- Katılım
- 7 Kas 2006
- Mesajlar
- 26,181
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bir Acı Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Vardır...
Eldeki bilgilere göre kahveyi ilk olarak Yemen'de duyuyoruz. Dini ortamlarda geceleri geç saatlere kadar süren zikir ayinleri esnasında uyarıcı olarak kullanılmış.
Zamanla Bağdat, Kahire ve Mekke'ye yayılıyor. 1550'li yıllarda Suriyeli iki girişimci tarafından ilk defa İstanbul'a getirildiğini duyuyoruz. Bu iki tüccar zamanın Osmanlısında ilk kahvehaneyi açarak bu yeni tadı bizlerin damak zevkine sunuyor. İlk açılan kahvehanenin çok ilgi görmesi üzerine diğer yerlerde açılan kahvehaneler, bu büyük zincirin halkalarını oluşturmaya başlıyorlar. Günümüzün Amerikan menşeili Starbucks kahve zincirinden farklı değil bu aslında. 16. yüzyıl Osmanlısında halkın nabzı ilk kez camilerin dışında bu mekanlarda atmaya ve bu mekanlardan tutulmaya başlıyor. Artık kahvehaneler sosyal yaşamın vazgeçilmez parçalarıdır.
Nostalji ve Aşk:
Gönül Ne Kahve İster Ne Kahvehane
Gönül Sohbet İster Kahve Bahane...
Gönül Ne Kahve İster Ne Kahvehane
Gönül Sohbet İster Kahve Bahane...
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane, Gönül bir dost ister kahve bahane" dense de insan bir dostun, sohbetin yanında da kahvenin olmasını arzulamıyor değil. Kahve adında küçücük bir tohumun hikayesi, Türk Kahvesinde, olağanüstü bir lezzete dönüşerek, bu gün milyonları peşinden sürükleyen bir tat haline geldi. Gizem, aşk, huzur, nostalji, saygı gibi karışık ve çelişkili kavramları çağrıştıran kahve, pek çok kişinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Cezve seçiminden kısık ateşte hazırlanışına, fincanlara yavaş yavaş dökülmesinden, törensel bir dikkatle ufak ufak yudumlanmasına kadar başlı başına bir gelenektir Türk kahvesi içmek. Çoğu ailede alışkanlık haline gelen akşam yemeklerinden sonra içilen kahve, huzur vericidir. Kız isteme sırasında ise saygı ifade ederken köpüklü olan kahve, istenen kız tarafından pişirilerek el becerisinin göstergesi olarak kabul edilir. Ev toplantılarında hanımlar arasında pişirilen kahve sonunda ters dönmüş kahve fincanları bakılacak fallara işaret ederek içilen kahvenin amacını sergiler. Gelen misafire önce bir fincan kahve ikram etmek makbuldür. Dünyaya Afrika'dan yayılan kahve, kahve ağaçlarının öğütülmüş tohumlarından hazırlanır. Çekirdeklerin ilk olarak, kahve ağaçlarının kendiliğinden yetiştiği Etiyopya'da kullanılmaya başlandığı sanılıyor. Bir efsaneye göre de kahve çekirdeğinin değerini ilk kez İS. 9. Arabistan'da bir çoban ortaya çıkarıyor. Kahvenin ilk yetiştirildiği yer Arabistan'dır. 15. yüzyılda Arabistan'ın güney kesimlerinde ve Yemen'de başlayan kahve tarımıyla birlikte kahve içme alışkanlığı öylesine artıyor ki, batıya doğru hızla yayılarak 16. yüzyılda Türkiye'ye oradan da17. yüzyılda Avrupa ülkelerine ulaşıyor.
Yaklaşık 450 yıl önce, Kanuni Sultan Süleyman'ın Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'den saraya taşıyor kahveyi. Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, 40 kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından özenle Sultan'a servis ediliyor. Harem'de cariyelere doğru kahve pişirme dersleri başlıyor.
