Baykal Face
Salı, gazeteciler için Ankara'nın en hareketli günü.
Elbette siyasetçiler için de öyle... Meclis'te grubu bulunan partilerin "grup toplantısı" günü...
Dört partinin grubu farklı salonlarda toplanıyor, gazeteciler de o salondan bu salona koşup duruyor.
Şu var ki... Grup toplantıları, grup toplantısından başka her şeye benziyor.
Grup toplantıları aslında, sadece milletvekillerinin katıldığı, bir kısmı basına açık, bir bölümü kapalı toplantılardır. Haftanın gelişmeleri istişare edilir, Meclis gündemine bakılır, milletvekilleri söz alır, parti politikaları masaya yatırılır, nihai siyaset tespit edilir, vesaire...
Grup toplantısının tanımı böyledir. Lakin, uzun yıllardır bu yapılmıyor. Grup toplantıları, sadece liderin konuştuğu, başka kimsenin söz almadığı, basına kapalı bölümü olmayan, partili kadın erkek yüzlerce kişinin salonu doldurup gövde gösterisine malzeme olduğu bir havaya bürünmüş durumda.
Dün, bu vesileyle uçtuğumuz Ankara'da grup salonlarının fotoğrafını çektik, 2010'lu yıllar 90'lı yıllardan farklı değil, maalesef...
Meclis'te izdiham inanılmazdı. Bir biçimde içeri sızmayı başaran ziyaretçi partililer gururla geziniyordu. Yakasında "ziyaretçi" kartı olduğu halde kendine bir "milletvekili" veya "danışman" bulamadığı için içeri girememiş yüzlerce partili de bahçe kapısından bir umut bastırıyordu.
TBMM'de heyecan dozu yüksek iki parti grubu var: AK Parti ve CHP.
Bu partilerin grup toplantılarında iğne atsan yere düşmüyor. O denli ilgi büyük.
AK Parti grup salonu, sözkonusu Başbakan olunca daha bir derli toplu... CHP salonunda ise son kurultaya rahmet okutacak bir düzensizlik hakim.
MHP ve BDP grupları, kendi halinde... Toplanıp dağılıyorlar, sessiz sedasız. Ziyaretçi sayısı düşük, salonda oturacak yer bulmakta asla sorun yaşamıyorsunuz. Hele MHP'de Devlet Bahçeli'nin yazılı metinden okuduğu ağdalı konuşma, bir süre sonra izleyicilere yastık servisi gerektiriyor.
AK Parti Grubu'nda Başbakan'ı dinlemek değil, ona görünmek daha mühim. Başbakan, Meclis'e giriş yaptığı andan itibaren grup salonu güzergahı boyunca, vekiller, il başkanları, gazeteciler ve herhangi bir fonksiyonu olmayan meraklılar, selamlama yarışına çıkıyor. Başbakan'la göz teması kurdun mu, tamamdır. İç rahatlığıyla evine dönebilirsin.
CHP Grubu, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yeni kimliğini henüz kazanmamış görünüyor, bunun için bir kurultay bir seçim geçirmesi gerekiyor... Kılıçdaroğlu ancak bundan sonra "Benim partim" diyebilir; bu manzara çok net görülüyor.
Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu'ndan 10 dakika kadar önce salona geldi, ortalarda bir yerde oturdu. Hatırı sayılır alkış aldı. Kılıçdaroğlu ise gelir gelmez kürsüye çıkıp konuştu, konuşması bitince de kürsüden inip doğruca çıkış kapısına yöneldi.
Partililer coşkundu, "Başbakan Kemal" diye sloganlar atıyorlardı. Lakin, milletvekillerinin oturduğu orta bölümde soğuk rüzgarlar esiyordu.
Şurası çok açık ki... Parti, Baykalcılar, Önder Savcılar ve Kemalciler olarak üçe bölünmüş durumda. Grubu yöneten Kemal Anadol, kürsünün hemen arkasındaki makamından, tepeden Kılıçdaroğlu'nu izliyor. Grubun önünde bir diğer Grup Başkanvekili Muharrem İnce oturuyor. İkisi de Önder Savcı...
Baykal'ın yanında Nur Serter, arkasında Canan Arıtman var. Önünde ise üç duayen: Şükrü Elekdağ, Onur Öymen ve Mustafa Özyürek...
Kılıçdaroğlu'nun her önemli cümlesinden sonra salonda alkış kopuyor. Fakat milletvekillerinin kimi alkışlıyor, kimi tepki vermiyor. Hiç alkış tutmayan vekiller de var.
Bunların başında Deniz Baykal geliyor. Yüzüne bakıyorsunuz, sıfır ifade... Tam bir "poker face", yani ne düşündüğünü belli etmeyen tepkisiz bir yüz ifadesi...
Onaylıyor mu, elleştiriyor mu, katılıyor mu, çekincesi mi var, belli değil... Oysa Baykal, yüz ifadesi ve mimikleriyle kendini ele veren bir kimliktir. Bakın, Meclis Genel Kurulu kayıtlarına, Başbakan kürsüdeyken verdiği tepkileri tercüme etmeye gerek yoktur. Fakat Kılıçdaroğlu konuşurken, Baykal'ı çözmek mümkün değil.
Bir yerde, sadece bir yerde... "Külahıma anlat onu" der gibi baktı ya da bana öyle geldi. Kılıçdaroğlu, "Kimseyle seçim ittifakı aramıyoruz. Biz milletle ittifak yaptık" derken...
kaynak
Salı, gazeteciler için Ankara'nın en hareketli günü.
