T
Banned
- Katılım
- 8 May 2006
- Mesajlar
- 3,665
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bolu Beyi'nin zulmü olmasa, Köroğlu olur muydu?
Zaman zaman ve hatta sık sık yazarım... Problemlerin "karmaşık", "içinden çıkılmaz" ve "çözümsüz" hale gelmesinde, "durulan yer"in, "bakılan pencere"nin büyük rolü vardır...
Meselâ, "halkın içinde" yaşayan biri, halka "düşmanlık" yapabilir mi?.. Belki "eleştiri" yapabilir, ama asla "hakaret" etmez!..
"AHIR"DAN BAKINCA!
Ama, bir "mahlûkat" düşünün ki; eğer "ahır"da yaşıyorsa, ondan "insanca tanım" ve "insanca tavır" beklenemez!.. O; "ahırın penceresi"nden bakar ve insanları da "kendisi gibi" görür!..
Meselâ, der ki;
"Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. (...) Hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!"
İnsanlar hakkında "böyle bir tanım" yapabilmek için, ancak ve ancak "mahlûk" olmak, dahası, "ahır penceresi"nden bakıyor olmak gerekir!..
Zira;
"İnsan" olan bir insan, kendi halkı için "geviş getiriyor" demez!..
Diyorsa;
"Baktığı pencere"ye bakmak lâzım!..
Orası, bir "ahır" olabilir!..
TERÖRÜN TANIMI
Bunu, böylece ifade ettikten sonra, şimdi de gelelim, yine "görmek-bakmak"la ilgili bir başka örneğe!..
Genelkurmay Başkanı Org. Sayın Hilmi Özkök, KKTC Silahlı Kuvvetler Günü dolayısıyla verilen resepsiyonda demiş ki;
"Terörizmin tanımının çok iyi yapılması gerekir... Ancak bu, siyasî bakımdan yapılamıyor... Siyasiler; kendi kamuoyları ve kendi insanları ne der diye düşünüyor...
Bizim terörist dediğimize, başkası özgürlük savaşçısı diyor... Siyasîlerin, ortak bir tanım üzerinde uzlaşması çok zor... Terörün tanımını belirlemek için, bir bilim kurulu kurulabilir!"
Sayın Özkök'e katılıyorum...
Birinin "özgürlük savaşçısı" dediğine, öteki "terörist" diyor!..
Ve tabiî;
Yaptığı iş "terör" olduğu halde, kendilerini "özgürlük ve demokrasi savaşçısı" olarak lanse edenler var!..
Peki, bu tanımlamada "ölçü" ne, ölçüyü koyan "kim?"
Kim, kime göre terörist?..
Ya da;
Kim, kime göre özgürlük savaşçısı?..
Öteden beri verdiğim bir örnek vardır:
"Bolu Beyi"ne göre, Köroğlu, bir "terörist"tir, bir "vatan haini"dir!..
"Halka göre" ise;
Köroğlu, bir "kahraman"dır!..
İşte burada, "durulan yer"in ve "bakılan pencere"nin önemi çıkıyor ortaya!..
Eğer o yerde duran "güçlü" ise, maalesef "kuralı koyan" da o oluyor!..
Peki, "kuralı koyan güçlü" diye, herkes ona boyun mu eğecek?.. "Herkesin boyun eğdiği bir kural" doğru ve adil mi sayılacak?..
"Karmaşa" işte burada başlıyor!..
Peki, "çözüm" ne?..
"KURUL" VAR AMA "TANIM"A UYAN YOK!
Sayın Özkök, bir "Bilim Kurulu" oluşturulmasını ve "terörün tanımı"nın bu kurul tarafından yapılmasını öneriyor!..
Doğru bir yaklaşım!..
Ne var ki, "pratik"te bir geçerliliği yok!..
Örnekler ortada...
"Türkiye"yi ele alalım...
Bu ülkede, "tartışmalı dinî konular"da devreye girip, "hüküm" verebilmesi için, Diyanet bünyesinde, bir "Din İşleri Yüksek Kurulu" oluşturulmuş!..
Tam da, sayın Özkök'ün önerdiği şartlara haiz... Yani, "uzmanlar"dan oluşan bir kurul!..
İşte bu kurul, 1981 yılında demiş ki;
"Başörtüsü, Allah'ın emridir!"
Evet, sayın Özkök'ün ifadesiyle, bir "tanım" yapmış;
"Başörtüsü Allah'ın emridir!"
