VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Bizim de bir plan yapmamız lâzım
Karşımızda duran kriz sadece askerlerin sorunu değil. Bize ordu lâzım. Saat gibi çalışan, işini hakkıyla yapan, caydırıcılığı olan bir ordu.
TSK'yı düştüğü dipsiz kuyudan hep birlikte çıkartmamız gerekiyor. Bu ülkenin güvenliği hepimizi ilgilendiriyor. Ülkemizin güvenliğini sağlamak ciddi bir iş. Sadece resmî üniforma giyenlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Yaşadığımız krizin bir güvenlik zaafı oluşturduğunun yeteri kadar farkında mıyız? Hepimizin kafasını kurcalayan soru: "Bu ordu ile savaşılır mı?" En azından yüksek komuta kademesi bir "yalancı çoban" sendromu yaşamıyor mu? Ordumuz en değerli üstünlüğünü, halkın ona duyduğu güveni kaybetti. Hepimizin öncelikli görevi bu güveni yeniden tesis etmek olmalı. Nasıl? Her şeyi gözden geçirerek. Halkın ordusuna güvenini tesis edecek kademeli bir plana ve acil tedbirlere ihtiyacımız var.
Fikret Bila'nın Genelkurmay Karargahı'ndan aldığı bilgilerle kaleme aldığı dünkü yazı, durumu özetliyor. Balyoz Planı standart dışı bir plan. 29 general ve subayın katıldığı kanlı bir darbe planı. Bu planlamada yer alan personelden, bugün itibarıyla görevde olanların tamamının hemen ilişiğinin kesilmesi ve mahkemeye çıkartılması lâzım. Ve bu işi öncelikle bir idarî soruşturma şeklinde Genelkurmay'ın başlatması lâzım. Alınacak acil tedbir bu.
Plana gelince...
Anayasa Mahkemesi'nin, askere sivil yargı yolunu açan kanunu iptal etmesi, hukuk ve demokrasiden önce askerler için bir talihsizlik. Şemdinli davasından itibaren peş peşe patlayan skandallarda, askerî yargı çok örselendi. Toplumu allak bullak eden suçlamaların askerî yargı marifetiyle görülmesi -bu mahkemeler adil yargılamaya riayet etse bile- peşinen taraflı bulunacak. Askerin itibarını kurtarmak için Parlamento'da sağlanacak bir mutabakatla, bağımsız yargının denetim yolu sağlam bir şekilde açılmalı. Askerlerin sivil yargıya gitmesine, öncelikle askerlerin ihtiyacı var. Türkiye'nin güvenliğini sağlayacak orduyu askerî yargı mı, yoksa sivil yargı mı daha güçlü hale getirir? Maksat nedir? Suç işleyen askeri mi, yoksa ülkeyi mi koruyoruz? Asker bu dili iyi bilir: Askerî yargı kamuflajı, Türkiye'nin güvenlik önceliklerine aykırı.
Balyoz Planı, bilinen ve sıklıkla tekrarlanan "iç tehdit tanımları"nın, siyasete müdahale için üretildiği tezini ispatladı. Sırf siyasete müdahale edebilmek maksadıyla kendi iç tehdidini kendisi yaratan bir askerin vereceği zarardan Türkiye'yi hiç kimse koruyamaz. "Bu ordu düşman ordusu mu, bizim ordumuz mu?" sorusunu haklı kılacak bir durumla neden karşı karşıya geliyoruz? Türkiye'nin iç düşmanı yok mu? Balyoz Planı'nın kendisi, böyle bir düşmanın psikolojik harp araçlarıyla üretildiğini gösteriyor. Halkın orduya güven duyması için, önce ordunun halkına duyduğu güveni somut bir şekilde göstermesi lâzım. Çare, askeri iç düşman saçmalıklarından uzak tutacak bir alana çekmek. Her tarafımız düşmanla çevrili değil ve halkımız da kendi ülkesine düşman değil. Bunu kavrayabilmek çok mu zor? Asker kendi haline bırakılınca ha bire düşman üretiyor. O zaman hem iç hem de dış düşmanlarla ilgili değerlendirmelerin elinde silah bulunmayanlar tarafından yapılması gerekiyor. Millî Askerî Stratejik Konsept'in yeniden ve sivil irade tarafından acilen yenilenmesi ve askerin önüne konulması şart.
Manzara askerler için hoş değil. Askerlerden gelen duygusal tepkileri anlayabiliriz; ama "bu çeteleri bahane ederek orduya saldırılar tırmanıyor" savunması, askerlerin üzerinde yeniden düşünmesi gereken bir argüman. Çünkü bu savunma, hukukun pençesinden kaçmak isteyenlerin mazeretine dönüştü. Tam tersine, askerlerin ordunun itibarını iade etmek üzere, kendi içlerindeki çürük elmalara ve muharebe sevk ve idare yeteneklerindeki zaaflara eğilmeleri ve güçlü bir özeleştiride bulunmaları gerekli. Kol kırıldı, kangren oldu, yenin içinde tutmanın anlamı yok. Bu millet askerini kendinden bilir, zaafları ve hatalarının giderildiğinden emin olursa bu yarayı elbirliğiyle kendisi sağaltır.
Evet, bir ülkenin güvenliği sadece askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Ordu adını verdiğimiz devasa cihazın bütün parçalarının elden geçmesi lâzım. Demokrasiyi, hukuku ve orduyu çetelerden, darbe heveslilerinden kurtarmanın ve Türkiye'nin güvenliğini temin etmenin yolu, hepimizin çamura saplanan tanka el atmasına bağlı.
kaynak
Karşımızda duran kriz sadece askerlerin sorunu değil. Bize ordu lâzım. Saat gibi çalışan, işini hakkıyla yapan, caydırıcılığı olan bir ordu.
