ayhanriza
New member
- Katılım
- 27 Ağu 2005
- Mesajlar
- 521
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bir genelev polisinin itirafları 05.02.2006
--------------------------------------------------------------------------------
Genelevlerin kapatılması tartışması ile polis yerine özel güvenlik elemanları tarafından korunmaları önerisi, gündemden düşmüyor. Biz de uzun yıllar Karaköy'deki genelevde görev yapan bir polis memuruyla tanık olduğu olayları ve bu tartışmaları konuştuk. Halen başka bir yerde görev yaptığı için kimliğini saklayan polis memurunun itiraflarına çok şaşıracaksınız.
1990'lı yıllar... İstanbul Emniyet Müdürü olarak Necdet Menzir'in atanmasıyla, birtakım 'yer değişiklikleri' yaşandı. Bunun nedeni ise genelevdeki usulsüzlüklerin Menzir'in kulağına gelmesiydi. Menzir, işin başına gelir gelmez genelevde görevli ikisi polis, ikisi bekçi olmak üzere dört kişinin işine son verdi. Yerine ise dönemin Beyoğlu İlçe Amirliği'nden iki polis ve iki bekçiyi getirdi. İşte bu söyleşi, o dönemin yasal tanıklarından birinin yaşadıklarını anlatıyor. Polis memuru H.K., halen başka bir yerde görev yaptığı için adını açıklamıyoruz. H.K.'nın itiraflarını sorduğumuz üst düzey bir polis müdürü de 'Çankırı ve İstanbul'daki genelev operasyonlarında maalesef bu tür ilişkiler olduğu görüldü' diyerek polis memurunun söylediklerini doğruladı.
Gündüz öğretmen akşam hayat kadını
Genelevdeki görevlerimizi sonra öğrendik; giriş-çıkışı sağlamak, kimlik kontrolü yapmak, kadınların çalışma karnesini kontrol etmek ve onları ayda bir doktor kontrolüne göndermekti işimiz. Birkaç ay geçtikten sonra çalışma karnesinin ne işe yaradığını öğrendim ve bir de baktım ki 980 kadından 400'ünün çalışma karnesi yok! Çalışma karnesi olmayan kadınların hepsini dışarı attım. Kaçak olarak çalışıyorlardı; içlerinde öğretmen, bankacı ve ev hanımı bile vardı. Mesela bir kadın gündüz öğretmenlik yapıyor, okuldan çıktıktan sonra da genelevde çalışıyordu. Yine tayin olduğum ilk dönemlerde gündüz Bankalar Caddesi'nde bankada çalışıp gece saçına peruk takarak çalışan hayat kadını vardı. Genelevde yatılı olarak çalışan kadınlar ise orada yaşıyordu. Onların dışarıya çıkmaları kesinlikle yasaktı. Hayat kadınlarının yüzde 70'i esrar kullanıyordu. Kapıyı kapatsam, bacadan içeri sokmaya çalışıyorlardı.
ASALA'ya bir kez para yardımı yaptığını söyledi
Manukyan'ın hayatının film yapılacağını duyuyorum. İbret olarak yapılmalı bence... Böyle bir kadın Türkiye'de nasıl vergi rekortmeni oluyor? Ondan daha çok kazanan işadamları var. 980 kadının kazandığını, 100 bin işçi çalıştıran holdingler kazanamıyor muydu? Hiçbiri kazandıklarını beyan etmiyor, kaçırıyordu. Fakat Manukyan'ın en çok övündüğü şey vergi rekortmenliğiydi. Yaptığıyla övünmüyordu ama utanmıyordu da. Onun övündüğü tek şey vergi rekortmeni olmasıydı. Ben işiyle ilgili soru sormaya başladığımda her seferinde limonlu soda istetir ve konuyu kapatırdı. Ben Ermeni meselelerini de açardım mesela... Manukyan'a "Sen Ermeni asıllısın, geçmiş dönemlerde ASALA adına para istediler mi senden?" diye sorardım. "Ben Türküm kardeşim. Bu memleket benim. Dedem de, ninem de, Türk'tü" derdi. Bir kere ASALA'ya para verdiğini ama daha sonra yine istediklerinde vermediğini söylemişti.
