Görmeye pek de alışık olmadığımız bir siyasetçi tipiydi... İnsanların ellerini tutar, gözlerinin içine bakarak konuşurdu.
Romantikti...
Çabuk heyecanlanır, çabuk sinirlenir, çabuk coşardı!
Liderinin en yakınındaki isimdi...
Dizinin dibinden ayrılmaz onun sözünün dışına çıkmazdı.
Ama ne zaman ki kendisi “lider” oldu “hoca”sını beğenmemeye başladı.
Onunlayken verdiği sözleri unuttu, birlikte yaptıklarını inkâr etti.
Çünkü sadece kendisine hayrandı ve hiç kimse ondan daha iyi olamazdı!
Bu huyu yüzünden “tek adamlığı” seçti. Kimseyle güç birliği yapmaya yanaşmadı.
Kadrosunu hep “kendisi için çalışan ekip” olarak gördü.
Kader birliği yaptığı arkadaşlarını bile küstürdü zaman içinde, partiden kaçırttı.
Kendi elleriyle “Cumhurbaşkanı” seçtirdiği eski başbakanını bile çekemediğini belli etti.
***
Ama sihirli bir şeyler vardı onda!
Bol bol gaf da yapsa, siyasetteki acemiliğini belli de etse halkın nabzını iyi tutuyordu. Seçmenin zaaflarını biliyordu.
Üç kozu vardı:
Çıkarın ucunu göstermek...
Bunun yetmediği yerde, dini duyguları kullanmak...
İkisi de işe yaramazsa tehdit etmek!
***
Sonunda muradına erdi ve Başbakan oldu!
Ama uzlaşmamayı sürdürdü. Kavgayı hobi edindi...
Sadece siyasetçilerle değil sivil toplum örgütleriyle, yargıyla, akademisyenlerle, sendikacılarla, kendisini açıkça destekleyen iş adamlarıyla bile çatıştı...
Çatışacak kimse kalmadığında, vatandaşla papaz oldu!
En büyük destekçisi her zaman eşiydi... Hiç yanından ayırmazdı onu, ne derse yapardı.
Bir de danışmanları vardı, uğruna ölebilecek kadar kendisine tapan!
Seçim otobüslerindeki gazetecileri bile hoyratça iteklerlerdi onun için... Aleyhindeki her haberi anında yalanlar, toz kondurmazlardı biricik liderlerine!
***
İktidarını sürekli kılabilmek için “yandaş medya” yaratma hırsına kapıldı.
Bunun için kimi gazete patronlarının ağızlarına bir kaşık bal çaldı, kimilerini tehdit etti!
Baktı olmuyor gizliden gizliye medya patronu bile oldu. Ailesinden birini geçirdi o medya kuruluşunun başına!
Tamam bazı yazarlar şiddetle eleştiriyordu onu, ama bazıları da hayranlıkla izliyordu yaptıklarını...
Ele ele, göz göze, diz dizeydiler o yazarlarla!
Nereye gitse uçağında, helikopterinde hep onlar vardı... Ne istese yazdırırdı onlara...
Ama o kadar çok kavga etmeye başladı ki onlar bile uzaklaştılar yanından...
***
Bu arada yakın çevresindekilerin adları, neredeyse her gün bir başka yolsuzluk, usulsüzlük iddiasına karışır hale geldi...
Eski gücü kalmamıştı artık eski sihirli formüller (!) para etmiyordu....
Çünkü lafla yürümüyordu peynir gemisi: Halk teröre, yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara çözüm istiyordu!
O ise kavga ediyordu...
Göz göre göre bitirip tüketti kariyerini...
Sadece kendisini değil ülkeyi de zor günlere sürükledi...
Sonuçta silinip gitti!
***
Kısacası yazık oldu Tansu Çiller’e...
Sahi bugün nerede, kimlerle, neler yapıyor acaba?
(Not: Eğer bu yazıyı, son cümlesine kadar başka birini düşünerek okuduysanız size teessüf ederim... Ne kadar art niyetlisiniz!)
*****
GÜNÜN SORUSU
Türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için açılan kampanyaya imza koyan gerçek bilim insanları:
Aranızdan 16 kişinin rektör olarak atanması sizin için bir anlam taşıyor mu?
****
Necla Nazır yanılıyor!
Otuz yıl önce tesettüre giren eski film yıldızı Necla Nazır, Ferdi Tayfur’la olan ilişkisi bittikten sonra çalışmaya karar vermiş.
Ama...
Türbanıyla dizilerde, filmlerde iş bulabilmesinin olanaksız olduğunu, “ekmek parası” uğruna açılmaya karar verdiğini söylüyormuş!
Bana göre yanlış yapıyor...
Çünkü günümüzde kadınlar “ekmek parası” için açılmıyor, örtünüyor!
Lüks ciplerde gezen, villalarda oturan belediye müteahhitlerinin...
Üst düzey bir göreve atanan bürokratların eşlerine baksın Necla Hanım...
Hangisinin başı açık?
“Ekmek parası için” nasıl giyinileceğini onlardan daha iyi bilecek değil ya!
