Balik Hafizali Olmak

dracula36

New member
Derler ki balıkların hafızaları 3 saniyede bir yenileniyormuş. Hatta bunun öyküsü de vardır; bu balıkçı bir balık tutmuş, kovasına koymuş ve başlamış yeni balıklar için beklemeye. Şansına bu balıkçının o gün talihi yavermiş, bir sürü balık tutmuş. Tuttuğu balıklar, bu ilk tuttuğu balıktan çok daha büyükmüş. O hâlde bu küçük balığa ihtiyacının olmadığını düşünüp onu denize geri atmış. Ama atarken balığın kuyruğunu istemeden fazla sıkmış ve balığın kuyruğu kopmuş. Balıkçı her ne kadar buna üzülse de yapacak bir şey yokmuş, balığı denize göndermiş.

Biraz sonra balıkçı oltaya yeni bir balık takıldığını fark edip sevinçle oltayı çekmiş. Balığı eline alınca görmüş ki balığın kuyruğu yok, renk ve desenine de bakınca artık iyice emin olmuş ki bu balık az önce küçük diye denize bıraktığı balıkmış…

Bazen durup düşünüyorum da, acaba diyorum bizde mi toplum olarak bu balığa benziyoruz? Balık hafızalı bir toplum muyuz? Tıpkı bu balık gibi oltayı bir defa ısırdıktan sonra ağzımız yansa da yine de fırsatını bulduk mu atlamaktan kendimizi alamıyor muyuz? Evet böyle düşünüyorum çünkü başımıza gelen bütün kötü hâllerin tek sorumlusu yine biziz. Hiç kimse dışarıdan ülkemizi işgal edip bize kötülük yapmıyor, yapacağımızı biz kendi kendimize yapıyoruz.

Bizim ülke biraz tuhaf bir ülke, toplumumuz da bir hoş… Dünü ve kendisine yapılanları hatırlamayanlar, devamlı kazık yemeye mahkûm olurmuş. Galiba biz de toplum olarak bize yapılanları çok basit bir şekilde unuttuğumuz için boyuna kazık yiyip duruyoruz. Gözlerimizin ne zaman açılacağı ise belli değil. Az önce verdiğimiz örnekteki balıktan hiçbir farkımız yok. O oltayı defalarca ısırıyoruz ve başımıza aynı şey geliyor ama bir türlü akıllanıp oltanın ucundaki iğneyi fark edemiyoruz. O solucan her seferinde kandırıyor bizi.

Olta ve solucan değişse de balıkçı hep aynı. O balıkçı nasıl olsa biliyor ki bu denizde balık var ve atılan her oltaya geliyorlar, balıkları avlamaya ve balıkların sırtlarından geçinmeye devam ediyor. Çünkü hayatın kanunu budur; balık solucana kandıkça, balıkçının yemi olmaya mahkûmdur, başka yolu yoktur. Ne zaman ki solucanın ne olduğunu öğrenir, o zaman balıkçının kovasından ve tavasından kurtulur.

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bu milleti balık kendisini balıkçı gören çok düşman oldu. Bunlar, her seferinde oltanın ucuna takacak bir solucan buldular. Kâh batıcılığı, kâh komünistliği, kâh ümmetçiliği, kâh şeriatçığı, kâh hümanistliği, kâh kapitalistliği ve kâh beynelmilelciliği taktılar solucan diye oltanın ucuna. Bu solucanların hepsinden ağzımız yandı bizim de. Yani yanmış olması gerekir. Ama işin tuhaf tarafı, az önce de söylediğimiz gibi bir türlü akıllanmayışımız ve aynı solucanı defalarca ısırmamız.

Ulu Önder Atatürk bu ülkeyi kurup bize armağan ettiğinde, bize en doğru yolu da göstermişti: Cumhuriyet. Asla bu yoldan sapmamamız gerektiğini, saparsak uçurumlara ve kayalıklara sürükleneceğimizi, bizi cumhuriyetten mahrum etmek isteyen dış güçlerin ve dış destekli iç güçlerin bulunduğunu, bunlara itimat edilmemesi gerektiğini, kurtuluşun ve yükselişin milli kalkınmada olduğunu anlatmıştı bize o büyük insan. Fakat yazık ki O’nun bedenen aramızdan ayrılışından sonra, üzerimize bir rehavet çöktü. Bu rehaveti fırsat bilen hainlerse tepemize çullanmakta gecikmedi.

