sen@
New member
BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ
Haberler, Söyleşiler
13 Kasım 2010
“BAŞBAKAN ORADA OLSAYDI YİNE CUMHURİYET YIKICISISIN DERDİM”
“KAMPANYADAN KALAN PARAYLA GÜNEYDOĞUYA YARDIM YAPACAĞIZ”
“BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ”
“GÜNEYDOĞUYA YİNE OKUL YAPACAĞIZ”
“TÜRKİYE KENDİ KÜRTLERİNİ KENDİ KAZANMALI”
“NEREDEYSE THEMIS’İN SUÇU NE DİYE FİLM ÇEKİLECEK”
“HERKES GÖZÜNÜ BİZE DİKSİN”
“Başbakan’ın davalısı” Özgür Senger ile konuştuk.
Röportaj: Didem Karavelli
Son günlerde çeşitli televizyon kanalları ve gazetelerde “Başbakan’ın para cezasına mahkum ettirdiği” üniversite öğrencisi Özgür Senger’in haberlerini okuyor, izliyoruz.
Birinci olarak kazandığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin öğretim yılı açılış töreninde konuşma yapan Başbakan’a “Cumhuriyet yıkıcısı” dediği için bir yıl boyunca yargılandı. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan davada Özgür bir üniversite öğrencisinin altından kalkamayacağı bir para cezasına mahkum edildi.
7080 liralık cezanın ödenmesi için Özgür’ün İzmir İl Başkanlığı’nı yürüttüğü Türkiye Gençlik Birliği, bir kampanya başlattı: “7080 kişiden 1 Lira” kampanyası. Ve günden güne de bu kampanyaya hem maddi hem de manevi destek artıyor.
Sadece bu olayla değil; TGB son dönemde birçok eylem ve protestosu ile örgütlü gençliğin odak noktası haline geldi.
Cumhurbaşkanı’na “Yüce Divan”ı tebliğ ediyor, NATO’nun önüne gidip “Katilsiniz” diye haykırıyor, saldırıya uğrayan Atatürk maskına siper olmaya gidiyor.
TGB, gençliği oturup düşünen, izleyen olmaktan çıkarıyor. Sorgulatıyor, düşündürüyor, eyleme geçiriyor.
En önemlisi bu gençler, “Vatanı böldürtmeyeceğiz” diyor. Söz veriyor: “Atatürk gençliği görev başında!”>
TGB Diyarbakır’a gidip okul yapıyor!
TGB, önemli işler yapıyor.
Dolayısıyla onlara kulak vermek gerekiyor. Sorularımızı, son dönemde çokça konuşulan bu mücadelenin davalı tarafı 19 yaşındaki Senger’e yönelttik.
Özgür, gündeme bomba gibi düştün Başbakan Tayyip Erdoğan’la karşı karşıya gelmekle. Olaya basında da çokça yer verildi. Bu olaydan konuşalım biraz, proteston planlı mıydı, o anda mı gelişti, olayı anlatır mısın biraz bize?
TGB olarak o dönemdeki kararımız şuydu; Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkındaki kararını AKP’lilere tebliğ etmek, laik ve demokratik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olduklarını yüzlerine söylemek. Bu TGB’nin o dönemki bir politikasıydı. Ve bireysel tepkilerimiz de vardı tabi. Bu kararlılıkla bireysel tepkiler birleşince böyle bir eylem koyma gereği duyduk. Sonrasında yaka paça gözaltına alındım. Tartaklandım. Çok fazla da ayrıntısına girmeye gerek görmüyorum.
Korktun mu Özgür?
Yoo niye korkayım ki, canımı mı alacaklar?
BAŞBAKAN ORADA OLSAYDI, YİNE “CUMHURİYET YIKICISISIN“ DERDİM
Ailen, yakın çevren olayın sonrasında ne tepkiler verdiler? “Oğlum otur oturduğun yerde” demişler miydi hiç?
Tabi, önceleri TGB’de olmamı istemiyorlardı. Bu olaydan sonra daha duygusal reaksiyon vermeye başladılar. Bu süreçte TGB’yi de tanıma olanağı buldular bu olay sayesinde. Bizim yalnız başımıza mücadele vermediğimizi, genç ve geniş kitlesiyle, Türkiye’nin yurtsever avukatlarıyla, doktorları, mühendisleriyle beraber olduğumuzu gördüler. Tanıdıkça da kaygıları, korkuları kalmadı.
Dava sürecinde nasıldı tavırları?
5 celseye de beraber katıldılar benimle, destek oldular. Moralimi bozacak hiçbir şey söylemediler. Olaya hep iyi tarafından bakmamı sağladılar. Ailemin desteğini aldım bu süreçte.
Mahkemede Tayyip Erdoğan’ın da bulunmasını ister miydin? Ne derdin orada olsaydı?
Tabii ki isterdim. “Sen Cumhuriyet yıkıcısısın. Sana Cumhuriyet yıkıcısı olduğun için böyle dedim” diye defalarca söylerdim.
KAMPANYADAN KALAN PARAYLA GÜNEYDOĞUYA YARDIM YAPACAĞIZ
Geçen hafta başlattığınız kampanyadan biraz bahsedelim. Ne durumda kampanya?
Evet 4 Kasım’da başlattık. Para aldığımız herkese bir kart veriyoruz, “Cumhuriyet yıkıcısına cumhuriyet yıkıcısı denir” yazılı ve Tayyip Erdoğan’ın padişah şeklinde resmedildiği . Şu ana kadar 200 – 300 ‘ü geçti katılanların sayısı. Ama bunların hiçbiri öğrenci değil. Okullarda henüz tanıtıma başlayamadık. Ege ve Dokuz Eylül’de 10 Kasım için büyük anma etkinlikleri düzenledik. Binlerce bildiri dağıttık. Önümüzdeki günlerde üniversitelerde de tanıtımını yapacağız. Aslında hedef kitlemiz öğrenciler; yetişkinlerin de tepki koyması önemli ama TGB öğrenci bazlı bir örgüt olduğu için, esas hedefimiz öğrenciler.
