Bilim dünyasındaki kadın : MARIE CURIE

AL@RM@

New member
Cok cok güzel bi paylasım ellerin dert görmesin !!!!!!!



Başka paylasımlarını beklerim....
 

R_a_B_i_A

New member

MARIE CURIE
Polonya asıllı bilim kadını Maria Sklodowska (yada bilinen adıyla Marie Curie) 7 Kasım 1867’de Varşova’da doğdu. Her zaman bilim adına iyi birşeyler yapmak istedi ve fen bilgisi öğretmeni olan ablasının sayesinde fizik alanına yöneldi. 15 yaşında okulu en iyi dereceyle bitirmişti. Daha o zamanlarda bile kararlı ve ciddi yapısı dikkat çekiyordu. Babasının işlerinin bozulması nedeniyle birçok işte çalışmak zorunda kaldı.
İçindeki bilim arzusu hiçbir zaman dinmeyen Maria, Sorbonne Üniversitesi’ne başvurdu. Matematik ve doğa bilimleri dalında yüksek lisans yapmaya karar veren Maria, Sorbonne’dan mezun olduğunda 23 yaşındaydı. 1895 yılında da yüksek lisansını tamamlayan Maria, o yıllarda Fransız fizikçi Pierre Curie ile tanıştı, evlendi ve bilimsel kariyerine Marie Curie olarak devam etmeye başladı.
Politeknik Okulu'na yeni atanan Profesör Henri Becquerel’in 1896 baharındaki ilginç buluşu, Marie Curie’nin hayatındaki dönüm noktalarından biri oldu. Profesör Henri Becquerel, bazı cisimlerin ya da canlı varlıkların normal sıcaklığında hissedilir bir artış olmadan, karanlıkta ışık verme özelliği şeklinde tanımlanan "fosfor ışıl" olgusunu araştırıyordu. Profesör bu olayı açıklamak için uranyum elementi içeren bileşiklere çalışmalarını sürdürüyor, uranyum içeren kristallerin ışığı nasıl emdiğini ortaya çıkarmak istiyordu. Bu amaçla, fotoğraf klişeleri ve kristallerle bir deney yapmaya karar verdi.
Kötü hava koşulları nedeniyle deney ertelenince profesör kristalleri ve fotoğraf klişelerini bir dolaba kilitledi. 1 Mart’ta dolabın kapağını açtığında büyük şaşkınlığa düştü. Kristaller, güneş ışığıyla aktif hale gelmemişlerdi; ama klişeler bomboştu, hatta kararmışlardı. Uranyum kristalleri, bağımsız olarak ışın yaymışlardı.
Bu buluş gerçekten şaşırtıcıydı. Bu ışınları üreten enerjinin nereden geldiği sorusu 1 yıl boyunca cevapsız kaldı. Marie ve Pierre Curie, 1897 kışında "Becquerel ışınları"nın gizemini çözmeye karar verdiler. Uranyum içeren kristallerde doğan etkinin yoğunluğunu ölçmekle işe başladılar. Bu etki, Marie'nin adını verdiği "radyoaktivite"ydi... Kocasının daha önceki çalışmalarından yararlanarak, farklı kristallerin ortaya çıkardığı radyoaktivite düzeyinin tek bir unsura bağlı olduğunu buldu: kristal içindeki uranyumun miktarı. Ancak, mineralleri radyoaktifleştiren etken tek başına uranyum olmayabilirdi. Bu etkiyi, periyodik tabloda, uranyumun hemen altında yer alan toryum da yaratabilirdi.
Marie Curie, bu olasılığı da göz önünde bulundurarak araştırma alanını genişletti ve radyoaktivite için çok sayıda maddeyi test etti. Bunlar arasında, bir madde üstünde yoğunlaştı: uranyumdan arta kalan katranlı zift cevheri. Marie, yüzde 65 oranında uranyum içeren bu cevherde, uygun radyoaktivite düzeyini bulmayı amaçladı. Ölçümleri sonucunda, cevherin düşündüğünden çok daha radyoaktif olduğunu anladı.
Bu siyah renkli tehlikeli cevherde yepyeni ve bilinmeyen bir radyoaktivite kaynağı gizliydi. Kocasıyla birlikte yeni kaynaklara yöneldiler ve olağanüstü yorucu ve son derece tehlikeli araştırmalarına giriştiler. Toplayabildikleri kadar çok katranlı zift cevherini aylarca ayrıştırmakla uğraştılar. Haziran 1898'de, uranyumdan 400 kat daha radyoaktif bir kimyasal elementi bularak ilk başarılarına ulaştılar. Bu elemente Marie'nin anayurdundan esinlenerek "polonyum" adını verdiler.
Polonyum, uranyumdan çok daha radyoaktifti; ancak, cevherdeki olağanüstü değerlere ulaşan radyoaktiflikten tek başına sorumlu değildi. Curie'ler, araştırmalarını sürdürdüler ve Kasım 1898'de, polonyumdan da güçlü bir başka radyoaktif element keşfettiler.
