HardMovies
New member
- Katılım
- 27 Nis 2011
- Mesajlar
- 6
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Geçtiğimiz hafta Isparta sınırlarındaki Yukarı Köprüçay Havzası'nda projelendirilen Kasımlar Barajı ve HES Projesine yönelik yazının ardından Türkiye'nin insanın yüzüne çarpan gerçekleriyle bir kez daha yüzleştik. Bir yanda 'su boşa akıyor' yalanı, bir yanda enerjiye bağımlı bir yaşamın hırpaladığı yaşamlar. Modernleşmeyle, gelenekten beslenen kırsal yaşam arasında sıkışan Türkiye'de gelinen nokta şöyle özetlenebilir; bir yanda kırdan kente doğru 'intihar eden' köylüler, diğer yanda modern gettolardan kırsala 'intihar' eğilimindeki kentliler...
SULAR ÜLKESİNDE COĞRAFYANIN ÖZETİ
Geçtiğimiz hafta bir kaç kez Isparta sınırlarındaki Yukarı Köprüçay Havzası'na gidip geldim. Amacım, bölgede projelendirilen HES ve barajlarla ilgili köylülerin görüşlerini dinlemek ve bölgedeki yaşama yerinde tanıklık etmekti. Yukarı Köprüçay Havzası, Isparta'nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan ve yaklaşık 60 kilometrelik bir vadi boyunca uzanan, kuzeyde Aksu, güneyde Çukurca arasında uzanan bölgenin genel adı. Havzanın adı, Anamas Dağı eteklerindeki Sorgun yaylasından doğan ve Akdeniz'e dökülen Aksu nehrinin Antalya sınırlarındaki tarihi köprüden dolayı Köprüçay olarak adlandırılıyor. Köy ve belde olarak 26 yerleşimi kapsayan havzanın yayıldığı alan 110 bin hektarlık bir yüzölçüme sahip. Bölgenin coğrafi yapısının özeti, yüksek dağlar, sivri tepeler, derin vadiler ve yüzlerce dere. Bir anlamda eski deyimle 'sular ülkesi' bu bölge.
MOBESE KAMERASI İLE İZLENEN KÖY
Pınar Pazarı'ndan yukarıya doğru tırmandıkça iç burkan bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Yöre halkının Eren Dağı olarak da adlandırdığı Hudulca Dağı taş ocakları tarafından yavaş yavaş kesilerek kamyonlara doldurulup götürülüyor. Gece gündüz çalışan kamyonların taşıdığı coğrafyanın bir parçası olan yöre insanları çaresiz ve öfkeli. Ağılköy üzerinden Eğirdir Gölü'nü arkamıza bırakıp ilerliyoruz. Bir zamanlar önemli sulak alanı barındıran Yılanlı köyündeyiz. Yılanlı ovası geçmişte yüzlerce Manda'nın beslendiği önemli bir hayvancılık merkeziydi ancak bugün cılız sığırlar boş boş dolanıyor ovada. Yaşam kaynakları giderek tükenen köyün girişinde "bu köy 24 saat Mobese kamerasıyla izlenmektedir" tabelası dikkat çekiyor. Bir de güneydeki tatil beldelerinden bildiğimiz, "seyyar satıcılar ve hurdacılar giremez" talebası...
Yitirdiği değerlerle birer hurda yığınına dönüşmek üzere olan Anadolu köyleri, son otuz yılda halka yutturulan 'kalkınma ve gelişme' zokasıyla medeniyete doğru intihar ediyor!
KÖY BAKKALINDA AVM PEYNİRİ
Ayvalıpınar, havzanın önemli yerleşimlerinden biri. Çok sayıda mahalleden oluşan beldenin ortasından akan Aksu nehrini takip ederek havzanın kalbine doğru ilerliyoruz. Belence köyünde ekmek ve peynir almak için köy bakkalında mola veriyoruz. Ancak köylüler peynir üretimini çoktan bırakmışlar. Yakın zamana kadar bölgenin en lezzetli tulum peynirlerini üreten köylerde, şehirlerdeki Alışveriş merkezlerinden getirilen kireç gibi peynirler, lastik gibi zeytinler satılıyor.
