Beklenilen Vahyin Gecikmesi ve Hikmeti !!!

Gentle_man

New member
Şu çok açık bir gerçektir ki, Kur’an, 23 (yirmi üç) yılda parça parça inmiştir. Mekke’de inmiş surelerin bazı ayetleri Medine’de inmiştir. Yine Medine’de inen surelerde Mekke’de inmiş bazı ayetler yer almıştır. Bu haliyle bile, Kur’an’ın sanki bir defada inmiş gibi bir bütünlük, bir cezalet, bir dengeli ifade kompozisyonuna sahip olması onun Allah tarafından indirilmiş bir kelam olduğunu göstermektedir.

Nübüvvetin başlangıcında -li hikmetin- vahiy kesintiye uğramıştı. Yeni vahyin gelişinden, dolaylı yollardan özellikle komşu olan müşrikler de haberdar oluyorlardı. Vahyin bir süre gelmediğini anlayan bazı müşrikler “Arkadaşı onu terk etti” dediler. Bir rivayette de müşrik bir kadın bizzat Peygamberimiz (sav)'in yüzüne “Öyle anlaşılıyor ki, senin şeytanın seni terk etti.” demiştir. Hz. Peygamber (a.s.m) müşriklerin bu sözlerinden çok rahatsız olduğu ve yeni bir vahyin gelmesini çok arzu ettiği halde, yine de kendisini teselli edecek bir vahiy hemen inmedi. Fakat bir süre sonra Duha Duresi indi. Ve “Senin Rabbin seni asla terk etmedi.” diyerek onu teselli etti.(bk. Buharî, Fezailu’l-Kur’an, 1, Tefsiru sureti 93/1; Müslim, salat, 82,84,91; İbn Kesir Duha suresinin tefsiri).

Yine Müafıkların Hz. Aişe aleyhinde çıkardıkları dedikodu zamanında, Hz. Peygamber (a.s.m), yalancıları tekzip edecek bir vahiy veya bir rüyaya çok muhtaç olduğu halde, bir aydan fazla herhangi bir vahiy inmemiştir.

Nihayet, Nur Suresi'nin 11-18. ayetleri bu yalanın çirkin bir uydurma ve iftira olduğunu vurgulamak üzere inmiştir.

Keza, kaynakların bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.m)’in peygamberliğini test etmek maksadıyla Yahudilerce tertiplenen şu üç soru Efendimize (sav) sorulur:

1. Eski zamanda gelip geçen bazı gençler vardı, hikâyeleri çok ilginçtir. O gençler ne iş yapıyorlardı? Onların hikâyeleri nasıldır?

2. Dünyanın doğusuna-batısına gidip dolaşan adamların hikâyesi nedir?

3. Ruh nedir?


Peygamberimiz (a.s.m) “inşallah/Allah’ın izniyle/Allah dilerse” sözünü söylemeyi unutmuş ve bu soruları yarın cevaplarım, diye buyurmuş. Herkes ertesi gün bu soruların cevabını beklerken 15 gün geçtiği ve Peygamberimiz (sav) çok zor bir durumda kaldığı halde vahiy gelmemiştir. Nihayet 15 günden sonra “1. Ashab-ı kehfi, 2. İskender-i Zulkarneyn kıssasını, 3. Ruhla ilgili soruların" cevabını veren Kehf suresi inmiştir.

Bu vahiylerin gecikmesinin önemli bir hikmeti, Hz. Peygamber (a.s.m)’in hak peygamber olduğunu cümle aleme ders vermektir. Eğer öyle olmasaydı, -derhal bir cevap bulup yapıştırması dururken- günlerce bekleyip kendini zor durumda bırakır mıydı?

