
Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı mimarisindeki Batı etkilerini belirgin bir biçimde sergileyen, özgün bir örnektir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve özellikle İstanbulda yapılan binalar için en büyük tehlikelerden biri de, sık sık çıkan yangınlardı. Ahșap malzemenin yoğun olarak kullanıldığı İstanbulda, dönemlerinin tüm özelliklerini tașıyan nice saray, köșk, kasır ve ev sırf bu nedenle yok olmuș, geriye sadece adları ve öyküleri kalmıștır. Sarayları bile ortadan kaldıran bu yangınlar halkın yașamında olduğu gibi, sultanların yașamlarında da belirgin etkiler yaratmıșlardır. Bu nedenle Sultan Abdülaziz, 1851 yılında çıkan yangından dolayı Eski Beylerbeyi Sarayını, Mermer Köșk hariç tamamen yıktırıp, yerine bugünkü sarayı yaptırmıștır.
Yeni Dönem Yeni Saray
Boğaziçinin Anadolu Yakasında, Kuzguncuk ve Çengelköy arasında yer alan yeni Beylerbeyi Sarayının tasarımı Sarkis Balyana ait olup, Sultan Abdülaziz bu saraya ve süslemelerine çok önem vermiștir. Sarayın odalarının ve diğer bölümlerinin süslemeleri için Mabeyn-i Hümayun ressamı Mason Bey görevlendirilmiștir. Denize düșkünlüğüyle bilinen Sultan Abdülaziz ayrıca, tavanları bol miktarda deniz ve gemi tabloları ile döșetmiștir.
Yeni saray İstanbulun öbür sarayları kadar olmasa da, oldukça geniș bir alana yayılan yapılardan olușmaktadır. Bu yapılar; Deniz Köșkleri, Sarı Köșk, Pașa Dairesi, Ahır Köșkü, Mızıka Dairesi, Geyiklik, Aslanhane, Güvercinlik ve Büyük Kușluktur. Bunlara eski saraydan kalan Mermer Köșkü ve Büyük Havuzu da eklemeliyiz.

Tasarım Özellikleriyle Beylerbeyi Sarayı
Osmanlı saray mimarisinin belirgin özelliklerinden birinin, saray kompleksinin zamanla eklenen yapılarla genișleyip büyümesi olmasına karșın, Beylerbeyinin yazlık bir saray olması, sürekli oturulan Dolmabahçe Sarayı gibi büyük boyutlu tutulmasını gerektirmemiș ve diğer tali yapıların sayısının az tutulmasına neden olmuștur.
Bir 19.yüzyıl yapısı olarak Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı mimarisindeki Batı etkilerini belirgin bir biçimde sergileyen özgün bir örnektir.

Dıș görünüșü ile Batı kaynaklı anlayıșın etkilerini yansıtan Beylerbeyi Sarayının ana yapısı, bodrumla beraber üç katlıdır. 24 oda ve 3 salondan olușan iç mekân, Türk evi plan anlayıșına uygun biçimde bölümlenmiș, dıș süslemelerdeki batı kaynaklı motifler, iç süslemede yerlerini geleneksel motiflerden türetilmiș süslemelere bırakmıștır.
Yapı Harem ve Mabeyn olarak iki ana bölüme ayrılmıș ve bu iki bölümün girișleri birbirinden ayrı tutulmuștur. Genel olarak değerlendirildiğinde Mabeyn süslemesi, Hareme oranla daha görkemlidir.
Beylerbeyi Sarayındaki tüm oda ve salonlar, sarayın ișlev ve organizasyon düzeni göz önünde bulundurularak tasarlanmıș, aydınlatma sisteminden süslemesine kadar tüm ayrıntılar ortak bir üslup içinde düșünülmüștür.
Ancak dikkati çeken bir nokta da, sarayda hiçbir ısıtma aracı ya da sistemine yer verilmemiș olmasıdır. Bunun nedeni ise, sarayın tümüyle yazlık bir yapı olarak kullanılmak üzere tasarlanmıș olmasıdır.
Anılarda Saray
Beylerbeyi Sarayı yalnızca yaz aylarında ve kısa süreli kullanılmıș olmasına rağmen, 19. Yüzyıl Osmanlı tarihinin biçimlenmesinde rolleri olan kișilerin ilginç anılarını barındırmaktadır.
Beylerbeyi Sarayında İmparatorluk döneminde ağırlanan ilk yabancı konuk Fransa İmparatoriçesi Eugenie olmuștur. Abdülazizin Fransa gezisine III. Napolyon adına karșılık veren imparatoriçe, 13 Ekim 1869 tarihinde İstanbula gelmiș ve kendisini İstanbula getiren Aigle Vapuru, Beylerbeyi Sarayının karșısına demirlemiștir.
Eugeniein İstanbul gezisinin kendisinde hoș duygular ve anılar bıraktığı anlașılmaktadır. Nitekim 41 yıl sonra, 85 yașındayken İstanbula geldiğini, Beylerbeyi Sarayını ve daha önce kaldığı 24 no.lu odayı görmek istediğini biliyoruz. O sırada tahtta bulanan Mehmet Reșat yașlı imparatoriçeye bu izni vermiștir. Eugeniein, sarayı yeniden gezerken neler düșündüğü, aklından neler geçirdiği bilinmemekle birlikte kendisine farklı duygular beslediği ifade edilen Sultan Abdülazizle ilgili hoș anıları tazelemiș olabilir.
Beylerbeyi Sarayında konuk edilen tek kiși Eugenie değildir. 1869 yılında Avusturya-Macaristan İmparatoru Joseph, 1873 yılında İran Șahı Nasreddin, ertesi yıl Karadağ Prensi Nikola, 1891 yılında İsveç Veliaht Prensi Oscar Beylerbeyi Sarayını gezip gören devlet konuklarıdır.

Cumhuriyet Döneminde Beylerbeyi Sarayı
Cumhuriyetin kurulușundan hemen sonra, 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir yasayla Millete devredilen ve yönetimi diğer milli saraylar ve müzelerde olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen Beylerbeyi Sarayının Cumhuriyet döneminde de ülkemizi ziyaret eden yabancı konukların ağırlanması için kullanıldığı görülmektedir. Örneğin 1934 yılında İran Șahı Rıza Pehlevi burada konuk edilmiș, sarayın Havuzlu Salonunda șah adına ziyafet verilmiștir. Öte yandan 1936 yılında Balkan Oyunları Festivali Beylerbeyi Sarayında düzenlenmiș, bu festivali onurlandıran Atatürk sarayın son konuğu olmuș ve Eugenienin kaldığı 24 no.lu odayı kullanmıștır.

Müze-Saray Olarak Beylerbeyi Sarayı
Boğaziçi gibi özel bir suyun kenarında yer alan Beylerbeyi Sarayı müze-saray olarak açılmıștır ve burada bașka bir etkinliğe izin verilmemektedir.
Beylerbeyi Sarayı, Pazartesi ve Perșembe hariç haftanın diğer günlerinde 09.0016.00 saatleri arasında gezilebilir.