1615'te Venedikli ve 1650'de Marsilyalı tacirler de Türk Kahvesini dünyaya yayıyorlar. İtalyan gezgin Pietro della Valle tattığı ve hayran kaldığı içecekle ilgili değişik bilgileri arkadaşlarına anlatıyor. 1669'da Osmanlı Sefiri Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Türk Kahvesini Paris sosyetesine ikram ediyor. O dönem Paris'te Süleyman Ağa'nın konağına kahveye davet edilmek ayrıcalık sayılıyor. Bugün, kahve kültürünün en yoğun yaşandığı Avusturya ise 1683'te Osmanlı Ordusunun Viyana Kuşatması sayesinde tanışıyor kahveyle. Kahveyi tanıyan bir gezginin uyarısı üzerine keşfedilen kahve, Viyanalı askerler tarafından, çuvallar dolusu kahveyi deve yemi diye Tuna'ya dökülecekti. Bugün tüm dünyada farklı biçimlerde tüketilen kahvenin kökeni o "deve yemleri" diye bilinen çuvallardan başlar. Kahve kültürünün tarihinde notalar da var. Bugün, "Türk Kahvesi", klasik müzik arşivinde de unutulmazlar arasına girmiştir. J.S. Bach, o ünlü Kahve Kantatı'nı bir kahve tutkunu olduğu için besteliyor. Kahve kültürü kendi tarihini yarattığı gibi sosyal tarihe de damgasını vurur. Türklere sevgisiyle bilinen Fransız romancı Pierre Loti, kahveye ve İstanbul'a olan sevgisinden dolayı kahvehanelere sürekli gitmiştir. En sevdiği semt olan Eyüp'teki bir kahvehane bugün onun adıyla anılıyor: Pierre Loti Kahvesi. 17. yy. ve sonrasında Türk Kahvesi tutkunu olan ünlü isimler arasında Madame de Pompadour, Victor Hugo, Dumas, Molière, André Gide ve Honoré de Balzac bulunuyor. Tarih içinde Türk Kahvesi, Türk sosyal yaşantısındaki yerini oluşturduğu gibi, misafirperverlik, kız isteme gibi "allaturca" (Türk usulü) kültür öğelerini de yarattı. Türk kültüründe pek çok güzel şeyi çağrıştıran kahve için "bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" Kahvenin, Türk Kahvesinin tarihi, anlatmakla, yazmakla bitmez. Kısacası Dünya kahve kültürü, kahve için Türkiye'ye büyük teşekkür borçlu.
Odun Ateşinde Köpüren Sanat...
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve, iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su, ağzı kahve lezzetine hazırlar.
Türk Kahvesini ilk kez kavurup öğüterek Türk toplumuna sunan Kurukahveci Mehmet Efendi'dir. Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları 1871'de kuruldu. Türk Kahvesinin üretilmesinde önemli aşamalar; kavurma, soğutma ve öğütme. Yıllardır bu işlemler geleneksel ama ilkel cihazlarla, elde yapılırdı. O güzel tadı damakta hissetmek, yorucu ve zaman alan bir çaba gerektiriyordu. Modern ortamlarda toptan Türk Kahvesi üreten tesisler, bu lezzeti teknolojik gelişmelere paralel olarak taşıdılar dünyaya. Bu kuruluş bugün Kurukahveci Mehmet Efendi'nin torunları tarafından yaşatılıyor.
Kahve hakkında küçük bir bilgiden sonra şimdi bakalım "Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Vardır" atasözünün anlamı, açıklaması nedir?
Bu atasözüyle anlatılmak istenen, yapacağınız bir iyiliğin kolay kolay unutulmayacağıdır. Bazı insanlar bu tür davranışlara çok değer verirler. Kendilerine bir kişi iyilik yaptığında bunu unutmazlar. En kısa zamanda gördükleri iyilik karşısında, iyilik yapana yardım etmek için fırsat kollarlar. İyilik yapan kişi belkide yaptığı iyiliği hiç önemsemez, basit bir şey gibi görür. Ancak karşısında ki buna çok değer verir.
Bu atasözüyle ilgili bir çok hikaye anlatılmaktadır. Bunlardan birini az çok hatırlıyorum. Küçük bir çocuk bir kapı çalar ve o evdeki hanımda kendisine bir bardak süt ikram etmişti. Çocuk bunu hiç unutmamıştı. Büyüdüğünde doktor olan çocuğa, bir bardak süt veren hanım hasta olarak gitmişti. Ameliyat olması gerekiyordu. Doktor ameliyatını yapıp, hastalığı önlemeyi başarmış yapılan bu ameliyatın ücreti olarakta küçük bir not düşmüştü "ücreti bir bardak süt karşılığında ödenmiştir."
İşte hayat böyledir. Kimine bin kez iyilik yaparsınız ama size zarar verir, kimine de önemsenmeyecek kadar küçük bir iyilik yaparsınız ama kişi bu iyiliği asla unutmaz ve ilk fırsatta o da size iyilik yapmak için çaba harcar.
Şimdi de kahveyi nelerde ikram ederiz bir kaç örnek verelim.
bir iki cümle dışında farklı sitelerden derlemedir.