ςคﻮคtคא_кђคภร khans
New member
Bir efsaneydi Çanakkale
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa ikiye bölünmüştü. Almanyanın öncülüğünde buluşan AvusturyaMacaristan, İtalya daha sonra saf değiştirmişti,
Bulgaristan İttifak Devletlerini meydana getirmişlerdi. Bu ittifaka daha sonra Osmanlı İmparatorluğunun da katılmasına karşılık, Fransa, İngiltere, Rusya daha sonra ise Amerika, Japonya, Belçika, Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve ve Karadağ İtilaf Devletlerini oluşturmuşlardı.
Almanyanın teknolojide gün geçtikçe ilerlemesi, bölgedeki etkinliğinin artması bu ülkeleri endişelendiriyordu. Bir Sırp gencinin AvusturyaMacaristan veliahtı Ferdinandı Saraybosnada vurarak öldürmesi bardağı taşıran son damla olmuştu.
Rusya Sırbistanı korumak maksadıyla AvusturyaMacaristan İmparatorluğuna saldırdı. Almanya derhal AvusturyaMacaristan tarafından savaşa katılarak Rusyaya saldırmakta gecikmedi. Nihayet Fransa ve İngiltere müttefikleri Rusyaya yardım etmek için savaşa girdiler. Böylece o zamana kadar yaşanan bütün savaşların en büyüğü, en korkuncu, en uzunu ve en geniş çaplısı başlamış oldu. İtilaf Devletlerinin saflarında toplam 42 milyon 700 bin, İttifak Devletlerinin saflarında ise toplam 22 milyon 900 bin asker savaşıyordu. Bu savaş sonunda her iki taraf toplam 9 milyon 323 bin ölü, 38 milyon 481 bin yaralı vermişti.
Osmanlı savaşa nasıl girdi?
İttihat ve Terakkinin güçlü önderlerinden Enver Paşa, henüz 33 yaşında bir gençken Saraya damat olmuştu. 3 Ocak 1914te birdenbire paşalığa yükseltildi, Harbiye Nazırlığına getirildi ve Başkomutan vekili oldu. Enver Paşanın aşırı denebilecek vatanseverliği ve cesaretine tecrübesizliği de eklenirse bu tür durumlarda reaksiyoner politikalar üretmesi son derece doğaldı.
Karada ve denizde cehennemî savaş sürerken, İngiliz donanmasının sıkıştırdığı iki Alman gemisi Goeben ve Breslau Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlıya sığındı. Ne padişahın, ne diğer bakanların, ne de Meclisin haberdar olmadığı bu olaydan, Sadrazam Halim Paşa da habersizdi kuşkusuz.
10 Ağustos 1914 gecesiydi ve Bakanlar Kurulu, Başbakan Said Halim Paşanın yalısında toplanmıştı. Harbiye Nazırı Enver Paşa toplantıya biraz geç kalmıştı ve içeri girer girmez de gülümseyerek şöyle demişti:
Bir oğlumuz dünyaya geldi
Enver Paşa oldukça rahat ve kendinden emin bir şekilde iki Alman gemisinin İngiliz donanması tarafından takip edildiğini, kurtulmak için Boğazı geçtiklerini, buna da kendisinin izin verdiğini söylüyordu.
İtilaf Devletleri ise Osmanlı İmparatorluğuna bir ültimatom vererek Alman gemilerini bırakmasını, aksi takdirde bunun savaş sebebi sayılacağını bildirmekte gecikmediler. İttihat Terakki Hükümetinin gemilerin Almanyadan satın alındığını belirterek, gemilere Türk bayrağını çekmesinin ardından Rus şehirlerini bombalatması bardağı taşıran son damla olmuştu. Osmanlı artık I. Dünya Savaşının tam ortasındaydı.
Rus donanması 17 Kasım 1914 günü Trabzonu bombaladı. İngiliz, Fransız ve İtalyan donanmaları Çanakkale Boğazına çoktan dayanmıştı.
Çanakkale geçilmez!
İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazını aşarak İstanbulu da kolayca ele geçireceklerini düşünüyorlardı. Böylelikle AkdenizKaradeniz yolu İngiltereFransa ve Rusyanın denetimine girecek, başkenti İstanbulu yitiren Osmanlı Devleti de oyun dışı kalmış olacaktı.