TSK'yı düştüğü dipsiz kuyudan hep birlikte çıkartmamız gerekiyor. Bu ülkenin güvenliği hepimizi ilgilendiriyor. Ülkemizin güvenliğini sağlamak ciddi bir iş. Sadece resmî üniforma giyenlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Yaşadığımız krizin bir güvenlik zaafı oluşturduğunun yeteri kadar farkında mıyız? Hepimizin kafasını kurcalayan soru: "Bu ordu ile savaşılır mı?" En azından yüksek komuta kademesi bir "yalancı çoban" sendromu yaşamıyor mu? Ordumuz en değerli üstünlüğünü, halkın ona duyduğu güveni kaybetti. Hepimizin öncelikli görevi bu güveni yeniden tesis etmek olmalı. Nasıl? Her şeyi gözden geçirerek. Halkın ordusuna güvenini tesis edecek kademeli bir plana ve acil tedbirlere ihtiyacımız var.
Fikret Bila'nın Genelkurmay Karargahı'ndan aldığı bilgilerle kaleme aldığı dünkü yazı, durumu özetliyor. Balyoz Planı standart dışı bir plan. 29 general ve subayın katıldığı kanlı bir darbe planı. Bu planlamada yer alan personelden, bugün itibarıyla görevde olanların tamamının hemen ilişiğinin kesilmesi ve mahkemeye çıkartılması lâzım. Ve bu işi öncelikle bir idarî soruşturma şeklinde Genelkurmay'ın başlatması lâzım. Alınacak acil tedbir bu.
Plana gelince...
Anayasa Mahkemesi'nin, askere sivil yargı yolunu açan kanunu iptal etmesi, hukuk ve demokrasiden önce askerler için bir talihsizlik. Şemdinli davasından itibaren peş peşe patlayan skandallarda, askerî yargı çok örselendi. Toplumu allak bullak eden suçlamaların askerî yargı marifetiyle görülmesi -bu mahkemeler adil yargılamaya riayet etse bile- peşinen taraflı bulunacak. Askerin itibarını kurtarmak için Parlamento'da sağlanacak bir mutabakatla, bağımsız yargının denetim yolu sağlam bir şekilde açılmalı. Askerlerin sivil yargıya gitmesine, öncelikle askerlerin ihtiyacı var. Türkiye'nin güvenliğini sağlayacak orduyu askerî yargı mı, yoksa sivil yargı mı daha güçlü hale getirir? Maksat nedir? Suç işleyen askeri mi, yoksa ülkeyi mi koruyoruz? Asker bu dili iyi bilir: Askerî yargı kamuflajı, Türkiye'nin güvenlik önceliklerine aykırı.
Balyoz Planı, bilinen ve sıklıkla tekrarlanan "iç tehdit tanımları"nın, siyasete müdahale için üretildiği tezini ispatladı. Sırf siyasete müdahale edebilmek maksadıyla kendi iç tehdidini kendisi yaratan bir askerin vereceği zarardan Türkiye'yi hiç kimse koruyamaz. "Bu ordu düşman ordusu mu, bizim ordumuz mu?" sorusunu haklı kılacak bir durumla neden karşı karşıya geliyoruz? Türkiye'nin iç düşmanı yok mu? Balyoz Planı'nın kendisi, böyle bir düşmanın psikolojik harp araçlarıyla üretildiğini gösteriyor. Halkın orduya güven duyması için, önce ordunun halkına duyduğu güveni somut bir şekilde göstermesi lâzım. Çare, askeri iç düşman saçmalıklarından uzak tutacak bir alana çekmek. Her tarafımız düşmanla çevrili değil ve halkımız da kendi ülkesine düşman değil. Bunu kavrayabilmek çok mu zor? Asker kendi haline bırakılınca ha bire düşman üretiyor. O zaman hem iç hem de dış düşmanlarla ilgili değerlendirmelerin elinde silah bulunmayanlar tarafından yapılması gerekiyor. Millî Askerî Stratejik Konsept'in yeniden ve sivil irade tarafından acilen yenilenmesi ve askerin önüne konulması şart.
Manzara askerler için hoş değil. Askerlerden gelen duygusal tepkileri anlayabiliriz; ama "bu çeteleri bahane ederek orduya saldırılar tırmanıyor" savunması, askerlerin üzerinde yeniden düşünmesi gereken bir argüman. Çünkü bu savunma, hukukun pençesinden kaçmak isteyenlerin mazeretine dönüştü. Tam tersine, askerlerin ordunun itibarını iade etmek üzere, kendi içlerindeki çürük elmalara ve muharebe sevk ve idare yeteneklerindeki zaaflara eğilmeleri ve güçlü bir özeleştiride bulunmaları gerekli. Kol kırıldı, kangren oldu, yenin içinde tutmanın anlamı yok. Bu millet askerini kendinden bilir, zaafları ve hatalarının giderildiğinden emin olursa bu yarayı elbirliğiyle kendisi sağaltır.
Evet, bir ülkenin güvenliği sadece askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Ordu adını verdiğimiz devasa cihazın bütün parçalarının elden geçmesi lâzım. Demokrasiyi, hukuku ve orduyu çetelerden, darbe heveslilerinden kurtarmanın ve Türkiye'nin güvenliğini temin etmenin yolu, hepimizin çamura saplanan tanka el atmasına bağlı.
kaynak