Geneleve taksiyle gidip geliyordum
Ailem genelevde görev yaptığımı bilmiyordu. 'Beyoğlu'nda ekiplerde çalışıyorum' diyordum. Genelevin önünde bekleyen taksilerle işe geliyordum. Bizi sabah alır, akşam bırakırlardı. Manukyan taksicilere talimat vermişti, o ödüyordu taksilerin ücretini. Arkadaşlarım da benimle dalga geçiyordu, 'satış nasıl' diye takılıyorlardı.
Polislere ticari taksi plakası hediye etmişti
Manukyan'ın Şişli'de de muhabese bürosu ve yazıhanesi vardı. Diğer işlerini oradan takip ederdi. Benim bildiğim 220 tane ticari taksisi vardı. Hatta bana da bir ticari taksi hediye etmek istedi ama ben kabul etmedim. O dönemde İstanbul Belediye Başkanı olan Nurettin Sözen binlerce ticari taksi plakasını satışa çıkarmıştı. Manukyan da bunlardan 220 tanesini satın almıştı. On taksi plakasını polislere dağıttı. Tarlabaşı Bulvarı'nda dairesi vardı. Hatta Beyoğlu Ekipler Amirliği'nin binası da onundu, emniyete kiraya vermişti. Manukyan çok büyük paralar kazandı. Genelevdeki odasında çelik kasa vardı ki büyüklüğü 1 buçuk metre. O çelik kasaya parayı zorla sıkıştırırdı.
Ana, verin o mübarek elinizi öpeyim!
Emniyet teşkilatından müdürler, amirler telefon açıp 'Hanımefendi orada mı?' diye sorarlardı. Eğer oradaysa yanına gelir ve isteklerini bildirirlerdi. Örneğin, bir amir gelir, "Hanımefendi, ekip otosuna dört lastik ihtiyacımız var" derdi. O da karşılardı. Memurlar ise Manukyan'a 'Ana' diye hitap ederdi. Bir keresinde Şişli zabıta müdürlerinden biri Manukyan'ı yolda görüp eline sarılmıştı, öpmek için. Manukyan elini öptürmek istemedi. Zabıta müdürü de 'Ana verin o mübarek elinizi öpeyim' diye ısrar edince elini uzatmış ve adam da öpmüştü.
Gece gelip 'Aç kapıyı' diyen polis vardı
Birçok üst düzey bürokrat, emniyet mensubu Manukyan'la görüşürdü, genelevin içinde ofis olarak kullandığı 17 numaralı odada. Kimi muhabbetine geliyordu kimi başka ilişkiler için... Örneğin, bazen gece nöbetçi müdür '3370' gelirdi. (Bu kod, gece İstanbul Emniyet Müdürü'nün yerine bakan nöbetçi müdürün telsiz kodudur) Ona açmazdım kapıyı. Çünkü Necdet Menzir'in kesin talimatıydı, "Gece 3370 bile gelse kapıyı açmayacaksın" diye talimat vermişti. Niye geldiğini de bilmiyorum. Ya Manukyan'ı ziyaret edecekti ya da başka şeyler yapmaya gelecekti. Gece, İstanbul'dan sorumlu müdürün, Manukyan'ın yanında ne işi var? Gitsin İstanbul'un asayişiyle uğraşsın. Ama tabii tepki çekiyordum. Kapının önünde bağırıyorlardı; 'Şu anda Emniyet Müdürü benim. Aç kapıyı, sana emrediyorum' diye. Ama açmıyorduk kapıyı... Ben tanıdığım polislere kapıyı açıyordum.
Politikacı araya girdi, kaçak kadını bıraktık
Manukyan'ın çalıştırdığı başka evler de vardı ve legaldi. Bir gün Cihangir'de illegal çalışan bir evi basmıştık. Ev sahibi patroniçe "Beni gözaltına alamazsınız" diye direndi... Kadın üst düzey bir politikacının dostu olduğunu söylüyordu. Gözaltına aldık ama almaz olaydık! Başta adını verdiği o politikacı olmak üzere beş milletvekili daha bizi aradı. Kadını bıraktık.
