Baba deyince...

CHI€F

Kalpsiz
Katılım
9 Ocak 2006
Mesajlar
5,924
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
117
Konum
fizan
Baba deyince...​



İKİ HECEDEN, birbirinin aynı iki sesten oluşan ve kolayca telaffuz edilebilen bir kelimedir ‘baba.’ Bir kelime olarak bu kadardır. Ama ifade ettiği mânâ üzerine ne çok şey söylenebilir. Ve bütün insanların üzerine bir değil, pekçok şey söyleyebilecekleri ender kelimelerden biridir: Baba.

İlk insan, ilk peygamber

ve ilk baba

Vahiy ışığında tarihe bir göz attığımızda, hakikat tebliğcileri peygamberlerin baba ve oğul olarak başlarından geçen sınamalara verdikleri türlü türlü cevapları görürüz.

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem, aynı zamanda ilk babaydı. Ve yeryüzünün ilk babası, bir babanın yaşayabileceği en çetin imtihanı yaşamıştı. İki oğlundan biri olan Kabil, gitgide nefrete dönüşen bir kıskançlık yüzünden, kardeşi Habil’in kanını dökmüştü. Bir baba olarak Âdem, hem maktûl, hem de katil bir oğula sahipti.

Kendisi, kavmini Allah’ın dinine davet ettiği halde, oğlunun inkâr edenlerden olması ve tufanda boğulması gibi bir imtihanı göğüsleyen bir peygamberdi Nuh.

Daha çok genç yaşlarda iken hakikatı araştırarak, sorgulayarak bulan ve peygamberlerin atası olarak anılan, ancak kendi babasından tebliğine red cevabı almasına rağmen yine de davasından vazgeçmeyen biriydi İbrahim.

Babası ile bu şekilde imtihan edilen Hz. İbrahim, yıllar sonra bir baba olarak daha ağır bir imtihan sorusuyla karşı karşıya kalmıştı. İlerlemiş yaşında Allah’ın lütfuyla edindiği biricik oğlu İsmail’ini yine Allah’ın emriyle kurban etmesi isteniyordu kendisinden. O ise, bir peygambere yakışan itaatle emri yerine getirmeye razı olmuştu. Rabbinin rahmeti bu baba ve oğulu, yeryüzünün en şereflilerinin atası kıldı.

Ve Eyyub, sabır kahramanı. Mal mülk ve evlat sahibi iken, Rabbine güzel kullukta bulunması kavmince kıskançlıkla karşılandığında, samimiyetini yaldızlayacak bir imtihanla denendi. Malı mülkü ve sıhhatiyle birlikte, bir de oğlu alındı kendisinden. Eyyub sabredenlerden oldu.

Son Peygamber-baba

Peygamberimiz aleyhisselâm ise babasını hiç görmedi. Kâinatın Efendisi, dünyaya yetim olarak geldi. Kıyamete kadar gelecek insanlara vahyi taşıyan o mübarek dudaklarından bir kez bile ‘baba’ kelimesinin dökülmemiş olması, ne kadar hüzün verici. O, Allah’ın en sevdiği kuluydu. Ve Rabbül âlemin kâinatı O’nun hatırına yaratmıştı. O’nun bir yetim olarak dünyaya gelmesinde Rabbimizin bilmediğimiz nice hikmetleri vardır şüphesiz.

O baba diyememişti ama baba olmuştu. Tertemiz bir hayat sürerek evlenmiş olduğu Hatice validemizle mutlu bir yuva kurmuşlar ve evlat sahibi olmuşlardı. Ancak kâinatın efendisi de, evlat acısının hüznünü tadanlardandı. Fatıma validemiz hariç, kendi sağlığında evlatlarının vefatını göğüslemek durumunda kalmıştı. O, oğlu İbrahim’i Cennet ül Baki’de kendi elleriyle kabre koyarken şöyle demişti:

“Kalp hüzünlenir, göz yaşarır, lâkin isyan yok”

Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü cahiliyye toplumunda, elinde olanları önce kız çocuğuna ikram etmesi, “En hayırlınız eşine ve çocuklarına en lütufkûr davranananızdır” buyurması, onun yüreklerde ne büyük bir değişimi gerçekleştirdiğinin göstergeleri. Yine “Erkek, aile efradının çobanıdır” diyerek baba olmanın insana yüklediği sorumluluğu hatırlatması, O’nun uyarıcılık görevinin bir gereği idi. Allah’ın son peygamberi, çocuk terbiyesinde bizlere en güzel şekilde örnek olmuş ve en güzel tavsiyelerde bulunmuştu. Çocuğu olan kimselerin ona karşı çocuklaşmalarını istemesi, çocuklara eşit davranılması ve aralarında adaletin gözetilmesine dikkat çekmesi, çocukların sevgi, merhamet ve şefkatle yetiştirilmelerini sıkça dile getirmesiyle şüphesiz O, babaların en hayırlısı idi.

