Bolluğun Sonu

Newwave

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
17 Kas 2007
Mesajlar
12,976
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
World Of Hackhell

5mfkmx.jpg



Bolluğun sonu


Son on yılın büyük bölümünde, çiftçilerin ürettiğinden fazlasını tükettik. Daha fazla gıda üretmek için nasıl bir bedel ödeyeceğiz?


En basit, en doğal eylemlerden biri bu; nefes almak ya da iki ayak üzerinde yürümek kadar doğal. Akşam yemek saati geldiğinde sofraya oturuyor, çatalımızı alıyor ve tabağımıza gelene kadar gezegenimiz üzerinde bıraktığı küresel etkilerden bihaber, ağzımıza leziz bir lokma atıyoruz. Modern toplum bizi ekip biçme, hasat kaldırma, hatta günlük ekmeğimizi hazırlama zahmetinden bile kurtardı ve yiyeceklerimizi yalnızca parasını ödemek karşılığında temin edilebilir hale getirdi. Bazı şeylerin farkına yalnızca fiyatlar arttığı zaman varıyoruz.


Bu ihmalkârlığımızın sonuçlarıysa son derece ağır. Geçtiğimiz yıl tavan yapan gıda fiyatları gezegenimiz için alarm niteliğindeydi. 2005'ten başlayıp 2008 yazına kadar uzanan dönemde, buğday ve mısır fiyatları üçe, pirinç fiyatları beşe katlandı ve yaklaşık 20 ülkede insanların sokağa dökülmesine yol açarken, açlıkla boğuşan insan sayısına 75 milyon kişinin daha eklenmesine neden oldu. Üstelik kısa dönemli kıtlıkların neden olduğu önceki şokların aksine, bu defaki fiyat artışı dünya çiftçilerinin rekor düzeyde tahıl hasat ettikleri bir yılda gerçekleşmişti. Yüksek fiyatlar, tahıl hasadındaki yetersizliğin değil, küresel besin ağımızın kollarını çekiştiren çok daha büyük bir problemin göstergesiydi. Bu problem yakın bir gelecekte ortadan kalkacak gibi de görünmüyor. Daha basit bir ifadeyle: Dünya artık ürettiğinden daha fazla gıda tüketiyor.


Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü Genel Direktörü Joachim von Braun, krizin zirvesinde, "Tarımsal üretkenlikte artış, yılda sadece yüzde bir ila iki oranında gerçekleşiyor" uyarısını yapmıştı. "Bu, nüfus artışını ve artan talebi karşılamak için çok düşük bir değer." Yüksek fiyatlar, talebin arzı geride bırakmakta olduğunun, özetle, herkese yetecek kadar gıda olmadığının en önemli göstergesi. Tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki böylesi bir artış en çok, gezegenimizdeki en fakir bir milyar insanı etkiliyor. Çünkü bu insanlar genellikle gelirlerinin yüzde 50 ila 70'ini gıda maddelerine harcıyor. Dünya ekonomisinin çökmesiyle birlikte fiyatlar düşmüş olsa da, hâlen rekor düzeye yakın durumdalar. İklim değişiminin de dünyanın çoğu bölgesinde hasadın azalmasına neden olması ve günümüzde bazı uzmanların kalıcı gıda krizi olarak adlandırdıkları durumun dehşetini artırması bekleniyor.


Peki sıcak, kalabalık ve aç bir dünya bu durumda ne yapmalı? Von Braun ve meslektaşlarının, Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü'nün Danışma Grubu'nda şu anda boğuşmakta olduğu soru da bu. Dünyaca ünlü tarımsal araştırma merkezlerinden oluşan bu grup, 1950'li yılların ortalarından 1990'lı yılların ortalarına kadar, yeşil devrim olarak anılacak kadar şaşırtıcı bir başarı ile dünyanın ortalama mısır, pirinç ve buğday üretiminin iki katın üzerinde bir artış göstermesini sağlamıştı. Dünya nüfusu yüzyılın ortalarında dokuz milyara ulaşma yolunda ilerlerken, bu uzmanlar yine benzer bir performans göstermeye ihtiyacımız olduğunu ve 2030'a gelindiğinde günümüz gıda üretiminin ikiye katlanması gerektiğini ifade ediyor. Diğer bir deyişle, yeni bir yeşil devrime daha ihtiyacımız var. Ve bunu, öncekinin yarısı kadar sürede gerçekleştirmemiz gerekiyor.



Kaynak
 
Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.. Amin
 
insan oğlunun ihmalkarlığı da bu olumsuzluklara eklendiğinde iş iyice çığrından çıkar duruma geliyor. Allah sonumuzu hayırlı etsin.
 

5mfkmx.jpg



Bolluğun sonu


Son on yılın büyük bölümünde, çiftçilerin ürettiğinden fazlasını tükettik. Daha fazla gıda üretmek için nasıl bir bedel ödeyeceğiz?