Mustafa Mutlu
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=13.09.2008&Newsid=198596&Categoryid=4&wid=102
Romantikti...
Çabuk heyecanlanır, çabuk sinirlenir, çabuk coşardı!
Liderinin en yakınındaki isimdi...
Dizinin dibinden ayrılmaz onun sözünün dışına çıkmazdı.
Ama ne zaman ki kendisi “lider” oldu “hoca”sını beğenmemeye başladı.
Onunlayken verdiği sözleri unuttu, birlikte yaptıklarını inkâr etti.
Çünkü sadece kendisine hayrandı ve hiç kimse ondan daha iyi olamazdı!
Bu huyu yüzünden “tek adamlığı” seçti. Kimseyle güç birliği yapmaya yanaşmadı.
Kadrosunu hep “kendisi için çalışan ekip” olarak gördü.
Kader birliği yaptığı arkadaşlarını bile küstürdü zaman içinde, partiden kaçırttı.
Kendi elleriyle “Cumhurbaşkanı” seçtirdiği eski başbakanını bile çekemediğini belli etti.
***
Ama sihirli bir şeyler vardı onda!
Bol bol gaf da yapsa, siyasetteki acemiliğini belli de etse halkın nabzını iyi tutuyordu. Seçmenin zaaflarını biliyordu.
Üç kozu vardı:
Çıkarın ucunu göstermek...
Bunun yetmediği yerde, dini duyguları kullanmak...
İkisi de işe yaramazsa tehdit etmek!
***
Sonunda muradına erdi ve Başbakan oldu!
Ama uzlaşmamayı sürdürdü. Kavgayı hobi edindi...
Sadece siyasetçilerle değil sivil toplum örgütleriyle, yargıyla, akademisyenlerle, sendikacılarla, kendisini açıkça destekleyen iş adamlarıyla bile çatıştı...
Çatışacak kimse kalmadığında, vatandaşla papaz oldu!
En büyük destekçisi her zaman eşiydi... Hiç yanından ayırmazdı onu, ne derse yapardı.
Bir de danışmanları vardı, uğruna ölebilecek kadar kendisine tapan!
Seçim otobüslerindeki gazetecileri bile hoyratça iteklerlerdi onun için... Aleyhindeki her haberi anında yalanlar, toz kondurmazlardı biricik liderlerine!
***
İktidarını sürekli kılabilmek için “yandaş medya” yaratma hırsına kapıldı.
Bunun için kimi gazete patronlarının ağızlarına bir kaşık bal çaldı, kimilerini tehdit etti!
Baktı olmuyor gizliden gizliye medya patronu bile oldu. Ailesinden birini geçirdi o medya kuruluşunun başına!
Tamam bazı yazarlar şiddetle eleştiriyordu onu, ama bazıları da hayranlıkla izliyordu yaptıklarını...
Ele ele, göz göze, diz dizeydiler o yazarlarla!
Nereye gitse uçağında, helikopterinde hep onlar vardı... Ne istese yazdırırdı onlara...
Ama o kadar çok kavga etmeye başladı ki onlar bile uzaklaştılar yanından...
***
Bu arada yakın çevresindekilerin adları, neredeyse her gün bir başka yolsuzluk, usulsüzlük iddiasına karışır hale geldi...
Eski gücü kalmamıştı artık eski sihirli formüller (!) para etmiyordu....
Çünkü lafla yürümüyordu peynir gemisi: Halk teröre, yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara çözüm istiyordu!
O ise kavga ediyordu...
Göz göre göre bitirip tüketti kariyerini...
Sadece kendisini değil ülkeyi de zor günlere sürükledi...
Sonuçta silinip gitti!
***
Kısacası yazık oldu Tansu Çiller’e...
Sahi bugün nerede, kimlerle, neler yapıyor acaba?
(Not: Eğer bu yazıyı, son cümlesine kadar başka birini düşünerek okuduysanız size teessüf ederim... Ne kadar art niyetlisiniz!)
*****
GÜNÜN SORUSU
Türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için açılan kampanyaya imza koyan gerçek bilim insanları:
Aranızdan 16 kişinin rektör olarak atanması sizin için bir anlam taşıyor mu?
****
Necla Nazır yanılıyor!
Otuz yıl önce tesettüre giren eski film yıldızı Necla Nazır, Ferdi Tayfur’la olan ilişkisi bittikten sonra çalışmaya karar vermiş.
Ama...
Türbanıyla dizilerde, filmlerde iş bulabilmesinin olanaksız olduğunu, “ekmek parası” uğruna açılmaya karar verdiğini söylüyormuş!
Bana göre yanlış yapıyor...
Çünkü günümüzde kadınlar “ekmek parası” için açılmıyor, örtünüyor!
Lüks ciplerde gezen, villalarda oturan belediye müteahhitlerinin...
Üst düzey bir göreve atanan bürokratların eşlerine baksın Necla Hanım...
Hangisinin başı açık?
“Ekmek parası için” nasıl giyinileceğini onlardan daha iyi bilecek değil ya!
Mustafa Mutlu
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=13.09.2008&Newsid=198596&Categoryid=4&wid=102