İngilizFransız donanması Osmanlı Devleti ile savaşa girdikleri Ağustos 1914ten başlayarak Çanakkale Boğazına girişçıkışı denetimleri altına almışlardı. KasımAralık 1914te Boğazı savunan Türk tabyalarına karşı bir kaç saldırı düzenlediler. Ama asıl deniz harekatı 19 Şubat 1915te başlamıştı. 40 gemiden oluşan İngilizFransız filosunun saldırısını Türk topçuları Boğazın iki yakasından açtıkları şiddetli ateşle geri püskürttüler. 25 Şubat 1915teki ikinci büyük saldırıda Boğazı savunan dış tabyaları susturmayı başardılarsa da iç tabyaların direnmesi karşısında Boğaza girmeyi başaramadılar. Bu durum karşısında ellerindeki bütün güçleri toplayarak kesin sonuç almak için bir harekat düzenlemeye karar verdiler. Böylesi bir gelişmeyi bekleyen Türkler de Boğazın iki yakasındaki savunma güçlerini artırdılar. Boğazın sularına da çok miktarda mayın döktüler. 18 Mart 1915 günü başlayan büyük saldırının başlangıcında İngiliz ve Fransız donanmasından dört zırhlı mayınlara çarptı. Bunlardan ikisi batmış, ikisi de hareketsiz kalmıştı. Bu gelişmeler üzerine geri çekilmeye çalışan iki Fransız zırhlısı da mayına çarparak ağır yara aldı. Uzun hazırlıklar sonunda giriştikleri saldırının daha ilk gününde böylesi bir yenilgiye uğrayınca İngilizFransız filosu Çanakkale Boğazından ayrılmak zorunda kaldı.
Bu olayın Deniz Harp tarihindeki yeri inkar edilemeyecek kadar büyüktür. Bu yüzden Deniz Kuvvetleri Komutanlığının hemen hemen bütün birliklerinde her 18 Mart bütün heyecanı ve coşkunluğuyla yeniden yaşanır, yeniden yaşatılır. Marşlar, kahramanlık türküleri söylenir. Bir esenliktir 18 Mart, zaferin efsanevî çığlığını hatırlatır.
Aydoğan Vatandaş - Aksiyon Dergisi Sayı: 171
--------------------------------------------------------------------------------
10 BiN KAYIP ASKER
Fiilen 3 Kasım 1914'te başlayan Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletleri'nin çekilmesiyle sona erdi. Çanakkale'de ortaya çıkan rakamlar savaşın ne kadar şiddetli geçtiğini anlatmaya yetiyor. Yaklaşık bir yıl süren çarpışmalar sonucunda İtilaf Devletleri 252 bin kayıp verirken, Osmanlı Devleti ise 251 bin şehit verdi.
3 Kasım 1914'te Seddülbahir Kalesi'ndeki cephaneliğe yapılan saldırıda 5 subay 83 er şehit oldu. Bunlara "ilk şehitler" deniyor.
Rumeli Mecidiyesi'nde görev yapan Topçu er Seyit 275 kilo 600 gram ağırlığındaki top mermisini tek başına kaldırıp namluya sürerek ateş etti; Queen Elizabeth mayın gemisi sulara gömüldü.
19 Mayıs 1915'te cepheye katılan 100 kadar İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi 3 saat içinde şehit düştü. İstanbul Tıp Fakültesi 1921 yılına kadar hiç mezun veremedi.
Karşılıklı siperlerin en yakın mesafesi 5 metre olduğu halde çatışmalar sürdü.
Savaşta 60 İngiliz uçağına karşılık 22 Türk uçağı bulunuyordu.
İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp verirken İtilaf Devletleri'nin toplam kaybı 252 bin olarak tespit edildi.
İngiltere (sömürge askerleri dahil) savaşa 469 bin askerle katıldı.
O gün için 700 bin Türk askeri bulunuyordu.
Osmanlı Devleti toplam 251 bin şehir verdi. 10 bin askerimiz kayıp.
Savaşta 57. Alay'ın bütün mensupları şehit düştü. Bir daha 57. Alay kurulmadı. Bu Alay'ın sancağı halen Avustralya Savaş Müzesi'nde sergilenmektedir.
25 şehitle Kastamonu'nun Güzlük köyü en fazla kayıp veren köy olarak kayıtlara geçti.
En çok şehit veren ilk beş ilin sıralaması ise şöyle: Bursa 3274; Balıkesir 3003; Konya 2683; Kastamonu 2527; Denizli 2258.
İstanbul 1908 şehit verirken bu savaşla birlikte adı tarihe geçen Çanakkale ise 1876 şehit verdi. Tabii burada diğer illerden alınan askerlerin Çanakkale dışındaki cephelere gönderilmesi gerçeği de göz ardı edilmemeli.