Anlayacağınız;
Ortada, hem "kurul" var, hem de yaptığı bir "tanım"... Evet, "uzman"ların yaptığı bir tanım!..
Eee, sonuç ne?..
Bu "Bilim Kurulu"nun yaptığı "tanım"a kulak veren ve gereğini yerine getiren var mı?..
Açık söyleyelim:
Ortada "Kurul" var, "tanım" var, ama "uyan" yok!..
KİME GÖRE SİMGE?
Demek istediğim o ki;
Sayın Özkök'ün önerdiği "Bilim Kurulu" kurulsa ve onlar bir "terör tanımı" yapsa, bunun da hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacak!..
Çünkü herkes;
"Durduğu ve baktığı yer"e göre hüküm veriyor!..
Aynen, "başörtüsü" olayında olduğu gibi!..
Meselâ, bana göre, "dinin bir emri" olmasının yanı sıra, "insanın en tabiî hakkı" olan başörtüsü, bir başkası tarafından pekalâ "siyasî sembol" veya "irtica simgesi" olarak görülebiliyor!..
Peki, "olmadığına" karar vermesi gereken kim?..
Elbette;
"Bilim Kurulu"
O kurul "Allah'ın bir emridir" diye görüş bildirirken, "herkesin buna uyması" gerekmez mi?..
Elbette gerekir!..
Ama; uyan da yok, duyan da!..
Niye?..
Çünkü, "hüküm" verme makamında bulunanlar, "güç bende" diyor!.. Yani, "kural"ları koyan da onlar!..
Olacağı şu ki;
Sayın Özkök'ün önerdiği "Bilim Kurulu" kurulsa ve onlar "terör tanımı" yapsa, yine de sonuç değişmez!..
Amerika, Irak'ta "işgale karşı direnen" insanları yine "terörist" olarak yaftalamaya, kendisini de "özgürlük ve demokrasi havarisi" olarak göstermeye devam eder!..
Öyle ya;
"Güç" ellerinde!..
Dolayısıyla;
"Kural koyacak" olan da, kendileri!..
O halde;
Kim takar "Bilim Kurulu"nu?!?..
NİYE "KÖROĞLU" OLDU?
Sayın Özkök'ün, o konuşmaları arasında, bir cümle dikkatimi çekti... Gazetecilerin, "Biz kendimizi ABD'ye iyi anlatabiliyor muyuz?" şeklindeki bir sorusuna şu cevabı vermiş sayın Özkök;
"Derdinizi anlatmak başka, onların ne anladığı başka, sizin onların anladığından ne anladığınız başka. Sonuçta empati kurmak lazım."
Çok doğru bir yaklaşım... Evet, "empati" kurmak lâzım!..
Yani;
"Kendinizi, karşıdakinin yerine koymanız", olaylara "onların gözüyle" bakmanız gerekir!..
Zira;
"Tek taraflı" bakışlarla, sağlıklı bir sonuç almak mümkün değildir!..
Meselâ, "Köroğlu" örneği...
Köroğlu'na "devlet penceresi"nden bakarsanız, vereceğiniz hüküm şudur:
"Terörist... Hain!.. Bölücü!.. Devlet düşmanı!"
İyi ama;
Köroğlu niye "dağ"lara çıktı, niye "Bolu Beyi"ne cephe aldı, niye ona karşı mücadele etti?..
"Empati" yapılsa ve şöyle sorulsa;
"Köroğlu'nun babasının gözleri" Bolu Beyi'nin adamlarınca "kızgın millerle dağlanıp, kör edilmese"ydi, Köroğlu, hiç dağlara çıkıp, "Köroğlu" olarak nam salar mıydı?..
Demek oluyor ki;
Burada, "zulme isyan" var!.. Burada "baskı ve despotluğa başkaldırı" var!..
Ona "devlet gözüyle" bakıp, "hain, eşkıya, terörist" deyip, işin içinden çıkmak kolay da, işin bir de bu boyutu var!..
ÖRGÜTLER NİYE KURULDU?Şimdi, Köroğlu'nu, tarihteki yerinde bırakıp, günümüze gelelim..
Gelelim ve ABD'nin gözünde "terörist" olan "örgüt"lerin geçmişine şöyle bir göz atalım...
Meselâ, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı... Hele araştırın, "kuruluş" yıllarını... Örgüt, 1928 yılında kurulmuş!..
