..єЯDєM..
Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
- Katılım
- 20 Nis 2006
- Mesajlar
- 13,704
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 41
Bir ŞampiyonLuk Öyküsü
Kaynak
2002-2003 sezonunda ya da bir başka deyişle kulübün 100. yılında gelen şampiyonluk sonrası oynanan beş sezonda da Beşiktaş şampiyonluk yüzü görememişti. 100. yıldaki şampiyonluğu yedi sezon bekledikten sonra 2008-2009 sezonu öncesi şampiyonluk hasreti beş yıla çıkmıştı. Sürekli zirveyi hedefleyen büyük camialar için bu süre oldukça uzundu.
Bu süre içinde şampiyonluk uğruna yapılan harcamaların da haddi hesabı yoktu. Yapılan nice önemli transfer hep hüsranla sonuçlanmış hatta birçoğu maddi olarak kulübü ciddi anlamda zarara sokmuştu.
Rakiplerinin yaptığı transferler ve alınan sonuçlar, Beşiktaş taraftarının sabrını iyiden iyiye taşırmaktaydı. Bu durum zaman zaman oyuncular ve futbolcular üzerinde olumsuz baskı oluşturmuş ve bazı oyuncuların 'Deplasmanlarda daha rahat oynuyoruz' demelerine dahi yol açmıştı.
Acı ve tatlı olaylarıyla 2007-2008 sezonu üçüncü olarak tamamlanmış ve Ertuğrul Sağlam, tüm baskılara rağmen 'istikrar' için takımda tutulmuştu. Ertuğrul hoca da ilk büyük takım deneyiminde koca bir sezonda yaşadığı tecrübeyle sezona daha hazır girecekti.
SERIE A EKOLÜ
Beşiktaş'ın son yıllardaki en büyük dertlerinin başında defansın göbeği ve sol bek gelmekteydi. Aslında bu pozisyonlarda oynayan oyuncular milli takım seviyesindeydiler ancak bir türlü beklenen performanslar alınamıyordu.
Ertuğrul Sağlam, az ama öz bir transfer politikası tercih etti ve tercihini de genelde savunma ağırlıklı isimlerden kullandı. Öncelikle savunmanın göbeğine, Serie A tecrübesi olan Çek oyuncular Tomas Sivok ve Tomas Zapotocny transfer edildi. Bu iki oyuncuya ödenen paralar otoritelerce çok eleştirilse de karşılığının alınacağına dair inanç çok fazlaydı. Özellikle çok yönlü bir oyuncu olan Sivok'tan beklentiler büyüktü.
Sol bek için, Hırvat milli takımında, Lazio ve Parma gibi önemli Serie A ekiplerinde oynamış ancak Slaven Bilic ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Euro 2008'de görev almayan ve son olarak Panathinaikos tarafından serbest bırakılan Anthony Seric'e imza attırıldı. Bonservis ücreti ödenmeyen Seric için en büyük referans hiç kuşkusuz Lazio'daki geçmişiydi ancak Panathinaikos taraftarının, Avustralya doğumlu oyuncunun ayrılışından ötürü yaşadığı sevinç de kafaları karıştırmıyor değildi. Bu arada Gordon Schildenfeld'in gönderilememesi nedeniyle yabancı kontenjanının bir süre boşaltılamaması Seric'i, sadece idman ve hazırlık maçlarında oynayan ancak resmi maçlarda formadan uzak tutan bir oyuncu durumuna sokmuştu.
Böylece defans hattına, Serie A tecrübesi yaşamış üç isim alınmıştı. Yerli transferi olarak ise küme düşen Manisaspor'un başarılı isimlerinden Uğur İnceman ve Gaziantepspor'da gösterdiği performansla dikkat çeken Türk asıllı Avusturyalı Ekrem Dağ tercih edildi. Önceki yılların aksine daha sakin bir transfer dönemi geçiren Beşiktaş böylece yeni sezon öncesi transferi kapatmış oldu.
'TERLİK' KAVGASI
Tatilden dönen Beşiktaş'ın Avusturya'daki hazırlık kampı şok bir olayla sarsıldı. Takımın iki tecrübeli ismi İbrahim Toraman ve İbrahim Üzülmez'in yumruk yumruğa kavga etmeleri bütün keyifleri kaçırdı. Üstelik takımın iki kaptanının böyle bir olaya karışması ve kavganın başlangıcının, İbrahim Toraman'ın takım halinde yemek yenilen otelin salonuna terlikle gelmesi ve bu konuda İbrahim Üzülmez tarafından uyarılması gibi basit bir nedenin olması daha da şaşırtıcı idi.
Bu olay sonrası iki oyuncu süresiz kadro dışı bırakılıp İstanbul'a gönderildiler. Daha sonra her iki oyuncu da satış listesine konulsa da kendileri için belirlenen bonservis bedelini kimse ödemeye yanaşmadı.
Bu ikili daha sonra affedilseler dahi bir daha kaptanlık pazıbentini takamadılar.
ERKEN UEFA MESAİSİ
İbrahim Toraman ile İbrahim Üzülmez'in kavgası dışında kamp gayet iyi geçiyordu. Schalke 04 gibi bir takımı hazırlık maçında dahi olsa yenmek yeni sezon öncesi morallerin ve umutların artmasını sağlıyordu. Takım artık, UEFA Kupası 2. Ön Eleme turunda oynanacak Siroki Brijeg maçlarına hazırdı.
Bosna Hersek temsilcisi önünde ilk maçı deplasmanda kazanarak turu büyük ölçüde geçen Beşiktaş evindeki rövanş maçında da 4-0 gibi farklı bir skorla UEFA Kupası'nda ilk tura kaldı.
GÜZEL BAŞLANGIÇ
Erken form tutan Beşiktaş lige de iyi bir giriş yaptı. Antalyaspor deplasmanında son dakikada gelen galibiyet ve sezonun ilk iç saha lig maçında Konyaspor karşısında alınan galibiyetle ligde ikide iki yapılmıştı. Son yıllarda lig başlangıçlarını pek iyi yapamayan siyah beyazlılar için bu başlangıç oldukça umut vericiydi.