40 milyara sokağı temizletiyordu
Odönemlerde gayri meşru işler çok oluyordu. O sokakta Oflular vardı. Hatta Cevahir ailesinin amca oğulları o sokağa hakimdi. Bir de genelevin karşısında Cumhuriyet Lokantası vardı. Kadınların dışarıdan yemek yemesi yasaktı, her türlü ihtiyaçlarını içeriden karşılamak zorundaydılar. Ama bazıları dışarıdan yemek yemek isterse bu lokantaya sipariş verirdi. Lokantada normalde herkese 1 milyon lira olan çorba, hayat kadınlarına 5 milyon liraydı. Manukyan sokağın temizliğini de Cevahirler'e vermişti. Aslında aylık 1 milyara temizlenecek olan bu sokağı Cevahirler ayda 40 milyar liraya temizlerdi.
İçeride Suşehirliler dışarıda Oflular
Benim dönemimde beş hayat kadını tövbe edip hacca gitmişti. İşi bıraktılar. Ama öyle kolay değildi bırakmak. Manukyan onlara sözleşme imzalatıyordu. Ardından da bu hayat kadınlarını kendisine borçlandırıyordu. Orada çalışan her kadının mutlaka dışarıda bir dostu vardı. Genelevde çalışan kadın, dostuna para yetiştiremediğinden Manukyan'dan faizle para alırdı. Olan çalışan kadına oluyordu. Ödeyemediği için ömür boyu çalışmak zorunda kalıyordu. Eğer içeride çalışan kadınlardan birisi parasını ödemeden kaçmaya çalışırsa, Manukyan hem adli mercilere başvurarak hakkında yasal takip başlattırıyordu, hem de gayri meşru yoldan Oflulara söyleyerek kaçak kadını buluyordu. Oflular yakaladıkları kadını çalışmaya mecbur ediyorlardı. Kadınlar bana hiçbir şey anlatmazdı korkudan... Manukyan'ın içerideki işlerine Sivas Suşehirliler, dışarıdakilere Oflular bakıyordu.
Manukyan geceleri hasılatı almaya gelirdi
Karaköy'de genelevin bulunduğu Zürafa Sokak'ta (çıkmaz sokak) 42 tane ev vardı. Bunlardan beşi Sümbül Yaşar Karasu adındaki Erzurumlu bir kadına aitti. Geri kalan 37 ev de Matild Manukyan'ındı. Ama daha önce bütün evler Karasu'nunmuş, Manukyan onun terzisiymiş. Hem Karasu'ya hem de genelevde çalışan kadınlara elbiseler dikiyormuş. Bana bunları kendisi anlatmıştı. Sonra bakmış ki bu işte çok para var, terziliği bırakıp bu işe başlamış. Hayat kadınlığı yapmadığını biliyorum, yalnızca kızları çalıştırırdı. Bir de Manukyan'ın her evinin bir sorumlusu vardı, onlar da bir mesul müdüre bağlıydı. Sabahtan akşama kadar orada bulunmak zorundaydılar onlar... Manukyan her gece mutlaka gelir, asla ön kapıdan içeri girmezdi. Zürafa Sokak'ın Bankalar Caddesi'nden bir girişi vardı, oradan içeri girerdi. Ayrıca Yüksek Kaldırım Caddesi'ndeki işhanlarının yüzde 70'i de Manukyan'ındı. Oralardan da evlere girerdi. Genelevin içindeki 17 numaralı oda onun ofisi gibiydi, orada kimse çalışamazdı, özel görüşmelerini yapardı bu odada. Gece saat 1.00'da gelir, 04.30'da çıkardı. Biz genelevin kapılarını saat 23.00'da kapatırdık, içeride olanları da gece 24.00'da çıkartırdık. 17 numaralı evin önüne her evin sorumlusu dizilir, günlük hesabını getirirdi. Düşünün 37 kişi sıraya dizilmiş, hesap veriyor... Kuyruk bayağı uzundu. Manukyan her gece günlük hasılatı oradan alarak ayrılırdı. Yanında koruma olmazdı, mesul müdürlerin sorumlusu Oktay olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam, şoförünün adı da Kambur Necati'ydi.
