Ben Bİr Ateİstİm!!!

Birsesver

New member
Hani insanlar vardır ya, hedefleri olan ve o hedeflere ulaşmak için yaşayan.

Hani insanlar vardır ya, hayatı, dolu dolu yaşamak isteyen. Hiçbir ânı boşa geçmeksizin...

Hani insanlar vardır ya, zamanın çok kıymetli olduğunu bilen.

İşte o insanlardan biri olarak, geçmişten bir ses yükseltiyorum size. ZAMAN, hiçbir ânı boşa geçmemesi gereken, o en kıymetli hazine. Geriye dönüp baktığımda, pişmanlıklarım olmamalı. Her şeyi ama her şeyi yapmalıyım ve iyi yapmalıyım. Yetmez, herkes beni tanımalı ve çok sevmeli. Sevilen ve herkese dost olan...

İçimde, her şeyi bilmek, her şeyi yapabilmek için bir volkan kaynayıp duruyordu. Herkes derdini benimle paylaşmalı, bana güvenmeliydi. Bir de farklı olmalıydım. Hiç kimsenin, benden daha çok güvendiği bir dostu olmamalıydı.

İşte hedefler, işte önüme sunulmuş bir zaman ve ben hepsinin peşinde, olanca kuvvetimle koşuşturmak için hazırdım. Spor yapmalıydım; ama hedefim bu olmamalıydı. Tek bir konuya yoğunlaşmak, bana göre değildi. O zaman sporla ilgilenmeyen insanlara nasıl hitap edebilecektim? Yapabileceğim bir çok spor branşı olmalıydı. Hepsinde mükemmel değil; ama iyi olmalıydım.

Arkadaşlarım, her zaman benden yaşça büyüktü. Kimi müzikle çok ilgiliydi, kimi siyasetle. O zaman, ben de bunlarla ilgilenmeliydim. En az onlar kadar bilmeliydim. Bu konularda yorum yapabilecek durumda olmalıydım. Bir şeye inanıyorsam, onu savunacak gücüm, söyleyecek sözüm olmalıydı. Ve birden, kendimi siyaset meydanlarında buldum; ama ben farklıydım. Ne onlar gibiydim, ne de başkaları gibi.

Üç spor branşıyla uğraşıyordum ve iki branşta lisansım vardı. Her gün çift idman yapıyordum. Bir de yetmezmiş gibi, step hocalığı yapmaya başlamıştım. Vücudum iflâs etme noktasına gelmişti; ama ben kabul etmek istemiyordum.

Hedeflerim vardı, hem de tek bir noktada toplayamadığım. Birbirinden uzak, alâkasız; ama hepsi benim olan ve hepsine dört elle sarıldığım hedefler. Giderek arkadaş çevrem değişiyor ama yine de bana yetmiyordu. Daha çok arkadaşım olmalıydı. Birbirinden çok farklı insanlarla tanışmaya başlamıştım. Hepsinden çok farklı şeyler öğreniyordum, çok da memnundum bundan.

"BEN ÇOK YÖNLÜ, ÇOK TANINMIŞ VE SEVİLEN BİR İNSANDIM NE DE OLSA!"

Ve sene 1996... Hayatımda hiç düşünmediğim bir durumla karşılaştım. O çok farklı arkadaşlarımdan biri, benden daha farklı olmaya çalışıyordu. Üstelik o benim, hakkında hiçbir bilgim olmayan bir konuyla ilgileniyordu: ATEİZM. Bu nasıl olurdu?

İşte öğrenecek yeni bir konu; ama işim zor. Karşımdaki çok şey biliyor ve çok hırslı. Durmadan okuyor, okuyor...

Artık benim de, kitapların içine kapanma zamanım gelmişti. Uykusuz geçen geceler, kitaplar, yazarlar... Ve binlerce soru. Takıldığım noktada, arkadaşım beni ikna etmek için yanımdaydı. Kendisi gibi bir insan daha yaratmaya hazırdı. Ben zaten, çok farklı olmaya dünden razıydım.

Üstelik, bu sefer müthiş bir nokta yakalamıştım. Zaman akıyordu ve hepsini benimsemeye başlamıştım. İnsanlara her zamanki gibi farklı olduğumu göstermeye hazırdım. Tabiî ki; düşüncelerimle ikna etmeye. Bu konuda çok başarılıydım çünkü. Hep en çok bilen olmaya kararlıydım.

Artık tüm arkadaşlarım ateist olmalıydı. Herkes kabullenmeliydi benim gerçeklerimi. Ve işe en yakın arkadaşımdan başlamıştım. O ise, ilk kez benimle çatışıyordu. İnancı ne kadar da kuvvetliydi böyle. Daha önce hiç farketmemiştim. Pes etmek yoktu. O, benim canımdı ve bu saçmalıklara inanmamalıydı. Söylediklerime verecek çok fazla cevabı yoktu. Çünkü, ben hep bilim noktasından vuruyordum onu. Temelim kuvvetliydi. Ne de olsa siyaset meydanlarında az koşuşturmamıştım. Leninizmler, Materyalist felsefeler...

Herkes tamamdı ama o, bir türlü ikna olmuyordu. Neydi onu böyle bağlayan? Her gün ikna eder gibi oluyordum; ama ertesi gün daha kuvvetli çıkıyordu karşıma.

Peki ya ben, neden geceleri uyuyamıyordum? Hem neyi biliyordum ki dîn hakkında? Neyi inkâr etmeye kalkışmıştım? Ama başlamıştım bir kere. Geri dönmek bana yakışmazdı. "Hadi, ikna etsinler beni!" diye haykırıyordum içimden.

Bilim içinde kaybolmuştum. Bir gün, o bir türlü ikna edemediğim arkadaşım, bana bir sürü cevapla gelmişti. Anlattıkça anlatıyordu. Ve o, hep soru soran; karşısındakine fırsat vermeyen çok bilmiş kız, sürekli dinliyordu.

Uykusuz gecelerim, kendi içimde savaşlarım... Ne için, kimin için? Birbirinden alâkasız, bir sürü hedefin temelinde tek amaç, mutluluk değil miydi? Peki, ben niye hep huzursuz, hep tatminsiz bir koşuşturmanın içindeydim? İnsan, mutlu olduğu yerde kalmaz mıydı? Ben ne zaman duracak, ne zaman durulacaktım?

Duyulmayan sessiz sesimle haykırıyordum:

"ALLAH'IM VARSAN VE BENİM DE RABBİMSEN, ARTIK DURDUR BENİ! YORULDUM AMAÇSIZCA YOL ALMAKTAN."

O, beni duydu ve gördü. Yoksa inkâr eden, başkalarını da yoldan çıkarmaya çalışan birini, beni, seviyor muydu? Olabilir miydi?


Allah'ım beni yoktan var ettin. Allah'ım bana, en çok sevdiğinin sevgisini armağan ettin.

Ben bunların hiç birini hak etmedim. Sadece ufacık bir dilek diledim ve Rabbim, bir dilek uğruna, bana tüm kâinatı verdin.

Seni seviyorum; ama yetmez. Gözüm çok yukarılarda Rabbim! Ben de Yunus gibi, gözümü sana diktim...
 

crnky

New member
Güzelmiş arkadaşım eline sağlık. Bu senin yazdığın, seni anlatan bir yazı mı?
 

HTML

Üst