4 Aralık’ta da şöyle bitireceğiz kampanyayı; bir torbaya topladığımız paraları koyup, 7080 bozuk parayı, eğer ceza kesinleşirse gidip buyrun biz parayı topladık deyip bu şekilde ödeyeceğiz. Bir de şöyle bir karar aldık, eğer fazla para toplanırsa, bunu Güneydoğu’daki okullara, kitap ve kırtasiye yardımı olarak ulaştıracağız. Biz madem bunu bir devrim mücadelesi olarak istiyoruz insanlardan, bunun bir kolu da orada Güneydoğu’da yaşanıyor. Burada ihtiyacımız yoksa, oraya göndeririz hatta iyi bir para toplanırsa bir yurt projesi bile düşünüyoruz.
Kaç yaşında katıldın Türkiye Gençlik Birliği’ne?
Kuruluşundan beri bu oluşumun içindeyim. 15 yaşındaydım katıldığımda.
Eylemleriniz o kadar ses getiriyor, konuşuluyor ki merak etmemek elde değil; bu fikirler nereden ortaya çıkıyor, çok yaratıcı bir kişi mi var aranızda bunları ortaya atan, yoksa bir beyin fırtınası şeklinde mi çıkıyor?
Şimdi bizim eğitim sistemimiz 80’den sonra biliyorsunuz ki ezberci, düşündürmeyen, ürettirmeyen bir hale döndü. Bizde böyle bir sistem yok, biz gençliğin üretim gücünü de ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu fikirsel üretim oluyor, sanatsal üretim oluyor. Fikirler böylelikle ortaya çıkıyor. Oturup konuşuyoruz, gündemde ne gibi bir sorun var, bunu tespit ettikten sonra o kurumu ya da kişi her kimse halkın gözünde nasıl gülünç duruma düşürebileceğimizi bulmaya çalışıyoruz. Sonra da eyleme geçiyoruz. Referandum sürecinde de o şarkılar klipler, yaptığımız eylemler böyle ortaya çıktı hep.
BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ
Çok küçük yaşta üye olanlar da var bu topluluğa. Liselerde de öğrenci gruplarınız var. Lise çağındaki gençliğin çoğunluğunun da apolitik olduğunu düşünürsek, nasıl anlatıyorsunuz TGB’yi onlara?
Aksine, lise çağındaki arkadaşlarımız üniversite öğrencilerinden daha politik. Çünkü Türkiye’yle, siyasetiyle yeni tanışıyorlar. Merak ediyorlar, merak ettikleri için de işin içine daha çok girmek istiyorlar. Halkımız, gençlerimiz aslında cahil değil; tek bir eksiğimiz var o da örgütsüzlük. Bence tek sıkıntımız bu.
Lise çağlarındaki arkadaşlarımız için ayrı çalışmalarımız var, mesela gazeteleri var, kendileri çıkarıyorlar, yazılarını kendileri hazırlıyorlar, bunu kendi okullarında satıyorlar. Mizahi bölümler oluyor mesela hem hoşlarına gidecek hem de yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak. Onların Türkiye siyasetine nasıl müdahale edebileceklerini gösteren şeyler bunlar. Sonra, Atatürkçü düşünce kulüpleri kuruyorlar. Okullarında konferans ve eğitim toplantıları düzenliyorlar. Atatürkçülüğü öğreniyorlar, hem de kendileri anlatarak öğreniyorlar. Bunun dışında biz de liselere yönelik eğitimler düzenliyoruz. Mesela onlar, Che Guevara’yı bir idol olarak görüyorlar ama bizim de kendi idollerimiz var, Ömer Naci mesela, Mustafa Kemal’in arkadaşı, İttihat ve Terakki’nin önemli ajitatörlerinden bir tanesi. Çıkıyor Bab-ı Ali baskınından önce halkı galeyana getiriyor, orada darbe yapılıyor ama halk sadrazamın zorla görevinden alınmasını alkışlıyor. Türk Devrimi’nin öne çıkmış birçok ismi var, biz arkadaşlarımıza bunları öğretiyoruz, biz onlara Hasan Tahsin’leri öğretiyoruz. Gençler hem aydınlanıyor, hem de Türkiye’yi, Cumhuriyetimizi nasıl savunacaklarını öğreniyorlar. Mustafa Kemal’ler, Hasan Tahsin’ler lazım olduğu zaman öne çıkmayı bekliyorlar.
Ailelerden ters tepki veren oldu mu hiç?
Veli toplantıları bile düzenliyoruz. Bizi burada görüp tanıyorlar. Güveniyorlar, hatta artık arkadaşlarımız eve geç kaldığında bile bizi arayıp soruyorlar. Böyle karşılıklı bir güven ortamı oluşturduk. Evlerine ziyarete bile gidiyoruz. Bazı aileler öğrenci olduğumuz için bize yemek bile yapıp getiriyorlar.
BİSMİL’DEKİ OKULUN KIŞLIK KÖMÜRÜ BİLE HAZIR
İzmir’de ve Türkiye çapında kaç üyeniz var şu anda?
Yaklaşık 300’ü aktif çalışmakla beraber 1000’e yakın üyemiz var. Türkiye’de ise sayı 15 – 20 bini buluyor. Günden güne de çoğalıyoruz. 80 ilde üyemiz var.
Diyarbakır’da da bir okul yapma girişiminiz oldu, o da inanılmaz bir çalışmaydı bence. Taşını tuğlasını her şeyini kendiniz yaptınız, nasıl ortaya çıktı bu çalışma?
Okullarla birlikte 19 Mayıs’ta büyük eylemler düzenledik, İzmir’de Belkahve’den Cumhuriyet Meydanı’na yürüdük. Bunun değerlendirmesini yapıyorduk. Sivas’ta da arkadaşlar etkinlik olarak Sivas Kongresi’ni düzenlemişlerdi İç Anadolu Bölgesi etkinliği olarak. Mehmet Tanrıkulu, köy muhtarımız, o etkinliğe katılmıştı. Bizim oradaki kuvvetimizi çok beğenmiş ve bu işi ancak bizim yapabileceğimizi düşünüp genel başkanlığa bir mektup yazmış. Genel Yönetim Kurulu toplantısında o köye gidip o okulu yapma kararı alındı. Paramız yoktu, aksine milyarlarca borcumuz vardı, ama buna rağmen, biz bu işin altına gireriz, bu işi de yaparız dedik. 300 kişi hedefimiz vardı, toplamda 146 kişi çalıştı.