En basit, en doğal eylemlerden biri bu; nefes almak ya da iki ayak üzerinde yürümek kadar doğal. Akşam yemek saati geldiğinde sofraya oturuyor, çatalımızı alıyor ve tabağımıza gelene kadar gezegenimiz üzerinde bıraktığı küresel etkilerden bihaber, ağzımıza leziz bir lokma atıyoruz. Modern toplum bizi ekip biçme, hasat kaldırma, hatta günlük ekmeğimizi hazırlama zahmetinden bile kurtardı ve yiyeceklerimizi yalnızca parasını ödemek karşılığında temin edilebilir hale getirdi. Bazı şeylerin farkına yalnızca fiyatlar arttığı zaman varıyoruz.


Bu ihmalkârlığımızın sonuçlarıysa son derece ağır. Geçtiğimiz yıl tavan yapan gıda fiyatları gezegenimiz için alarm niteliğindeydi. 2005'ten başlayıp 2008 yazına kadar uzanan dönemde, buğday ve mısır fiyatları üçe, pirinç fiyatları beşe katlandı ve yaklaşık 20 ülkede insanların sokağa dökülmesine yol açarken, açlıkla boğuşan insan sayısına 75 milyon kişinin daha eklenmesine neden oldu. Üstelik kısa dönemli kıtlıkların neden olduğu önceki şokların aksine, bu defaki fiyat artışı dünya çiftçilerinin rekor düzeyde tahıl hasat ettikleri bir yılda gerçekleşmişti. Yüksek fiyatlar, tahıl hasadındaki yetersizliğin değil, küresel besin ağımızın kollarını çekiştiren çok daha büyük bir problemin göstergesiydi. Bu problem yakın bir gelecekte ortadan kalkacak gibi de görünmüyor. Daha basit bir ifadeyle: Dünya artık ürettiğinden daha fazla gıda tüketiyor.


Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü Genel Direktörü Joachim von Braun, krizin zirvesinde, "Tarımsal üretkenlikte artış, yılda sadece yüzde bir ila iki oranında gerçekleşiyor" uyarısını yapmıştı. "Bu, nüfus artışını ve artan talebi karşılamak için çok düşük bir değer." Yüksek fiyatlar, talebin arzı geride bırakmakta olduğunun, özetle, herkese yetecek kadar gıda olmadığının en önemli göstergesi. Tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki böylesi bir artış en çok, gezegenimizdeki en fakir bir milyar insanı etkiliyor. Çünkü bu insanlar genellikle gelirlerinin yüzde 50 ila 70'ini gıda maddelerine harcıyor. Dünya ekonomisinin çökmesiyle birlikte fiyatlar düşmüş olsa da, hâlen rekor düzeye yakın durumdalar. İklim değişiminin de dünyanın çoğu bölgesinde hasadın azalmasına neden olması ve günümüzde bazı uzmanların kalıcı gıda krizi olarak adlandırdıkları durumun dehşetini artırması bekleniyor.


Peki sıcak, kalabalık ve aç bir dünya bu durumda ne yapmalı? Von Braun ve meslektaşlarının, Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü'nün Danışma Grubu'nda şu anda boğuşmakta olduğu soru da bu. Dünyaca ünlü tarımsal araştırma merkezlerinden oluşan bu grup, 1950'li yılların ortalarından 1990'lı yılların ortalarına kadar, yeşil devrim olarak anılacak kadar şaşırtıcı bir başarı ile dünyanın ortalama mısır, pirinç ve buğday üretiminin iki katın üzerinde bir artış göstermesini sağlamıştı. Dünya nüfusu yüzyılın ortalarında dokuz milyara ulaşma yolunda ilerlerken, bu uzmanlar yine benzer bir performans göstermeye ihtiyacımız olduğunu ve 2030'a gelindiğinde günümüz gıda üretiminin ikiye katlanması gerektiğini ifade ediyor. Diğer bir deyişle, yeni bir yeşil devrime daha ihtiyacımız var. Ve bunu, öncekinin yarısı kadar sürede gerçekleştirmemiz gerekiyor.



Kaynak
konunyu açtığıniçin tşk bilgi edinmiş oldum
 
bolluğun sonuda denebilir,sonun başlangıcıda.... her halükarda hergün bir adım daha felakete sürüklendiğimiz ortada. üretimi az tüketimi çılgınca olan azgın dünya nüfusuna her türden bir uyarı yada belanın yaklaşmakta olduğu, yada nüfusa oranla üretim dengesinin ya savaşlar yada afetrlerle dengeledndiği bir çığır yaşıyor insanlar.. Allah hayırlısını versin ne diyelim..
 
Çok doğru tespitler yapılmış konuda düşünmeden o kadar çok tüketiyoruz ki yarın bulamadığımız zaman
bu yiyecekleri neyi tüketeceğiz bilmiyorum ama yaşanacak başka bir dünyamız olmadığını daha anlıyabilmiş değiliz.
 
Geri
Üst