Birbirini Kovalayan Hatalar

Vtnsvr

New member
2002 seçimlerinden önce, Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde çıkarılan yasalarla, Fethullah Gülen’in cezasının infazının olanaksız hale getirilmesi; 2002 seçimlerinden sonra Terörle Mücadele Yasası’ndaki “Terör” tanımının değiştirilerek adı geçen şahsın beraatinin sağlanması; bugün emniyeti, medyayı ve tüm kurumlarımızı bir ahtapot gibi kuşatan Fethullahçı örgütlenmeye sonuç alıcı yeni bir ivme kazandırmıştır.

Önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Turgut Özal’ın yaptığı gibi Anayasa Mahkemesi’ne genç üyeler seçmeyip, emeklilik yaşına az bir süre kalmış kişileri seçmekte ısrar etmesiyle; Abdullah Gül’e Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirme olanağı altın bir tepsi içinde sunulmuştur.

Anayasa Mahkememiz, siyasi partilerin kapatılmasına “salt çoğunlukla” karar verebilirken; hiç gereği yokken, 3.10.2001 tarihinde Anayasamızın 149’uncu maddesine “Siyasi parti davalarında kapatılmaya karar verilebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır” hükmü konulmuştur. Bu sebepten, on bir Anayasa Mahkemesi üyesinin altısı “AKP’nin kapatılmasına karar verilmesi” yolunda oy kullandığı halde, AKP hukuki varlığını devam ettirebilmiş ve dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan dahil hiçbir AKP’linin milletvekilliği sona erdirilememiştir.

Anayasa Mahkememizin on bir üyesinden on tanesi “AKP’nin laikliğe aykırı eylemlerin odalığı haline geldiğini” belirlemesine rağmen, bu belirlemeye uygun müeyyideleri uygulamayarak; Meclis’te yeterli çoğunluğu bulunan bu partiye, Anayasa ve yasalarımızda değişiklikler yaparak, yargıyı da güdümüne sokup, İslamcı-Faşist bir yönetimi bütün unsurlarıyla kurma olanağını yaratmışlardır.

Bütün bunlardan daha elim ve vahim bir durumu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin dikkatine sunmak istiyorum.

Sayın üyeler, bilmiyorum son yıllarda değiştirilen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 ve 251’nci maddeleriyle, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun Ek 7’nci maddesini okudunuz mu? Okumadıysanız, defalarca okuyun.

Yargı içinde de Fethullahçı örgütlenmenin gerçekleştirilmeye başlandığı yolundaki uyarıları sağır sultan bile duymuşken; bu uyarıları hiç dikkate almadan, okumanızı önerdiğim yasa maddelerine dayanak özel yetki verdiğiniz mahkemeler ve atadığınız özel yetkili savcılar, kısa sürede Türkiye Cumhuriyeti’ni bir “Hukuk Devleti” olmaktan çıkardılar ve bir “Korku İmparatorluğu” haline getirdiler.

Bildiğiniz gibi; Anayasa’yı, kanunlarımızı ve mevcut yönetmelikleri göz önünde tutmayarak görev yapmak, “Görevi kötüye kullanmak” suçunu oluşturur.


Özel yetki verdiğiniz mahkemelerden biri, Emniyet İstihbarat Örgütü’ne, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesine aykırı biçimde, ülkemizdeki tüm iletişimi takip yetkisi veriyor ve bu yasaya aykırı kararı “Yazılı Emir” yoluna başvurarak kaldırma yetkisine sahip tek kişi olan Adalet Bakanı yetkisini kullanmayarak, kanunsuzluğun devamını sağlıyor. Böylece kanuna aykırı biçimde elde edilen delillerle, kişiler tutuklanıyor, davalar açılıyor; Anayasal koruma altında olan “Özel Hayatın gizliliği”, “Haberleşme özgürlüğü” askıya alınıyor.

Bu kanunsuzlukları yapan hakim ve savcılar hakkında hiçbir işlem yapılmıyor ama; söz konusu kanunsuzlukları ortaya çıkaran Milliyet Gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu ve Vatan Gazetesi muhabiri Kemal Göktaş hakkında, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefet ettikleri iddiasıyla kamu davası açılıyor. Nerede yargılanacaklar biliyor musunuz? İsnat edilen suç nedeniyle, özel yetki verdiğiniz mahkemelerden birinde… Şimdiye k adar verdikleri kararları bakıyorum, bu mahkemelerde yargılanan ve ileride yargılanacak tüm sanıklar hakkında içim sadece acıma duygusuyla doluyor.

Bu gazetede yazdım makalelerle, özel yetki verdiğiniz bazı hakim ve savcıların, “Kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği” yolundaki Anayasa hükmünü hiçe saydıklarını; “Görevi kötüye kullanma”, “iftira”, “Gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “Sahte resmi belgeyi kullanma”, “Özel hayatın gizliliğini ihlal” ve benzeri pek çok suçu işlediklerini açıklığa kavuşturabildiğimi sanıyorum.

Bu hakimler ve savcılar hakkında, pek çok şikayet dilekçesi verildiğini de biliyorum. Ancak, gereğinin yapılacağına inanan tek kişiye bugüne kadar rastlamadım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik bir hukuk devleti olarak yaşamaya devam etmesi; bu ülkede yaşayanların, kendilerini yeniden özgür ve bağımsız bir ülkenin vatandaşları olduklarını hissetmeye başlamaları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevini cesaretle, yetkilerini Anayasa ve yasalarımızın özüne ve ruhuna uygun şekilde yapmalarına bağlı hale geldiği, hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır.

Vural SAVAŞ
Onursal Yargıtay C.Başsavcısı


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10606
 

HTML

Üst