Çevreden de çok yardım gelmiştir tabii
Malzemede sıkıntımız olduğunu duyanlar hemen yardım ettiler, bu yüzden biz zaten pek para harcamadık oraya.. Bunun dışında köy yaşantısını gördük, kız arkadaşlarımız orada köylü hanımlarla birlikte yaşadılar. Onlarla beraber süt sağdılar, peynir yaptılar. Sosyal yaşantı ağalık nedeniyle bittiği için, bizim gitmemizle biraz da hareketlilik oldu. Orası köylüyle bizim kaderimizin ortaklaştığı bir yerdi. Sırf okul çalışması da yapmadık. Oradaki köylülerin bir ihtiyacı olduğunda onlara yardım ettik, bir arkadaşımız koyun gütmeye gitti, ben kerpiç evin yıkımında çalıştım. Köylüyle omuz omuza çalıştık.
ÖNÜMÜZDEKİ YAZ YİNE OKUL YAPMAYI PLANLIYORUZ
Bir istekleri oldu mu sizden?
Mücadelemizi anlatın, burada gördüklerinizi herkese anlatın diyorlar. Diyarbakır’ı televizyondan gördüğümüz kadarıyla çok farklı tanıyorduk, ama oraya gidince bambaşka bir dünya gördük.
Şu an ne durumda peki yaptığınız okul?
Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu’yla iyi ilişkilerimiz var. Ankara’daki platformdan iki arkadaşımız orada ücretli öğretmenliğe başladılar. 43 öğrenci ve 2 öğretmenle eğitim hayatına devam ediyor. Şu an öğrencilerin önlükleri, kıyafetleri, kışlık kömürleri bile hazır. Sıkıntı olduğu zaman o bölgede arkadaşlarımız var, hemen gidip oraya yardımcı oluyorlar.
Devamı gelecek mi peki bunun?
Bu girişimimizden sonra, Urfa’dan, Bitlis’ten çağrılar var. Ama yaza kalacak muhtemelen. Çünkü okullarımız açıkken, derslerimizi bırakıp oraya gitmeyi de doğru bulmuyoruz.
TÜRKİYE KENDİ KÜRTLERİNİ KENDİSİ KAZANMALI
Özgür, sana göre Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?
Öncelikle AKP’nin iktidardan gitmesi gerekli.
Sonra mesela Kürt sorunundan bahsediyoruz, önemli olan aslında Türkiye’nin Kürt’ünü de kendisinin kazanması . Kendisi kazanamayınca kim kazanıyor, ABD kazanıyor, Avrupa kazanıyor. Biz Aslanoğlu Köyü’nü kazandık, şimdi orada Türk Bayrağı dalgalanıyor. Ama ağanın mecrasında dalgalanmıyor, ağa AKP’li. Kürt sorunu ancak böyle çözülebilir, onları kazanmalıyız. Kendi Kürt’üne sarılır, mücadele eder, ağalığı şeyhliği onun başından atar, ancak böyle çözülür. Türkiye Kürt Sorunu’nu AKP’den kurtulursa kazanır, Türkiye iç sorununu AKP’den kurtulursa kazanır. Türkiye üreten ülke olmama sorununu, bağımsızlık sorununu, kafasına dolanmak istenen türban sorununu AKP’den kurtulursa çözer.
AKP’ye alternatifiniz ne bu durumda sizin?
1923’teki gibi devrimci bir iktidar, bir milli hükümet. Bağımsızlığı sağlayacak, Amerika ile bağları tamamen koparacak, Türkiye’nin karar merkezlerini Washington’dan Brüksel’den Türkiye’ye taşıyacak, kendi halkıyla barışık, kendi halkını kazanan, kendi halkını seferber eden bir hükümet, milleti tekrar millet yapan, Ermeni, o, bu, tarikat mensubu diye ayırmayan, millet paydasında birleştirecek bir parti. Türkiye’de bugün bunu yapacak partiler vardır elbet, ama gücü yetecek parti yok.
YAKINDA “THEMİS’İN SUÇU NE ” FİLMİ ÇEKİLECEK
Sen geçtiğimiz yıl hukuk fakültesine girdin, bu yıl ikinci sınıf öğrencisisin. Eğitimin henüz devam ediyor ama ben sana sorayım yine de, hukukun işleyişiyle ilgili neler söyleyeceksin?
Themis vardır, yunan tanrıçası, adaleti temsil eder. Gözü kapalıdır, bir elinde kılıç vardır, adaletin gücünü temsil eder. Bir elindeki terazi dengeyi temsil eder, bir göğsü açıktır, bu onun saflığını ve çığlaklığını gösterir. Ayağında yılan vardır, kılıçı yılana doğrultmuştur, bu da adaletsizliği ve kötülüğü temsil eder. Şimdi, adalet terimi Themis’in o bedeniyle temsil ediliyor ama Türkiye’de baktığımız zaman neredeyse “Themis’in suçu ne?” diye film çekilecek. HSYK’da atanan üyelerin geçmişine bakıyoruz, geçmişinde AKP ile haşır neşir olmuş, Çalık Grubu’nun denetçiliğini yapmış olanlar… Türkiye’de hukuk fakültelerinde HSYK’da Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunması yargı bağımsızlığını zedeleyecek bir durum olarak gösterilirdi, şimdi o yetmedi, müsteşar yardımcısı ve personel dahili müdürü de katıldı aralarına. Yani yargı, bugün siyasi iktidarın borazanı halinde. Türkiye’de yargı direnme odağıydı bu seneye kadar, ama bugün tamamıyla AKP’nin borazanı haline geldi. Üst yargı organlarına baktığımız zaman durumu sakıncalı ve karanlık görüyorum. Bu bize, şunu gösteriyor: Demek ki yargı düzenini de Atatürk Devrimleri’ne göre düzenlemek gerekiyor. Bu yüzden diyoruz ki biz, iyi hukukçular olacak, bugün onların işgal ettikleri o koltuklara oturup adaleti uygulayacağız.
HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILMAZ
Karınca Harekatınız ile ilgili de biraz bilgi alalım senden.
Şimdi referandum süreciyle birlikte artık direnen kuvvetlerin merkezinde sadece TGB görünüyor. YARSAV yönetim kurulu üyelerinden biri yönetim kurulu toplantısına katlarak TGB ile çalışmak istediğini söyledi. Bakın herkesin peşinden koştuğu YARSAV ve bir de Cumhuriyet Kadınları Derneği biz sizinle çalışmak istiyoruz diyerek bize geldiler. Bunun dışında kimseyle çalışma yapmak istemediler. Türkiye’de direnişin odağı haline gelen kişiler, TGB’nin yanında soluğu alıyorlar. Tek Gıda İş Sendikası Başkanı Mustafa Türker, bizim 19 Mayıs programımıza katıldı yaklaşık 50 TEKEL işçisi ile beraber. Sloganlar atarak girdiler etkinliği yaptığımız spor salonuna.
İnsanlar bakıyorlar örgütlenecek kimse yok, buraya geliyorlar. 50’li yaşlardakiler bile bize üye oluyorlar, en yaşlı üyemiz de 96 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ. Referandum sürecinde de 6000 kişi üye oldu TGB’ye. Bunu da biz bir örgütlenme haline getirmek için “Karınca Harekatı”nı başlattık. Karıncaların binlercesi bir arada yaşıyor ve hepsi birbirine engel olmadan bir işi yapıyor. Ve o koca kolektif kış geldiği zaman o çalışmasıyla milyonlarca karıncayı besliyor. Biz de böyle bir kolektifi yaratıyoruz bu çalışmayla. 6000 internetten üyemiz var, onun dışında da okullardan gelen yüzlerce binlerce üyemiz var. Bunları bir gençlik örgütü haline getireceğiz. Bizim arayıp çağırdığımız değil, onların arayıp çevresini çağırdığı bir örgüt haline getireceğiz. Bu harekatın asıl mantığı bu. Bu çerçevede yaptığımız, öncelikle görev vermek ve denetlemek. Okullara yerleşmek. İzmir’de 7 taşra ilçede, 35 lisede, 3 üniversitede 16 fakültede örgütlenme ağı kurmuş durumdayız. Esas çalışmaların merkezi okullar. Gençliği hem bilgi bombardımanına tutuyoruz, hem de örgütlüyoruz. Her koyun kendi bacağından asılmaz, bizi asacaksanız on bin tane bacağı birden asın diyoruz, TGB böyle bir kolektif kültürü yaşam tarzını yerleştiriyor. Bizi normal, sıradan insanlardan farklı hale getiriyor. Bu bilinçle her arkadaşımızı örgütlüyoruz. Bir de “Dönüştürme” ilkemiz var; sıradan bir insan sıradan bir öğrenciden bilen, okuyan, araştıran, her konuda bir fikir sahibi olan, beklemeyen, izlemeyen, müdahale eden bireyler haline getirmek.
YÖK ile ilgili de İstanbul Üniversitesi’nin önünde başlattığınız bir eyleminiz oldu. “YÖK Kapatılsın, Yusuf Ziya Özcan Yargılansın” adında.
Evet, YÖK’ün kuruluş amacı, siyasi iktidarı da işin içine katarak üniversiteyi elde tutmak, yönetmek. Bugün de başlıca iki amacı var, birincisi üniversite yönetimini elinde tutmak, ikincisi de üniversitelere ek mali kaynağı nasıl yaratırım, alışveriş merkezi haline getiririm, öğrenciyi müşteri yaparım, bunu düşünmek. YÖK’ün durumu o kadar açık ve netti ki hükümet bile referandum öncesi “YÖK’ü kaldıracağız” diyordu, şimdi aksine güçlendiriyorlar. Üniversiteyi bilim yuvası olmaktan çıkarmak istiyorlar tamamen. 2002- 2007 sürecinde bunun için bir şey yapmadık; çünkü o zaman Erdoğan Teziç’in dönemiydi, siyasi iktidar istediği gibi müdahale edemiyordu, ama şimdi durum değişti. Şimdi Yusuf Ziya Özcan, AKP ne derse onu yapıyor. Anayasada aksi yazdığı halde hem türbanı üniversiteye sokmaya çalışıyor, hem de almayan olursa o akademisyen hakkında gereğini yaparım diyor. Bir de tehdit ediyor akademisyenleri. Bu yüzden diyoruz ki biz “YÖK kapatılmalı, Yusuf Ziya Özcan yargılanmalı”
HERKESİN GÖZÜNÜ TGB’YE DİKMESİ GEREKİYOR
Bir partiye yakınlık var mı?
Bizim üyemiz olan CHP’li, DSP’li hatta MHP’li arkadaşlarımız bile var. Özellikle TGB olarak bir partiye yakınlığımız yok.
Özgür Senger’in hedefi nedir ?
Öncelikle TGB’yi Türkiye’deki bütün gençliği ayağa kaldırabilecek bir kuvvet haline getirmek. İkinci hedefi, kendisiyle ilgili hedefi ise iyi bir avukat, iyi bir hukukçu olmak.
Son olarak TGB adına bir mesaj alalım.
Öncelikle herkesin TGB’ye gözünü dikmesi gerekiyor. Enerjinizin yarısını TGB’ye verin diyoruz, görüştüğümüz herkese. Direnecek ne ordumuz var, ne yargımız var. Bir parti de yok, gümbür gümbür bir gençlik var. Gençliğin enerjisi dinamizmi, örgütü var. TGB’de gençlik örgütlü. O yüzden enerjinizin, kafanızın, tecrübenizin, bilgi birikiminizin, paranızın yarısını TGB’ye verin diyoruz. TGB’yi hep beraber büyütelim.
Özgür’cüm, çok teşekkür ederiz
Ben teşekkür ederim.