M. KHARKİV FACİASI VE ADAM GİBİ ADAM ERTUĞRUL SAĞLAM!
Takım hem lig hem de kupada iyi gidiyordu. Siroki'den sonra UEFA Kupası'nda bir sonraki rakip Metalist Kharkiv idi. Ukrayna futbolunu Dinamo Kiev ve Shakhtar Donetsk'ten ibaret görenler bu kurayı çantada keklik gördüler ancak ilk maçta İnönü Stadı'nda 'zar zor' alınan 1-0'lık galibiyet rövanş öncesi endişe yaratmıştı. Ligde yenilgisiz giden takımı Ukrayna'da zor bir rövanş beklemekteydi.
Zorlu bir Metalist Kharkiv bekleyen Beşiktaş, zordan da öte fırtına gibi bir takımı karşısında gördü ve bu isimsiz Ukrayna ekibine 4-1 yenilerek Avrupa macerasını çok erken noktalamış oldu.
Bu elenme kimilerine göre, bir sezon önceki Liverpool faciasıyla eşdeğerdi, ancak 8-0'lık maçtan sonra olduğu gibi bu maçtan sonra da Ertuğrul Sağlam'ın koltuğu iyiden iyiye sallanır oldu.
Bir de bu yenilgiye, İnönü'de alınan İBB. beraberliği de eklenince Ertuğrul Sağlam'ın ayrılışı neredeyse kesinleşti. Genç hoca da önce unutulmaz bir veda toplantısıyla medyanın karşısına çıktı ardından da 2-1'lik Hacettepe galibiyetiyle görevi bıraktı. Bu toplantı sonrası taraftarın Ertuğrul Sağlam'a olan sevgisi daha da arttı ve eski futbolcu ve teknik direktörünü 'Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam' tezahüratlarıyla yolladı.
VE MUSTAFA DENİZLİ DÖNEMİ
Yönetim vakit geçirmeden teknik direktör arayışlarına girdi. Kimilerine göre gönüllerdeki ilk isim, takımı 100. yılda şampiyon yapan Mircea Lucescu idi ancak Shakhtar Donetsk ile Devler Ligi'nde boy gösterecek olması onu sezon ortasında takımın başına getirmeyi oldukça zorlaştırıyordu.
Sezon ortasında takıma gelip başarılı olacak ismin bu ligi tanıyor olmasını gerektirdiğinden diğer adaylara bakıldı. Geçmişte Beşiktaşlı olduğunu açık ve net dile getirmesine rağmen G.Saray ve F.Bahçe'de görev alacak ve bu takımları şampiyon yapabilecek kadar kendisini kabul ettirmiş 'Mustafa Denizli' isminde karar kılındı.
Bir TV kanalında yorumculuk yapan ve bu işi sayesinde dahi ligi ve takımları iyi tanıyan Denizli, bir gece Yıldırım Demirören'in evinde başkan ve kurmaylarıyla bir araya gelerek kendisine sunulan teklifi kabul etti.
ADAPTASYON DÖNEMİ
Eski bir G.Saray ve F.Bahçe teknik direktörü olmasından ötürü ilk başlarda bazı insanlar tarafından yadırgansa da Türk futbolunda kendisini kabul ettirmiş bir isim olan Mustafa Denizli, hücuma dönük oyun anlayışıyla da Beşiktaş taraftarlarını heyecanlandırıyordu.
Denizli ile ilk maçta G.Birliği deplasmanında 3-1'lik galibiyet yüzleri güldürse de önce Sivas beraberliği ardından da Kayserispor deplasmanında alınan sezonun ilk yenilgisi moralleri bozmuş ve ilk yarının sonuna doğru oynanacak derbiler öncesi endişelerin oluşmasına neden olmuştu.
DERBİLER VE NOSTRADAMUS DENİZLİ!
Beşiktaş için devre arası yaklaştıkça sancı iyiden iyiye artıyordu. İç sahada Kocaelispor ve Eskişehirspor maçları kazanılsa da deplasman performansları, deplasmanlarda oynanacak iki derbi öncesi sıkıntı yaratıyordu.
Önce Fenerbahçe derbisi oynandı. Beklenenden iyi bir performans ortaya koyan Beşiktaş sahadan yenik ayrıldı. Cisse'nin erken atılışının bu mağlubiyette önemli bir faktör olduğu dile getiriliyordu zira 10 kişilik Beşiktaş çok da kötü oynamamıştı.
Ardından İnönü'de alınan Ankaraspor yenilgisi, 'Şampiyonluk gitti bari Avrupa Kupaları'na gidelim' denmesine yol açsa da yönetim ve teknik direktör Mustafa Denizli, herkesin birbirini yenebildiği bu ligin altından daha çok sular akacağını biliyor ve tüm hesapları devre arası için yapıyordu.
Devre arası öncesi son maç Ali Sami Yen'de G.Saray ile oynandı ve alınan 4-2'lik yenilginin ardından moraller iyiden iyiye dibe vurmuştu. İşte bu maçın ardından Mustafa Denizli '26. haftayı bekleyin' diyerek gündeme oturmuştu. Herkes artık o hafta olacakları bekliyordu. Ancak liderin 6 puan gerisinde 6. sırada yer alan Beşiktaş'ın nasıl bir gelişme gösterip lider olacağını da kimse düşünemiyordu.
SEZON ORTASI YENİDEN YAPILANMASI
Devre arası, Beşiktaş'ta adeta sezon öncesi gibi geçti. 'Şampiyonluğa inananlarla yola devam etmek istiyorum' diyen Mustafa Denizli'nin talimatı sonrası öncelikle Ali Tandoğan ve Seric ile yollar ayrıldı. Batuhan Karadeniz ise pişmesi için Eskişehirspor'a kiralandı.