SABAH / Emrullah ERDİNÇ
--------------------------------------------------------------------------------
Genelevlerin kapatılması tartışması ile polis yerine özel güvenlik elemanları tarafından korunmaları önerisi, gündemden düşmüyor. Biz de uzun yıllar Karaköy'deki genelevde görev yapan bir polis memuruyla tanık olduğu olayları ve bu tartışmaları konuştuk. Halen başka bir yerde görev yaptığı için kimliğini saklayan polis memurunun itiraflarına çok şaşıracaksınız.
1990'lı yıllar... İstanbul Emniyet Müdürü olarak Necdet Menzir'in atanmasıyla, birtakım 'yer değişiklikleri' yaşandı. Bunun nedeni ise genelevdeki usulsüzlüklerin Menzir'in kulağına gelmesiydi. Menzir, işin başına gelir gelmez genelevde görevli ikisi polis, ikisi bekçi olmak üzere dört kişinin işine son verdi. Yerine ise dönemin Beyoğlu İlçe Amirliği'nden iki polis ve iki bekçiyi getirdi. İşte bu söyleşi, o dönemin yasal tanıklarından birinin yaşadıklarını anlatıyor. Polis memuru H.K., halen başka bir yerde görev yaptığı için adını açıklamıyoruz. H.K.'nın itiraflarını sorduğumuz üst düzey bir polis müdürü de 'Çankırı ve İstanbul'daki genelev operasyonlarında maalesef bu tür ilişkiler olduğu görüldü' diyerek polis memurunun söylediklerini doğruladı.
Gündüz öğretmen akşam hayat kadını
Genelevdeki görevlerimizi sonra öğrendik; giriş-çıkışı sağlamak, kimlik kontrolü yapmak, kadınların çalışma karnesini kontrol etmek ve onları ayda bir doktor kontrolüne göndermekti işimiz. Birkaç ay geçtikten sonra çalışma karnesinin ne işe yaradığını öğrendim ve bir de baktım ki 980 kadından 400'ünün çalışma karnesi yok! Çalışma karnesi olmayan kadınların hepsini dışarı attım. Kaçak olarak çalışıyorlardı; içlerinde öğretmen, bankacı ve ev hanımı bile vardı. Mesela bir kadın gündüz öğretmenlik yapıyor, okuldan çıktıktan sonra da genelevde çalışıyordu. Yine tayin olduğum ilk dönemlerde gündüz Bankalar Caddesi'nde bankada çalışıp gece saçına peruk takarak çalışan hayat kadını vardı. Genelevde yatılı olarak çalışan kadınlar ise orada yaşıyordu. Onların dışarıya çıkmaları kesinlikle yasaktı. Hayat kadınlarının yüzde 70'i esrar kullanıyordu. Kapıyı kapatsam, bacadan içeri sokmaya çalışıyorlardı.
ASALA'ya bir kez para yardımı yaptığını söyledi
Manukyan'ın hayatının film yapılacağını duyuyorum. İbret olarak yapılmalı bence... Böyle bir kadın Türkiye'de nasıl vergi rekortmeni oluyor? Ondan daha çok kazanan işadamları var. 980 kadının kazandığını, 100 bin işçi çalıştıran holdingler kazanamıyor muydu? Hiçbiri kazandıklarını beyan etmiyor, kaçırıyordu. Fakat Manukyan'ın en çok övündüğü şey vergi rekortmenliğiydi. Yaptığıyla övünmüyordu ama utanmıyordu da. Onun övündüğü tek şey vergi rekortmeni olmasıydı. Ben işiyle ilgili soru sormaya başladığımda her seferinde limonlu soda istetir ve konuyu kapatırdı. Ben Ermeni meselelerini de açardım mesela... Manukyan'a "Sen Ermeni asıllısın, geçmiş dönemlerde ASALA adına para istediler mi senden?" diye sorardım. "Ben Türküm kardeşim. Bu memleket benim. Dedem de, ninem de, Türk'tü" derdi. Bir kere ASALA'ya para verdiğini ama daha sonra yine istediklerinde vermediğini söylemişti.