Peki, "durduk yerde mi" kurulmuş?..
Hayır!..
"İngilizlerin Mısır'ı işgaline karşı savaşmak" üzere kurulmuş!..
Emel ve Hizbullah'a bakın... "Güney Lübnan'daki İsrail işgaline direnmek" makdasıyla kurulmuş!..
Hamas'ın "Filistin'in İsrail tarafından işgali"ne... Taliban'ın "Rusya'nın Afganistan'ı işgali"ne karşı direnmek üzerine kurulmadığını kim iddia edebilir?..
Ve bugün Irak'taki "canlı bomba"lar?!?..
Hele söyleyin;
"ABD-İngiliz ikilisinin Irak'ı işgali"nden önce, niye "canlı bomba" yoktu Irak'ta?..
"Saddam zulmü" altında inim inim inliyorken bile, niye bir "canlı bomba" çıkıp da, Saddam'ın önünde patlatmadı kendisini?..
Demek oluyor ki;
Adı ne olursa olsun, kurulan "örgüt"lerin ve patlayan "canlı bomba"ların hareket temelinde, "işgal, baskı, dayatma ve tecavüzlere başkaldırı" var!..
Eğer "baskı ve işgal"ler olmasaydı; ne "Köroğlu"lar çıkardı ortaya, ne de "canlı bomba"lar!..
Söyleyin hele;
"Yunan işgali" olmasaydı; onlara karşı "gerilla harbi" veren Yörük Ali Efe'ler, Çakırcalı Efe'ler, Demircili Efe'ler olur muydu hiç?..
Yunan'a bakarsanız;
Onlar da "terörist"ti!..
KURALI GÜÇLÜ KOYDUKÇA!
Toparlayacak olursak...
Bir insanın "ne dediğinden" daha çok, "nerede durduğu" ve "hangi pencereden baktığı" önemlidir!..
"Ahırın penceresi"nden bakanlar, bu ülkenin insanını "geviş getiren kıllı"lar olarak görür!..
"Amerika'nın penceresi"nden bakıldığında, "işgal"e karşı direnen Irak halkı, "terörist ve demokrasi düşmanı"dır!..
Tıpkı, "Bolu Beyi'nin penceresi"nden bakıldığında, Köroğlu'nun da bir "eşkıya" olarak görülebileceği gibi!..
İşte bu noktada;
Sayın Hilmi Özkök'ün, "terörün tanımı"nı yapmak üzere bir "Bilim Kurulu" oluşturulması önerisini olumlu buluyorum...
Ama, "empati" yapmak şartıyla!..
Çünkü bu ülkede;
Bir "Din İşleri Yüksek Kurulu" olmasına ve o kurulun "Başörtüsü Allah'ın emridir" şeklinde bir "tanımı" bulunmasına rağmen; "başörtüsü" için, hâlâ "siyasî simge" veya "irtica sembolü" diyenler var!..
Yani, "Kurulun tanımı"nı umursayan yok!..
Eğer "terörün tanımı"nı yapacak "Bilim Kurulu"nu da takan olmayacaksa, boşa kürek çekmeye hiç gerek yok!..
Tek yapılması gereken şey;
"Tanım" yapmayı ve "kural" koymayı, "güçlü ve egemenler"in elinden kurtarıp, "hukukun eli"ne vermektir!..
Zaten o zaman;
"Terör" de ortadan kalkar!..
BAKIŞA GÖRE!
Ek Protokol imzalandı... 8. sayfamızda dile getirilen "görüşler"den de anlaşılacağı gibi, herkesin kafası karışık!..
Kimi "tarihî bir adım" diyor, kimi "Kıbrıs elden gitti" diye bağırıyor!..
Doğrusu, "lehte-aleyhte" görüşlere bakarken, merhum Nasreddin Hoca'nın durumuna düştüm... Birine bakıyorum "haklı", ötekine bakıyorum, o da "haklı"!..
Yunan ve Rum'a bakıyorum, onlar da sızlanıyor!.. Demek ki, onlar da haklı!..
Peki, "haksız" olan kim?.. Bana göre; BM, ABD ve AB haksız!.. Bir "referandum" ile, işleri temelli içinden çıkılmaz hâle getirdiler!..
Ne var ki, onlar da haklı!.. Sorunlar "tam çözüme kavuşmasın" ki, "sömürü" kolay olsun!..
