Bikac Tane Hikaye Ve Kissadan Hisse (Canınız Sıkıldıkca Okursunuz)

5 TOP

Hayatın havaya attığımız 5 topla oynadığımız bir oyun olduğunu düşünelim.Bu toplar;
İşimiz
Ailemiz
Sağlığımız
Dostluklarımız
Ve Benliğimizdir.
Bu 5 top içinde yalnız işimiz plastik bir toptur.Düşünürsek zıplatabiliriz.Ancak diğer 4 top camdan yapılmıştır.Düşerse kırılır,yerine konulamazlar.Bunu farketmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız.Oysa hepimiz o ilk lastik topu tutabilmek uğruna diğerlerini kırıp dökmüyor muyuz?

Can DÜNDAR


Bugün-Yarin

Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.
Bir parçasına dün dedi, diğer parcasına bugün, öteki
parçasına da yarın.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.
Dünü düsünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bu gününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bu gün için yarın
diyordu.
Bir türlü beceremedi.Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne
yapıştı.
Bu günü eline yüzüne bulaştırdı...Mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da
hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın
ne de dün!

Can DündaR


Bir Baba nın çocuğuna öğütleri

Oğlum! Cesaretli ol! Hayatına geri baktığın zaman yaptıkların için değil, yapmadıkların için üzüleceksin.

İyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu sakın unutma: Birincisi doğru insanı bulmak, ikincisi doğru insan olmak. Kaplumbağa bile başını çıkarıp önünü görmeden ilerlemez, sen de daima önünü görerek yürü.

• Mutluluk arayan kadın, boynundaki elmasından çok, masadaki güllere bakar.

• Herkese karşı “Teşekkür ederim” ve “Lütfen” sözcüklerini çok kullan.

• Eğer hayatında hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsun demektir.

• İyi bir arkadaş senin kendine verebileceğin en değerli hediyedir.

• Arkadaşının alnındaki sineği öldürmek için tabanca kullanma.

• Eskiyebilirsin, bu doğaldır, ama sakın köhneleşme, paslanma.

• Bir mesleğin hilelerini öğrenmek yerine, o mesleği iyi öğren.

• Çocukların, adalet sözcüğünü duyduğunda seni hatırlasın.

• Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir, unutma!

• Çocuklarla oyun oynarken kazanmalarına izin ver.

• Sadece gözden çıkardığın kitapları emanet ver.

• İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini unutma.

• Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.

• Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.

• Başkalarını suçlamak yerine sorumluluk al.

• Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma.

• Kendini ve başkalarını bağışlamasını bil.

• Sevinçlerini ve müjdelerini erteleme.

• Olumsuz insanlardan uzak dur.


Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.

"Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı
"Olur" demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
"Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş...
Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki
kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve
çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?"
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.
"Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.."
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte
olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi
birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden
uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler. Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
"Asıl ders bu değil!" dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.
"Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak...
İkisinde de bir tat yok "
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu.
Fincanı oğluna uzattı.
"İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici.
Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi...
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."


Bencillik Üzerine Kisa Bir Öykü

ÖLÜP CEHENNEME GiDEN BiR ADAM HAKKINDADIR BU ÖYKÜ. ŞEYTAN BU ADAMI NEFiS YEMEK KOKULARI GELEN BiR ODAYA GÖTÜRÜR. ODANIN ORTASINDA BÜYÜK BiR TENCERE VE CEVRESiNDE OTURAN iNSANLAR VARDIR. BU COK ZAYIF,BiR DERi BiR KEMiK KALMIS iNSANLAR ACIYLA iNLEMEKTEDiR. CEHENNEME YENi GELEN BU ADAM TENCERENiN CEVRESiNDEKi iNSANLARIN ELLERiNDE KEPÇEYE BENZER,UZUN SAPLI KAŞIKLAR GÖRÜR. KAŞIKLAR ELLERiNE BAĞLIDIR.KAŞIĞI TENCEREYE DALDIRABiLMEKTE AMA HiCBiR SEY YiYEMEMEKTEDiRLER CÜNKÜ KAŞIKLARIN SAPI O KADAR UZUNDUR Ki,ELLERiNDEKi KAŞIKLARI BiR TÜRLÜ AĞIZLARINA GÖTÜREMEMEKTEDiRLER..!

