peace_346
New member
- Katılım
- 2 Eki 2005
- Mesajlar
- 1,820
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
Bir sağlık editörü olarak şunu söyleyebilirim; bu benim usta gazeteci Kazım Kanat'la onca yıl içinde yaptığım ilk röportajdır. Son beş yıldır neredeyse yan yana odalarda çalışıyoruz. Hazırladığım kanser haberlerinde her zaman katkısı olmuştur. Pek çok manşetin istihbaratını bana o verdi. Hayatı benden daha çok hastanelerde geçen biri olarak, benim en iyi haber kaynaklarımdan biri oldu. Şunu itiraf edeyim; o benim için yalnızca röportaj yaptığım biri değildi. Belki de o yüzden bu röportajı yaparken anlattığı şeyler karşısında gözyaşlarımı tutamayacak duruma geldim. Hiçbir şekilde ağlamamak için kendimi çok zorladım. Gözyaşını hiç sevmediğini bilirim. Hastalığa, hele kendi hastalığına ağlanmasını hiç mi hiç sevmediğini biliyorum. Hatta "Duygusuz röportaj yapıyorsun ama olsun çok profesyonelce sorular" diye bana notunu verdi. Ancak altı gün sürecek bu röportaj dizisi içinde en zor bölümlerinden birini, onunla ölümü konuşurken yaşadım. Röportajı yaparken ağlayamadım ama yazarken gözyaşlarıma engel olamadım. Yaşamayı bu kadar seven, 8 yıldır kanserle mücadele eden birinin ölümü bu kadar rahat konuşması beni şaşırttı. Ama hepimiz için mesajları var:
* Ölüm sizi nasıl etkiliyor?
Ben hiç etkilenmiyorum; ne hastalıklardan ne ölümlerden etkileniyorum. Doğa kanunu gibi bir şey. Beni bir tek artık çocukların hasta olması ve çocukların ölümü etkiliyor. Hastanede 15-16 yaşında, futbol oynayan çocukların kemik kanserinden ayaklarının kesilmesine tanık oldum. 17-18 yaşında genç kızların göğüsleri alınıyordu. Beni etkileyen bir tek onlar. Onun dışında 50 yaşından sonra hasta olmak, 60'ında 70'inde ölmek çok zor değil. Yaşanmış hayatın ölümle, hastalıkla bitmesi beni hiç etkilemedi. Beni bir tek yaşanmamış gencecik hayatlar yıktı geçti.
ACI OLAN GENÇ ÖLÜM
* Sizce hasta insanların ölümü düşünmemesi mi lazım?
Ölümden kaçmak olmaz. Ölüm hiçbir zaman hoş bir duygu değil Ama hiç o kadar da kötü bir şey değil. Acıların dindiği, mutsuzlukların bittiği nokta. Bazen ölen biri için 'kurtuldu' derler. Tanrı kimseyi o noktaya getirmesin. Öldüğüm zaman Bodrum'a gömsünler, ama yatırmasınlar istiyorum. Yüzüm denize baksın. Denizin dalgalarından gelen hırçınlık yüzüme vursun. Ölsem dahi yine yaşadığımı hissederim. Bir oyun oynuyorsunuz ve karşılığında iki tane sonuç var; ya öleceksin ya yaşayacaksın. Yaşamın güzelliğinin farkındasın da ölümün farkında olmaz mısın? Beni zamanlı ölümler etkilemiyor, artık gençlerin ölümü üzüyor. 20 yaşında kardeşim Mesut öldü, aradan 35 yıl geçti ve ben hala kendimi toparlayamadım.
* Şu anda korkuyor musun?
Korkuyorum; ödüm bile kopuyor! Çözümler azalıyor, yapılabilecek şeyler azaldıkça ürkmeye başlıyorum. Doktora soruyorum 'daha ne yapacaksın' diye; doktor 'her şeyi yaptım' diyor. Çok kötü çaresizlik işte. Ben çaresizliği bilmem. Yapılabilecek şeyler var ama çok riskli. Henüz o noktaya gelmedim ama en son Prof. Dr. Şükrü Dilege'ye sorduğumda "En iyi şansın yüzde n, en kötü şansın yüzde 1" dedi. Bu korkunç bir şey. Herkes sanıyor ki doktorlar taş kalpli ve duygusuzlar, asla üzülmezler. Çünkü ellerinden binlerce hasta geçiyor, kimi ölüyor, kimi yaşıyor. Onların kalpleri nasır bağlamış sanıyorlar. Ama ben bir hastayı iyileştirdikleri zaman gözlerinin içinin güldüğünü gördüm. Doktorlar bana benden daha fazla üzüldüler. Doktorun bana bunu söylerken nasıl yıkıldığını gördüm.
HİÇBİR ŞEYİ ERTELEMİYORUM
* Meslektaşınız gazeteci Ufuk Güldemir geçenlerde hayatını kaybetti. Bu sizi nasıl etkiledi? Ondan sonra mı tekneyle açılmaya karar verdiniz?
Kansere yenik düşen herkes beni üzüyor, direnen herkesi kahraman olarak görüyorum. Geçen gün Reha Muhtar yazmış; 'Ufuk ile Kazım yaşamı ertelemiyorlar' diye... Benim en nefret ettiğim kelime 'beklemek'tir; birkaç gün bekle, bu yaz geçsin de kışa doğru yapalım... Ben hayatımda hiçbir şeyi bir dakika bile ertelemiyorum. Benim ne kadar zamanım var bilmiyorum. Bir günü üç gün, bir yılı üç yıl yapıyorum. Hiçbir şeyi ertelemiyorum anında yapıyorum. Yapamadığım varsa, özlem duyduğumu yapıyorum. Fırtınalı havalarda acemi denizci olarak çıkıyorum. Ufuk da bunu yaptı; Afrika'nın içlerine gitti, kutuplara gitti. O onun dünyası. Ufuk'u en iyi anlayan bendim. Bazı insanlar intikam uğruna onu incittiler, yaptıklarıyla alay ettiler. Buna hakları yoktu. Bu hastalığı yaşayan bilir. Ufuk'un cenazesine gitmedim, gidemedim. Çünkü yıllardır hiçbir cenazeye gitmem ben. Çok istisnadır. Bir tek Kaya Çilingiroğlu'nun cenazesine gittim. Kaya Ağabeyi çok severdim, o benim için önemli bir dost ve bir arkadaştır. Onun dışında cenazeye de gitmem, ölümü de sevmem. Bende kalan fotoğraf hep insanların ölümsüzlüğüdür. Hiç hasta olmayan insanlardır. Hastane ziyaretlerine de pek gitmem çünkü insanlar hayatta daha güzel.