Demek ki, haklılık ve haksızlık, "bakışa göre" değişiyor!..
Hasan Karakaya Vakit
Zaman zaman ve hatta sık sık yazarım... Problemlerin "karmaşık", "içinden çıkılmaz" ve "çözümsüz" hale gelmesinde, "durulan yer"in, "bakılan pencere"nin büyük rolü vardır...
Meselâ, "halkın içinde" yaşayan biri, halka "düşmanlık" yapabilir mi?.. Belki "eleştiri" yapabilir, ama asla "hakaret" etmez!..
"AHIR"DAN BAKINCA!
Ama, bir "mahlûkat" düşünün ki; eğer "ahır"da yaşıyorsa, ondan "insanca tanım" ve "insanca tavır" beklenemez!.. O; "ahırın penceresi"nden bakar ve insanları da "kendisi gibi" görür!..
Meselâ, der ki;
"Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. (...) Hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!"
İnsanlar hakkında "böyle bir tanım" yapabilmek için, ancak ve ancak "mahlûk" olmak, dahası, "ahır penceresi"nden bakıyor olmak gerekir!..
Zira;
"İnsan" olan bir insan, kendi halkı için "geviş getiriyor" demez!..
Diyorsa;
"Baktığı pencere"ye bakmak lâzım!..
Orası, bir "ahır" olabilir!..
TERÖRÜN TANIMI
Bunu, böylece ifade ettikten sonra, şimdi de gelelim, yine "görmek-bakmak"la ilgili bir başka örneğe!..
Genelkurmay Başkanı Org. Sayın Hilmi Özkök, KKTC Silahlı Kuvvetler Günü dolayısıyla verilen resepsiyonda demiş ki;
"Terörizmin tanımının çok iyi yapılması gerekir... Ancak bu, siyasî bakımdan yapılamıyor... Siyasiler; kendi kamuoyları ve kendi insanları ne der diye düşünüyor...
Bizim terörist dediğimize, başkası özgürlük savaşçısı diyor... Siyasîlerin, ortak bir tanım üzerinde uzlaşması çok zor... Terörün tanımını belirlemek için, bir bilim kurulu kurulabilir!"
Sayın Özkök'e katılıyorum...
Birinin "özgürlük savaşçısı" dediğine, öteki "terörist" diyor!..
Ve tabiî;
Yaptığı iş "terör" olduğu halde, kendilerini "özgürlük ve demokrasi savaşçısı" olarak lanse edenler var!..
Peki, bu tanımlamada "ölçü" ne, ölçüyü koyan "kim?"
Kim, kime göre terörist?..
Ya da;
Kim, kime göre özgürlük savaşçısı?..
Öteden beri verdiğim bir örnek vardır:
"Bolu Beyi"ne göre, Köroğlu, bir "terörist"tir, bir "vatan haini"dir!..
"Halka göre" ise;
Köroğlu, bir "kahraman"dır!..
İşte burada, "durulan yer"in ve "bakılan pencere"nin önemi çıkıyor ortaya!..
Eğer o yerde duran "güçlü" ise, maalesef "kuralı koyan" da o oluyor!..
Peki, "kuralı koyan güçlü" diye, herkes ona boyun mu eğecek?.. "Herkesin boyun eğdiği bir kural" doğru ve adil mi sayılacak?..
"Karmaşa" işte burada başlıyor!..
Peki, "çözüm" ne?..
"KURUL" VAR AMA "TANIM"A UYAN YOK!
Sayın Özkök, bir "Bilim Kurulu" oluşturulmasını ve "terörün tanımı"nın bu kurul tarafından yapılmasını öneriyor!..
Doğru bir yaklaşım!..
Ne var ki, "pratik"te bir geçerliliği yok!..
Örnekler ortada...
"Türkiye"yi ele alalım...
Bu ülkede, "tartışmalı dinî konular"da devreye girip, "hüküm" verebilmesi için, Diyanet bünyesinde, bir "Din İşleri Yüksek Kurulu" oluşturulmuş!..
Tam da, sayın Özkök'ün önerdiği şartlara haiz... Yani, "uzmanlar"dan oluşan bir kurul!..
İşte bu kurul, 1981 yılında demiş ki;
"Başörtüsü, Allah'ın emridir!"
Evet, sayın Özkök'ün ifadesiyle, bir "tanım" yapmış;
"Başörtüsü Allah'ın emridir!"