Geneleve taksiyle gidip geliyordum
Ailem genelevde görev yaptığımı bilmiyordu. 'Beyoğlu'nda ekiplerde çalışıyorum' diyordum. Genelevin önünde bekleyen taksilerle işe geliyordum. Bizi sabah alır, akşam bırakırlardı. Manukyan taksicilere talimat vermişti, o ödüyordu taksilerin ücretini. Arkadaşlarım da benimle dalga geçiyordu, 'satış nasıl' diye takılıyorlardı.
Polislere ticari taksi plakası hediye etmişti
Manukyan'ın Şişli'de de muhabese bürosu ve yazıhanesi vardı. Diğer işlerini oradan takip ederdi. Benim bildiğim 220 tane ticari taksisi vardı. Hatta bana da bir ticari taksi hediye etmek istedi ama ben kabul etmedim. O dönemde İstanbul Belediye Başkanı olan Nurettin Sözen binlerce ticari taksi plakasını satışa çıkarmıştı. Manukyan da bunlardan 220 tanesini satın almıştı. On taksi plakasını polislere dağıttı. Tarlabaşı Bulvarı'nda dairesi vardı. Hatta Beyoğlu Ekipler Amirliği'nin binası da onundu, emniyete kiraya vermişti. Manukyan çok büyük paralar kazandı. Genelevdeki odasında çelik kasa vardı ki büyüklüğü 1 buçuk metre. O çelik kasaya parayı zorla sıkıştırırdı.
Ana, verin o mübarek elinizi öpeyim!
Emniyet teşkilatından müdürler, amirler telefon açıp 'Hanımefendi orada mı?' diye sorarlardı. Eğer oradaysa yanına gelir ve isteklerini bildirirlerdi. Örneğin, bir amir gelir, "Hanımefendi, ekip otosuna dört lastik ihtiyacımız var" derdi. O da karşılardı. Memurlar ise Manukyan'a 'Ana' diye hitap ederdi. Bir keresinde Şişli zabıta müdürlerinden biri Manukyan'ı yolda görüp eline sarılmıştı, öpmek için. Manukyan elini öptürmek istemedi. Zabıta müdürü de 'Ana verin o mübarek elinizi öpeyim' diye ısrar edince elini uzatmış ve adam da öpmüştü.
Gece gelip 'Aç kapıyı' diyen polis vardı
Birçok üst düzey bürokrat, emniyet mensubu Manukyan'la görüşürdü, genelevin içinde ofis olarak kullandığı 17 numaralı odada. Kimi muhabbetine geliyordu kimi başka ilişkiler için... Örneğin, bazen gece nöbetçi müdür '3370' gelirdi. (Bu kod, gece İstanbul Emniyet Müdürü'nün yerine bakan nöbetçi müdürün telsiz kodudur) Ona açmazdım kapıyı. Çünkü Necdet Menzir'in kesin talimatıydı, "Gece 3370 bile gelse kapıyı açmayacaksın" diye talimat vermişti. Niye geldiğini de bilmiyorum. Ya Manukyan'ı ziyaret edecekti ya da başka şeyler yapmaya gelecekti. Gece, İstanbul'dan sorumlu müdürün, Manukyan'ın yanında ne işi var? Gitsin İstanbul'un asayişiyle uğraşsın. Ama tabii tepki çekiyordum. Kapının önünde bağırıyorlardı; 'Şu anda Emniyet Müdürü benim. Aç kapıyı, sana emrediyorum' diye. Ama açmıyorduk kapıyı... Ben tanıdığım polislere kapıyı açıyordum.
Politikacı araya girdi, kaçak kadını bıraktık
Manukyan'ın çalıştırdığı başka evler de vardı ve legaldi. Bir gün Cihangir'de illegal çalışan bir evi basmıştık. Ev sahibi patroniçe "Beni gözaltına alamazsınız" diye direndi... Kadın üst düzey bir politikacının dostu olduğunu söylüyordu. Gözaltına aldık ama almaz olaydık! Başta adını verdiği o politikacı olmak üzere beş milletvekili daha bizi aradı. Kadını bıraktık.