Takıma yapılan takviyelerin en dikkat çekeni hiç kuşkusuz Yusuf Şimşek oldu. 34'lük kurt orta saha oyuncusu, Mustafa Denizli ile F.Bahçe'de görev almış ve önemli işler yapmıştı. Yaşı, en büyük soru işareti olsa da Delgado'nun bitmek bilmeyen sakatlıkları göz önüne alındığında Yusuf'un varlığı bir avantaj olacaktı. Bu transfer için Bursaspor'a takasta gönderilmek istenen Aydın Karabulut'un gidişi taraftarı çileden çıkarsa da, gitmek istemeyen Aydın daha sonra takıma geri döndü.
Yusuf kadar dikkat çeken bir diğer transfer de Fabian Ernst oldu. Orta sahanın ortasında Edouard Cisse'den memnun olmayan Denizli, bu bölgeye Alman yıldızı istedi ve Schalke 04 ile el sıkışılarak bu transfer de gerçekleşti.
Takımın diğer transferi ise biraz da geleceğe dönük olarak Hammarby'den alınan Erkan Zengin oldu.
TELLO, CİSSE, ZAPOTOCNY, EKREM
Mustafa Denizli'nin ilk 11'de tercih ettiği ve etmediği isimlere bakıldığında, sezon başında taraftarın beğenisini kazanan Tomas Zapotocny'nin yedek kulübesine gelişi dikkatlerden kaçmayan ilk değişiklik oldu. Biraz da 6+2 kontenjanı ve Gökhan Zan, İbrahim Toraman, Tomas Sivok üçlüsünün formu Zapo'yu kulübeye mahkum etti.
Cisse, devre arasında, sezon sonunda yolların ayrılmasına kesin gözüyle bakılan hatta fırsat bulunulduğu an devre arasında bile gönderilecek bir oyuncu konumundaydı ancak hiçbir zaman profesyonelliğinden taviz vermeyen ve yedekliği dert etmeyen Fransız oyuncu, sadece çalıştı ve bunun karşılığını formayı kaparak aldı. O artık +2 kontenjanının bir müdavimi değildi.
Ekrem, kendisi hakkında ilk başlarda Mustafa Denizli'nin 'Takımda düşünmediğim oyunculardan biriydi' denilen bir oyuncu olsa da çalıştı, yedekliği dert etmedi ve formayı hak ederek sırtına geçirmesini bildi. Çalışkanlığıyla da taraftarların sevgilisi oldu.
ello'nun durumu ise biraz daha farklıydı. Ertuğrul Sağlam tarafından zaman zaman sol bekte kullanılıp bu yüzden genç hocayla pek yıldızı barışmayan Şilili yıldız Mustafa Denizli ile bazen sağ açıkta bazen de forvet arkasında serbest bir rol üstleniyordu. Zaten Mustafa Denizli'nin formasyonu konusunda kimse net bir fikre sahip olamıyordu. Önce üçlü savunmayı deneyen ancak bundan olumlu sonuç alamayan Denizli, savunmayı dörtleyip savunmanın önünde bazen ikili bazen de tek ön libero ile oynuyordu.
Bu arada Bobo'nun da Nobre'nin yedeği olarak kulübede oturması dikkatlerden kaçmayan ve eleştirilere neden olan bir diğer faktördü.
KUPADA DA TAM YOL
Ligdeki konumu fazla umut verici gözükmese de Beşiktaş kupada tam yol devam ediyordu. Gruplarda, Trabzon gibi bir takımın varlığına rağmen beklenenden rahat ilerliyorlardı ve ligin kötü bir pozisyonda bitirilmesi halinde kupa kontenjanıyla Avrupa Ligi'ne gidilmesi mümkün olacaktı.
SERİYE BAĞLADILAR
Gol sıkıntısı yaşasa da savunması daha da iyi bir görüntü çizen Beşiktaş ikinci yarıya galibiyetlerle başladı. Defanstaki bu düzelmenin ana nedeni de hiç kuşkusuz takıma çok çabuk adapte olan Ernst ve zamanla formayı kapıp Alman oyuncuyla çok iyi bir uyum yakalayan Cisse'nin performansları oldu.
Beşiktaş artık sessiz ve derinden, alınan puanlarla zirveye yaklaşıyordu. Tabii bu noktada rakiplerinin aldıkları sürpriz yenilgileri de belirtmeden geçmemek lazım.
İŞTE 26. HAFTA!
Takımın gidişatı, şampiyonluk umutlarını yeniden yeşertirken, Denizli'nin, G.Saray yenilgisi sonrası söylediği '26. hafta' söyleminin doğruluğunu görme vakti geldi!
26. hafta evinde Kayserispor'u konuk eden Beşiktaş rakibini 1-0 yendi. O haftadan sonra herkes Denizli'nin demecinin şifrelerini çözmeye çalışırken, G.Saray maçı sonrası zirvenin altı puan gerisinde altıncı sırada olan Beşiktaş bir anda Sivasspor'un bir puan ardına yerleşmiş ve diğer üç rakibine beşer puan fark atmıştı.
Futbol dünyası bir kez daha Mustafa Denizli'nin önünde saygıyla eğiliyor ancak F.Bahçe ile G.Saray'ın bu kadar kötü olduğu bir sezonda Beşiktaş'ı yöneterek de şansının çok fazla olduğunu dile getiriyordu.
YENİLGİYİ UNUTTULAR
Beşiktaş, 21 Aralık 2008'deki G.Saray yenilgisinden sonra yenilgi nedir bilmiyordu. O maçın ardından ligde, kupada hatta hazırlık maçında Werder Bremen karşısında yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş artık kritik haftalara gelmişti.
Sezon başından bu yana üst sıralardaki takımları yenemeyen Beşiktaş, F.Bahçe ve G.Saray karşısında ne yapacaktı?
FIRSATLAR TEPİLİYOR
Sivasspor ile zirve mücadelesi veren, matematiksel olarak şansı sürse de performans olarak istikrarsız olan Trabzonspor tarafından da izlenen Beşiktaş için liderlik koltuğu iki kez ayaklarına kadar gelmişti. İlkinde Bursaspor'u İnönü'de yenmek liderlik koltuğuna oturmak anlamını taşıyordu ancak alınan beraberlikle bu fırsat tepildi.