Ata’ya ve O’nun ilke ve devrimlerine muhalif olanlar, O’nun yokluğunu derhal değerlendirip cumhuriyetin temelini oymaya çalıştılar. Düşman çoktu, her bir bir yerden olta sallıyordu. Bu durumda yapılması gereken, Türk Milleti için bir güneş olan Atatürk ilke ve inkılaplarına yapışmak idi. Onlara çok sıkı sarılmak gerekiyordu. Ama anlaşılan onlara yeterince sarılamadık. Çünkü, yüce Atatürk sağ iken hep mücadele ettiği yıkıcı/bölücü zararlı cemiyetlerin tamamı, o gittikten sonra ipi ele aldı.

O’nun zamanında Türk ve cumhuriyet düşmanı, vatan haini denilerek ülkeden sürülen kürtçüler, bugün parti kurup Atatürk’ün büyük bir onurla açtığı T.B.M.M’ye giriyorlar. Atatürk’ün zamanında, kurtuluş savaşında, işgalci İngilizlerle beraber olup, ekmeğini yiyip suyunu içtikleri bu vatana ihanet eden, bugün Türk’ün olan bu toprakları o zamanlar İngilizlere peşkeş çekmeye çalışanlar iktidarı ele alıp Atatürk’ü sevdiğini, cumhuriyete bağlı olduğunu söyleyen herkesi, hatta koca koca Paşalarımızı hapse atıyorlar. Dünün Kuvvacıları bugün mahkum olmuş, zararlı cemiyetlerin liderleri ise hakim…

Bu berbat hâlden kurtulmak için her şeyden önce milletin uyanması gerekmektedir. Uyumayan ve sorgulayan, aydın ve çağdaş beyinler lâzımdır içine düşülen bu durumdan ulusça çıkabilmek için. Fakat üzülerek görmekteyiz ki hâlâ Osmanlı zamanında olduğu gibi milleti bir sürü, padişahı da onu güden çoban olarak görenler bulunmaktadır. Ülkemizde maalesef faaliyet gösteren tarikatlar ve cemaatler işte bu zihniyet sayesinde varlıklarını sürdürmektedirler. Yoksa bireylerinin tamamının düşündüğü, sorguladığı, neyin nasıl ve niçin olduğunu araştırdığı ve kendisini yöneten insanlardan hesap sorduğu bir toplumda, tarikatlar ve dini cemaatler gibi çağdışı unsurlar bulunmaz, kimse bunlara inanmaz.

İşte hepimiz gördük; Deniz Feneri adlı derneğin bütün pislikleri ortaya çıktı; milletten “yoksullara yardım” adı altında topladığı paraları dinci siyasi partilere ve yurtdışına gönderdiği anlaşıldı. Bunu tespit eden Alman yargısı, bu derneğin Almanya’da faaliyet gösteren kolunda görevli olanlar hakkında ilgili soruşturma ve tahkikatı yaparak, zanlıları gerekli cezaya çarptırdı.

İşe bakın ki bu derneğin kuruluş yeri ve en geniş icraat alanı bizim ülkemiz olduğu hâlde henüz Türkiye’de bu konuda bir girişimde bulunulmadı. Üstelik Almanya’da yapılan yargılamada zanlılar her şeyi itiraf ettiği hâlde. (http://www.haberinyeri.net/Guncel/Deniz-Feneri-itiraf-etti_29563.html) Buna rağmen Türkiye’de bu konuya ilişkin herhangi bir girişimde bulunulmaması gerçekten düşündürücüdür. Üstelik Başbakan’ın, bu konuyu yazan gazeteler için “bu gazeteleri almayın, protesto edin” demesi de ayrı bir panel konusudur. (http://olayhaber.com/haber_detay.asp?id=32042)

Türk Milleti, bugün için maalesef kendisine yapılanların farkında değildir. Yani ben kesinlikle öyle olduğunu sanıyorum çünkü bu millet, kendisine yapılan fenalığın farkında olduğu hâlde ses çıkarmıyorsa, o zaman intihar ediyor demektir. Geçmişi hatırlamak ve asla unutmamak gerekir. Geçmişi unutanların geleceklerini mutlu bir şekilde yaşadıklarına rastlanılmamıştır. Korkarım Türk Milleti de eğer geçmişte yaşadıklarını unutursa, geleceği korkunç olacaktır.

