Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaşanan son terör olaylarının ardından yapılan olağanüstü hal çağrılarına yanıt vererek, yıllarca bölgede olağanüstü hal uygulandığını ancak, yasaklarla, kısıtlamalarla, tecritle ne terör geriledi, ne kayıplar azaldığını kaydetti. Erdoğan, "Aksine bölgede hem gerilim arttı, hem yoksulluk arttı, hem adaletsizlik arttı, hem de şartlar teröre çok daha elverişli hale geldi" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ulusa Sesleniş Konuşması'nda yaşanan son terör olaylarına değindi. Türkiye'nin gelişme seyrini ortaya koyan güzel haberlerle başlamayı umduğu sözlerine gelen acı haberlerin gölgesinin düştüğünü ifade eden Erdoğan, Hakkari'den, Elazığ'dan, Diyarbakır ve İstanbul'dan ardı ardına gelen kara haberlerin herkesin yüreğini kanattığını söyledi. Hayatını kaybeden bütün şehitlere bir kere daha Allah'tan rahmet, yaralı askerlere de acil şifalar dileklerini ileten Erdoğan, şehit ailelerinin acılarını paylaştıklarını söyledi.
Erdoğan, Van'da şehitleri uğurlamak için yapılan törene katıldığını hatırlatarak, oradan da Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ilgili bakanlar ve kuvvet komutanları ile Şemdinli'deki Tekeli Taburu'na gittiklerini, çatışmada yaralanan askerleri ziyaret ettiklerini hatırlattı. Daha sonra çatışmanın yaşandığı Gediktepe mevkiine giderek incelemelerde bulunduklarını ve şartları yerinde gördüklerini belirten Erdoğan, ardından Derecik Beldesi Umurlu Karakolu'nu ziyaret ederek, askerlerle, köy korucularıyla beraber olduklarını, vatandaşlarımızla konuşma imkanı bulduklarını anlattı. Erdoğan, "Büyük bir gururla ifade edeyim ki bütün bu yaşananlar görev başındaki kahraman askerlerimizin terörle mücadele azim ve kararlılığını daha da arttırmış, daha da güçlendirmiştir. Bütün güvenlik güçlerimiz, bölgede en zor şartlar altında büyük bir millet sevgisi, büyük bir vatan aşkıyla teröre karşı mücadelesini sürdürüyor. Atılması gereken her adım atılıyor, alınması gereken her tedbir alınıyor, bundan hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmasın" dedi.
"MESELE ÖFKEYLE, ŞİDDETLE DEĞİL, AKLISELİMLE, ŞEFKATLE ÇÖZÜLÜR"
Hükümetin, ilk günden itibaren, ordunun, güvenlik güçlerinin her ihtiyacını karşıladığını, savunma ve güvenlik için talep edilen her isteği eksiksiz yerine getirdiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ancak bildiğiniz gibi terörle mücadele kendi içinde büyük zorlukları olan karmaşık ve çok boyutlu bir mesele. Askeri tedbirlerle terörün belli ölçüde önünü alsanız bile, terörün zeminini ortadan kaldırmadığınız sürece bu acı olayların yaşanmasına bütünüyle engel olamıyorsunuz. Türkiye yıllardır terörist güçlere karşı güvenlik güçleriyle gerekli her türlü mücadeleyi fedakarca yürütüyor. Bunun sadece hükümetin ya da güvenlik güçlerinin değil, bir bütün olarak Türkiye'nin meselesi olduğunu iyi bilmemiz
lazım. Bu ülkenin siyasetçisi de, iş adamı da, yatırımcısı da, aydını da, medyası da bu meseleyi kendi meselesi olarak görmek, o bilinçle, o hassasiyetle meseleye yaklaşmak zorundadır. Bu mesele öfkeyle, şiddetle, sloganla, hamasetle çözülebilecek bir mesele değildir; aklıselimle, şefkatle, anlayışla, kararlı ve samimi gayretle çözülebilecek bir meseledir. Yıllarca bölgede olağanüstü hal uygulandı, yasaklarla, kısıtlamalarla, tecritle ne terör geriledi, ne kayıplar azaldı. Aksine bölgede hem gerilim arttı, hem yoksulluk arttı, hem adaletsizlik arttı, hem de şartlar teröre çok daha elverişli hale geldi."