ÖZAL PARÇALADI, AKP YUTTU!
Köylerdeki en hüzünlü yapılan kutu gibi okul binaları. Hepsi de terkedilmiş durumda. Geçmişte en az 200 öğrencisi olan köylerde artık 3-5 öğrenci bulunuyor. Onlar da taşımalı sistemle yakındaki beldelere taşınıyor. Ancak geçmişteki köy evlerinin birer modeli şeklinde olan mütevazı camilerin yerini, çifte minareli, üç şerefeli devasa camiler almış durumda. Köyler boşalsa da cami inşaatları hız kesmeden ve yörenin dokusunu dikkate almadan sürüyor. Özallı yıllarda başlayan çözülme, önce beton ve çimentoyla köklü bir yaşama biçimini parçalamış, son on yılda da plastikle yutmuş!
'BU YIL ÜÇ KİŞİ BUĞDAY EKTİ'
Vadinin ortalarına doğru ilerliyoruz. Zamanın durduğu bir coğrafyadayız. İki yanımızda havzanın karakteristik evleri ve nehir boyundaki küçük bahçelerini geride bırakarak Darıbükü köyüne ulaşıyoruz. Darıbükü, geçmişte bölgenin önemli yerleşimlerinden biriymiş. Bir nalbant, bir demirci, bir marangoz, kahve ve bakkaldan oluşan dükkanlar her Cuma günü yörenin köylerini burada buluşturuyormuş. Ancak burası da boşalan köylerden biri olmuş. Darıbükü köyünün muhtarı Mehmet Avcı, "bu yıl köyde yalnızca üç kişi buğday ekti" diyor. Yaklaşık 350 haneli köyde yalnızca üç kişi buğday ekmiş.
YILAN HİKAYESİNE DÖNEN BARAJ
Aksu nehrinin yaşam verdiği yerleşimlerden biri olan Darıbükü de Kasımlar Barajı ve Hes Projesi'nden etkilenen köylerden biri. Köylülerin baraj projesiyle ilgili ayrıntılı bilgileri yok. Köylülere bilgi veren de yok. Öğrenebildiğimiz, yıllardır yılan hikayesine dönen baraj için bu yıl istimlak çalışmasının yapıldığı. Ancak köylülerden bir çoğu yaşam alanlarını terk etmek istemiyor. Darıbükü'nün karşısında, 'Bük' adı verilen düzlükte ve nehir boyundaki 'Demircibükü' bölgesinde yer alan bahçeler bugün terk edilmiş durumda. Geçmişte bölgenin en güzel fasulye ve mısırlarının yetiştirildiği bahçeler viraneye dönmek üzere. Muhtar Avcı, buraları yaşatmanın yollarını arıyor ancak köyde gençlerden kimse kalmadığı için çaresiz.
KEÇİ DERİSİYLE FİZİK TEDAVİ, KATRANDAN ANTİSEPTİK
Kasımlar'da eskiden 300 civarında halı tezgahı varmış. Ünlü Isparta halılarının önemli bölümü bu havzanın köylerinde dokunuyormuş. Erkekler de kadınlarla birlikte halı dokuyorlarmış. İsmail Dayı, "ben de çok halı dokudum gençliğimde. Her ay bir halı dokurduk kızlı erkekli" diyor. İsmail Dayının unutmadığı bir başka ayrıntı da, Kasımlar'ın ünlü 'Doktor Hatça'sı'. Doktor Hatça adıyla bilinen ancak bir kaç yıl önce yaşamını yitiren kadının, halk hekimliğinin en çarpıcı uygulamalarını gerçekleştirdiğini, hatta diyet bile verdiğini söylüyor. Doktor Hatça'nın bir başka adı da 'Çentici'. Çenticilik, bazı hastalıkları çizerek tedavi etme yöntemine dayanıyormuş. Bu uygulamaya, çentmek, uygulamayı yapana da 'çentici' adı veriliyormuş. Bölgedeki bir başka sağaltma yöntemi de, yeni kesilmiş sıcak keçi derilerini mont gibi giyerek içinde bir gün beklemek. Deri giyme yönteminin kas hastalıklarına iyi geldiği, bir nevi 'fizik tedavi' uygulaması olduğunu söylüyor köylüler. Ancak bu yöntem uzun süredir uygulanmıyormuş. Katrandan elde edilen ve 'püse' adı verilen doğal antiseptik ise bazı köylerde halen kullanılıyor.