Savaş sırasında Saroz Körfezi'ne 300 kadar Yunan asker çıkarıldı ancak bunlar korktukları gerekçesiyle tekrar geri gönderildi.
İtilaf Devletleri safında 600 kişiden oluşan Siyon Katırcılar Birliği de savaşa katıldı.
--------------------------------------------------------------------------------
Çanakkalede esir düşen askerler: Osmanlı bize çok iyi davrandı
18 Martın yıldönümününde ortaya çıkartılan Osmanlı belgeleri en önemli tarihî dönemeçlerden biri sayılan Çanakkale Savaşlarına ilişkin yeni ayrıntıların gün yüzüne çıkmasını sağladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Çanakkale Muharebelerine ait şimdiye kadar yayınlanmamış belgeleri bir araya getirdi.
Çanakkale Savaşlarının 90. yıldönümü çerçevesinde hazırlanan, Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri adı verilen kitap iki ciltten oluşuyor. Kitapta tarihe ışık tutacak 300e yakın belge var. Osmanlı belgelerinde ortaya çıkan en dikkat çekici olaylardan birisi İngilizlerin öncülüğündeki müttefik kuvvetlerin sivillerin bulunduğu alanlara ve hastanelere ateş açılması emrini vermesi. Osmanlı komutanlarının yazışmalarında ayrıca İngilizlerin boğucu gaz kullandığından şikayetçi olunuyor ve bunun uluslararası savaş kurallarına uygun olmadığına dair uyarılarda bulunulduğu görülüyor. Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Çanakkalenin dünyadaki en önemli tarihî dönemeçlerden biri olduğunu belirtti. Osmanlı arşivlerinden derlenerek hazırlanan belgelerde Hariciye Nezaretinden Ordu-yu Hümayun Başkumandanlığı Vekalet-i Celilesine denilerek yazılan belgede, İngilizlerin hastane ve hastane gemilerini bombaladıklarına dikkat çekiliyor. Bunun savaş kurallarına aykırı olduğunun altı çizilirken, saldırının devam etmesi halinde sivil ve asker İngiliz esirlerine misillemede bulunulacağı uyarısı yapılıyor. Aynı yerden gönderilen bir sonraki belgede ise müttefik uçaklarının Hilal-i Ahmer işaretleri olan Akbaş Tekkesi hastane çadırlarını bombaladıkları bildiriliyor. Yazının devamında ise müttefik denizaltılarının Marmara havzasında yolcu gemilerine saldırmaktan çekinmediklerinden şikayetçi olunuyor.
Karargah Umumi İstihbarat Şubesi Müdürü imzası taşıyan bir başka belge ise oldukça ürkütücü. Müttefik kuvvetlerinin boğucu gaz yayan mermiler kullandıkları ifade ediliyor ve müttefik uçaklarınca Seddülbahirdeki Halilpaşa Hastanesinin bombalandığı anlatılıyor. Ayı ve domuz avı için üretilen domdom kurşununu bile müttefik askerlerinin kullanmaktan çekinmedikleri yine Osmanlı belgelerinde dile getirilen konular arasında. Söz konusu tespiti içeren belgede Tekirdağ Hastanesine yatırılmış bir askerin bacağından çıkartılmış olan domdom kurşununun fotoğrafları da yer alıyor.
Belgelerde müttefik kuvvetlerinin acımasızlığına karşın Osmanlının esirlere ne kadar iyi muamele ettiği de esir düşen askerlerin ifadelerinden yola çıkılarak anlatılıyor. Osmanlı kuvvetleri tarafından batırılan AE-2 denizaltısının esir düşen kaptanı Yüzbaşı Staker, Maltadaki bir dostuna gönderdiği mektupta, durumunun iyi olduğunu ve kendisine çok güzel muamelede bulunulduğunu vurguluyor. Yüzbaşının mektupta dile getirdiği, Rahatım pek yerinde, ummadığımız derecede iyi muamele görmekteyiz. ifadeleri, Osmanlının esirlere olan tavrı konusunda fikir veriyor. Osmanlı belgelerinden anlaşıldığı üzere Çanakkaledeki zafer, Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde sevinçle karşılanmış. Bunun en ilginç örneklerinden biri bugünkü Endonezyanın başkentinin bulunduğu Jakartada görülüyor. Buradaki Müslümanlar mutluluklarını camilerden dile getirmiş. Cuma hutbelerinde Osmanlı paşasına gazi unvanı verildiği ilan edilmiş.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa ikiye bölünmüştü. Almanyanın öncülüğünde buluşan AvusturyaMacaristan, İtalya daha sonra saf değiştirmişti,
Bulgaristan İttifak Devletlerini meydana getirmişlerdi. Bu ittifaka daha sonra Osmanlı İmparatorluğunun da katılmasına karşılık, Fransa, İngiltere, Rusya daha sonra ise Amerika, Japonya, Belçika, Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve ve Karadağ İtilaf Devletlerini oluşturmuşlardı.