Bu element ölçüm yapmak için çok küçüktü, ama, katranlı zift cevherinin gizemini çözebilirdi. Curie'ler, bu elemente de Latince'de "ışın" anlamına gelen "radyum" adını uygun gördüler. Sıra, bu elementin özelliklerinin kimyasal çözümlemesine gelmişti. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da, büyük bir katranlı zift cevheri bulmak ve bunu madeni radyum parçacıklarına indirgemekti. O zamana kadar işbirliği içinde çalışan Curie çifti, araştırma yollarını ayırmaya karar verdi. Pierre, radyoaktivite sürecinin ayrıntılarına odaklandı. Marie ise, çok daha tehlikeli olan radyumun ayrıştırılmasına yöneldi.
Marie, Bohemya'daki uranyum madeninden 10 ton cevher atığına sahip oldu. Atığı çok zor koşullarda billurlaştırdı. Bu çalışma için, hiç durmadan çalıştı ve tam dört yılını harcadı. Büyük uğraşları sonucunda, bir gramın onda biri ağırlığında radyum klorit elde etti. Bu, yaydığı akkor ışıkla herkesi büyüleyen ilginç bir maddeydi. Ama Marie, bu ürkütücü ışığın karanlık yüzünü yıllar sonra görecekti.
1902 yılında, Curie'lerin, araştırmaları ve ulaştıkları sonuçlar nedeniyle, Nobel Ödülü'nü Henri Becquerel'le birlikte almaları gerektiği tartışmaları başladı. Ancak, Fransız Bilim Akademisi'nden bir grup bilim adamı, yazdıkları tavsiye mektuplarında bilerek ve açıkça Marie Curie'nin adını atladılar. Neyse ki, Nobel Komitesi adayları inceledikten sonra hiç tereddüt etmeden 1903 Fizik Ödülü'nü bu üç bilim insanına verdi. Ödül, Marie için çok özeldi.
Bundan sonraki yıllar içinde eşiyle birlikte çalışma fırsatı bulamadı. 19 Nisan 1906'da da, o trajik kaza gerçekleşti. Pierre Curie atlı bir arabanın altında kalmıştı.Marie, acısını kendini işine vererek dindirmeye çalıştı. Sorbonne'da eşinin kürsüsüne profesör olarak atandığında, bu okulda ders veren ilk kadın unvanını kazandı. Polonyum ve radyum üzerine yaptığı çalışmalarla da 1911'de Nobel Kimya Ödülü'nü alarak yine bir ilke imza attı.
Marie Curie’nin bu zaferleri, kamuoyunda çıkarılan dedikodularla lekelenmeye çalışıldı. Adı, bir başa saygın fizikçi Paul Langevin'le aşk dedikodusuna karıştırılmıştı. Bunun da üstesinden gelmeyi başardı. Tek amacı, araştırmasının diğer bilim dallarına da yardımcı olmasını sağlamaktı.
İlk olarak radyumun tıbbi alanlarda kullanılmasına öncülük etti. Kansere karşı çok etkili sonuçlar veren "radyoterapi" geliştirildi ve uzun yıllar boyunca milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Bu gelişmeler birtakım spekülasyonları da beraberinde getirmişti. Avusturya'da kaplıcalarıyla ünlü kasabalar, katranlı zift cevheri bulunan bölgelerin sularının sağlık kaynağı olduğunu ileri sürdüler. Hatta bir Fransız kozmetik firması daha da ileri giderek, toryum ve radyum içeren "Tho-Radia" adlı yüz kremini piyasaya sürdü.
Bu iddiaların tümü, radyumun öldürücü etkisi ortaya çıkınca birdenbire durduruldu. 1930'lu yıllarda doktorlar, saat fabrikalarında çalışan işçilerin büyük bir bölümünde kanser vakalarına rastladılar.
ABD’deki küçük bir fabrikada, işçiler saat kadranlarına son şeklini vermek için radyum içeren boyalar kullanıyorlar ve bu işlemi, fırçanın ucunu dilleriyle yalayarak gerçekleştiriyorlardı. Bu işçilerin çoğu kemik kanserine yakalandı. Aynı dönemlerde Marie Curie de radyum tehlikesini fazlasıyla yaşamaya başladı. Gece gündüz demeden birlikte yaşadığı element kendisine ihanet etmiş, Mayıs 1934’te çok ciddi şekilde rahatsızlanmıştı. Testler, şiddetli bir anemiyi gösteriyordu. Fransız Alpleri'ndeki sanatoryuma gönderildiyse de artık çok geçti. Uzun yıllar üzerinde çalıştığı radyum nedeniyle kan kanserine yakalanmıştı ve çok geçmeden 4 Haziran 1934'te hayata gözlerini yumdu. Yıllar süren mücadelesinin ne denli çetin geçtiğini anlamak için ellerine bakmak bile yeterliydi. Parmakları nasırlar ve radyasyon yanıklarıyla doluydu. Büyük mücadelelerle geçen bilimsel kariyerinde, binlerce kişinin hayatını kurtaran Curie, yine kendi adlandırdığı maddenin kurbanı olmuştu.
 

osiris_cemo

New member
Eline sağlık gerçekten güzel bir katkı yapmışsın :D
 

ksakbulut

New member
eline emeğine sağlık rabia........çok güzel paylaşım olmuş vede bizi bilgilendirdiğin için çok teşekkürler.......
 