"KANLI OYUNLARIN HEDEFİ"
Terörü bir yöntem olarak kullananların, çatışma kültürünün, şiddetin, öfkenin kendi ekmeklerine yağ süreceğini gayet iyi bildiklerine işaret eden Başbakan Erdoğan, çünkü terörün ancak bu gerilim ikliminde kendine zemin ve taraftar bulabildiğini söyledi. Terörle mücadelenin ilk şartının bu oyuna gelmemek olduğunu bildiklerini vurgulayan Erdoğan, "Şunu herkes bilsin ki devlet olarak bu şiddet diline, bu çatışma kültürüne teslim olmayacak, aklıselimimizi ve soğukkanlılığımızı asla yitirmeyeceğiz. Biz
terörün sonunu getirecek olanın daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha hakça bir paylaşım, daha dengeli, daha yaygın bir kalkınma olduğuna inanıyoruz. Bu kanlı oyunların hedefi, milletimizin birliği ve beraberliğidir; bu topraklarda asırlardır var olan kardeşlik hukukudur; barış iklimidir. Bu meseleyi el ele, gönül gönüle vererek hep birlikte çözeceğiz" şeklinde konuştu.
GAZZE'YE ÖZGÜRLÜK FİLOSU'NA SALDIRI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında geçen ayın son günü gece geç saatlerde Gazze halkına insani yardım götüren Gazze'ye Özgürlük Filosu'na karşı yapılan saldırıyı ve ardından yaşananlara değindi. Akdeniz'in uluslararası sularında 32 ülkeden 600 civarında sivil gönüllüye karşı girişilen bu saldırının 9 insanın ölümüne, birçoğunun yaralanmasına sebep olduğunu anımsatan Erdoğan, gemilere hukuksuzca el konduğunu, gönüllülerin saatler boyunca İsrail hapishanelerinde alıkonulduğunu, yine hukuksuzca sorgulandıklarını kaydetti. Bu hadisenin sadece Türkiye için değil, sadece o gemilerde vatandaşı bulunan ülkeler için değil, bütün bir insanlık için tarihe geçecek bir zorbalık örneği olduğunu vurgulayan Erdoğan, dünyanın dört bir yanında yapılan gösterilerle bu saldırının telin edildiğini söyledi.
Bu menfur saldırının ardından hem devlet, hem millet olarak tepkilerin en sert şekilde ortaya koyulduğunu belirten Erdoğan, devletin bütün imkanlarını seferber ederek, bütün yardım gönüllülerinin en kısa zamanda geri dönüşlerini temin ettiklerini söyledi. Sadece Türk vatandaşı olanları değil; hangi ülkeden olursa olsun, gelmek isteyen bütün yardım gönüllülerini bir gün içinde, Türk Hava Yolları'nın tahsis ettiği üç büyük uçakla Tel Aviv'den İstanbul'a getirdiklerini anlatan Erdoğan, nakledilebilecek durumda olan yaralıları da, aynı gün, Genelkurmay'ın ve Sağlık Bakanlığı'nın ambulans uçaklarıyla Ankara'ya aldırdıklarını hatırlattı. O gün itibariyle nakledilmeleri, Türkiye'deki doktorlar tarafından tıbben sakıncalı görülen yaralıların da başlarına Türk refakatçiler bıraktıklarını, 3 gün sonra onları da aynı şekilde Ankara'ya getirdiklerini belirten Erdoğan, hükümet olarak ilk günkü hassasiyetle konuyu takip etmeye devam ettiklerini bildirdi. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu hadise vesilesiyle bir defa daha anlaşılmıştır ki dünya barışı ve insanlığın esenliği için bütün toplumlar seslerini yükseltmeli, iradelerini ortaya koymalıdırlar. Nitekim yoğun diplomatik çabalarımız sonucunda İsrail, başta BM, AB, İKÖ ve NATO olmak üzere bütün önemli uluslararası teşkilatlar tarafından kınandı. Daha da önemlisi, İsrail güdümündeki bazı uluslararası medya kuruluşları, bütün örtme, perdeleme, saptırma ve geçiştirme çabalarına rağmen, barışsever dünya halklarının bu zorbalık
karşısında seslerini yükseltmesine bu defa engel olamadılar.
Güçlü olanın her şartta haklı sayıldığı, hukuksuzluğun hak kabul edildiği, zorbalığın devlet politikası haline getirilebildiği bir dünya karanlıklara esir olmuş bir dünyadır. Tarihi boyunca adil olmaya, adaletin sancağını en yüksekte tutmaya ahdetmiş bir milletin temsilcilerinin bu karanlık gidişata seyirci kalması beklenemez. Türkiye hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması da düşünülemez. Ancak Türkiye her hukuksuzluğun, her haksızlığın, her zorbalığın, kimden
gelirse gelsin karşısındadır, olmaya da devam edecektir. Bugün izlenen dış politikanın istikameti budur; bizim belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp kalmış bir dış politika anlayışımız yok. Biz her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve dostluk zemininde, aynı sıcak ve akılcı yaklaşım içindeyiz."