Kaynak
 

MeRTeR_HaKaN

"Özel Harekat"
15 Gün boyunca bu soruların cevaplarını araştırıp bulmadıkları ne malum?
Ayrıca Kardeşim yanlış anlama gerçekten bilmediğimden soruyorum.
Daha önceden olacaklar biliniyor ise
Neden her gün 1 sayfa inmek yerine tek seferde bütün kitap inmedi?
bu sorunun mantıklı bir cevabı varmı?
 

kent55

Süper Moderatör
Süper Moderatör
15 Gün boyunca bu soruların cevaplarını araştırıp bulmadıkları ne malum?
Ayrıca Kardeşim yanlış anlama gerçekten bilmediğimden soruyorum.
Daha önceden olacaklar biliniyor ise
Neden her gün 1 sayfa inmek yerine tek seferde bütün kitap inmedi?
bu sorunun mantıklı bir cevabı varmı?
işte cevabı arkadaşım



Çeşitli ayet ve hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki, vahyin 6-7 mertebesi ve şekli vardır.

a. Sâdık rüya şeklinde… Peygamber Efendimiz rüyalarını bir sabah aydınlığı kadar âşikar görürdü.

b. Uyanıkken Melek görünmeksizin Peygamber Efendimizin kalbine ilka edilmesi şeklinde…

c. Meleğin bir insan suretinde temessül etmesi şeklinde…

d. Meleğin bir çan sesi gibi hitap etmesi şeklinde…

e. Meleğin asıl suretinde görünmesi şeklinde… Efendimiz Cebrail’i vahyin ilk başlangıcında ve Miraçta olmak üzere iki defa böyle görmüştü.

f. Cenâb-ı Hakkın Miraç gecesinde Peygamber Efendimize doğrudan vahyetmesi şeklinde... Beş vakit namaz ve Bakara Sûresinin son ayetleri böyle vahyolundu.


Ayetlerin iniş süreci içerisinde Sahabeler nasıl bir tavır sergiliyordu? Yaklaşım tarzları ve uygulamaları nasıldı?

Sahabeler, bir ayet indi mi, hemen onu ezberleyip kalplerine yerleştirme gayretine girerdi. O ayet nasıl yaşanacaksa Peygamber Efendimizden öğrenir ve yaşarlardı.

Meselâ Hz. Ömer (r.a.) bir Sahabeyle anlaşmıştı. Bir gün kendisi Peygamber Efendimizin yanında kalıyor, arkadaşı tarlaya çalışmaya gidiyor. Diğer gün kendisi tarlaya gidiyor, arkadaşı Peygamber Efendimizin yanında kalıyordu. Böylece ondan öğrendiklerini akşama birbirlerine anlatıyor, inen hiçbir ayet ve açıklamasını kaçırmamış oluyorlardı.


Kur’ân’ın 23 senede indirilmesiyle ve ayetlerinin iniş sebepleri neyi ifade eder?
Kur’ân, Kadir Gecesi dünya semasına toptan indirildi. Sonra oradan yirmi küsur senede Peygamberimize indirildi. Bunun hikmeti Furkân ve İsrâ Sûrelerinde şöyle anlatılıyor:

“İnkâr edenler derler ki, Kur’ân neden toptan indirilmedi? Biz ise Kur’ân’ı, kalbini sağlamlaştırmak için böyle indiririz. Ve onu sana tertil üzere okuttuk. Onların sana karşı söyledikleri bir mesel yoktur ki, biz sana Hak ile daha iyisini getirmeyelim, onu daha güzel izah ve tefsir etmeyelim?”

“Kur’ân’ı bölüm bölüm gönderdik ki, onu insanlara azar azar okuyasın. Biz onu kısım kısım indirmiş bulunuyoruz.”

Demek, ayetlerin indirilişinden maksat, onları azar azar okuyup kalbe yerleştirmek, kalbi sağlamlaştırmaktır. Nasıl ki biz, ömür boyu yenilecek yemeği bir defada yiyemeyiz. Öğün öğün, lokma lokma yeriz ve vücudumuzu ihtiyaç duydukça besleriz. Bu ayetlerden de öyle anlaşılıyor ki, onları peyderpey okumalı, kalbe yerleştire yerleştire sindirmeliyiz ve yaşantımızı onların hakikatleriyle beslemeliyiz. Herhalde Kur’ânî bir toplum inşasının metodu bu olsa gerek. İhtiyaçlara göre Kur’ân’dan ayetler alıp peyderpey hayatımızı şekillendirmeliyiz.




Kur’ân’ın indirilmesi sürecinde karşıt fikirlilerin olumlu veya olumsuz tavırları nasıldı?


