ama Tayyip Erdoğan oy sayısının bu sorunu çözmeye yetmeyeceğini anlamakta çok geç kalmamalıdır!
*****
Devlet adamı özlemi
Dünyanın en konuşkan başbakanları Türkiye’den çıkıyor. Çok konuşanlar da mutlaka hata yapıyor.
Tayyip Erdoğan Suriye’ye giderken gazetecilere, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlükteki iddialar konusunda yargının görevini yapmadığını söyledi.
“Savcılıklara ciddi bir görev düşüyor. Ama onlardan ses yok. Çağırıp yayınlayan dergiye sormaları, belgelerini istemeleri lâzım” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından korkanlara bir puan daha kazandıran yanlıştır bu.
Yürütme, yargının ne yapması gerektiğini tayin edemez. Başbakan savcılara talimat veremez.
Doğru olan MİT ve polis eliyle delilleri toplatmak, gerçekten darbe hazırlığına ait inandırıcı kanıtlar varsa bunları yargıya sunmaktır.
Veya en azından bu konudaki suç duyurusunu Başbakan sıfatıyla savcılığa usulünce yapmaktır.
Böyle manşetlerden değil..
Başbakan o konuşmayı yaparken savcıların incelemelere çoktan başlamış olmadığından nasıl emin olabiliyordu?
Başbakan’ın yaptığı ile yapması gereken arasındaki fark, siyasetçi ile devlet adamı arasındaki farktır!

Baykal, Kasım 2002 seçimlerini AKP büyük farkla kazandığının ertesi günü Tayyip Erdoğan’a gitmiş ve şunu demiş:
“Size her konuda yardımcı olmaya hazırım ama sakın ha laik, demokratik cumhuriyetin kazanımlarını tehlikeye sokacak bir girişimde bulunmayın. Türkiye’nin rotasıyla oynamayın. Bunun için geldim.”
Erdoğan “Merak etme sen, yok öyle bir şey” diye cevaplamış Baykal’ı.
Endişelerinin yersiz olduğu konusunda bir anlamda teminat vermiş.
CHP lideri her gün daha sertleşen bir tonda Başbakan’ın Çankaya yolunu kesmeye çalışan çıkışlar yapıyor.
Elbette ideali, mutabakatla seçilecek birini Cumhurbaşkanı yapmaktır. Ama bu mümkün olmayacaksa Baykal’a göre “Kim olursa olsun ama Başbakan Erdoğan olmamalıdır!”
Peki Erdoğan yerine onun işaret edeceği biri Köşk’e çıkarsa ne değişecektir?
CHP lideri Baykal bu soruya “Taç giyen baş akıllanır. Oraya gelen insan emir almaz” karşılığını veriyor.
Evet, Yıldırım Akbulut tecrübesi bu savın yabana atılır olmadığını kanıtlamıştı. Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkarken söz dinleyen bir başbakan atayarak hükümeti de idare etme planları Akbulut yüzünden işlememiştir, bu doğru. Ama aynı kaide neden Tayyip Erdoğan için geçerli olmasın?
Erdoğan da bir siyasetçidir ve onun için de Cumhurbaşkanlığı makamından öte durak yoktur. Çankaya’ya gelmesine mani sayılan engellerinden oraya geldikten sonra kendi iradesi ile arınması neden mümkün olmasın?
Deniz Baykal geçen yılki 23 Nisan konuşmasında laiklik tartışmasını gündeme getirmekle Başbakan’ın bu şansını kaybettiğini söylüyor.
Bizce daha önemli sebep, Başbakan’ın kendisine atfedilen sakıncaları geçersiz kılmak amacında ikna edici çıkışlar yapma zahmetine hiç katlanmamasıdır.
Niye inat ediyor acaba?
Meclisteki denge elbette önemlidir.
Ama Tayyip Erdoğan oy sayısının bu sorunu çözmeye yetmeyeceğini anlamakta çok geç kalmamalıdır!
*****
Devlet adamı özlemi
Dünyanın en konuşkan başbakanları Türkiye’den çıkıyor. Çok konuşanlar da mutlaka hata yapıyor.
Tayyip Erdoğan Suriye’ye giderken gazetecilere, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlükteki iddialar konusunda yargının görevini yapmadığını söyledi.
“Savcılıklara ciddi bir görev düşüyor. Ama onlardan ses yok. Çağırıp yayınlayan dergiye sormaları, belgelerini istemeleri lâzım” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından korkanlara bir puan daha kazandıran yanlıştır bu.
Yürütme, yargının ne yapması gerektiğini tayin edemez. Başbakan savcılara talimat veremez.
Doğru olan MİT ve polis eliyle delilleri toplatmak, gerçekten darbe hazırlığına ait inandırıcı kanıtlar varsa bunları yargıya sunmaktır.
Veya en azından bu konudaki suç duyurusunu Başbakan sıfatıyla savcılığa usulünce yapmaktır.
Böyle manşetlerden değil..
Başbakan o konuşmayı yaparken savcıların incelemelere çoktan başlamış olmadığından nasıl emin olabiliyordu?
Başbakan’ın yaptığı ile yapması gereken arasındaki fark, siyasetçi ile devlet adamı arasındaki farktır!
gazetevatan.com