YAYLADAN SERALARA GÖÇ KÖYÜ BOŞALTMIŞ
Kasımlar'ın doğası oldukça cömert. Yol boyunca buralıların 'yılan burçağı' adını verdiği kuşkonmaz ve 'hakık' adı verilen otlardan toplayan köylülerle sohbet ederek ilerliyoruz. Kasımların nüfusu yakın zaman kadar 2 binin üzerindeymiş. Ancak bugün yuvarlak hesap yediyüze düşmüş. Köylülerin büyük bölümü Antalya Kumluca'daki seralarda mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Yaz aylarında kısa süre köylerinde dinlenip kışın tekrar seralara geri dönüyorlarmış. Kasımlar'ın cevizi ve kirazları ünlü. Yayla ikliminde yetişen yöreye özgü kirazların ünü ülke dışına kadar ulaşmış. Ancak bir kaç yıl önce kilosu beş liraya kadar alıcı bulan kiraz da yeterli şekilde pazarlama olanağı olmadığı için artık köylünün ilgisini yitirmiş. Yine de bütün bahçelerin baş köşesindeki yerini koruyor kiraz ağaçları.
KONYA İLE ANTALYA MODELİ ARASINDA SIKIŞAN BÖLGE
Bölgedeki bir çok köy gini Kasımlar'da da insanların ortak düşüncesi terkedilmişlik duygusu. İşte Yukarı Köprüçay Havzası'ndaki dram tam da burada başlıyor. Kasımlar Belediye Başkanı Yusuf Karataş'la da sohbet ediyoruz. Karataş, köylüleri gibi açık sözlü bir yönetici. "Bizim buralarda kimse geriye dönmüyor. İnsanların geçinebilecekleri iş olanakları yok" diyor. Aslında kendilerinin de bildiği bir cennetin üzerinde yaşayıp da o cennetin nimetlerinden yararlanamama durumu yaşanan. Başkan Karataş, Kasımlar barajının bölge için olumlu sonuçlar yaratacağına inanıyor. "Baraj yapılırsa seracılık ve turizm gelişir burada" diyor. Bölgenin onlarca yıldır Antalya ve Konya modeli arasında sıkışıp kalmasının yansımaları Kasımlar'da da kendini fazlasıyla gösteriyor.
'BU KÖYLER ON YIL SONRA TARİH OLACAK!'
Başkan Karataş, uzun yıllardır Kasımlar'ın dış dünyayla iletişimini sağlayan otobüsün sahipliğini ve şoförlüğünü yapmış bir yönetici. Bu nedenle bölgeyi çok iyi biliyor. "Yıllardır yükünü sarıp otobüsle gurbete benim taşıdığım köylülerim yat kat sahibi oldular, biz hala yerimizde sayıyoruz. Bakın size söylüyorum, on yıl sonra bu köyler tarih olacak. 'Kasımlar diye, İbişler diye bir köy vardı buralarda' diye konuşacaksınız" diyor. Bir yandan da umudunu koruyarak bölgenin muhteşem doğasını koruyarak yumuşak bir turizm modeli geliştirmek için destek bekliyor. Onlarca terk edilmiş ev var Kasımlar'da. Her biri vadiye yayılmış şiir gibi bahşeli evler. "Yöre insanının yararına olacak her girişime destek vermeye hazırız" diyor Karataş. Kasımlar, onlarca vadideki binlerce köyün ortak kaderini temsil ediyor.