İLK KURŞUN
BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ - İlk Kurşun Gazetesi
Haberler, Söyleşiler
13 Kasım 2010
“BAŞBAKAN ORADA OLSAYDI YİNE CUMHURİYET YIKICISISIN DERDİM”
“KAMPANYADAN KALAN PARAYLA GÜNEYDOĞUYA YARDIM YAPACAĞIZ”
“BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ”
“GÜNEYDOĞUYA YİNE OKUL YAPACAĞIZ”
“TÜRKİYE KENDİ KÜRTLERİNİ KENDİ KAZANMALI”
“NEREDEYSE THEMIS’İN SUÇU NE DİYE FİLM ÇEKİLECEK”
“HERKES GÖZÜNÜ BİZE DİKSİN”
“Başbakan’ın davalısı” Özgür Senger ile konuştuk.
Röportaj: Didem Karavelli
Son günlerde çeşitli televizyon kanalları ve gazetelerde “Başbakan’ın para cezasına mahkum ettirdiği” üniversite öğrencisi Özgür Senger’in haberlerini okuyor, izliyoruz.
Birinci olarak kazandığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin öğretim yılı açılış töreninde konuşma yapan Başbakan’a “Cumhuriyet yıkıcısı” dediği için bir yıl boyunca yargılandı. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan davada Özgür bir üniversite öğrencisinin altından kalkamayacağı bir para cezasına mahkum edildi.
7080 liralık cezanın ödenmesi için Özgür’ün İzmir İl Başkanlığı’nı yürüttüğü Türkiye Gençlik Birliği, bir kampanya başlattı: “7080 kişiden 1 Lira” kampanyası. Ve günden güne de bu kampanyaya hem maddi hem de manevi destek artıyor.
Sadece bu olayla değil; TGB son dönemde birçok eylem ve protestosu ile örgütlü gençliğin odak noktası haline geldi.
Cumhurbaşkanı’na “Yüce Divan”ı tebliğ ediyor, NATO’nun önüne gidip “Katilsiniz” diye haykırıyor, saldırıya uğrayan Atatürk maskına siper olmaya gidiyor.
TGB, gençliği oturup düşünen, izleyen olmaktan çıkarıyor. Sorgulatıyor, düşündürüyor, eyleme geçiriyor.
En önemlisi bu gençler, “Vatanı böldürtmeyeceğiz” diyor. Söz veriyor: “Atatürk gençliği görev başında!”>
TGB Diyarbakır’a gidip okul yapıyor!
TGB, önemli işler yapıyor.
Dolayısıyla onlara kulak vermek gerekiyor. Sorularımızı, son dönemde çokça konuşulan bu mücadelenin davalı tarafı 19 yaşındaki Senger’e yönelttik.
Özgür, gündeme bomba gibi düştün Başbakan Tayyip Erdoğan’la karşı karşıya gelmekle. Olaya basında da çokça yer verildi. Bu olaydan konuşalım biraz, proteston planlı mıydı, o anda mı gelişti, olayı anlatır mısın biraz bize?
TGB olarak o dönemdeki kararımız şuydu; Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkındaki kararını AKP’lilere tebliğ etmek, laik ve demokratik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olduklarını yüzlerine söylemek. Bu TGB’nin o dönemki bir politikasıydı. Ve bireysel tepkilerimiz de vardı tabi. Bu kararlılıkla bireysel tepkiler birleşince böyle bir eylem koyma gereği duyduk. Sonrasında yaka paça gözaltına alındım. Tartaklandım. Çok fazla da ayrıntısına girmeye gerek görmüyorum.
Korktun mu Özgür?
Yoo niye korkayım ki, canımı mı alacaklar?
BAŞBAKAN ORADA OLSAYDI, YİNE “CUMHURİYET YIKICISISIN“ DERDİM
Ailen, yakın çevren olayın sonrasında ne tepkiler verdiler? “Oğlum otur oturduğun yerde” demişler miydi hiç?
Tabi, önceleri TGB’de olmamı istemiyorlardı. Bu olaydan sonra daha duygusal reaksiyon vermeye başladılar. Bu süreçte TGB’yi de tanıma olanağı buldular bu olay sayesinde. Bizim yalnız başımıza mücadele vermediğimizi, genç ve geniş kitlesiyle, Türkiye’nin yurtsever avukatlarıyla, doktorları, mühendisleriyle beraber olduğumuzu gördüler. Tanıdıkça da kaygıları, korkuları kalmadı.
Dava sürecinde nasıldı tavırları?
5 celseye de beraber katıldılar benimle, destek oldular. Moralimi bozacak hiçbir şey söylemediler. Olaya hep iyi tarafından bakmamı sağladılar. Ailemin desteğini aldım bu süreçte.
Mahkemede Tayyip Erdoğan’ın da bulunmasını ister miydin? Ne derdin orada olsaydı?
Tabii ki isterdim. “Sen Cumhuriyet yıkıcısısın. Sana Cumhuriyet yıkıcısı olduğun için böyle dedim” diye defalarca söylerdim.
KAMPANYADAN KALAN PARAYLA GÜNEYDOĞUYA YARDIM YAPACAĞIZ
Geçen hafta başlattığınız kampanyadan biraz bahsedelim. Ne durumda kampanya?
Evet 4 Kasım’da başlattık. Para aldığımız herkese bir kart veriyoruz, “Cumhuriyet yıkıcısına cumhuriyet yıkıcısı denir” yazılı ve Tayyip Erdoğan’ın padişah şeklinde resmedildiği . Şu ana kadar 200 – 300 ‘ü geçti katılanların sayısı. Ama bunların hiçbiri öğrenci değil. Okullarda henüz tanıtıma başlayamadık. Ege ve Dokuz Eylül’de 10 Kasım için büyük anma etkinlikleri düzenledik. Binlerce bildiri dağıttık. Önümüzdeki günlerde üniversitelerde de tanıtımını yapacağız. Aslında hedef kitlemiz öğrenciler; yetişkinlerin de tepki koyması önemli ama TGB öğrenci bazlı bir örgüt olduğu için, esas hedefimiz öğrenciler.