"DÜNYAYA SAĞIRLAŞMIYORUZ"
Hakkaniyetli bir bakışla meseleleri değerlendirenlerin, ABD ile de Avrupa Birliği ile de Suriye ile de İran ile de Yunanistan ile de Rusya ile de İtalya ile de ilişkilere aynı iyi niyetli yaklaşımın hakim olduğunu görebileceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, "Avrupa Birliği üyeliği için samimi çaba gösteren de, Kıbrıs'ta çözüme evet diyen de, Afganistan'da NATO görevi sürdüren de, İspanya ile Medeniyetler İttifakı projesini yürüten de aynı Türkiye. Dünya barışının korunması için Brezilya ile; dev enerji
projeleri için Rusya ve İtalya ile; tarihte yaşanmış bir savaşı dostluk vesilesine dönüştürmek için Yeni Zelanda ve Avustralya ile beraber gayret gösteriyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan, Gazze halkının ambargodan kurtulması, Irak'ta yerleşik düzenin kurulması, Balkanlarda, Kafkasya'da barışın kalıcı hale gelmesinin de Türkiye'yi ilgilendirdiğini belirterek, "Çünkü biz dünyaya sağırlaşarak, kendi içimize kapanarak ülkemizin menfaatlerini koruyamayacağımızı biliyoruz. Kırk yıl, elli yıl önceki dış politika anlayışıyla bilgi çağının dünyasında varlığımızı sürdüremeyeceğimizin farkındayız" diye konuştu.
G-20 ZİRVESİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ulusa Sesleniş Konuşması'nda bugünün dünyasında her ülkenin çok boyutlu, çok yönlü bir diplomasi seyri izlemesinin artık kaçınılmaz hale geldiğini, Türkiye'nin hedefinin de bu aktif ve gerçekçi seyir çizgisini yakalamak olduğunu belirterek, Kanada'nın Toronto şehrinde toplanan G-20 Zirvesi'ne değindi.
Zirvenin öncelikli gündem maddesinin, küresel ekonomide başlayan toparlanma sürecinin desteklenmesi, küresel büyümenin güçlü ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması meselesi olduğunu belirten Erdoğan, "Şunu büyük bir mutlulukla ifade edeyim ki, her uluslararası platformda olduğu gibi, G-20 zirvesinde de Türkiye'nin son yıllarda geçirdiği büyük değişim ve küresel krizle mücadelede gösterdiği başarı takdirle dile getirildi. Bu anlamda Türkiye'nin bu süreçte elde ettiği olumlu tecrübeler, hem dünya ekonomik otoriteleri için, hem de tek tek ülke yönetimleri için çok kayda değer bulunuyor" dedi.
Zirvede yaptığı konuşmada Türkiye'nin gerçekleştirdiği reformları, küresel ekonomik krizle mücadelede izledikleri stratejileri katılımcılara örnekleriyle aktardığını belirten Erdoğan, krizin etkilerinin en aza indirilmesi, uzun vadeli büyüme hedeflerinin korunması, güven ve öngörülebilirliğin güçlendirilmesi gibi konulardaki tecrübeleri de yine bu zirve esnasında yabancı liderlerle paylaşma fırsatı bulduklarını kaydetti.
BM EN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER KONFERANSI 2011'DE TÜRKİYE'DE
Hükümet olarak küresel krizle mücadelede baştan beri üstünde durduğumuz önemli bir husus olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Türkiye olarak en baştan beri, daha katılımcı bir uluslararası ticaret sisteminin inşa edilmesinden yanayız. Yine ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılmasını ve düşük gelirli ülkelerin dünya ekonomisine daha fazla entegre edilmesini çok önemli görüyoruz. Gerek G-20 toplantılarında, gerekse diğer platformlarda, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarına ilişkin görüşlerimizi kuvvetli bir şekilde dile getiriyoruz. İnşallah, 2011 yılı Haziran ayında ülkemizde "Birleşmiş Milletler Dördüncü En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı"nı gerçekleştirerek bu meseleyi daha güçlü şekilde vurgulama fırsatı bulacağız. Milletim adına gururla ifade edeyim ki; az gelişmiş ülkelerin sorunlarının dünya kamuoyunun gündemine taşınmasına yönelik bu çabalarımız, bütün dünyada büyük bir takdirle karşılanıyor, izleniyor" dedi.