BİZE YER GÖSTERSİNLER, GİDELİM...
Kasımlar'dan duyulan feryat aslında Anadolu'nun son çığlıklarından biri. Türkiye'nin dört bir yanındaki vadilerde binlerce yıldır süregelen ve hayatın çarkını döndüren yaşam bilgisi ışık hızıyla tarihe gömülüyor. Kasımlarlılar bu gerçeğin çoktan farkına varmış durumda. Bin yıldır bekledikleri bu vadinin geleceğinden umutlarını kesmiş durumdalar. Bölgedeki bir çok köy gibi, birileri gelsin, bize bir yer göstersin, paramızı versin, gidelim diyorlar. Genel eğilim bu yönde. Anadolu, Türklerin bu coğrafyaya ayak bastığı günlerden buyana gördüğü en büyük sosyal ve kültürel intiharın tam ortasında!
YAŞAM BİLGİSİ VADİLERİ TERK EDİYOR
Bu taş evleri yapan, bu harcı karan ustalar, bu ağaçları işleyen, bu peyniri mayalayan, bu tarlayı süren, bu buğdayı öğüten, bu ekmeği pişiren, bu halıları dokuyan eller birer birer soluyor. Bir nevi Anadolu'nun kendi kendine yeten yaşam bilgisi "kol kırılır yen içinde kalır" misali, kapitalizmin o devasa yeninin içinde çıtır çıtır eziliyor. Toprağı, havayı, suyu ustalıkla cömertliğe ve bilgiye dönüştüren insanların yerini tüketmek için üretenler alıyor. Yaşam bilgeliğinin terk ettiği cennet vadiler özel şirketlerin insafında, birer birer hayalete dönüyor.
BİR VADİYİ TARİHTEN SİLMENİN BEDELİ KAÇ PARA
Anadolu'nun köyleri, binlerce yıllık yaşam ustalığından medeniyete doğru intihar ediyor. Anadolu'nun vadileri, içindeki 'sırlarla' birlikte birer birer tarihten siliniyor...İçinde yaşayanlarla birlikte bir vadiyi tarihten silmenin bedelinin kaç para olduğu sorusuna verececeğimiz yanıt, gelecekte nasıl bir ülke tasarladığımızı da içeriyor olacak.
Yusuf Yavuz
Odatv.com
SULAR ÜLKESİNDE COĞRAFYANIN ÖZETİ
Geçtiğimiz hafta bir kaç kez Isparta sınırlarındaki Yukarı Köprüçay Havzası'na gidip geldim. Amacım, bölgede projelendirilen HES ve barajlarla ilgili köylülerin görüşlerini dinlemek ve bölgedeki yaşama yerinde tanıklık etmekti. Yukarı Köprüçay Havzası, Isparta'nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan ve yaklaşık 60 kilometrelik bir vadi boyunca uzanan, kuzeyde Aksu, güneyde Çukurca arasında uzanan bölgenin genel adı. Havzanın adı, Anamas Dağı eteklerindeki Sorgun yaylasından doğan ve Akdeniz'e dökülen Aksu nehrinin Antalya sınırlarındaki tarihi köprüden dolayı Köprüçay olarak adlandırılıyor. Köy ve belde olarak 26 yerleşimi kapsayan havzanın yayıldığı alan 110 bin hektarlık bir yüzölçüme sahip. Bölgenin coğrafi yapısının özeti, yüksek dağlar, sivri tepeler, derin vadiler ve yüzlerce dere. Bir anlamda eski deyimle 'sular ülkesi' bu bölge.