Elbette büyük mücadeleler oldu. Mekke dönemindeki işkenceler, Medine dönemindeki Bedir, Uhut, Hendek savaşları bunun bir yansımasıdır. Batıl ve kötü de olsa bazı insanlar dinlerini, ahlâklarını terk etmek istemiyordu. Hikmet-i İlâhiyeyi tam olarak bilemeyiz. Ancak bu mücadele şiddetine göre belki iki yönlü sonuç verdi. Birincisi, Sahabeler, bir ekin gibi bundan beslenip büyüdü, yetişip olgunlaştı. İkincisi, insanların dikkatini çekmeye vesile oldu ve İslâm dini hızla yayıldı.




Kur’ân, mushaf haline getirilmeden önce nasıl muhafaza ediliyordu?


Kur’ân-ı Kerim gökten inen kitaplar içinde aslı korunmuş yegane Allah kitabıdır. İlk indiği şekilde nesilden nesile geçmiş, bir kelime çıkarılmadan ve bir kelime ilave edilmeden bize kadar gelmiştir.

Kur’ân âyetleri indikçe vahiy katipleri tarafından yazılırdı ve sonra ezberlenirdi. Peygamber Efendimiz vahiy kâtiplerine, “Şu âyeti, filan sûrenin, filan ayetinin yanına yazın!” diye emir buyururdu ve kâtipler de ait oldukları yerlere onları yazarlardı. Bazı sahih hadis kitapları Hz. Osman’dan şunu naklediyorlar: “Resül-i Ekrem muhtelif sûrelerden birine ait bir ayet nazil olunca vahiy kâtiplerini çağırır, ‘bu ayetleri, şu veya şu ayetleri havi olan sûreye yazın!’ derdi.” Bu yazılan ayetler Sahabelerin ellerinde dolaşır, okunup ezberlenirdi. Ancak hepsi bir arada mushaf hâlinde, bir cilt şeklinde değildi.




Kur’an mushaf haline nasıl getirildi?


Kur’ân ayetleri Hz. Ebubekir’in halifeliği zamanında bir araya toplandı ve bir cilt hâline getirildi. Sahabelerin ellerinde bulunan ayetler, sayfalar toplandı. Onları getiren sahabelerden, o ayetlerin Peygamber Efendimizin huzurunda yazıldığına dair iki şahit gösterilmesi şart koşuldu. Şahit getiremeyenlerinki kabul edilmedi. Hafızların okuduğu yazılı olmayan ayetler de kabul edilmedi. Peygamberimizin kontrolü altında yazılı olan sayfalar ve ayetler toplandı ve bir cilt hâline getirildi.

Bir rivayette şöyle geçer: “Resulüllah, Hz. Ali’ye şöyle demiştir: ‘Yâ Ali, Kur’ân, sahifelerde, ipek ve kağıtlarda yazılı olarak benim yatağımın arkasındadır. Onu oradan alın, toplayın, Yahudiler Tevrat’ı zayi ettikleri gibi siz de onu zayi etmeyin.” Hz. Ali de gidip Kur’ân’ı bir sarı beze topladı ve üzerini mühürledi.” Bunun da, Kur’ân’ın bir araya toplanmasında önemi büyüktü.

Toplama işinin başına Peygamberimizin hususi katibi olan Hz. Zeyd’i (r.a.) getirdiler. Birkaç dili okuyup yazıyordu ve aynı zamanda da vahiy kâtibiydi. Ona Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Osman (r. Anhüm) gibi Sahabeler büyük yardımda bulundular.

Suyûtî ve diğer eski kaynakların naklettiğine göre Kur’ân-ı Kerim şu malzemeler üzerinde yazılıydı: Bez, varak, kağıt, hurma dalı, yufka taş, deri, kürek kemiği, kaburga kemiği, ağaç kabuğu.




Kur’an’da ayetlerin sıralandırılması neye göre yapıldı? Örneğin, neden birinci ayet birinci sayfada değil?