Anlayacağınız;
Ortada, hem "kurul" var, hem de yaptığı bir "tanım"... Evet, "uzman"ların yaptığı bir tanım!..
Eee, sonuç ne?..
Bu "Bilim Kurulu"nun yaptığı "tanım"a kulak veren ve gereğini yerine getiren var mı?..
Açık söyleyelim:
Ortada "Kurul" var, "tanım" var, ama "uyan" yok!..
KİME GÖRE SİMGE?
Demek istediğim o ki;
Sayın Özkök'ün önerdiği "Bilim Kurulu" kurulsa ve onlar bir "terör tanımı" yapsa, bunun da hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacak!..
Çünkü herkes;
"Durduğu ve baktığı yer"e göre hüküm veriyor!..
Aynen, "başörtüsü" olayında olduğu gibi!..
Meselâ, bana göre, "dinin bir emri" olmasının yanı sıra, "insanın en tabiî hakkı" olan başörtüsü, bir başkası tarafından pekalâ "siyasî sembol" veya "irtica simgesi" olarak görülebiliyor!..
Peki, "olmadığına" karar vermesi gereken kim?..
Elbette;
"Bilim Kurulu"
O kurul "Allah'ın bir emridir" diye görüş bildirirken, "herkesin buna uyması" gerekmez mi?..
Elbette gerekir!..
Ama; uyan da yok, duyan da!..
Niye?..
Çünkü, "hüküm" verme makamında bulunanlar, "güç bende" diyor!.. Yani, "kural"ları koyan da onlar!..
Olacağı şu ki;
Sayın Özkök'ün önerdiği "Bilim Kurulu" kurulsa ve onlar "terör tanımı" yapsa, yine de sonuç değişmez!..
Amerika, Irak'ta "işgale karşı direnen" insanları yine "terörist" olarak yaftalamaya, kendisini de "özgürlük ve demokrasi havarisi" olarak göstermeye devam eder!..
Öyle ya;
"Güç" ellerinde!..
Dolayısıyla;
"Kural koyacak" olan da, kendileri!..
O halde;
Kim takar "Bilim Kurulu"nu?!?..
NİYE "KÖROĞLU" OLDU?
Sayın Özkök'ün, o konuşmaları arasında, bir cümle dikkatimi çekti... Gazetecilerin, "Biz kendimizi ABD'ye iyi anlatabiliyor muyuz?" şeklindeki bir sorusuna şu cevabı vermiş sayın Özkök;
"Derdinizi anlatmak başka, onların ne anladığı başka, sizin onların anladığından ne anladığınız başka. Sonuçta empati kurmak lazım."
Çok doğru bir yaklaşım... Evet, "empati" kurmak lâzım!..
Yani;
"Kendinizi, karşıdakinin yerine koymanız", olaylara "onların gözüyle" bakmanız gerekir!..
Zira;
"Tek taraflı" bakışlarla, sağlıklı bir sonuç almak mümkün değildir!..
Meselâ, "Köroğlu" örneği...
Köroğlu'na "devlet penceresi"nden bakarsanız, vereceğiniz hüküm şudur:
"Terörist... Hain!.. Bölücü!.. Devlet düşmanı!"
İyi ama;
Köroğlu niye "dağ"lara çıktı, niye "Bolu Beyi"ne cephe aldı, niye ona karşı mücadele etti?..
"Empati" yapılsa ve şöyle sorulsa;
"Köroğlu'nun babasının gözleri" Bolu Beyi'nin adamlarınca "kızgın millerle dağlanıp, kör edilmese"ydi, Köroğlu, hiç dağlara çıkıp, "Köroğlu" olarak nam salar mıydı?..
Demek oluyor ki;
Burada, "zulme isyan" var!.. Burada "baskı ve despotluğa başkaldırı" var!..
Ona "devlet gözüyle" bakıp, "hain, eşkıya, terörist" deyip, işin içinden çıkmak kolay da, işin bir de bu boyutu var!..
ÖRGÜTLER NİYE KURULDU?Şimdi, Köroğlu'nu, tarihteki yerinde bırakıp, günümüze gelelim..
Gelelim ve ABD'nin gözünde "terörist" olan "örgüt"lerin geçmişine şöyle bir göz atalım...
Meselâ, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı... Hele araştırın, "kuruluş" yıllarını... Örgüt, 1928 yılında kurulmuş!..
Peki, "durduk yerde mi" kurulmuş?..
Hayır!..