40 milyara sokağı temizletiyordu
Odönemlerde gayri meşru işler çok oluyordu. O sokakta Oflular vardı. Hatta Cevahir ailesinin amca oğulları o sokağa hakimdi. Bir de genelevin karşısında Cumhuriyet Lokantası vardı. Kadınların dışarıdan yemek yemesi yasaktı, her türlü ihtiyaçlarını içeriden karşılamak zorundaydılar. Ama bazıları dışarıdan yemek yemek isterse bu lokantaya sipariş verirdi. Lokantada normalde herkese 1 milyon lira olan çorba, hayat kadınlarına 5 milyon liraydı. Manukyan sokağın temizliğini de Cevahirler'e vermişti. Aslında aylık 1 milyara temizlenecek olan bu sokağı Cevahirler ayda 40 milyar liraya temizlerdi.
İçeride Suşehirliler dışarıda Oflular
Benim dönemimde beş hayat kadını tövbe edip hacca gitmişti. İşi bıraktılar. Ama öyle kolay değildi bırakmak. Manukyan onlara sözleşme imzalatıyordu. Ardından da bu hayat kadınlarını kendisine borçlandırıyordu. Orada çalışan her kadının mutlaka dışarıda bir dostu vardı. Genelevde çalışan kadın, dostuna para yetiştiremediğinden Manukyan'dan faizle para alırdı. Olan çalışan kadına oluyordu. Ödeyemediği için ömür boyu çalışmak zorunda kalıyordu. Eğer içeride çalışan kadınlardan birisi parasını ödemeden kaçmaya çalışırsa, Manukyan hem adli mercilere başvurarak hakkında yasal takip başlattırıyordu, hem de gayri meşru yoldan Oflulara söyleyerek kaçak kadını buluyordu. Oflular yakaladıkları kadını çalışmaya mecbur ediyorlardı. Kadınlar bana hiçbir şey anlatmazdı korkudan... Manukyan'ın içerideki işlerine Sivas Suşehirliler, dışarıdakilere Oflular bakıyordu.
Manukyan geceleri hasılatı almaya gelirdi
Karaköy'de genelevin bulunduğu Zürafa Sokak'ta (çıkmaz sokak) 42 tane ev vardı. Bunlardan beşi Sümbül Yaşar Karasu adındaki Erzurumlu bir kadına aitti. Geri kalan 37 ev de Matild Manukyan'ındı. Ama daha önce bütün evler Karasu'nunmuş, Manukyan onun terzisiymiş. Hem Karasu'ya hem de genelevde çalışan kadınlara elbiseler dikiyormuş. Bana bunları kendisi anlatmıştı. Sonra bakmış ki bu işte çok para var, terziliği bırakıp bu işe başlamış. Hayat kadınlığı yapmadığını biliyorum, yalnızca kızları çalıştırırdı. Bir de Manukyan'ın her evinin bir sorumlusu vardı, onlar da bir mesul müdüre bağlıydı. Sabahtan akşama kadar orada bulunmak zorundaydılar onlar... Manukyan her gece mutlaka gelir, asla ön kapıdan içeri girmezdi. Zürafa Sokak'ın Bankalar Caddesi'nden bir girişi vardı, oradan içeri girerdi. Ayrıca Yüksek Kaldırım Caddesi'ndeki işhanlarının yüzde 70'i de Manukyan'ındı. Oralardan da evlere girerdi. Genelevin içindeki 17 numaralı oda onun ofisi gibiydi, orada kimse çalışamazdı, özel görüşmelerini yapardı bu odada. Gece saat 1.00'da gelir, 04.30'da çıkardı. Biz genelevin kapılarını saat 23.00'da kapatırdık, içeride olanları da gece 24.00'da çıkartırdık. 17 numaralı evin önüne her evin sorumlusu dizilir, günlük hesabını getirirdi. Düşünün 37 kişi sıraya dizilmiş, hesap veriyor... Kuyruk bayağı uzundu. Manukyan her gece günlük hasılatı oradan alarak ayrılırdı. Yanında koruma olmazdı, mesul müdürlerin sorumlusu Oktay olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam, şoförünün adı da Kambur Necati'ydi.
SABAH / Emrullah ERDİNÇ