ABD BAŞKANI OBAMA İLE GÖRÜŞME
Başbakan Erdoğan, G-20 Zirvesi öncesinde ABD Başkanı Barack Obama ve heyetiyle çok kapsamlı ve verimli bir heyetler arası görüşme gerçekleştirdiklerini belirterek, bu görüşmede başta iki ülke ilişkileri olmak üzere, bölgesel ve küresel pek çok konuda kapsamlı değerlendirmelerde bulunduklarını aktardı. Başta terörle mücadelede işbirliği, İran'ın nükleer faaliyetleri, İsrail'in Gazze'ye yardım konvoyuna yaptığı saldırı, Afganistan ve Filistin'deki gelişmeler olmak üzere hemen her konuda görüş alışverişinde bulunduklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Türkiye olarak bütün bu konulardaki hassasiyetlerimizi en açık şekliyle ifade ettik. Bu görüşmemizin, gerek ikili ilişkilerimiz, gerekse bölge ve dünya barışı için çok yararlı sonuçlar getireceğini ümit ediyoruz. Zira gayet samimi bir havada cereyan eden, bütün düşündüklerimizi çok açık, net ortaya koyabildiğimiz bir görüşme oldu."
Yine Zirve sırasında İngiltere'nin yeni Başbakanı Cemeron, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Medvedev, Almanya Başbakanı Merkel, İtalya Başbakanı Berlusconi ile de görüştüklerini ifade eden Erdoğan, bu arada eş başkanı oldukları Medeniyetler İttifakında İspanya Başbakanı Zapatero ile de görüştüğünü söyledi. Erdoğan, her biriyle, hem G-20 gündemindeki konular, hem de ülkeleri, bölge ve dünya barışını ilgilendiren sorunlar hakkında görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Başbakan Erdoğan şunları kaydetti:
"Bakınız sadece bir G-20 Zirvesi'nin bu kısa özeti bile Türkiye'nin diplomatik olarak nasıl geniş bir vizyona sahip olduğunu göstermeye yeterlidir. Bütün dünya bu vizyonu, bu atılımı görüyor, biliyor, takdir ediyor. Bugün bu gelişmeleri doğru okuyamayanlar da, bir gün mutlaka gerçekleri göreceklerdir; bundan hiç şüphemiz yok."
"EKSEN KAYMASI YAYGARASI"
Geniş bir katılımla 5. kez toplanan Türk Arap Ekonomi Forumu'nun, Arap ülkeleriyle son yıllarda büyük bir gelişme seyri gösteren ticari ilişkilerin geleceğine ışık tutan son derece yararlı bir buluşma olduğunu vurgulayan Erdoğan, Arap ülkeleri ile tarihi ve coğrafi yakınlığa rağmen 2002 yılında toplam 7 milyar dolar seviyesinde bir ticaret hacmi olduğunu söyledi. Hükümet olarak, Arap ülkeleriyle çok daha büyük bir potansiyele sahip olan ticari ilişkileri geliştirmek için büyük çaba sarf ettiklerini
belirten Erdoğan, "Bu çabalar neticesinde 2008 yılında bu ülkelerle ticaret hacmimiz yüzde 428'lik bir artışla 37 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Lütfen dikkat ediniz 6 yılda, Arap ülkeleriyle ticaretimizi, 7 milyar dolardan, 37 milyar dolara çıkarttık. Dile kolay 7 milyar nere, 37 milyar dolar nere. Bizim bu hamlemizle, pazar payları düşen bazı çevreler, hemen medyadaki uzantılarıyla, 'Türkiye Ortadoğu'ya kayıyor', 'Türkiye'nin ekseni kayıyor' yaygarasına başladılar.
Arap ülkeleri menşeli iki bin civarında şirket, bugün Türkiye'de çeşitli alanlarda yatırım yapıyor. 2002-2009 yılları arasındaki dönemde Arap ülkelerinden Türkiye'ye toplam 6.2 milyar dolar değerinde doğrudan yatırım sermayesi girişi gerçekleşmiş durumda. Yine birçok Türk müteahhitlik firması Arap ülkelerinde başarılı inşaat projelerine imza atarak o ülkelerle olan ilişkilerimizi daha da güçlendiriyorlar" diye konuştu.