Kur’ân ayetlerinin sıralanması tevkıfîdir. Yani, yukarıda da geçtiği gibi, Peygamber Efendimiz tarafından yerleri belirtilmiştir. Bu ise, iniş sırasına göre bir tertip değil. Yeryüzündeki bitki ve çiçekler nasıl ki iç içe bir ahenk arz ederler, Kur’ân ayetleri de öyle bir ahenge sahiptir. İrşat ve ünsiyet gibi birçok hikmet açısından bu tarz, Kur’ân’ın harikasıdır.




Kur’ân’ın harekelendirilmesi nasıl yapıldı?


Kur’ân’ın ilk nüshaları harekesizdir. Arap olmayanlar Kur’ân’ı yanlış okudukları için, onlara kolaylık olsun diye Emevîler döneminde Haccac zamanında harekelendirilmiştir.






Kur’ân’ın çoğaltılma işlemi nasıl oldu?


Hz. Osman (r.a.) döneminde 12 kişilik bir heyet tarafından çoğaltıldı. Sonra çoğaltılan nüshalar Kûfe, Şam, Basra, Mekke, Yemen ve Bahreyn’e gönderildi. Bir nüsha da Medine’de kaldı ve bu nüshaya “İmam” denildi.

Çoğaltılma sebebi ise şöyle rivayet ediliyor: Ermeniye ve Azerbaycan fetihlerinde Iraklılarla Şamlılar arasında kıraat ihtilâfı çıktı. Iraklılar İbn Mes’ud’dan, Şamlılar ise Übey ibn Kâab’dan öğrendikleri üzere okuyorlardı. Her biri kendi kıraatlerinin daha sahih olduğunu iddia ettiler: Huzeyfe bin el-Yeman, Halife Hz. Osman’a (r.a.) gelerek dedi ki: “Yahudi ve Hıristiyanlar gibi ihtilâfa düşmeden önce bu ümmete yetiş.” Çünkü ihtilâf sadece mücahitler arasında değil, hocalar da talebelerine farklı farklı öğretiyordu. İhtilâf sadece bazı lâfızlardaydı, ama önemliydi. Hz. Osman da Kureyş ve Ensardan 12 kişilik bir dil uzmanı toplayarak Mushafı çoğalttı. İhtilâfa düştüklerinde ise, Kur’ân’ın asıl lehçesi olan Kureyş lehçesi esas alındı.



Kur’an, Yahudi, Hıristiyan ve müşriklerin yaşadığı bir toplumda iniyor ve o zamanda yepyeni Kur’ânî bir toplum teşekkül ediyordu. “Çağdaş insana Kur’ân’ı tebliğ etme üslûbu” hakkında bundan ne gibi dersler çıkarılabilir?

Kur’ân’ın bir çok ayetinde “Ey Ehl-i Kitap…” der. Yahudi ve Hıristiyanlara hitap eder. Bu hitapların çoğunda ilmî ve amelî meseleler konu edinilir. Bunlar bu çağda bizim rehberimiz olmalı. Gerek üslûp, gerekse muhteva bakımından o ayetlerden istifade etmemiz ve onları dikkatli okumamız lâzım. Peygamber Efendimiz nasıl uygulamış, sahabeler nasıl tatbik etmiş, bilmemiz gerekir. Üstad Bediüzzaman bu hitabı “Ey ehl-i mekteb…” tarzında tefsir eder. Yani bugünkü ilim dünyasını da kapladığını belirtir.


dindersi


 

Gentle_man

New member
şunuda eklemek gerekir diye düşünüyorum...

Gelmiş geçmiş tüm peygamberler'de imtihan olmuşlardır,onlarda sınamalardan geçmişlerdir...

Hz.Muhammed (s.a.v)'de dahil...

vahyin gecikmesinde yine peygamber için bir sınama olmuş olabilir...

En doğrusunu Allah bilir...
 

ThugNiggaz

Lollipop G
Hucurat 7 : Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.

İsra 73 : Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.

İsra 93 : De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resul olarak gönderilen bir beşerim.”

İsra 94 : İnsanlara hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.

-------------------

Selam hidayete tabii olanların üzerine olsun...

Yusuf 40 : ...Hüküm ancak Allah’a aittir.O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Nisa 13 : İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.

Nisa 53 : Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler.

Maide 44 : ...Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.

Maide 49 : Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır
 

HTML

Üst