MOBESE KAMERASI İLE İZLENEN KÖY
Pınar Pazarı'ndan yukarıya doğru tırmandıkça iç burkan bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Yöre halkının Eren Dağı olarak da adlandırdığı Hudulca Dağı taş ocakları tarafından yavaş yavaş kesilerek kamyonlara doldurulup götürülüyor. Gece gündüz çalışan kamyonların taşıdığı coğrafyanın bir parçası olan yöre insanları çaresiz ve öfkeli. Ağılköy üzerinden Eğirdir Gölü'nü arkamıza bırakıp ilerliyoruz. Bir zamanlar önemli sulak alanı barındıran Yılanlı köyündeyiz. Yılanlı ovası geçmişte yüzlerce Manda'nın beslendiği önemli bir hayvancılık merkeziydi ancak bugün cılız sığırlar boş boş dolanıyor ovada. Yaşam kaynakları giderek tükenen köyün girişinde "bu köy 24 saat Mobese kamerasıyla izlenmektedir" tabelası dikkat çekiyor. Bir de güneydeki tatil beldelerinden bildiğimiz, "seyyar satıcılar ve hurdacılar giremez" talebası...
Yitirdiği değerlerle birer hurda yığınına dönüşmek üzere olan Anadolu köyleri, son otuz yılda halka yutturulan 'kalkınma ve gelişme' zokasıyla medeniyete doğru intihar ediyor!
KÖY BAKKALINDA AVM PEYNİRİ
Ayvalıpınar, havzanın önemli yerleşimlerinden biri. Çok sayıda mahalleden oluşan beldenin ortasından akan Aksu nehrini takip ederek havzanın kalbine doğru ilerliyoruz. Belence köyünde ekmek ve peynir almak için köy bakkalında mola veriyoruz. Ancak köylüler peynir üretimini çoktan bırakmışlar. Yakın zamana kadar bölgenin en lezzetli tulum peynirlerini üreten köylerde, şehirlerdeki Alışveriş merkezlerinden getirilen kireç gibi peynirler, lastik gibi zeytinler satılıyor.
ÖZAL PARÇALADI, AKP YUTTU!
Köylerdeki en hüzünlü yapılan kutu gibi okul binaları. Hepsi de terkedilmiş durumda. Geçmişte en az 200 öğrencisi olan köylerde artık 3-5 öğrenci bulunuyor. Onlar da taşımalı sistemle yakındaki beldelere taşınıyor. Ancak geçmişteki köy evlerinin birer modeli şeklinde olan mütevazı camilerin yerini, çifte minareli, üç şerefeli devasa camiler almış durumda. Köyler boşalsa da cami inşaatları hız kesmeden ve yörenin dokusunu dikkate almadan sürüyor. Özallı yıllarda başlayan çözülme, önce beton ve çimentoyla köklü bir yaşama biçimini parçalamış, son on yılda da plastikle yutmuş!
'BU YIL ÜÇ KİŞİ BUĞDAY EKTİ'
Vadinin ortalarına doğru ilerliyoruz. Zamanın durduğu bir coğrafyadayız. İki yanımızda havzanın karakteristik evleri ve nehir boyundaki küçük bahçelerini geride bırakarak Darıbükü köyüne ulaşıyoruz. Darıbükü, geçmişte bölgenin önemli yerleşimlerinden biriymiş. Bir nalbant, bir demirci, bir marangoz, kahve ve bakkaldan oluşan dükkanlar her Cuma günü yörenin köylerini burada buluşturuyormuş. Ancak burası da boşalan köylerden biri olmuş. Darıbükü köyünün muhtarı Mehmet Avcı, "bu yıl köyde yalnızca üç kişi buğday ekti" diyor. Yaklaşık 350 haneli köyde yalnızca üç kişi buğday ekmiş.