Almanyanın teknolojide gün geçtikçe ilerlemesi, bölgedeki etkinliğinin artması bu ülkeleri endişelendiriyordu. Bir Sırp gencinin AvusturyaMacaristan veliahtı Ferdinandı Saraybosnada vurarak öldürmesi bardağı taşıran son damla olmuştu.
Rusya Sırbistanı korumak maksadıyla AvusturyaMacaristan İmparatorluğuna saldırdı. Almanya derhal AvusturyaMacaristan tarafından savaşa katılarak Rusyaya saldırmakta gecikmedi. Nihayet Fransa ve İngiltere müttefikleri Rusyaya yardım etmek için savaşa girdiler. Böylece o zamana kadar yaşanan bütün savaşların en büyüğü, en korkuncu, en uzunu ve en geniş çaplısı başlamış oldu. İtilaf Devletlerinin saflarında toplam 42 milyon 700 bin, İttifak Devletlerinin saflarında ise toplam 22 milyon 900 bin asker savaşıyordu. Bu savaş sonunda her iki taraf toplam 9 milyon 323 bin ölü, 38 milyon 481 bin yaralı vermişti.
Osmanlı savaşa nasıl girdi?
İttihat ve Terakkinin güçlü önderlerinden Enver Paşa, henüz 33 yaşında bir gençken Saraya damat olmuştu. 3 Ocak 1914te birdenbire paşalığa yükseltildi, Harbiye Nazırlığına getirildi ve Başkomutan vekili oldu. Enver Paşanın aşırı denebilecek vatanseverliği ve cesaretine tecrübesizliği de eklenirse bu tür durumlarda reaksiyoner politikalar üretmesi son derece doğaldı.
Karada ve denizde cehennemî savaş sürerken, İngiliz donanmasının sıkıştırdığı iki Alman gemisi Goeben ve Breslau Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlıya sığındı. Ne padişahın, ne diğer bakanların, ne de Meclisin haberdar olmadığı bu olaydan, Sadrazam Halim Paşa da habersizdi kuşkusuz.
10 Ağustos 1914 gecesiydi ve Bakanlar Kurulu, Başbakan Said Halim Paşanın yalısında toplanmıştı. Harbiye Nazırı Enver Paşa toplantıya biraz geç kalmıştı ve içeri girer girmez de gülümseyerek şöyle demişti:
Bir oğlumuz dünyaya geldi
Enver Paşa oldukça rahat ve kendinden emin bir şekilde iki Alman gemisinin İngiliz donanması tarafından takip edildiğini, kurtulmak için Boğazı geçtiklerini, buna da kendisinin izin verdiğini söylüyordu.
İtilaf Devletleri ise Osmanlı İmparatorluğuna bir ültimatom vererek Alman gemilerini bırakmasını, aksi takdirde bunun savaş sebebi sayılacağını bildirmekte gecikmediler. İttihat Terakki Hükümetinin gemilerin Almanyadan satın alındığını belirterek, gemilere Türk bayrağını çekmesinin ardından Rus şehirlerini bombalatması bardağı taşıran son damla olmuştu. Osmanlı artık I. Dünya Savaşının tam ortasındaydı.
Rus donanması 17 Kasım 1914 günü Trabzonu bombaladı. İngiliz, Fransız ve İtalyan donanmaları Çanakkale Boğazına çoktan dayanmıştı.
Çanakkale geçilmez!
İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazını aşarak İstanbulu da kolayca ele geçireceklerini düşünüyorlardı. Böylelikle AkdenizKaradeniz yolu İngiltereFransa ve Rusyanın denetimine girecek, başkenti İstanbulu yitiren Osmanlı Devleti de oyun dışı kalmış olacaktı.