LUTFEN DER ADAM 'BANA BiRDE CENNETi GÖSTERiR MiSiN.? ELBETTE DER ŞEYTAN ''SONSUZLUKTA BiRKAÇ DAKiKANIN NE ÖNEMi VAR'' DER VE ONU CENNETE GÖTÜRÜR. ADAM CENNETE GiRiNCE HEM COK ŞAŞIRIR HEM DE KAFASI KARIŞIR.GÖRDÜĞÜ MANZARANIN CEHENNEMDEKiNDEN HiÇBiR FARKI YOKTUR. YALNIZCA iNSANLAR MUTLU VE SAĞLIKLIDIR, KAHKAHALARLA GÜLMEKTEDiRLER.. ''ANLAYAMADIM DER. HERŞEY AYNI,HERKESiN ELLERiNE BAĞLI UZUN SAPLI KAŞIKLAR VAR VE HEPSi DE BiR TENCERENiN ÇEVRESiNDE OTURUYORLAR. FARKLI OLAN NEDiR..? NEDEN BURASI CENNET ''ŞEYTAN ADAMIN SORUSUNU YANITLAMAZ.TAM ÇIKARKEN ADAM BAŞINI BiR KEZ DAHA ÇEViRiR VE OLAN BiTENi ANLAR. HERKES ELLERiNDEKi UZUN SAPLI KAŞIKLARLA BiRBiRLERiNi BESLEMEKTEDiR.....! :) SONUÇ OLARAK ''HEPiMiZ BiR BÜTÜNÜN PARÇASIYIZ VE HEPiMiZiN BiR BAŞKASINA GEREKSiNiMi VAR..! ''HEPiMiZ BiRBiRiMiZiN TEK KANATLI MELEĞiYiZ. UÇABiLMEMiZ iÇiN
KUCAKLAŞMAMIZ GEREKiR''

NOT: BU ÖYKÜ DR. JOHN M.EADES'IN ''GÖĞÜN YEDiNCi KATI MELEKLERE
YÜKSEK GELMEZ'' ADLI KiTABINDAN ALINMIŞTIR.


Adina Dost Derler

Hani vardır ya her yerde, hissetmek istersin onun varlığını...
Hani hep yanıbaşınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir...
Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcacık kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya...

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta...

Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın...

Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar...

O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için...

Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez...

Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır...

Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize...

O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı...

O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi...

O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider...

İşte bunun adına DOST derler...

Hayatta hiçbir şeyiniz olmasın ama hep bir dostunuz olsun...

Dostlarınızın Kıymetini Bilin...


1998 Sonbahari

Karımı 1998 in sonbaharında kaybettim... Yedi senelik evliligimizin iki
senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmistik. Karim, her
evlilik
yildönümümüzde ikimizin fotografini çerçeveler, "Bunlar bizim hayatimizin
gölgeleri" derdi.. Öldügünde, yedi tane resmimiz vardi.

97'in bir gecesinde onu aldattim. Oysa ona sürekli onu ne kadar çok
sevdigimi ve sonsuza kadar sadik alacagimi söylerdim. Ölmeden iki hafta
önce yine ayni seyi tekrarladim. Tuhaf bir gülümsemeyle bakti bana ve
sadece: "Biliyorum" dedi. İzmire kar yagdigi gün, yani bir ay
önce,evdeydim. Fotograflarimiza bakiyordum yine... Her çerçevenin altinda
bir
harf oldugunu ilk kez o gün fark ettim.
- A.
- R.
- K.
- A.
- S.
- İ.
- N.
Gerisi için yillari yetmemisti. Ama sanirim "Arkasina bak" yazmaya filan
niyetlenmisti. Hemen çerçevelerin arkasina baktim. Hiçbir sey yoktu.
Sonra
bir sey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm. inanabiliyor musunuz,
her
birinin arkasindan bir mektup çikti! Geçirdigimiz her sene için sevgi
dolu
sözler yazmisti.
1997'deki resmimizin içinden çikan zarf ise simsiyahti. Ve içinden su
sözler çikti:
"14 Mart 1997/Gözlerin bana baska birine dokunmus gibi bakti/ Söylemene
gerek yok, biliyorum..."
2002'deyiz. Onu kaybedeli 4, aldatali 5 yil oluyor.
İçim aciyor simdi.
Çünkü kadinlar biliyor, hissediyor...
Seni seviyorum diyenin sevgisinden süphe et, çünkü; ask sessiz, sevgi
dilsizdir...

Anonim


Eflatun

Eflatun'a iki soru sormuşlar;
- Birincisi, İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir ?
Eflatun tek tek sıralamış,
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.Ne var ki
çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.Ama sağlıklarını geri almak
için de para öderler.
Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar.Sonuçta, ne bugünü, ne de
yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Sıra gelmiş ikinci soruya;
-"Peki sen ne öneriyorsun?" Bilge yine sıralamış,
Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın !
Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır.
Önemli olan; hayatta,"en çok şey'e sahip olmak" değil, "en az şey"e
ihtiyaç duymaktır.


Cocugunuzdan Mektup Var!

Sevgili anneciğim, babacığım;
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:
Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.
Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?
Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutamayınca sizlere güvenim azalıyor.
Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. \"Ben senin yaşında iken...\" diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.
Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Biliyorum, ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
Benden \"Örnek çocuk\" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.
Sevgiler,
Çocuğunuz.
 

HTML

Üst