İkinci fırsat F.Bahçe derbisiydi. Hem bir derbi galibiyeti hem de liderlik koltuğuna oturma anlamı taşıyan F.Bahçe galibiyeti gelmedi hatta alınan yenilgiyle yenilgisizlik serisi de sona erdi.
ANKARA MARŞI İLE ZİRVEYE!
Fenerbahçe yenilgisine rağmen Sivasspor'un da yaşadığı puan kayıpları şampiyonluk iddiasının sürmesine neden oluyordu ancak fikstürlere bakıldığında Sivasspor'un fikstür avantajı daha fazlaydı. Yine de bu avantajın mı yoksa tecrübenin mi galip geleceği bilinmiyordu.
Beşiktaş'ın, 33. haftada oynanacak ve belki de ligin finali olacak G.Saray maçı öncesi Ankara deplasmanında iki hafta geçirecekti. Önce Ankaraspor ardından da kümede kalma hesapları yapan Ankaragücü ile oynanacaktı.
31. haftada oynanan Ankaraspor deplasmanında alınan 4-1'lik galibiyet ve aynı anda oynanan Sivasspor -İ.B.B. maçında Sivas'ın aldığı yenilgi, Beşiktaş'ı haftalar sonra liderlik koltuğuna oturttu. Bu defa fırsat tepilmemişti.
Bundan sonra kalan üç haftada bu unvanı korumak gerekiyordu. Yani Sivas ve Trabzonspor'un alacakları sonuçların bir önemi kalmamış, kalan maçların kazanılmasıyla şampiyonluk gelecekti.
Ankara deplasmanındaki sezonun son maçında da Ankaragücü zor da olsa mağlup edilmişti.
İLK KUPA GELDİ
Ankaragücü maçı öncesi Beşiktaş'ı bir başka zorlu sınav bekliyordu. Fortis Türkiye Kupası finali! Kupanın en başarılı iki ekibi İzmir'de kozlarını paylaşıyordu. F.Bahçe karşısında yakalanan kötü seri, büyük takımlara karşı bu sezon elde edilen kötü karne, F.Bahçe'de yaşanan 27 yıllık kupa hasreti ve F.Bahçe'nin tek hedefinin kupa, Beşiktaş'ın ise devam eden şampiyonluk iddiasının olması ibreyi biraz F.Bahçe'ye döndürüyordu ancak Beşiktaş rakibini adeta güle oynaya devirerek sezonun ilk kupasını müzesine götürmüştü.
FİNAL GİBİ MAÇ!
İnönü'de sezonun son maçı, Sivasspor ve Trabzonspor'un alacağı sonuçlara göre şampiyonluk maçı olabilirdi. Aynı zamanda üyük ihtimalle stadın yıkılmadan önce oynayacağı maç anlamını da taşıyordu.
Ritmini bulan Beşiktaş'ın böyle anlamlı ve kritik bir maçtan da galibiyetle ayrılmaktan başka hedefi olamazdı. Bu hedef de gerçekleşti ve rakiplerinin de kazanmasıyla son haftaya lider girerek şampiyonluk turunu Denizli'ye bıraktı.
VE MUTLU SON
Son haftaya Beşiktaş çok avantajlı girmişti. Rakibi Denizlispor ligde kalmayı garantilemiş, dolayısıyla bu maç onlar için prestij mücadelesinden öte bir anlam taşımıyordu. Öte yandan bir numaralı rakibi Sivasspor, Avrupa Ligi için puana ihtiyacı olan G.Saray’a konuk olmuştu. Şampiyonluk şansı matematiksel olarak devam eden ancak bu matematiksel olayın gerçekleşmesi mucizelere bağlı olan Trabzonspor ise Sivasspor’un Ali Sami Yen’de galip gelemeyeceğini düşünerek evinde Fenerbahçe’yi yenip ikinci olarak Devler Ligi’ne ön eleme turundan katılma planları yapmaktaydı…
Zirveyi ilgilendiren üç maç, altı takım ve bu takımlar içinde amaçsız tek takım olan Denizlispor’u karşısına alan Beşiktaş, diğer maçlara bakmadan işini sağlama alıp galibiyetle sezonu tamamlayıp şampiyonluğunu ilan etti.
Geçtiğimiz sezon 73 puanla ligi averajla üçüncü bitiren Beşiktaş bu sezon ise 71 puanla en yakın rakibine 5 puan fark atarak şampiyon olup sezonu çifte kupayla kapattı.
BAŞARININ SIRRI
Sezona, sudan bir sebebe dayanan bir kavgayla başlayan, kısa vadede riskli bir karar olan sezon ortasında teknik direktör değişikliği ve transferlere imza atan Beşiktaş'ta öncelikle ciddi bir kenetlenmenin varlığı dikkat çekti.
'Yıldız' sıfatıyla transfer edilen bazı isimlerin ve kendilerini daha önce kabul ettirmiş bazı oyuncuların yedekliği dert etmemeleri ya da en azından bunu belli etmemeleri, atılan gollerdeki sevinci, oynayan ve oynamayan oyuncuların ne derece takım olma olgusunu benimsediğini gösteriyordu. Oysa nasıl da alışmıştık yabancı oyuncuların, yerli takım arkadaşlarının sevincini izlemesine...
Sezon boyunca hiç değişmeyen bu birliktelik mutlu sonu da beraberinde getirdi. Artık hedef, ligde bu unvanı korumak ve doğrudan katılma hakkının elde edildiği ve milyonlarca euro ile kasayı dolduracak Şampiyonlar Ligi'nde önemli işler yapmak olacak.
O BİR FUTBOL USTASI
Bu şampiyonluğun mimarı hiç kuşkusuz Mustafa Denizli! Demeçleriyle takımını motive eden, zafer yolunda umudunu hiç yitirmeyen, eleştirilere gayet medeni yaklaşan, hatta çoğu antrenör sudan bahaneler üretip basınla arasına mesafe koyarken kendisi idman öncesi gazeteci ve muhabirlerle bir araya getirmeyi gelenek haline getiren Denizli, üç büyükleri şampiyon yapan ilk teknik direktör oldu.