"TÜRKİYE BÖLGENİN ÖZGÜN SESİ"
Bu ay içinde, İstanbul'da düzenlenen Türkiye, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Hırvatistan, Moldova ve Karadağ'ın tam üye olarak katıldığı Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci zirvesine değinen Erdoğan, "Bölge ülkelerinin kendi aralarındaki işbirliğini geliştirme ve Güneydoğu Avrupa'ya kalıcı istikrar getirme yönündeki iradelerinin sembolü olan bu süreç, bölgenin ortak iradesini ve özgün sesini yansıtan tek Balkan işbirliği forumudur. Bu özelliğiyle, 1930, 1950 ve 1980'li yıllardaki Balkan işbirliği modellerinin siyasi mirasçısı olarak nitelendirilebilir. Türkiye, bölgesel konuların ele alınarak, bölgesel çözüm yollarının üretilebileceği bir Üst Düzey Siyasi İşbirliği Forumu olarak gördüğü Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci'ne, bölgenin özgün sesi olması nedeniyle özel önem vermektedir" şeklinde konuştu.
AR-GE FAALİYETLERİ
Türkiye'nin potansiyelinin de, hedeflerinin de çok büyük olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomiyi güçlendirmeyi, istikrarlı büyümeyi temin etmeyi ve uzak olmayan bir gelecekte dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi hedeflediklerini yineledi. Bu hedefi yakalamak için yeniliklere açık olmak, Araştırma Geliştirme (Ar-Ge) çalışmalarında, son yıllarda yakalanan ivmeyi daha da arttırmak gerektiğini vurguladı. Erdoğan, 2002 ile 2008 yılları arasında, 2008 sabit fiyatları ile Ar-Ge harcamalarında ülke olarak üç kata yakın bir artış sağlandığını belirterek, bu artış hızında Türkiye'nin bugün Çin'den sonra dünyada ikinci ülke konumunda olduğunu söyledi. Dünyada araştırmacı sayısını en hızlı artıran ikinci ülkenin de yine Türkiye olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Özel sektörün Ar-Ge'ye ayırdığı finans kaynağı 2007 yılında tarihimizde ilk kez kamu kaynaklarından ayrılan miktarı aştı. Özel sektörde çalışan araştırmaclı sayısı 2002 yılına göre 2008 yılında 4,5 kat arttı. Özel sektöre 2000-2004 yıları arasındaki beş yıllık dönemde verilen toplam destek sabit fiyatlarla 360 milyon lira iken, 2005-2009 yılları arasındaki beş yıllık dönemde 4 kat artışla bu rakam 1 milyar 300 milyon liraya yükseldi. 2005-2010 arasında DPT'nin Üniversiteler, TÜBİTAK ve diğer kamu
kurumlarına tahsis ettiği Teknolojik Araştırma Sektörü yatırım ödeneği 6,5 milyar liraya ulaştı. Aynı yıllar için TÜBİTAK aracılığı ile akademik projelere verilen destek 50 milyon liradan 13 katlık bir artışla 680 milyon liraya çıktı. Evet, üniversitelere verilen proje desteği, 50 milyondan 680 milyona çıktı. 2008 ve 2009 yıllarında Ar-Ge Teşvik Yasası'ndan yararlanan 600 mükellefimize 2 milyar liraya yakın Ar-Ge vergi indirimi sağlandı. Bu tablo ülkemiz adına bir gurur tablosudur, bir umut tablosudur."
"MEDENİYET YÜRÜYÜŞÜNDEN RAHATSIZ OLANLAR"
Tamamlanan her yatırım, açılan her tesis, gerçekleştirilen her hizmetin, Türkiye'nin mutlu ve müreffeh yarınlara doğru attığı hayırlı adımlar olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin adım adım aydınlık geleceğini inşa ettiğini söyledi. Erdoğan, "Milletimiz günbegün hak ettiği medeniyet seviyesine doğru ilerliyor. Bu büyük milletin medeniyet yürüyüşünden rahatsız olanlar önümüze ne kadar taş koymaya, ne kadar engel çıkarmaya çalışırlarsa çalışsınlar, biz inançla yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Canlarını bu ülkenin varlığını, birliğini, geleceğini ve ideallerini korumak uğrunda veren aziz şehitlerimizi de hiçbir zaman unutmayacağız. Bu vesileyle bütün şehitlerimize bir kere daha Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyor, gazilerimize de acil şifalar temenni ediyorum. Allah Türkiye'nin yolunu, bahtını, ufkunu açık etsin" diyerek sözlerine son verdi.
kaynak