Bir örnek vermek gerekirse; Osmanlı’nın son zamanlarında Vahdettin ve Damat Ferit ülkeyi ele geçirmişti. Anlaşmalar ve sözleşmeler imzalıyor, imzaladıkları bu anlaşma ve sözleşmelerle parsel parsel ülkeyi işgalci kuvvetlere veriyorlardı. O zamanlar millet ne yapacağını bilemiyordu. Neyse ki o zaman büyük Atatürk çıkıp milli kurtuluşa öncülük etti. Çünkü o zamanlar, topyekun bir milli mücadeleye girişmekten başka çıkar yol yoktu. Ülkenin başında bulunan Damat Ferit ve Vahdettin, yabancılarla bir olup kendi halkına zulmediyordu. İşgalcilere karşı direnen köylüler tutuklanıyor, düşmanın güvenliğini bile Vahdettin sağlıyordu.

Peki acaba o günlerden hiç ibret almadık mı? Sönüp ufalmış ve her yeri düşman kuvvetlerince işgal edilmiş Osmanlı’dan yeni ve pırıl pırıl bir ülke ortaya çıkaran, cumhuriyeti kurup egemenliği Türk Milleti’ne veren Atatürk’ün bu kutsal emanetinin hiç mi değeri yok? Yoksa bunu da mı unuttuk? Eğer cumhuriyetimizin yılmaz savunucuları olmazsak, başımıza gelecek hâlin tıpkı Vahdettin ve Damat Ferit zamanındaki Osmanlı gibi olacağının farkında değil miyiz?

Lafı kısa kesip noktayı koymak gerekirse, geçmişte olan işleri bugün düşünüp, buna göre ileri bakmamız gerekiyor. Cahilliğin her türlüsünden sıyrılmak ve her zaman, Atatürk’ün bize hedef olarak gösterdiği ileri ve üstün seviyeye ulaşmak için çok çalışmak gerekiyor.

Ve tabi en önemlisi bize yapılanları asla ve asla unutmamak…


Link:http://www.nihalatsiz.org/anasayfa.htm
 

atn42

New member
Lafı kısa kesip noktayı koymak gerekirse, geçmişte olan işleri bugün düşünüp, buna göre ileri bakmamız gerekiyor. Cahilliğin her türlüsünden sıyrılmak ve her zaman, Atatürk’ün bize hedef olarak gösterdiği ileri ve üstün seviyeye ulaşmak için çok çalışmak gerekiyor.

Ve tabi en önemlisi bize yapılanları asla ve asla unutmamak…

Yazını her cümlesine katılıyorum da...
Bu milletin uyanması ayağa kalkması silkinip kendisine gelmesi ve birlik olması için daha ne kadar vatan haini düzenbaz yobaz koltuk sevdalısının o koltuklara oturması gerekiyor
anayasanın değiştirilemez değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerini bile tartışmaya açmaya çalışıyorlar
sistemin temel dinamikleriyle oynuyorlar
ve bunu bilinçli olarak yapıyorlar
vatan hainliği serbest oldu güzel yurdumda
hükümet düşmanlığı icat ettiler ama
orduyu askeri milletin gözünde küçük düşürmek için ellerinden geleni hatta fazlasınıı yapıyorlar
ve tüm bunları yaparken demokrasi maskelerini takıyorlar
demokrasi anlayışlarıda kendilerine münhasıran şimdiden seçmen kütüklerinde yedikleri haltın kokuları çıkmaya başladı sağdan soldan
Atamızın aziz hatırasına sahip çıkmak fikirlerine sarılmak yerine sürekli Atatürk düşmanlığı yapıyorlar sanıyorlarki bu milletin kafasındaki yerini değiştirebilir silebilirler sadece gülüyorum çakallıklarına
en kötüsüde bu ülkeyi soyup soyarken milli servetlerimizi özelleştirme adı altında peşkeş çekerken kendilerinin ve yandaşlarının milli servetleri gemiler dolusu artıyor boşuna kriz bize teğet geçti demediler
500 milyar dolar borç ne demek.. para alan emirde alır
tarih türklerin emir altında yaşadığını yazmadı daha ama bu basiretsizler yüzünden bizler,çocuklarımız ve torunlarımızın çocukları bile ekonomik esaret altında yaşayacaklar
bu milletin kömürünü, bu milleti üç çuval kömüre muhtaç bırakıp kendi yandaşlarına çuvallattırarak hayır duasını bile çalıyorlar

uyan güzel yurdumun güzel insanları çocuklarımızın geleceği bizlerin ellerinde...
 

HTML

Üst