İngilizFransız donanması Osmanlı Devleti ile savaşa girdikleri Ağustos 1914ten başlayarak Çanakkale Boğazına girişçıkışı denetimleri altına almışlardı. KasımAralık 1914te Boğazı savunan Türk tabyalarına karşı bir kaç saldırı düzenlediler. Ama asıl deniz harekatı 19 Şubat 1915te başlamıştı. 40 gemiden oluşan İngilizFransız filosunun saldırısını Türk topçuları Boğazın iki yakasından açtıkları şiddetli ateşle geri püskürttüler. 25 Şubat 1915teki ikinci büyük saldırıda Boğazı savunan dış tabyaları susturmayı başardılarsa da iç tabyaların direnmesi karşısında Boğaza girmeyi başaramadılar. Bu durum karşısında ellerindeki bütün güçleri toplayarak kesin sonuç almak için bir harekat düzenlemeye karar verdiler. Böylesi bir gelişmeyi bekleyen Türkler de Boğazın iki yakasındaki savunma güçlerini artırdılar. Boğazın sularına da çok miktarda mayın döktüler. 18 Mart 1915 günü başlayan büyük saldırının başlangıcında İngiliz ve Fransız donanmasından dört zırhlı mayınlara çarptı. Bunlardan ikisi batmış, ikisi de hareketsiz kalmıştı. Bu gelişmeler üzerine geri çekilmeye çalışan iki Fransız zırhlısı da mayına çarparak ağır yara aldı. Uzun hazırlıklar sonunda giriştikleri saldırının daha ilk gününde böylesi bir yenilgiye uğrayınca İngilizFransız filosu Çanakkale Boğazından ayrılmak zorunda kaldı.
Bu olayın Deniz Harp tarihindeki yeri inkar edilemeyecek kadar büyüktür. Bu yüzden Deniz Kuvvetleri Komutanlığının hemen hemen bütün birliklerinde her 18 Mart bütün heyecanı ve coşkunluğuyla yeniden yaşanır, yeniden yaşatılır. Marşlar, kahramanlık türküleri söylenir. Bir esenliktir 18 Mart, zaferin efsanevî çığlığını hatırlatır.
Aydoğan Vatandaş - Aksiyon Dergisi Sayı: 171
--------------------------------------------------------------------------------
10 BiN KAYIP ASKER
Fiilen 3 Kasım 1914'te başlayan Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletleri'nin çekilmesiyle sona erdi. Çanakkale'de ortaya çıkan rakamlar savaşın ne kadar şiddetli geçtiğini anlatmaya yetiyor. Yaklaşık bir yıl süren çarpışmalar sonucunda İtilaf Devletleri 252 bin kayıp verirken, Osmanlı Devleti ise 251 bin şehit verdi.
3 Kasım 1914'te Seddülbahir Kalesi'ndeki cephaneliğe yapılan saldırıda 5 subay 83 er şehit oldu. Bunlara "ilk şehitler" deniyor.
Rumeli Mecidiyesi'nde görev yapan Topçu er Seyit 275 kilo 600 gram ağırlığındaki top mermisini tek başına kaldırıp namluya sürerek ateş etti; Queen Elizabeth mayın gemisi sulara gömüldü.
19 Mayıs 1915'te cepheye katılan 100 kadar İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi 3 saat içinde şehit düştü. İstanbul Tıp Fakültesi 1921 yılına kadar hiç mezun veremedi.
Karşılıklı siperlerin en yakın mesafesi 5 metre olduğu halde çatışmalar sürdü.
Savaşta 60 İngiliz uçağına karşılık 22 Türk uçağı bulunuyordu.
İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp verirken İtilaf Devletleri'nin toplam kaybı 252 bin olarak tespit edildi.
İngiltere (sömürge askerleri dahil) savaşa 469 bin askerle katıldı.
O gün için 700 bin Türk askeri bulunuyordu.
Osmanlı Devleti toplam 251 bin şehir verdi. 10 bin askerimiz kayıp.
Savaşta 57. Alay'ın bütün mensupları şehit düştü. Bir daha 57. Alay kurulmadı. Bu Alay'ın sancağı halen Avustralya Savaş Müzesi'nde sergilenmektedir.
25 şehitle Kastamonu'nun Güzlük köyü en fazla kayıp veren köy olarak kayıtlara geçti.
En çok şehit veren ilk beş ilin sıralaması ise şöyle: Bursa 3274; Balıkesir 3003; Konya 2683; Kastamonu 2527; Denizli 2258.
İstanbul 1908 şehit verirken bu savaşla birlikte adı tarihe geçen Çanakkale ise 1876 şehit verdi. Tabii burada diğer illerden alınan askerlerin Çanakkale dışındaki cephelere gönderilmesi gerçeği de göz ardı edilmemeli.