Tecrübeli teknik adam ayrıca ilk kez kariyerinde iki kupayı aynı sezonda görürken 2001 yılından bu yana yabancı antrenörlerle kazanılan lig şampiyonluğu (2008 yılında Karl Heinz Feldkamp / Cevat Güler birlikteliğini saymazsak) serisini de sona erdirdi. Zaten ligde şampiyonluk yaşayan son yerli teknik adam da kendisiydi.
Bu süre içinde şampiyonluk uğruna yapılan harcamaların da haddi hesabı yoktu. Yapılan nice önemli transfer hep hüsranla sonuçlanmış hatta birçoğu maddi olarak kulübü ciddi anlamda zarara sokmuştu.
Rakiplerinin yaptığı transferler ve alınan sonuçlar, Beşiktaş taraftarının sabrını iyiden iyiye taşırmaktaydı. Bu durum zaman zaman oyuncular ve futbolcular üzerinde olumsuz baskı oluşturmuş ve bazı oyuncuların 'Deplasmanlarda daha rahat oynuyoruz' demelerine dahi yol açmıştı.
Acı ve tatlı olaylarıyla 2007-2008 sezonu üçüncü olarak tamamlanmış ve Ertuğrul Sağlam, tüm baskılara rağmen 'istikrar' için takımda tutulmuştu. Ertuğrul hoca da ilk büyük takım deneyiminde koca bir sezonda yaşadığı tecrübeyle sezona daha hazır girecekti.
SERIE A EKOLÜ
Beşiktaş'ın son yıllardaki en büyük dertlerinin başında defansın göbeği ve sol bek gelmekteydi. Aslında bu pozisyonlarda oynayan oyuncular milli takım seviyesindeydiler ancak bir türlü beklenen performanslar alınamıyordu.
Ertuğrul Sağlam, az ama öz bir transfer politikası tercih etti ve tercihini de genelde savunma ağırlıklı isimlerden kullandı. Öncelikle savunmanın göbeğine, Serie A tecrübesi olan Çek oyuncular Tomas Sivok ve Tomas Zapotocny transfer edildi. Bu iki oyuncuya ödenen paralar otoritelerce çok eleştirilse de karşılığının alınacağına dair inanç çok fazlaydı. Özellikle çok yönlü bir oyuncu olan Sivok'tan beklentiler büyüktü.
Sol bek için, Hırvat milli takımında, Lazio ve Parma gibi önemli Serie A ekiplerinde oynamış ancak Slaven Bilic ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Euro 2008'de görev almayan ve son olarak Panathinaikos tarafından serbest bırakılan Anthony Seric'e imza attırıldı. Bonservis ücreti ödenmeyen Seric için en büyük referans hiç kuşkusuz Lazio'daki geçmişiydi ancak Panathinaikos taraftarının, Avustralya doğumlu oyuncunun ayrılışından ötürü yaşadığı sevinç de kafaları karıştırmıyor değildi. Bu arada Gordon Schildenfeld'in gönderilememesi nedeniyle yabancı kontenjanının bir süre boşaltılamaması Seric'i, sadece idman ve hazırlık maçlarında oynayan ancak resmi maçlarda formadan uzak tutan bir oyuncu durumuna sokmuştu.
Böylece defans hattına, Serie A tecrübesi yaşamış üç isim alınmıştı. Yerli transferi olarak ise küme düşen Manisaspor'un başarılı isimlerinden Uğur İnceman ve Gaziantepspor'da gösterdiği performansla dikkat çeken Türk asıllı Avusturyalı Ekrem Dağ tercih edildi. Önceki yılların aksine daha sakin bir transfer dönemi geçiren Beşiktaş böylece yeni sezon öncesi transferi kapatmış oldu.
'TERLİK' KAVGASI
Tatilden dönen Beşiktaş'ın Avusturya'daki hazırlık kampı şok bir olayla sarsıldı. Takımın iki tecrübeli ismi İbrahim Toraman ve İbrahim Üzülmez'in yumruk yumruğa kavga etmeleri bütün keyifleri kaçırdı. Üstelik takımın iki kaptanının böyle bir olaya karışması ve kavganın başlangıcının, İbrahim Toraman'ın takım halinde yemek yenilen otelin salonuna terlikle gelmesi ve bu konuda İbrahim Üzülmez tarafından uyarılması gibi basit bir nedenin olması daha da şaşırtıcı idi.
Bu olay sonrası iki oyuncu süresiz kadro dışı bırakılıp İstanbul'a gönderildiler. Daha sonra her iki oyuncu da satış listesine konulsa da kendileri için belirlenen bonservis bedelini kimse ödemeye yanaşmadı.
Bu ikili daha sonra affedilseler dahi bir daha kaptanlık pazıbentini takamadılar.
ERKEN UEFA MESAİSİ
İbrahim Toraman ile İbrahim Üzülmez'in kavgası dışında kamp gayet iyi geçiyordu. Schalke 04 gibi bir takımı hazırlık maçında dahi olsa yenmek yeni sezon öncesi morallerin ve umutların artmasını sağlıyordu. Takım artık, UEFA Kupası 2. Ön Eleme turunda oynanacak Siroki Brijeg maçlarına hazırdı.
Bosna Hersek temsilcisi önünde ilk maçı deplasmanda kazanarak turu büyük ölçüde geçen Beşiktaş evindeki rövanş maçında da 4-0 gibi farklı bir skorla UEFA Kupası'nda ilk tura kaldı.
GÜZEL BAŞLANGIÇ
Erken form tutan Beşiktaş lige de iyi bir giriş yaptı. Antalyaspor deplasmanında son dakikada gelen galibiyet ve sezonun ilk iç saha lig maçında Konyaspor karşısında alınan galibiyetle ligde ikide iki yapılmıştı. Son yıllarda lig başlangıçlarını pek iyi yapamayan siyah beyazlılar için bu başlangıç oldukça umut vericiydi.