R_a_B_i_A

New member
Siz de çoook sağolun arkadaşlarım.. Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana.. Ama cidden Marie Curie nin hayatı ve yaşama, isteklerine olan tutkusu her zaman ilgimi çekmiştir... İnşallah bize de kısmet olur insanlara yardım etmek...
 

berta

New member
Tabi Curie her ne kadar insalık için çalışmak istemiş olsa da, radyoaktif maddelerin bugün toplu ölümler için kullanılması hepimizi üzüyor.

Einstein atom bombasının temelini keşfettikten sonra, ve japonya da yaşananları gördükten sonra ölümünden hemen önce aynen şöyle söylemiştir:

Bi daha gelseydim su tesisatçısı olurdum=))
 

tirantroll

New member
yazık su bılımadamlarına adamlar ınsanlıa yararlı olmak ıcın bıseler buluolar ama ınsanoglu yanlıs kullancak yer buluoo
 

R_a_B_i_A

New member
Evet çok haklısın berta. İnsanoğlu yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı da düşünüyor... Mesela Kurşun elementi hem radyoaktivitenin sınırlı kalmasına yardım ediyor, hayat kurtarıyor ; hem de silahlarda ister istemez suç aleti olabiliyor...

tirantroll' Alıntı:
yazık su bılımadamlarına adamlar ınsanlıa yararlı olmak ıcın bıseler buluolar ama ınsanoglu yanlıs kullancak yer buluoo

Hayatta belki de en çok istediim şeydir bilimle uğraşan bir insan olup insanlaığa yardım edebilmek ama yine belki de en çok korktuum şeydir bulacağım bir şeyin insanlığa zarar werebilecek olması düşüncesei... Zor bi seçim aslında :eek:
 

berta

New member
R_a_B_i_A' Alıntı:
Evet çok haklısın berta. İnsanoğlu yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı da düşünüyor... Mesela Kurşun elementi hem radyoaktivitenin sınırlı kalmasına yardım ediyor, hayat kurtarıyor ; hem de silahlarda ister istemez suç aleti olabiliyor...




Hayatta belki de en çok istediim şeydir bilimle uğraşan bir insan olup insanlaığa yardım edebilmek ama yine belki de en çok korktuum şeydir bulacağım bir şeyin insanlığa zarar werebilecek olması düşüncesei... Zor bi seçim aslında :eek:


Bi de buna benzer bıçak örneği var, ama sanırım kötü insanların kullanma ihtimali düşünülerek bu gelişmeler yaşanmamış olsaydı, insanlık olarak daha geride bi yerlerde olabilirdik.
 

R_a_B_i_A

New member
berta' Alıntı:
Bi de buna benzer bıçak örneği var, ama sanırım kötü insanların kullanma ihtimali düşünülerek bu gelişmeler yaşanmamış olsaydı, insanlık olarak daha geride bi yerlerde olabilirdik.

Tabii bu da doğru berta sonuçta hiç kimse kötü olsun die yapmıo ama bazı insanlar nasıl iyiye kullanacaklarını değil de nasıl kötüye kullanacaklarını düşünüyorlar... :(
 

AL@RM@

New member
Arkadaslar bu bilim insanları buluşlarını yaparken gelecekte nasıl bi sorun yapar diye düşünmemişler dimi.

İnsan hayatıyla oynadıklarını kim bilelirdi o zamanlarda.Elektrigi bulmuslar ama şimdi elektrik yüzünden kactane can gitti ve halada gidiyor.

Sizde o zaman bulunan elektrigin can alabilecegini planlamıslarmıdır.

Saygılarımla Bu arada Rabia bi defa daha TEşekkürler.

Bu kadının hayatı gercekten ilgincmiş.
 

R_a_B_i_A

New member
Gerçekten öle di mi Alarma... Ama bu tip örneklerden sonra insan buluş yapmaya hatta bilim insanı olmaya bile çekinio, ikinci kez düşünüo :eek:
 

AL@RM@

New member
Bulunucak şeler zaten bulunmus bu saatten sonra ne bulucak cok merak ediyorum :)

Ama insan hayatını0 kolaylastıran buluslar insanlıgında sonunu getiriyor ince bi detay.

Bu arada msn girsen :)
 

mc_newyork

New member
rabiş paylaşım için çok teşekkürler copy paste yapıom lazım oldu da.........
teşekkürler tekrar diğer paylaşımlarını bekliyoruz..........
 

HTML

Üst