bir öykü yazıyorum şimdi..

jiuzhaiGOu

New member





Neden susuyorum?.. Neden sağır çığlıklara dönüşüyor tüm

kelimeler senin yanında?.. Ve neden bakamıyorum gözlerine?.. Neden kör oluyor her defasında, gözlerini görmek için sana

baktığı an gözlerim?.. Ve söyle, neden okşayamıyorum saçlarını?.. Saçlarına dokunduğu an neden yok oluyor bir anda

parmaklarım?..

Neden gittin?.. Ve ben hangi sensiz kentin sokaklarında arıyorum şimdi seni?.. Senin yanına

gelmek, gittiğin her yanı örümcek ağlarıyla kaplı o eski, ölgün kentte seni bulmak, seninle konuşmak için binmiştim oysa o

gün otobüse... Seni bulmalı ve konuşmalıydım seninle... Çünkü biliyordum, örümceğe dönüşmüştü gittiğin o eski, ölgün kentteki

tüm insanlar... Her köşesine ağlar örmüşlerdi gittiğin kentin... Ve şimdi senin ördükleri bu tuzaklardan birine düşmeni

bekliyorlardı saklandıkları evlerinde sinsice: Karınlarını doyurmak; 'güç'lerinin eksilmemesini sağlamak için... Ve neden

kaçtım yine seninle konuşmaktan?.. Hangi sensiz kentte indim otobüsten?.. Ve neden sevişiyorum şimdi bu sensiz kentte,

otobüste yanımda oturan o yeşil gözlü kızla?.. Ve neden dün sabah yolda gördüğüm o sarı saçlı kız için bir öykü yazıyorum

şimdi?.. Ve kendimi en son ne zaman öldürdüm; ne zaman yaktım şimdiye kadar çizdiğim tüm karikatürleri?..

"Bu kente

bir daha dönmeyeceğim " demiştim oysa, "Bu sokaklarda bir daha yürümeyeceğim... " Ama işte şimdi yeniden bu kahrolası

kentteyim... Ve yürüyorum yine hiç durmadan; aynı adımlarla aynı sokaklarda... Ve sen çıkıyorsun birden karşıma... Sen de

geri dönmüşsün benim gibi bu bize düşman kente... Ve eskiden farklı olan tek şey, senin sol bacağının olmaması artık...

Örümcekler yemiş onu... Ve birlikte yürümeye başlıyoruz işte yeniden eskisi gibi... Hiç konuşmadan, anlamsızca; fakat daha

yavaş yürüyoruz artık, sol bacağın yok çünkü artık senin... "Konuş" diyorsun... "Lütfen konuş, sesini duymak istiyorum artık

senin... Neden konuşmuyorsun benimle... " Ve bütün kent susmuş, bizi dinliyor sanki o an... Ve korkuyorum işte yine, hem de

her zamankinden daha büyük, daha ölümcül bir korku bu... Ama, ama konuşmalıyım artık seninle, susamam artık, gücüm yok çünkü

artık dudaklarıma engel olmaya... Sol bacağınla birlikte benimde sessizliğimi yemiş sanki örümcekler... Ve sen sanki sırf

bunun için gitmişsin o eski, ölgün kente...

Ve binlerce cümle beliriyor beynimde bir anda... Seni sevdiğimi, sana

aşık olduğumu en iyi hangi cümle anlatabilir acaba sana... Tek bir cümle, evet tek bir cümle söylemeli ve sonra susmalıyım

ölene dek... Ölürken konuşmalıyım ancak seninle ikinci kez... "Yalandı" demeliyim... Ve tüm hayatım boyunca söylediğim ilk ve

tek yalan olmalı, ölürken sana söylediğim bu yalan... Ve bu yalan yüzünden Tanrı beni Cehennem'in en soğuk köşesine

atmalı... Donarak ölmeliyim sonsuza dek her gün, yeniden ve yeniden Cehennem'de... Bu korkunç yalanım

yüzünden...

Konuşacakken tam seninle, birden beni her defasında kendine yeniden aşık eden o yeşil gözlerine takılmalı

gözlerim... Saçlarına kaymalı sonra bakışlarım sessizce... Dokunmalıyım onlara, hissetmeliyim bir kez daha parmaklarımın

ucunda sarılığını saçlarının... Ve dünyanın en 'kendine aşık edici ' cümlesini söyleyecekken susmalıyım birden... Aklıma

gelmeli çünkü tam o an, otobüsteki o yeşil gözlü kızla sevişmemiz... Ve o sarı salı kız: Sokağın ortasında birden durup, o

sarı saçlarını okşayışım gelmeli aklıma... "Konuşamam" demeliyim sonra birden... "Ben konuşmayı bilmiyorum; tek bir kelime

bile teleffuz edemiyorm ben... Anlamsızda olsa kuracak bir cümlem yok benim..." Ve bir anda sağır etmeli bu kentte anlamsızca

adımlar atarak yürüyen tüm insanları bu sözlerim... Ve biz devam etmeliyiz yürümeye eskisi gibi... Sanki hiçbir şey olmamış,

hiçbir cümle kurulmamış gibi... Ve anlamsız adımlarımız ayırmalı bizi sessizce... Farklı yönlerine doğru götürmeli bizi

adımlarımız, bu anlamsız kentin... Giderek uzaklaşmalıyız birbirimizden... Ve kendi anlamsız adımlarımızın sesi dışında başka

hiçbir ses, hiçbir cümle duymamalı artık kulaklarımız: Hızlanan, yavaşlayan, korkak ve cesur adımlar... Aynı kentte, aynı

sokaklarda, birbirimizi görmeden; sadece attığımız adımların sessini duyarak yürüyüp durmalıyız yıllarca...
Ve adımlarım

beni senden ayırdıktan sonra fark ettim; adımlarım yine o sokağa getirmişti beni... Ve onu gördüm birden, aynı köşesinde yine

sokağın... Bir aydır her gün, bu kentin sokaklarında devinirken gördüğüm o adamı gördüm yine aynı köşede... Bu kentin diğer

insanları gibi anlamsızca yürümeyen; 'duran' o eğri burunlu, 'abi' yüzlü adamı gördüm yine... Ve yanından geçerken elime

bir paket uzattı yine, bu 'abi' yüzlü adam; son bir aydır her gün bana verdiği o garip paketlerden biriydi bu... Ve ben son

bir aydır her gün yaptığım gibi yine yürürken açmaya çalıştım bana verdiği bu paketi... Ve yine aynı şeyler çıktı karşıma

paketin içinde... Bir çift yeşil göz ve sarı saç telleri, taranmayı bekleyen...
alıntı
 

HTML

Üst