M. KHARKİV FACİASI VE ADAM GİBİ ADAM ERTUĞRUL SAĞLAM!
Takım hem lig hem de kupada iyi gidiyordu. Siroki'den sonra UEFA Kupası'nda bir sonraki rakip Metalist Kharkiv idi. Ukrayna futbolunu Dinamo Kiev ve Shakhtar Donetsk'ten ibaret görenler bu kurayı çantada keklik gördüler ancak ilk maçta İnönü Stadı'nda 'zar zor' alınan 1-0'lık galibiyet rövanş öncesi endişe yaratmıştı. Ligde yenilgisiz giden takımı Ukrayna'da zor bir rövanş beklemekteydi.
Zorlu bir Metalist Kharkiv bekleyen Beşiktaş, zordan da öte fırtına gibi bir takımı karşısında gördü ve bu isimsiz Ukrayna ekibine 4-1 yenilerek Avrupa macerasını çok erken noktalamış oldu.
Bu elenme kimilerine göre, bir sezon önceki Liverpool faciasıyla eşdeğerdi, ancak 8-0'lık maçtan sonra olduğu gibi bu maçtan sonra da Ertuğrul Sağlam'ın koltuğu iyiden iyiye sallanır oldu.
Bir de bu yenilgiye, İnönü'de alınan İBB. beraberliği de eklenince Ertuğrul Sağlam'ın ayrılışı neredeyse kesinleşti. Genç hoca da önce unutulmaz bir veda toplantısıyla medyanın karşısına çıktı ardından da 2-1'lik Hacettepe galibiyetiyle görevi bıraktı. Bu toplantı sonrası taraftarın Ertuğrul Sağlam'a olan sevgisi daha da arttı ve eski futbolcu ve teknik direktörünü 'Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam' tezahüratlarıyla yolladı.
VE MUSTAFA DENİZLİ DÖNEMİ
Yönetim vakit geçirmeden teknik direktör arayışlarına girdi. Kimilerine göre gönüllerdeki ilk isim, takımı 100. yılda şampiyon yapan Mircea Lucescu idi ancak Shakhtar Donetsk ile Devler Ligi'nde boy gösterecek olması onu sezon ortasında takımın başına getirmeyi oldukça zorlaştırıyordu.
Sezon ortasında takıma gelip başarılı olacak ismin bu ligi tanıyor olmasını gerektirdiğinden diğer adaylara bakıldı. Geçmişte Beşiktaşlı olduğunu açık ve net dile getirmesine rağmen G.Saray ve F.Bahçe'de görev alacak ve bu takımları şampiyon yapabilecek kadar kendisini kabul ettirmiş 'Mustafa Denizli' isminde karar kılındı.
Bir TV kanalında yorumculuk yapan ve bu işi sayesinde dahi ligi ve takımları iyi tanıyan Denizli, bir gece Yıldırım Demirören'in evinde başkan ve kurmaylarıyla bir araya gelerek kendisine sunulan teklifi kabul etti.
ADAPTASYON DÖNEMİ
Eski bir G.Saray ve F.Bahçe teknik direktörü olmasından ötürü ilk başlarda bazı insanlar tarafından yadırgansa da Türk futbolunda kendisini kabul ettirmiş bir isim olan Mustafa Denizli, hücuma dönük oyun anlayışıyla da Beşiktaş taraftarlarını heyecanlandırıyordu.
Denizli ile ilk maçta G.Birliği deplasmanında 3-1'lik galibiyet yüzleri güldürse de önce Sivas beraberliği ardından da Kayserispor deplasmanında alınan sezonun ilk yenilgisi moralleri bozmuş ve ilk yarının sonuna doğru oynanacak derbiler öncesi endişelerin oluşmasına neden olmuştu.
DERBİLER VE NOSTRADAMUS DENİZLİ!
Beşiktaş için devre arası yaklaştıkça sancı iyiden iyiye artıyordu. İç sahada Kocaelispor ve Eskişehirspor maçları kazanılsa da deplasman performansları, deplasmanlarda oynanacak iki derbi öncesi sıkıntı yaratıyordu.
Önce Fenerbahçe derbisi oynandı. Beklenenden iyi bir performans ortaya koyan Beşiktaş sahadan yenik ayrıldı. Cisse'nin erken atılışının bu mağlubiyette önemli bir faktör olduğu dile getiriliyordu zira 10 kişilik Beşiktaş çok da kötü oynamamıştı.
Ardından İnönü'de alınan Ankaraspor yenilgisi, 'Şampiyonluk gitti bari Avrupa Kupaları'na gidelim' denmesine yol açsa da yönetim ve teknik direktör Mustafa Denizli, herkesin birbirini yenebildiği bu ligin altından daha çok sular akacağını biliyor ve tüm hesapları devre arası için yapıyordu.
Devre arası öncesi son maç Ali Sami Yen'de G.Saray ile oynandı ve alınan 4-2'lik yenilginin ardından moraller iyiden iyiye dibe vurmuştu. İşte bu maçın ardından Mustafa Denizli '26. haftayı bekleyin' diyerek gündeme oturmuştu. Herkes artık o hafta olacakları bekliyordu. Ancak liderin 6 puan gerisinde 6. sırada yer alan Beşiktaş'ın nasıl bir gelişme gösterip lider olacağını da kimse düşünemiyordu.
SEZON ORTASI YENİDEN YAPILANMASI
Devre arası, Beşiktaş'ta adeta sezon öncesi gibi geçti. 'Şampiyonluğa inananlarla yola devam etmek istiyorum' diyen Mustafa Denizli'nin talimatı sonrası öncelikle Ali Tandoğan ve Seric ile yollar ayrıldı. Batuhan Karadeniz ise pişmesi için Eskişehirspor'a kiralandı.
Takıma yapılan takviyelerin en dikkat çekeni hiç kuşkusuz Yusuf Şimşek oldu. 34'lük kurt orta saha oyuncusu, Mustafa Denizli ile F.Bahçe'de görev almış ve önemli işler yapmıştı. Yaşı, en büyük soru işareti olsa da Delgado'nun bitmek bilmeyen sakatlıkları göz önüne alındığında Yusuf'un varlığı bir avantaj olacaktı. Bu transfer için Bursaspor'a takasta gönderilmek istenen Aydın Karabulut'un gidişi taraftarı çileden çıkarsa da, gitmek istemeyen Aydın daha sonra takıma geri döndü.
