bakarmısınız

djcrew

New member
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
15
Reaction score
0
Puanları
0
ya bana acil Necip Fazıl Kısa Kürek'in "BİR ADAM YARATMAK " KİTABININ ÖZETİ LAZIM
 
BİR ADAM YARATMAK
( İlk baskısı Muhsin Ertuğrul’a ithaf edilen eser, 1937-38 tiyatro mevsiminde, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye kondu, çeşitli defalar basıldı. )

A) MUHTEVA
“Bir Adam Yaratmak” piyesi, yazarın şekil ve muhteva bakımından en kuvvetli eseri sayılır. Eserde, eserin kahramanı Hüsrev’in tıpkı kendi yazdığı piyesteki kahramının yaptığı gibi halasının kızı Selma’yı yanlışlıkla vurması ve bu olaydan sonra Hüsrev’in kader ve Allah ile ilgili düşünceleri konu edilir.
Bir Adam Yaratmak insanla yaratıcı arasındaki münasebet üzerine kuruludur. Yaratma çabasında olan ve eserindeki kahramanı kendi yarattığı iddiasında olan “Hüsrev, kazadan sonra estetik yaratma ve ilahi yaratma arasındaki farkı kavrar.” Bu piyesin metafizik özünü ortaya koyar. Eserin olay örgüsünde yer alan diğer gelişmeler, aile ve toplum çevresi, kader, varolmak tutkusu, ölüm korkusu, ırsiyet, kadın, yalnızlık, meslek ahlâkı ve benzeri meseleler asıl temayı, insanın yaratıcı önündeki durumunu daha kolay kavrayabilmesi için eserde yer alan ikinci derecede unsurlardır. Eser kahramanın çevresiyle düştüğü çelişkinin anlatımıyla realist bir tutum sergiler. Bu bakımdan eserin amacı idealizm metodu ise realizmdir. Bu yönüyle eseri naturalist tiyatro anlayışıyla değerlendirenler olmuştur. 19. yy naturalistlerine uygun biçim ve muhtevada olduğu ileri sürülür. Ancak Necip Fazıl’ın eserinin bir de kaderci tarafının olduğundan bahisle “Naturalistlerde bir kimsenin sonu, sıkı sıkıya kendi hareketlerine ve çevresine bağlıdır. Hüsrev’in sonu ise yarı yarıya kadere dayanır. Ancak elinden kaza çıktıktan sonra yöneldiği yol kendi hareketlerine ve çevrenin tutuman bağlıdır.” Sözleriyle kahramanın kaderci tutumuna da değinilir.
Aslında ölümsüz meseleleri düşünen, bu düşünceleriyle çevresinden, toplumdan uzaklaşan, yalnız kaldığında kendisini ve yaratıcıyla ilişkisini kavramaya, bunu değerlendirmek için yaşamaya ve bir takım değerlere ihtirasla sarılmaya başlayan, ihtirasıyla çevresini korkutup toplum dışına atılan insanın trajedisidir. Bu düşünceler içinde maddi kaygılardan kopan insan, her gün biraz daha maddileşen dünyada deli olmasa da deli görünmeyi kabullenecektir.
Yazar akli, ilmi, felsefi ve metafizik konulara dalarken, dini çerçevenin dışına çıkmaz, fakat onu zorlar. Ölüm fikri büyük bir ağırlık taşımakla beraber, kaderin, kuvvetini belirtemede bir aracı muamma gibi görünür. Eserin işlenişinde, insan kadarin önüne geçemez ama onu zorlar. Madem ki insan Allah’ın en karmaşık varlığıdır, o halde onun keşfedilmesi gereken insanların çevrelerine uyum sağlayabilmesi mühim bir problemdir. Hele bir sanatkârın bu konudaki çilesi çok daha fazladır.
Eserdeki ölüm teması, Necip Fazıl’ın eserlerinde en çok üzerinde durduğu konulardan biridir. Ölümden kimi zaman korkulur, kimi zaman Azrail ile randevu onun gözünde sevimli bir hal alır.
“Dünya ve Türk edebiyatında pek çok yazar ve şair ölüm ve ölümle ilgili kavramlara yer vermiş, eserlerinde işlemiştir. Necip Fazıl’ın şiir ve yazılarında sık sık bu tema ile karşılaşıyoruz. Hatta, o, ölüm ve ölüm korkusunu en fazla dile getiren şairimiz olarak ebediyete intikal etmiştir.”
Eser oynandığı ve yayımlandığı günden beri çeşitli açılardan yorumlanmış; insiyetin insandaki etkisinden ‘ben’in çözümlenmesi ve üç kişilik halin görünmesine; kader ve varoluş meselelerinden baab kompleksine; eserle meydana getiricisi arasındaki ilişkiye kadar değişik bakış açılarına imkan vermiştir. Özüne ilişkin bu farklı değerlendirmelerin çeşitliliği bakımından çağdaş Türk Tiyatrosu’nun en dikkate değer eserlerindendir.
 
Geri
Üst