Savaş sırasında Saroz Körfezi'ne 300 kadar Yunan asker çıkarıldı ancak bunlar korktukları gerekçesiyle tekrar geri gönderildi.
İtilaf Devletleri safında 600 kişiden oluşan Siyon Katırcılar Birliği de savaşa katıldı.
--------------------------------------------------------------------------------
Çanakkalede esir düşen askerler: Osmanlı bize çok iyi davrandı
18 Martın yıldönümününde ortaya çıkartılan Osmanlı belgeleri en önemli tarihî dönemeçlerden biri sayılan Çanakkale Savaşlarına ilişkin yeni ayrıntıların gün yüzüne çıkmasını sağladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Çanakkale Muharebelerine ait şimdiye kadar yayınlanmamış belgeleri bir araya getirdi.
Çanakkale Savaşlarının 90. yıldönümü çerçevesinde hazırlanan, Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri adı verilen kitap iki ciltten oluşuyor. Kitapta tarihe ışık tutacak 300e yakın belge var. Osmanlı belgelerinde ortaya çıkan en dikkat çekici olaylardan birisi İngilizlerin öncülüğündeki müttefik kuvvetlerin sivillerin bulunduğu alanlara ve hastanelere ateş açılması emrini vermesi. Osmanlı komutanlarının yazışmalarında ayrıca İngilizlerin boğucu gaz kullandığından şikayetçi olunuyor ve bunun uluslararası savaş kurallarına uygun olmadığına dair uyarılarda bulunulduğu görülüyor. Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Çanakkalenin dünyadaki en önemli tarihî dönemeçlerden biri olduğunu belirtti. Osmanlı arşivlerinden derlenerek hazırlanan belgelerde Hariciye Nezaretinden Ordu-yu Hümayun Başkumandanlığı Vekalet-i Celilesine denilerek yazılan belgede, İngilizlerin hastane ve hastane gemilerini bombaladıklarına dikkat çekiliyor. Bunun savaş kurallarına aykırı olduğunun altı çizilirken, saldırının devam etmesi halinde sivil ve asker İngiliz esirlerine misillemede bulunulacağı uyarısı yapılıyor. Aynı yerden gönderilen bir sonraki belgede ise müttefik uçaklarının Hilal-i Ahmer işaretleri olan Akbaş Tekkesi hastane çadırlarını bombaladıkları bildiriliyor. Yazının devamında ise müttefik denizaltılarının Marmara havzasında yolcu gemilerine saldırmaktan çekinmediklerinden şikayetçi olunuyor.
Karargah Umumi İstihbarat Şubesi Müdürü imzası taşıyan bir başka belge ise oldukça ürkütücü. Müttefik kuvvetlerinin boğucu gaz yayan mermiler kullandıkları ifade ediliyor ve müttefik uçaklarınca Seddülbahirdeki Halilpaşa Hastanesinin bombalandığı anlatılıyor. Ayı ve domuz avı için üretilen domdom kurşununu bile müttefik askerlerinin kullanmaktan çekinmedikleri yine Osmanlı belgelerinde dile getirilen konular arasında. Söz konusu tespiti içeren belgede Tekirdağ Hastanesine yatırılmış bir askerin bacağından çıkartılmış olan domdom kurşununun fotoğrafları da yer alıyor.
Belgelerde müttefik kuvvetlerinin acımasızlığına karşın Osmanlının esirlere ne kadar iyi muamele ettiği de esir düşen askerlerin ifadelerinden yola çıkılarak anlatılıyor. Osmanlı kuvvetleri tarafından batırılan AE-2 denizaltısının esir düşen kaptanı Yüzbaşı Staker, Maltadaki bir dostuna gönderdiği mektupta, durumunun iyi olduğunu ve kendisine çok güzel muamelede bulunulduğunu vurguluyor. Yüzbaşının mektupta dile getirdiği, Rahatım pek yerinde, ummadığımız derecede iyi muamele görmekteyiz. ifadeleri, Osmanlının esirlere olan tavrı konusunda fikir veriyor. Osmanlı belgelerinden anlaşıldığı üzere Çanakkaledeki zafer, Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde sevinçle karşılanmış. Bunun en ilginç örneklerinden biri bugünkü Endonezyanın başkentinin bulunduğu Jakartada görülüyor. Buradaki Müslümanlar mutluluklarını camilerden dile getirmiş. Cuma hutbelerinde Osmanlı paşasına gazi unvanı verildiği ilan edilmiş.