Yusuf kadar dikkat çeken bir diğer transfer de Fabian Ernst oldu. Orta sahanın ortasında Edouard Cisse'den memnun olmayan Denizli, bu bölgeye Alman yıldızı istedi ve Schalke 04 ile el sıkışılarak bu transfer de gerçekleşti.
Takımın diğer transferi ise biraz da geleceğe dönük olarak Hammarby'den alınan Erkan Zengin oldu.
TELLO, CİSSE, ZAPOTOCNY, EKREM
Mustafa Denizli'nin ilk 11'de tercih ettiği ve etmediği isimlere bakıldığında, sezon başında taraftarın beğenisini kazanan Tomas Zapotocny'nin yedek kulübesine gelişi dikkatlerden kaçmayan ilk değişiklik oldu. Biraz da 6+2 kontenjanı ve Gökhan Zan, İbrahim Toraman, Tomas Sivok üçlüsünün formu Zapo'yu kulübeye mahkum etti.
Cisse, devre arasında, sezon sonunda yolların ayrılmasına kesin gözüyle bakılan hatta fırsat bulunulduğu an devre arasında bile gönderilecek bir oyuncu konumundaydı ancak hiçbir zaman profesyonelliğinden taviz vermeyen ve yedekliği dert etmeyen Fransız oyuncu, sadece çalıştı ve bunun karşılığını formayı kaparak aldı. O artık +2 kontenjanının bir müdavimi değildi.
Ekrem, kendisi hakkında ilk başlarda Mustafa Denizli'nin 'Takımda düşünmediğim oyunculardan biriydi' denilen bir oyuncu olsa da çalıştı, yedekliği dert etmedi ve formayı hak ederek sırtına geçirmesini bildi. Çalışkanlığıyla da taraftarların sevgilisi oldu.
ello'nun durumu ise biraz daha farklıydı. Ertuğrul Sağlam tarafından zaman zaman sol bekte kullanılıp bu yüzden genç hocayla pek yıldızı barışmayan Şilili yıldız Mustafa Denizli ile bazen sağ açıkta bazen de forvet arkasında serbest bir rol üstleniyordu. Zaten Mustafa Denizli'nin formasyonu konusunda kimse net bir fikre sahip olamıyordu. Önce üçlü savunmayı deneyen ancak bundan olumlu sonuç alamayan Denizli, savunmayı dörtleyip savunmanın önünde bazen ikili bazen de tek ön libero ile oynuyordu.
Bu arada Bobo'nun da Nobre'nin yedeği olarak kulübede oturması dikkatlerden kaçmayan ve eleştirilere neden olan bir diğer faktördü.
KUPADA DA TAM YOL
Ligdeki konumu fazla umut verici gözükmese de Beşiktaş kupada tam yol devam ediyordu. Gruplarda, Trabzon gibi bir takımın varlığına rağmen beklenenden rahat ilerliyorlardı ve ligin kötü bir pozisyonda bitirilmesi halinde kupa kontenjanıyla Avrupa Ligi'ne gidilmesi mümkün olacaktı.
SERİYE BAĞLADILAR
Gol sıkıntısı yaşasa da savunması daha da iyi bir görüntü çizen Beşiktaş ikinci yarıya galibiyetlerle başladı. Defanstaki bu düzelmenin ana nedeni de hiç kuşkusuz takıma çok çabuk adapte olan Ernst ve zamanla formayı kapıp Alman oyuncuyla çok iyi bir uyum yakalayan Cisse'nin performansları oldu.
Beşiktaş artık sessiz ve derinden, alınan puanlarla zirveye yaklaşıyordu. Tabii bu noktada rakiplerinin aldıkları sürpriz yenilgileri de belirtmeden geçmemek lazım.
İŞTE 26. HAFTA!
Takımın gidişatı, şampiyonluk umutlarını yeniden yeşertirken, Denizli'nin, G.Saray yenilgisi sonrası söylediği '26. hafta' söyleminin doğruluğunu görme vakti geldi!
26. hafta evinde Kayserispor'u konuk eden Beşiktaş rakibini 1-0 yendi. O haftadan sonra herkes Denizli'nin demecinin şifrelerini çözmeye çalışırken, G.Saray maçı sonrası zirvenin altı puan gerisinde altıncı sırada olan Beşiktaş bir anda Sivasspor'un bir puan ardına yerleşmiş ve diğer üç rakibine beşer puan fark atmıştı.
Futbol dünyası bir kez daha Mustafa Denizli'nin önünde saygıyla eğiliyor ancak F.Bahçe ile G.Saray'ın bu kadar kötü olduğu bir sezonda Beşiktaş'ı yöneterek de şansının çok fazla olduğunu dile getiriyordu.
YENİLGİYİ UNUTTULAR
Beşiktaş, 21 Aralık 2008'deki G.Saray yenilgisinden sonra yenilgi nedir bilmiyordu. O maçın ardından ligde, kupada hatta hazırlık maçında Werder Bremen karşısında yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş artık kritik haftalara gelmişti.
Sezon başından bu yana üst sıralardaki takımları yenemeyen Beşiktaş, F.Bahçe ve G.Saray karşısında ne yapacaktı?
FIRSATLAR TEPİLİYOR
Sivasspor ile zirve mücadelesi veren, matematiksel olarak şansı sürse de performans olarak istikrarsız olan Trabzonspor tarafından da izlenen Beşiktaş için liderlik koltuğu iki kez ayaklarına kadar gelmişti. İlkinde Bursaspor'u İnönü'de yenmek liderlik koltuğuna oturmak anlamını taşıyordu ancak alınan beraberlikle bu fırsat tepildi.
İkinci fırsat F.Bahçe derbisiydi. Hem bir derbi galibiyeti hem de liderlik koltuğuna oturma anlamı taşıyan F.Bahçe galibiyeti gelmedi hatta alınan yenilgiyle yenilgisizlik serisi de sona erdi.
ANKARA MARŞI İLE ZİRVEYE!