YILAN HİKAYESİNE DÖNEN BARAJ
Aksu nehrinin yaşam verdiği yerleşimlerden biri olan Darıbükü de Kasımlar Barajı ve Hes Projesi'nden etkilenen köylerden biri. Köylülerin baraj projesiyle ilgili ayrıntılı bilgileri yok. Köylülere bilgi veren de yok. Öğrenebildiğimiz, yıllardır yılan hikayesine dönen baraj için bu yıl istimlak çalışmasının yapıldığı. Ancak köylülerden bir çoğu yaşam alanlarını terk etmek istemiyor. Darıbükü'nün karşısında, 'Bük' adı verilen düzlükte ve nehir boyundaki 'Demircibükü' bölgesinde yer alan bahçeler bugün terk edilmiş durumda. Geçmişte bölgenin en güzel fasulye ve mısırlarının yetiştirildiği bahçeler viraneye dönmek üzere. Muhtar Avcı, buraları yaşatmanın yollarını arıyor ancak köyde gençlerden kimse kalmadığı için çaresiz.
KEÇİ DERİSİYLE FİZİK TEDAVİ, KATRANDAN ANTİSEPTİK
Kasımlar'da eskiden 300 civarında halı tezgahı varmış. Ünlü Isparta halılarının önemli bölümü bu havzanın köylerinde dokunuyormuş. Erkekler de kadınlarla birlikte halı dokuyorlarmış. İsmail Dayı, "ben de çok halı dokudum gençliğimde. Her ay bir halı dokurduk kızlı erkekli" diyor. İsmail Dayının unutmadığı bir başka ayrıntı da, Kasımlar'ın ünlü 'Doktor Hatça'sı'. Doktor Hatça adıyla bilinen ancak bir kaç yıl önce yaşamını yitiren kadının, halk hekimliğinin en çarpıcı uygulamalarını gerçekleştirdiğini, hatta diyet bile verdiğini söylüyor. Doktor Hatça'nın bir başka adı da 'Çentici'. Çenticilik, bazı hastalıkları çizerek tedavi etme yöntemine dayanıyormuş. Bu uygulamaya, çentmek, uygulamayı yapana da 'çentici' adı veriliyormuş. Bölgedeki bir başka sağaltma yöntemi de, yeni kesilmiş sıcak keçi derilerini mont gibi giyerek içinde bir gün beklemek. Deri giyme yönteminin kas hastalıklarına iyi geldiği, bir nevi 'fizik tedavi' uygulaması olduğunu söylüyor köylüler. Ancak bu yöntem uzun süredir uygulanmıyormuş. Katrandan elde edilen ve 'püse' adı verilen doğal antiseptik ise bazı köylerde halen kullanılıyor.
YAYLADAN SERALARA GÖÇ KÖYÜ BOŞALTMIŞ
Kasımlar'ın doğası oldukça cömert. Yol boyunca buralıların 'yılan burçağı' adını verdiği kuşkonmaz ve 'hakık' adı verilen otlardan toplayan köylülerle sohbet ederek ilerliyoruz. Kasımların nüfusu yakın zaman kadar 2 binin üzerindeymiş. Ancak bugün yuvarlak hesap yediyüze düşmüş. Köylülerin büyük bölümü Antalya Kumluca'daki seralarda mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Yaz aylarında kısa süre köylerinde dinlenip kışın tekrar seralara geri dönüyorlarmış. Kasımlar'ın cevizi ve kirazları ünlü. Yayla ikliminde yetişen yöreye özgü kirazların ünü ülke dışına kadar ulaşmış. Ancak bir kaç yıl önce kilosu beş liraya kadar alıcı bulan kiraz da yeterli şekilde pazarlama olanağı olmadığı için artık köylünün ilgisini yitirmiş. Yine de bütün bahçelerin baş köşesindeki yerini koruyor kiraz ağaçları.
KONYA İLE ANTALYA MODELİ ARASINDA SIKIŞAN BÖLGE
Bölgedeki bir çok köy gini Kasımlar'da da insanların ortak düşüncesi terkedilmişlik duygusu. İşte Yukarı Köprüçay Havzası'ndaki dram tam da burada başlıyor. Kasımlar Belediye Başkanı Yusuf Karataş'la da sohbet ediyoruz. Karataş, köylüleri gibi açık sözlü bir yönetici. "Bizim buralarda kimse geriye dönmüyor. İnsanların geçinebilecekleri iş olanakları yok" diyor. Aslında kendilerinin de bildiği bir cennetin üzerinde yaşayıp da o cennetin nimetlerinden yararlanamama durumu yaşanan. Başkan Karataş, Kasımlar barajının bölge için olumlu sonuçlar yaratacağına inanıyor. "Baraj yapılırsa seracılık ve turizm gelişir burada" diyor. Bölgenin onlarca yıldır Antalya ve Konya modeli arasında sıkışıp kalmasının yansımaları Kasımlar'da da kendini fazlasıyla gösteriyor.
