Her gün biraz daha gelişen ve büyüyen medyanın ve özellikle İnternet'in pek çok hayrı da beraberinde getirdiği inkar edilemez. Onun sayesinde dünya kadar bilgiye bir anda ulaşabiliyorsunuz. Kendim İnternet kullanmasam da, arkadaşlarda gördüğüm kadarıyla, ancak koca bir kitabı tarayarak elde edebileceğiniz bir bilgiyi İnternet aracılığıyla birkaç tuşa basarak öğrenebiliyorsunuz. Bilgisayarınızın başındayken adeta dünyanın en büyük kütüphanesinde çalışıyormuş gibi, merak ettiğiniz hemen her mevzu ile alakalı malumâtı rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Bir ayet, bir hadis ya da herhangi bir kelime hakkında yüzlerce müellifin mütalaasını (yazarın düşüncesini) çok kısa bir sürede ekranınızda görebiliyorsunuz. Ayrıca, küçük odanızda oturduğunuz aynı anda yeryüzünün her yanıyla kolayca haberleşebiliyor; duygu ve düşüncelerinizi bütün dünyayla paylaşabiliyorsunuz. Fakat, maalesef, insan bir işle meşgul olurken her zaman zaruret ya da ihtiyaç sınırları içinde kalamıyor; bazen gereksiz ve faydasız şeylere de bulaşabiliyor. Hususiyle gençler, İnternet'i kullanırken lâubâlîliğe açılabiliyor ve mâlâyânîliğe (Boş ve yararsız, saçma).girebiliyorlar. Harama karşı gözünü kapayacak, kalbini zabt u rabt altına alacak(kontrol altına alacak), duygu ve düşüncelerine vize soracak kadar iradeli olamayanlar, seyahatlerini kendi âlemlerinde devam ettiremiyor ve zamanla başkalarının karanlık dünyalarına kayabiliyorlar. Sahilden bir kere ayrılınca da bâtılın tasvirine iyice dalıyor, sâfî zihinlerini tamamen bulandırıyor ve o bataklıklardan çıkamaz hale geliyorlar. Heva ve heves peşinde zaman tükettikçe en ulvî insanî hislerini de birer birer kaybediyor ve bir daha geriye dönmemek üzere bataklığa gömülüyorlar. Hem öyle bir gömülüyorlar ki, anne-babalarıyla samimi sohbet etmek, eş ve çocuklarıyla hoş zaman geçirmek, hatta böylece aile hukukunu gözeterek zamanın her anını ibadet yapıyormuş gibi değerlendirmek ve arkadaşlarıyla sohbet-i Canan'da bulunmak dururken, “chat” adı altında güya “sohbet” etme bahanesiyle olmadık fısk u fücurlara (Haddini tecavüz, Günah), gıybet ve yalanlara, onca günahlara giriyorlar; hem vakitlerini israf ediyor hem de ailevî münasebetlerin bütün bütün bozulmasına ve yuvaların yıkılmasına bâdî (sebep) olabilecek cürümler işliyorlar.
Tabii ki, bu günah ne İnternet'e ne de televizyon gibi diğer medya organlarına aittir. Bütün muvasala ve muhabere vasıtaları, iletişim araçları birer silah gibidir. Nasıl ki, Çanakkale'de düşmana karşı kullanılan silah öpülüp başa konulsa sezâdır, mukaddestir; fakat, bir mü'minin kanının dökülmesine sebep olan ya da bir kargaşada kullanılan silah uğursuzdur, kötüdür. Aynen öyle de, İnternet, fuhşa açık birinin elinde, insanları müstehcenliğe ve felakete götüren bir araç; hakiki bir mü'minin idaresinde ise, Cennet'e adam taşıyan nurdan bir vasıta olur. Dolayısıyla asıl kötülenmesi gerekli olan, İnternet siteleri, televizyon ekranları ya da gazete sayfaları değil, onları muzır (zararlı) işlerde kullanan fena insanların duygu ve düşünce örgüleridir.
İnternet sitelerini hazırlayanlar, şayet Allah'a ve iman esaslarına gerçekten inanıyorlarsa, hiç kimsenin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmayı ve gizli kapaklı işlerini fâş (ortaya çıkarmak) etmeyi akıllarından bile geçirmemelidirler. Gammazlığı, laf hammallığı yapmayı, milleti birbirine düşürmeyi, su-i zanda (kötü düşünce) bulunmayı, gıybet etmeyi ve hele iftira atmayı Allah'ın yasakladığı çirkin amellerden ve insanı felakete sürükleyen günahlardan saymalıdırlar. Kat'iyen yargısız infazda bulunmamalı ve hiç kimsenin ırzı, şerefi ve namusu ile oynamamalıdırlar. Millet hesabına zarar ihtimali olan meseleleri yetkili mercilere üslûbunca haber verseler dahi, millete zarar vermeyen şahsî mevzularda son derece ketûm olmalıdırlar.
Tabii ki, bu günah ne İnternet'e ne de televizyon gibi diğer medya organlarına aittir. Bütün muvasala ve muhabere vasıtaları, iletişim araçları birer silah gibidir. Nasıl ki, Çanakkale'de düşmana karşı kullanılan silah öpülüp başa konulsa sezâdır, mukaddestir; fakat, bir mü'minin kanının dökülmesine sebep olan ya da bir kargaşada kullanılan silah uğursuzdur, kötüdür. Aynen öyle de, İnternet, fuhşa açık birinin elinde, insanları müstehcenliğe ve felakete götüren bir araç; hakiki bir mü'minin idaresinde ise, Cennet'e adam taşıyan nurdan bir vasıta olur. Dolayısıyla asıl kötülenmesi gerekli olan, İnternet siteleri, televizyon ekranları ya da gazete sayfaları değil, onları muzır (zararlı) işlerde kullanan fena insanların duygu ve düşünce örgüleridir.
İnternet sitelerini hazırlayanlar, şayet Allah'a ve iman esaslarına gerçekten inanıyorlarsa, hiç kimsenin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmayı ve gizli kapaklı işlerini fâş (ortaya çıkarmak) etmeyi akıllarından bile geçirmemelidirler. Gammazlığı, laf hammallığı yapmayı, milleti birbirine düşürmeyi, su-i zanda (kötü düşünce) bulunmayı, gıybet etmeyi ve hele iftira atmayı Allah'ın yasakladığı çirkin amellerden ve insanı felakete sürükleyen günahlardan saymalıdırlar. Kat'iyen yargısız infazda bulunmamalı ve hiç kimsenin ırzı, şerefi ve namusu ile oynamamalıdırlar. Millet hesabına zarar ihtimali olan meseleleri yetkili mercilere üslûbunca haber verseler dahi, millete zarar vermeyen şahsî mevzularda son derece ketûm olmalıdırlar.