4 Aralık’ta da şöyle bitireceğiz kampanyayı; bir torbaya topladığımız paraları koyup, 7080 bozuk parayı, eğer ceza kesinleşirse gidip buyrun biz parayı topladık deyip bu şekilde ödeyeceğiz. Bir de şöyle bir karar aldık, eğer fazla para toplanırsa, bunu Güneydoğu’daki okullara, kitap ve kırtasiye yardımı olarak ulaştıracağız. Biz madem bunu bir devrim mücadelesi olarak istiyoruz insanlardan, bunun bir kolu da orada Güneydoğu’da yaşanıyor. Burada ihtiyacımız yoksa, oraya göndeririz hatta iyi bir para toplanırsa bir yurt projesi bile düşünüyoruz.
Kaç yaşında katıldın Türkiye Gençlik Birliği’ne?
Kuruluşundan beri bu oluşumun içindeyim. 15 yaşındaydım katıldığımda.
Eylemleriniz o kadar ses getiriyor, konuşuluyor ki merak etmemek elde değil; bu fikirler nereden ortaya çıkıyor, çok yaratıcı bir kişi mi var aranızda bunları ortaya atan, yoksa bir beyin fırtınası şeklinde mi çıkıyor?
Şimdi bizim eğitim sistemimiz 80’den sonra biliyorsunuz ki ezberci, düşündürmeyen, ürettirmeyen bir hale döndü. Bizde böyle bir sistem yok, biz gençliğin üretim gücünü de ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu fikirsel üretim oluyor, sanatsal üretim oluyor. Fikirler böylelikle ortaya çıkıyor. Oturup konuşuyoruz, gündemde ne gibi bir sorun var, bunu tespit ettikten sonra o kurumu ya da kişi her kimse halkın gözünde nasıl gülünç duruma düşürebileceğimizi bulmaya çalışıyoruz. Sonra da eyleme geçiyoruz. Referandum sürecinde de o şarkılar klipler, yaptığımız eylemler böyle ortaya çıktı hep.
BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ
Çok küçük yaşta üye olanlar da var bu topluluğa. Liselerde de öğrenci gruplarınız var. Lise çağındaki gençliğin çoğunluğunun da apolitik olduğunu düşünürsek, nasıl anlatıyorsunuz TGB’yi onlara?
Aksine, lise çağındaki arkadaşlarımız üniversite öğrencilerinden daha politik. Çünkü Türkiye’yle, siyasetiyle yeni tanışıyorlar. Merak ediyorlar, merak ettikleri için de işin içine daha çok girmek istiyorlar. Halkımız, gençlerimiz aslında cahil değil; tek bir eksiğimiz var o da örgütsüzlük. Bence tek sıkıntımız bu.
Lise çağlarındaki arkadaşlarımız için ayrı çalışmalarımız var, mesela gazeteleri var, kendileri çıkarıyorlar, yazılarını kendileri hazırlıyorlar, bunu kendi okullarında satıyorlar. Mizahi bölümler oluyor mesela hem hoşlarına gidecek hem de yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak. Onların Türkiye siyasetine nasıl müdahale edebileceklerini gösteren şeyler bunlar. Sonra, Atatürkçü düşünce kulüpleri kuruyorlar. Okullarında konferans ve eğitim toplantıları düzenliyorlar. Atatürkçülüğü öğreniyorlar, hem de kendileri anlatarak öğreniyorlar. Bunun dışında biz de liselere yönelik eğitimler düzenliyoruz. Mesela onlar, Che Guevara’yı bir idol olarak görüyorlar ama bizim de kendi idollerimiz var, Ömer Naci mesela, Mustafa Kemal’in arkadaşı, İttihat ve Terakki’nin önemli ajitatörlerinden bir tanesi. Çıkıyor Bab-ı Ali baskınından önce halkı galeyana getiriyor, orada darbe yapılıyor ama halk sadrazamın zorla görevinden alınmasını alkışlıyor. Türk Devrimi’nin öne çıkmış birçok ismi var, biz arkadaşlarımıza bunları öğretiyoruz, biz onlara Hasan Tahsin’leri öğretiyoruz. Gençler hem aydınlanıyor, hem de Türkiye’yi, Cumhuriyetimizi nasıl savunacaklarını öğreniyorlar. Mustafa Kemal’ler, Hasan Tahsin’ler lazım olduğu zaman öne çıkmayı bekliyorlar.
Ailelerden ters tepki veren oldu mu hiç?
Veli toplantıları bile düzenliyoruz. Bizi burada görüp tanıyorlar. Güveniyorlar, hatta artık arkadaşlarımız eve geç kaldığında bile bizi arayıp soruyorlar. Böyle karşılıklı bir güven ortamı oluşturduk. Evlerine ziyarete bile gidiyoruz. Bazı aileler öğrenci olduğumuz için bize yemek bile yapıp getiriyorlar.
BİSMİL’DEKİ OKULUN KIŞLIK KÖMÜRÜ BİLE HAZIR
İzmir’de ve Türkiye çapında kaç üyeniz var şu anda?
Yaklaşık 300’ü aktif çalışmakla beraber 1000’e yakın üyemiz var. Türkiye’de ise sayı 15 – 20 bini buluyor. Günden güne de çoğalıyoruz. 80 ilde üyemiz var.
Diyarbakır’da da bir okul yapma girişiminiz oldu, o da inanılmaz bir çalışmaydı bence. Taşını tuğlasını her şeyini kendiniz yaptınız, nasıl ortaya çıktı bu çalışma?
Okullarla birlikte 19 Mayıs’ta büyük eylemler düzenledik, İzmir’de Belkahve’den Cumhuriyet Meydanı’na yürüdük. Bunun değerlendirmesini yapıyorduk. Sivas’ta da arkadaşlar etkinlik olarak Sivas Kongresi’ni düzenlemişlerdi İç Anadolu Bölgesi etkinliği olarak. Mehmet Tanrıkulu, köy muhtarımız, o etkinliğe katılmıştı. Bizim oradaki kuvvetimizi çok beğenmiş ve bu işi ancak bizim yapabileceğimizi düşünüp genel başkanlığa bir mektup yazmış. Genel Yönetim Kurulu toplantısında o köye gidip o okulu yapma kararı alındı. Paramız yoktu, aksine milyarlarca borcumuz vardı, ama buna rağmen, biz bu işin altına gireriz, bu işi de yaparız dedik. 300 kişi hedefimiz vardı, toplamda 146 kişi çalıştı.