Modern zamanlarda baba

Vahiy bizi baba olmanın bu yönünden haberdar ederken, maddeci görüşlerin ve samimiyetsizliğin damga vurduğu, gerçekten ziyade yapay değerlerin ön plâna çıkarıldığı günümüzde, çok farklı ‘baba’ tabloları çıkıyor karşımıza.

Modern zamanların en acı verici yaralarından biridir kavramların anlamını yitirmesi veya bir anlam kaymasına uğraması. Baba kelimesi de bundan nasibini almıştır. Baba denince artık yalnızca şefkâtli ve güçlü bir sinenin sıcaklığını hatırlamıyor insanlar. Meselâ beyazperdede, baba-oğul ilişkisini işleyen pek çok drama izlemişizdir. Ancak “Baba” ismiyle seri olarak çekilen ünlü filmde, yarı karanlık odasında heybetli bir deri koltuğa oturmuştur ve Sicilyalıdır baba. Kısık bir ses tonuyla konuşur, adamlarına emir verir.

Yine baba kavramına duyduğumuz saygı ve hürmetin bir uzantısı olarak siyasî literatürümüzde yer vermişizdir babaya ve babalara

Ne yazık ki tüketimin körüklendiği ve insanların kendilerini “tükettikleriyle” ifade etmeye çalıştıkları bir dönemde yaşıyoruz. Çağdaş ‘iyi baba’ çocuğunun gözünde hâlâ güçlü olandır belki. Ama bu güç, şefkâtli sinesine sığınılan, evin reisi konumundaki adamın yüreğindeki ve bileğindeki güç değildir. Modern zamanların çocuğu, babasına parasıyla değer biçen bir tüketim mağdurudur. Bu nedenle babalarını anlatırken “Benim babam bana şunu aldı.. Bunu alacak” demektedirler birbirlerine. Babayı baba yapan nice değer, kayıp gitmektedir avuçlarımızdan Babaların şefkâti çocuklarına acımasızca sınatılmaktadır. Kapitalizm babayı çocuğunun eliyle tuşa getirmiştir. Babalar ise, bu tuşa gelmekte ve babalığın değerini cüzdanından çıkan para miktarıyla eş tutmaktadırlar. “Sana ettiğim masraflar...” diye başlayan cümleler çocukları örselemektedir.

Baba-çocuk ilişkisi ulvî boyutundan sıyrıldığında nasıl da bir borçlu alacaklı ilişkisine dönüveriyor değil mi?!

Baba olmak anlamını daha ne kadar yitirecek? Çocuklar, babalarını kendilerine aldıkları pahalı oyuncaklarla değerlendirmeye, babalar babalık görevini vicdandan değil cüzdandan yapmaya bir son vermeyecekler mi?

Bir de ateşle imtihanın bitmediği coğrafyalara göz atalım. Orada günlük telaşlar içinde boğulan modern insanın çok uzağına düştüğü hayatlara tanık oluruz. Zulmün kol gezdiği topraklarda İsrail askerlerinin ateşine maruz kalan oğluna kendi bedenini siper etmeye çalışan Filistinli babayı düşünelim; canı bildiğinin canını koruyabilmek için, kendi canını ortaya koyan bir baba. O topraklarda yanan ateş kolay kolay sönecek gibi değil . Ancak çocuklarımız, hepimizin çocukları bedenlerini değilse bile yüreklerini delik deşik eden kurşunlarla vurulmuyorlar mı her gün? Hem dünyalarını hem ebedi hayatlarını perişan edecek yaralar almıyorlar mı? Onlara göğüslerini siper edecek babalarından başka kimleri var ki!

Acele etmeliler! Babalar acele etmeliler! Çocuklarına sundukları sevgi, aldıkları oyuncaklar gibi uzaktan kumandalı olmamalı!

Baba olmak kolaydır! Babalık yapmak zordur. Çünkü babalık, bir fötr şapkanın altına, karanlık loş bir odada bir deri koltuğa, canhıraş şarkılar söylenen bir konser salonuna sığamayacak kadar büyüktür.
 
1-ALLAH eksikliklerini vermesin...
2-Hiç bir baba evladını gömmek zorunda kalmasın...
duam budur...
 
baba olmak ayrı bir duygu

ancak hep şu söz aklıma geliyor

barışta evlatlar babalarını gömerler savaşta babalar evlatlarını gömerler

rabbim kimseyi savaş babası yapmasın
 
Geri
Üst