"İngilizlerin Mısır'ı işgaline karşı savaşmak" üzere kurulmuş!..
Emel ve Hizbullah'a bakın... "Güney Lübnan'daki İsrail işgaline direnmek" makdasıyla kurulmuş!..
Hamas'ın "Filistin'in İsrail tarafından işgali"ne... Taliban'ın "Rusya'nın Afganistan'ı işgali"ne karşı direnmek üzerine kurulmadığını kim iddia edebilir?..
Ve bugün Irak'taki "canlı bomba"lar?!?..
Hele söyleyin;
"ABD-İngiliz ikilisinin Irak'ı işgali"nden önce, niye "canlı bomba" yoktu Irak'ta?..
"Saddam zulmü" altında inim inim inliyorken bile, niye bir "canlı bomba" çıkıp da, Saddam'ın önünde patlatmadı kendisini?..
Demek oluyor ki;
Adı ne olursa olsun, kurulan "örgüt"lerin ve patlayan "canlı bomba"ların hareket temelinde, "işgal, baskı, dayatma ve tecavüzlere başkaldırı" var!..
Eğer "baskı ve işgal"ler olmasaydı; ne "Köroğlu"lar çıkardı ortaya, ne de "canlı bomba"lar!..
Söyleyin hele;
"Yunan işgali" olmasaydı; onlara karşı "gerilla harbi" veren Yörük Ali Efe'ler, Çakırcalı Efe'ler, Demircili Efe'ler olur muydu hiç?..
Yunan'a bakarsanız;
Onlar da "terörist"ti!..
KURALI GÜÇLÜ KOYDUKÇA!
Toparlayacak olursak...
Bir insanın "ne dediğinden" daha çok, "nerede durduğu" ve "hangi pencereden baktığı" önemlidir!..
"Ahırın penceresi"nden bakanlar, bu ülkenin insanını "geviş getiren kıllı"lar olarak görür!..
"Amerika'nın penceresi"nden bakıldığında, "işgal"e karşı direnen Irak halkı, "terörist ve demokrasi düşmanı"dır!..
Tıpkı, "Bolu Beyi'nin penceresi"nden bakıldığında, Köroğlu'nun da bir "eşkıya" olarak görülebileceği gibi!..
İşte bu noktada;
Sayın Hilmi Özkök'ün, "terörün tanımı"nı yapmak üzere bir "Bilim Kurulu" oluşturulması önerisini olumlu buluyorum...
Ama, "empati" yapmak şartıyla!..
Çünkü bu ülkede;
Bir "Din İşleri Yüksek Kurulu" olmasına ve o kurulun "Başörtüsü Allah'ın emridir" şeklinde bir "tanımı" bulunmasına rağmen; "başörtüsü" için, hâlâ "siyasî simge" veya "irtica sembolü" diyenler var!..
Yani, "Kurulun tanımı"nı umursayan yok!..
Eğer "terörün tanımı"nı yapacak "Bilim Kurulu"nu da takan olmayacaksa, boşa kürek çekmeye hiç gerek yok!..
Tek yapılması gereken şey;
"Tanım" yapmayı ve "kural" koymayı, "güçlü ve egemenler"in elinden kurtarıp, "hukukun eli"ne vermektir!..
Zaten o zaman;
"Terör" de ortadan kalkar!..
BAKIŞA GÖRE!
Ek Protokol imzalandı... 8. sayfamızda dile getirilen "görüşler"den de anlaşılacağı gibi, herkesin kafası karışık!..
Kimi "tarihî bir adım" diyor, kimi "Kıbrıs elden gitti" diye bağırıyor!..
Doğrusu, "lehte-aleyhte" görüşlere bakarken, merhum Nasreddin Hoca'nın durumuna düştüm... Birine bakıyorum "haklı", ötekine bakıyorum, o da "haklı"!..
Yunan ve Rum'a bakıyorum, onlar da sızlanıyor!.. Demek ki, onlar da haklı!..
Peki, "haksız" olan kim?.. Bana göre; BM, ABD ve AB haksız!.. Bir "referandum" ile, işleri temelli içinden çıkılmaz hâle getirdiler!..
Ne var ki, onlar da haklı!.. Sorunlar "tam çözüme kavuşmasın" ki, "sömürü" kolay olsun!..
Demek ki, haklılık ve haksızlık, "bakışa göre" değişiyor!..
Hasan Karakaya Vakit