Çevreden de çok yardım gelmiştir tabii
Malzemede sıkıntımız olduğunu duyanlar hemen yardım ettiler, bu yüzden biz zaten pek para harcamadık oraya.. Bunun dışında köy yaşantısını gördük, kız arkadaşlarımız orada köylü hanımlarla birlikte yaşadılar. Onlarla beraber süt sağdılar, peynir yaptılar. Sosyal yaşantı ağalık nedeniyle bittiği için, bizim gitmemizle biraz da hareketlilik oldu. Orası köylüyle bizim kaderimizin ortaklaştığı bir yerdi. Sırf okul çalışması da yapmadık. Oradaki köylülerin bir ihtiyacı olduğunda onlara yardım ettik, bir arkadaşımız koyun gütmeye gitti, ben kerpiç evin yıkımında çalıştım. Köylüyle omuz omuza çalıştık.
ÖNÜMÜZDEKİ YAZ YİNE OKUL YAPMAYI PLANLIYORUZ
Bir istekleri oldu mu sizden?
Mücadelemizi anlatın, burada gördüklerinizi herkese anlatın diyorlar. Diyarbakır’ı televizyondan gördüğümüz kadarıyla çok farklı tanıyorduk, ama oraya gidince bambaşka bir dünya gördük.
Şu an ne durumda peki yaptığınız okul?
Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu’yla iyi ilişkilerimiz var. Ankara’daki platformdan iki arkadaşımız orada ücretli öğretmenliğe başladılar. 43 öğrenci ve 2 öğretmenle eğitim hayatına devam ediyor. Şu an öğrencilerin önlükleri, kıyafetleri, kışlık kömürleri bile hazır. Sıkıntı olduğu zaman o bölgede arkadaşlarımız var, hemen gidip oraya yardımcı oluyorlar.
Devamı gelecek mi peki bunun?
Bu girişimimizden sonra, Urfa’dan, Bitlis’ten çağrılar var. Ama yaza kalacak muhtemelen. Çünkü okullarımız açıkken, derslerimizi bırakıp oraya gitmeyi de doğru bulmuyoruz.
TÜRKİYE KENDİ KÜRTLERİNİ KENDİSİ KAZANMALI
Özgür, sana göre Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?
Öncelikle AKP’nin iktidardan gitmesi gerekli.
Sonra mesela Kürt sorunundan bahsediyoruz, önemli olan aslında Türkiye’nin Kürt’ünü de kendisinin kazanması . Kendisi kazanamayınca kim kazanıyor, ABD kazanıyor, Avrupa kazanıyor. Biz Aslanoğlu Köyü’nü kazandık, şimdi orada Türk Bayrağı dalgalanıyor. Ama ağanın mecrasında dalgalanmıyor, ağa AKP’li. Kürt sorunu ancak böyle çözülebilir, onları kazanmalıyız. Kendi Kürt’üne sarılır, mücadele eder, ağalığı şeyhliği onun başından atar, ancak böyle çözülür. Türkiye Kürt Sorunu’nu AKP’den kurtulursa kazanır, Türkiye iç sorununu AKP’den kurtulursa kazanır. Türkiye üreten ülke olmama sorununu, bağımsızlık sorununu, kafasına dolanmak istenen türban sorununu AKP’den kurtulursa çözer.
AKP’ye alternatifiniz ne bu durumda sizin?
1923’teki gibi devrimci bir iktidar, bir milli hükümet. Bağımsızlığı sağlayacak, Amerika ile bağları tamamen koparacak, Türkiye’nin karar merkezlerini Washington’dan Brüksel’den Türkiye’ye taşıyacak, kendi halkıyla barışık, kendi halkını kazanan, kendi halkını seferber eden bir hükümet, milleti tekrar millet yapan, Ermeni, o, bu, tarikat mensubu diye ayırmayan, millet paydasında birleştirecek bir parti. Türkiye’de bugün bunu yapacak partiler vardır elbet, ama gücü yetecek parti yok.
YAKINDA “THEMİS’İN SUÇU NE ” FİLMİ ÇEKİLECEK
Sen geçtiğimiz yıl hukuk fakültesine girdin, bu yıl ikinci sınıf öğrencisisin. Eğitimin henüz devam ediyor ama ben sana sorayım yine de, hukukun işleyişiyle ilgili neler söyleyeceksin?
Themis vardır, yunan tanrıçası, adaleti temsil eder. Gözü kapalıdır, bir elinde kılıç vardır, adaletin gücünü temsil eder. Bir elindeki terazi dengeyi temsil eder, bir göğsü açıktır, bu onun saflığını ve çığlaklığını gösterir. Ayağında yılan vardır, kılıçı yılana doğrultmuştur, bu da adaletsizliği ve kötülüğü temsil eder. Şimdi, adalet terimi Themis’in o bedeniyle temsil ediliyor ama Türkiye’de baktığımız zaman neredeyse “Themis’in suçu ne?” diye film çekilecek. HSYK’da atanan üyelerin geçmişine bakıyoruz, geçmişinde AKP ile haşır neşir olmuş, Çalık Grubu’nun denetçiliğini yapmış olanlar… Türkiye’de hukuk fakültelerinde HSYK’da Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunması yargı bağımsızlığını zedeleyecek bir durum olarak gösterilirdi, şimdi o yetmedi, müsteşar yardımcısı ve personel dahili müdürü de katıldı aralarına. Yani yargı, bugün siyasi iktidarın borazanı halinde. Türkiye’de yargı direnme odağıydı bu seneye kadar, ama bugün tamamıyla AKP’nin borazanı haline geldi. Üst yargı organlarına baktığımız zaman durumu sakıncalı ve karanlık görüyorum. Bu bize, şunu gösteriyor: Demek ki yargı düzenini de Atatürk Devrimleri’ne göre düzenlemek gerekiyor. Bu yüzden diyoruz ki biz, iyi hukukçular olacak, bugün onların işgal ettikleri o koltuklara oturup adaleti uygulayacağız.
HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILMAZ
Karınca Harekatınız ile ilgili de biraz bilgi alalım senden.
Şimdi referandum süreciyle birlikte artık direnen kuvvetlerin merkezinde sadece TGB görünüyor. YARSAV yönetim kurulu üyelerinden biri yönetim kurulu toplantısına katlarak TGB ile çalışmak istediğini söyledi. Bakın herkesin peşinden koştuğu YARSAV ve bir de Cumhuriyet Kadınları Derneği biz sizinle çalışmak istiyoruz diyerek bize geldiler. Bunun dışında kimseyle çalışma yapmak istemediler. Türkiye’de direnişin odağı haline gelen kişiler, TGB’nin yanında soluğu alıyorlar. Tek Gıda İş Sendikası Başkanı Mustafa Türker, bizim 19 Mayıs programımıza katıldı yaklaşık 50 TEKEL işçisi ile beraber. Sloganlar atarak girdiler etkinliği yaptığımız spor salonuna.
İnsanlar bakıyorlar örgütlenecek kimse yok, buraya geliyorlar. 50’li yaşlardakiler bile bize üye oluyorlar, en yaşlı üyemiz de 96 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ. Referandum sürecinde de 6000 kişi üye oldu TGB’ye. Bunu da biz bir örgütlenme haline getirmek için “Karınca Harekatı”nı başlattık. Karıncaların binlercesi bir arada yaşıyor ve hepsi birbirine engel olmadan bir işi yapıyor. Ve o koca kolektif kış geldiği zaman o çalışmasıyla milyonlarca karıncayı besliyor. Biz de böyle bir kolektifi yaratıyoruz bu çalışmayla. 6000 internetten üyemiz var, onun dışında da okullardan gelen yüzlerce binlerce üyemiz var. Bunları bir gençlik örgütü haline getireceğiz. Bizim arayıp çağırdığımız değil, onların arayıp çevresini çağırdığı bir örgüt haline getireceğiz. Bu harekatın asıl mantığı bu. Bu çerçevede yaptığımız, öncelikle görev vermek ve denetlemek. Okullara yerleşmek. İzmir’de 7 taşra ilçede, 35 lisede, 3 üniversitede 16 fakültede örgütlenme ağı kurmuş durumdayız. Esas çalışmaların merkezi okullar. Gençliği hem bilgi bombardımanına tutuyoruz, hem de örgütlüyoruz. Her koyun kendi bacağından asılmaz, bizi asacaksanız on bin tane bacağı birden asın diyoruz, TGB böyle bir kolektif kültürü yaşam tarzını yerleştiriyor. Bizi normal, sıradan insanlardan farklı hale getiriyor. Bu bilinçle her arkadaşımızı örgütlüyoruz. Bir de “Dönüştürme” ilkemiz var; sıradan bir insan sıradan bir öğrenciden bilen, okuyan, araştıran, her konuda bir fikir sahibi olan, beklemeyen, izlemeyen, müdahale eden bireyler haline getirmek.
YÖK ile ilgili de İstanbul Üniversitesi’nin önünde başlattığınız bir eyleminiz oldu. “YÖK Kapatılsın, Yusuf Ziya Özcan Yargılansın” adında.
Evet, YÖK’ün kuruluş amacı, siyasi iktidarı da işin içine katarak üniversiteyi elde tutmak, yönetmek. Bugün de başlıca iki amacı var, birincisi üniversite yönetimini elinde tutmak, ikincisi de üniversitelere ek mali kaynağı nasıl yaratırım, alışveriş merkezi haline getiririm, öğrenciyi müşteri yaparım, bunu düşünmek. YÖK’ün durumu o kadar açık ve netti ki hükümet bile referandum öncesi “YÖK’ü kaldıracağız” diyordu, şimdi aksine güçlendiriyorlar. Üniversiteyi bilim yuvası olmaktan çıkarmak istiyorlar tamamen. 2002- 2007 sürecinde bunun için bir şey yapmadık; çünkü o zaman Erdoğan Teziç’in dönemiydi, siyasi iktidar istediği gibi müdahale edemiyordu, ama şimdi durum değişti. Şimdi Yusuf Ziya Özcan, AKP ne derse onu yapıyor. Anayasada aksi yazdığı halde hem türbanı üniversiteye sokmaya çalışıyor, hem de almayan olursa o akademisyen hakkında gereğini yaparım diyor. Bir de tehdit ediyor akademisyenleri. Bu yüzden diyoruz ki biz “YÖK kapatılmalı, Yusuf Ziya Özcan yargılanmalı”
HERKESİN GÖZÜNÜ TGB’YE DİKMESİ GEREKİYOR
Bir partiye yakınlık var mı?
Bizim üyemiz olan CHP’li, DSP’li hatta MHP’li arkadaşlarımız bile var. Özellikle TGB olarak bir partiye yakınlığımız yok.
Özgür Senger’in hedefi nedir ?
Öncelikle TGB’yi Türkiye’deki bütün gençliği ayağa kaldırabilecek bir kuvvet haline getirmek. İkinci hedefi, kendisiyle ilgili hedefi ise iyi bir avukat, iyi bir hukukçu olmak.
Son olarak TGB adına bir mesaj alalım.
Öncelikle herkesin TGB’ye gözünü dikmesi gerekiyor. Enerjinizin yarısını TGB’ye verin diyoruz, görüştüğümüz herkese. Direnecek ne ordumuz var, ne yargımız var. Bir parti de yok, gümbür gümbür bir gençlik var. Gençliğin enerjisi dinamizmi, örgütü var. TGB’de gençlik örgütlü. O yüzden enerjinizin, kafanızın, tecrübenizin, bilgi birikiminizin, paranızın yarısını TGB’ye verin diyoruz. TGB’yi hep beraber büyütelim.
Özgür’cüm, çok teşekkür ederiz
Ben teşekkür ederim.
İLK KURŞUN
BİZ GENÇLİĞE MUSTAFA KEMAL OLMAYI, HASAN TAHSİN OLMAYI ÖĞRETİYORUZ - İlk Kurşun Gazetesi