Elbette siyasetçiler için de öyle... Meclis'te grubu bulunan partilerin "grup toplantısı" günü...
Dört partinin grubu farklı salonlarda toplanıyor, gazeteciler de o salondan bu salona koşup duruyor.
Şu var ki... Grup toplantıları, grup toplantısından başka her şeye benziyor.
Grup toplantıları aslında, sadece milletvekillerinin katıldığı, bir kısmı basına açık, bir bölümü kapalı toplantılardır. Haftanın gelişmeleri istişare edilir, Meclis gündemine bakılır, milletvekilleri söz alır, parti politikaları masaya yatırılır, nihai siyaset tespit edilir, vesaire...
Grup toplantısının tanımı böyledir. Lakin, uzun yıllardır bu yapılmıyor. Grup toplantıları, sadece liderin konuştuğu, başka kimsenin söz almadığı, basına kapalı bölümü olmayan, partili kadın erkek yüzlerce kişinin salonu doldurup gövde gösterisine malzeme olduğu bir havaya bürünmüş durumda.
Dün, bu vesileyle uçtuğumuz Ankara'da grup salonlarının fotoğrafını çektik, 2010'lu yıllar 90'lı yıllardan farklı değil, maalesef...
Meclis'te izdiham inanılmazdı. Bir biçimde içeri sızmayı başaran ziyaretçi partililer gururla geziniyordu. Yakasında "ziyaretçi" kartı olduğu halde kendine bir "milletvekili" veya "danışman" bulamadığı için içeri girememiş yüzlerce partili de bahçe kapısından bir umut bastırıyordu.
TBMM'de heyecan dozu yüksek iki parti grubu var: AK Parti ve CHP.
Bu partilerin grup toplantılarında iğne atsan yere düşmüyor. O denli ilgi büyük.
AK Parti grup salonu, sözkonusu Başbakan olunca daha bir derli toplu... CHP salonunda ise son kurultaya rahmet okutacak bir düzensizlik hakim.
MHP ve BDP grupları, kendi halinde... Toplanıp dağılıyorlar, sessiz sedasız. Ziyaretçi sayısı düşük, salonda oturacak yer bulmakta asla sorun yaşamıyorsunuz. Hele MHP'de Devlet Bahçeli'nin yazılı metinden okuduğu ağdalı konuşma, bir süre sonra izleyicilere yastık servisi gerektiriyor.
AK Parti Grubu'nda Başbakan'ı dinlemek değil, ona görünmek daha mühim. Başbakan, Meclis'e giriş yaptığı andan itibaren grup salonu güzergahı boyunca, vekiller, il başkanları, gazeteciler ve herhangi bir fonksiyonu olmayan meraklılar, selamlama yarışına çıkıyor. Başbakan'la göz teması kurdun mu, tamamdır. İç rahatlığıyla evine dönebilirsin.
CHP Grubu, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yeni kimliğini henüz kazanmamış görünüyor, bunun için bir kurultay bir seçim geçirmesi gerekiyor... Kılıçdaroğlu ancak bundan sonra "Benim partim" diyebilir; bu manzara çok net görülüyor.
Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu'ndan 10 dakika kadar önce salona geldi, ortalarda bir yerde oturdu. Hatırı sayılır alkış aldı. Kılıçdaroğlu ise gelir gelmez kürsüye çıkıp konuştu, konuşması bitince de kürsüden inip doğruca çıkış kapısına yöneldi.
Partililer coşkundu, "Başbakan Kemal" diye sloganlar atıyorlardı. Lakin, milletvekillerinin oturduğu orta bölümde soğuk rüzgarlar esiyordu.
Şurası çok açık ki... Parti, Baykalcılar, Önder Savcılar ve Kemalciler olarak üçe bölünmüş durumda. Grubu yöneten Kemal Anadol, kürsünün hemen arkasındaki makamından, tepeden Kılıçdaroğlu'nu izliyor. Grubun önünde bir diğer Grup Başkanvekili Muharrem İnce oturuyor. İkisi de Önder Savcı...
Baykal'ın yanında Nur Serter, arkasında Canan Arıtman var. Önünde ise üç duayen: Şükrü Elekdağ, Onur Öymen ve Mustafa Özyürek...
Kılıçdaroğlu'nun her önemli cümlesinden sonra salonda alkış kopuyor. Fakat milletvekillerinin kimi alkışlıyor, kimi tepki vermiyor. Hiç alkış tutmayan vekiller de var.
Bunların başında Deniz Baykal geliyor. Yüzüne bakıyorsunuz, sıfır ifade... Tam bir "poker face", yani ne düşündüğünü belli etmeyen tepkisiz bir yüz ifadesi...
Onaylıyor mu, elleştiriyor mu, katılıyor mu, çekincesi mi var, belli değil... Oysa Baykal, yüz ifadesi ve mimikleriyle kendini ele veren bir kimliktir. Bakın, Meclis Genel Kurulu kayıtlarına, Başbakan kürsüdeyken verdiği tepkileri tercüme etmeye gerek yoktur. Fakat Kılıçdaroğlu konuşurken, Baykal'ı çözmek mümkün değil.
Bir yerde, sadece bir yerde... "Külahıma anlat onu" der gibi baktı ya da bana öyle geldi. Kılıçdaroğlu, "Kimseyle seçim ittifakı aramıyoruz. Biz milletle ittifak yaptık" derken...
kaynak