'BU KÖYLER ON YIL SONRA TARİH OLACAK!'
Başkan Karataş, uzun yıllardır Kasımlar'ın dış dünyayla iletişimini sağlayan otobüsün sahipliğini ve şoförlüğünü yapmış bir yönetici. Bu nedenle bölgeyi çok iyi biliyor. "Yıllardır yükünü sarıp otobüsle gurbete benim taşıdığım köylülerim yat kat sahibi oldular, biz hala yerimizde sayıyoruz. Bakın size söylüyorum, on yıl sonra bu köyler tarih olacak. 'Kasımlar diye, İbişler diye bir köy vardı buralarda' diye konuşacaksınız" diyor. Bir yandan da umudunu koruyarak bölgenin muhteşem doğasını koruyarak yumuşak bir turizm modeli geliştirmek için destek bekliyor. Onlarca terk edilmiş ev var Kasımlar'da. Her biri vadiye yayılmış şiir gibi bahşeli evler. "Yöre insanının yararına olacak her girişime destek vermeye hazırız" diyor Karataş. Kasımlar, onlarca vadideki binlerce köyün ortak kaderini temsil ediyor.
BİZE YER GÖSTERSİNLER, GİDELİM...
Kasımlar'dan duyulan feryat aslında Anadolu'nun son çığlıklarından biri. Türkiye'nin dört bir yanındaki vadilerde binlerce yıldır süregelen ve hayatın çarkını döndüren yaşam bilgisi ışık hızıyla tarihe gömülüyor. Kasımlarlılar bu gerçeğin çoktan farkına varmış durumda. Bin yıldır bekledikleri bu vadinin geleceğinden umutlarını kesmiş durumdalar. Bölgedeki bir çok köy gibi, birileri gelsin, bize bir yer göstersin, paramızı versin, gidelim diyorlar. Genel eğilim bu yönde. Anadolu, Türklerin bu coğrafyaya ayak bastığı günlerden buyana gördüğü en büyük sosyal ve kültürel intiharın tam ortasında!
YAŞAM BİLGİSİ VADİLERİ TERK EDİYOR
Bu taş evleri yapan, bu harcı karan ustalar, bu ağaçları işleyen, bu peyniri mayalayan, bu tarlayı süren, bu buğdayı öğüten, bu ekmeği pişiren, bu halıları dokuyan eller birer birer soluyor. Bir nevi Anadolu'nun kendi kendine yeten yaşam bilgisi "kol kırılır yen içinde kalır" misali, kapitalizmin o devasa yeninin içinde çıtır çıtır eziliyor. Toprağı, havayı, suyu ustalıkla cömertliğe ve bilgiye dönüştüren insanların yerini tüketmek için üretenler alıyor. Yaşam bilgeliğinin terk ettiği cennet vadiler özel şirketlerin insafında, birer birer hayalete dönüyor.
BİR VADİYİ TARİHTEN SİLMENİN BEDELİ KAÇ PARA
Anadolu'nun köyleri, binlerce yıllık yaşam ustalığından medeniyete doğru intihar ediyor. Anadolu'nun vadileri, içindeki 'sırlarla' birlikte birer birer tarihten siliniyor...İçinde yaşayanlarla birlikte bir vadiyi tarihten silmenin bedelinin kaç para olduğu sorusuna verececeğimiz yanıt, gelecekte nasıl bir ülke tasarladığımızı da içeriyor olacak.
Yusuf Yavuz
Odatv.com