Fenerbahçe yenilgisine rağmen Sivasspor'un da yaşadığı puan kayıpları şampiyonluk iddiasının sürmesine neden oluyordu ancak fikstürlere bakıldığında Sivasspor'un fikstür avantajı daha fazlaydı. Yine de bu avantajın mı yoksa tecrübenin mi galip geleceği bilinmiyordu.
Beşiktaş'ın, 33. haftada oynanacak ve belki de ligin finali olacak G.Saray maçı öncesi Ankara deplasmanında iki hafta geçirecekti. Önce Ankaraspor ardından da kümede kalma hesapları yapan Ankaragücü ile oynanacaktı.
31. haftada oynanan Ankaraspor deplasmanında alınan 4-1'lik galibiyet ve aynı anda oynanan Sivasspor -İ.B.B. maçında Sivas'ın aldığı yenilgi, Beşiktaş'ı haftalar sonra liderlik koltuğuna oturttu. Bu defa fırsat tepilmemişti.
Bundan sonra kalan üç haftada bu unvanı korumak gerekiyordu. Yani Sivas ve Trabzonspor'un alacakları sonuçların bir önemi kalmamış, kalan maçların kazanılmasıyla şampiyonluk gelecekti.
Ankara deplasmanındaki sezonun son maçında da Ankaragücü zor da olsa mağlup edilmişti.
İLK KUPA GELDİ
Ankaragücü maçı öncesi Beşiktaş'ı bir başka zorlu sınav bekliyordu. Fortis Türkiye Kupası finali! Kupanın en başarılı iki ekibi İzmir'de kozlarını paylaşıyordu. F.Bahçe karşısında yakalanan kötü seri, büyük takımlara karşı bu sezon elde edilen kötü karne, F.Bahçe'de yaşanan 27 yıllık kupa hasreti ve F.Bahçe'nin tek hedefinin kupa, Beşiktaş'ın ise devam eden şampiyonluk iddiasının olması ibreyi biraz F.Bahçe'ye döndürüyordu ancak Beşiktaş rakibini adeta güle oynaya devirerek sezonun ilk kupasını müzesine götürmüştü.
FİNAL GİBİ MAÇ!
İnönü'de sezonun son maçı, Sivasspor ve Trabzonspor'un alacağı sonuçlara göre şampiyonluk maçı olabilirdi. Aynı zamanda üyük ihtimalle stadın yıkılmadan önce oynayacağı maç anlamını da taşıyordu.
Ritmini bulan Beşiktaş'ın böyle anlamlı ve kritik bir maçtan da galibiyetle ayrılmaktan başka hedefi olamazdı. Bu hedef de gerçekleşti ve rakiplerinin de kazanmasıyla son haftaya lider girerek şampiyonluk turunu Denizli'ye bıraktı.
VE MUTLU SON
Son haftaya Beşiktaş çok avantajlı girmişti. Rakibi Denizlispor ligde kalmayı garantilemiş, dolayısıyla bu maç onlar için prestij mücadelesinden öte bir anlam taşımıyordu. Öte yandan bir numaralı rakibi Sivasspor, Avrupa Ligi için puana ihtiyacı olan G.Saray’a konuk olmuştu. Şampiyonluk şansı matematiksel olarak devam eden ancak bu matematiksel olayın gerçekleşmesi mucizelere bağlı olan Trabzonspor ise Sivasspor’un Ali Sami Yen’de galip gelemeyeceğini düşünerek evinde Fenerbahçe’yi yenip ikinci olarak Devler Ligi’ne ön eleme turundan katılma planları yapmaktaydı…
Zirveyi ilgilendiren üç maç, altı takım ve bu takımlar içinde amaçsız tek takım olan Denizlispor’u karşısına alan Beşiktaş, diğer maçlara bakmadan işini sağlama alıp galibiyetle sezonu tamamlayıp şampiyonluğunu ilan etti.
Geçtiğimiz sezon 73 puanla ligi averajla üçüncü bitiren Beşiktaş bu sezon ise 71 puanla en yakın rakibine 5 puan fark atarak şampiyon olup sezonu çifte kupayla kapattı.
BAŞARININ SIRRI
Sezona, sudan bir sebebe dayanan bir kavgayla başlayan, kısa vadede riskli bir karar olan sezon ortasında teknik direktör değişikliği ve transferlere imza atan Beşiktaş'ta öncelikle ciddi bir kenetlenmenin varlığı dikkat çekti.
'Yıldız' sıfatıyla transfer edilen bazı isimlerin ve kendilerini daha önce kabul ettirmiş bazı oyuncuların yedekliği dert etmemeleri ya da en azından bunu belli etmemeleri, atılan gollerdeki sevinci, oynayan ve oynamayan oyuncuların ne derece takım olma olgusunu benimsediğini gösteriyordu. Oysa nasıl da alışmıştık yabancı oyuncuların, yerli takım arkadaşlarının sevincini izlemesine...
Sezon boyunca hiç değişmeyen bu birliktelik mutlu sonu da beraberinde getirdi. Artık hedef, ligde bu unvanı korumak ve doğrudan katılma hakkının elde edildiği ve milyonlarca euro ile kasayı dolduracak Şampiyonlar Ligi'nde önemli işler yapmak olacak.
O BİR FUTBOL USTASI
Bu şampiyonluğun mimarı hiç kuşkusuz Mustafa Denizli! Demeçleriyle takımını motive eden, zafer yolunda umudunu hiç yitirmeyen, eleştirilere gayet medeni yaklaşan, hatta çoğu antrenör sudan bahaneler üretip basınla arasına mesafe koyarken kendisi idman öncesi gazeteci ve muhabirlerle bir araya getirmeyi gelenek haline getiren Denizli, üç büyükleri şampiyon yapan ilk teknik direktör oldu.
Tecrübeli teknik adam ayrıca ilk kez kariyerinde iki kupayı aynı sezonda görürken 2001 yılından bu yana yabancı antrenörlerle kazanılan lig şampiyonluğu (2008 yılında Karl Heinz Feldkamp / Cevat Güler birlikteliğini saymazsak) serisini de sona erdirdi. Zaten ligde şampiyonluk yaşayan son yerli teknik adam da kendisiydi.
Kaynak