ALIEN_07
Türk Genci

Erdoğan'ın başdanışmanı Ömer Çelik dini merkezli tartışmaların iyi yönetilemediğini düşünüyor 16 Nisan 2007 10:59
3N+1K
KİM: "Başbakan'a yakın isimler" listesinin bir borsası var; o borsada bir gün çıkan, yarın inmiş olabilir. O yüzden "yakınlar arasında en yakın kim", bunu tam olarak bilemeyiz. Fakat bildiğimiz, Ömer Çelik'in konumunun her zaman özel bir yeri olduğu ve yaklaşık 10 yıldır Başbakan Erdoğan'la "aynı yollarda beraber yürüdüğüdür." Çelik, 15 Haziran 1968'de Adana'da doğdu. Gazi Üniversitesi'nde kamu yönetimi okudu; siyaset bilimi mastırı yaptı. Yeniyüzyıl, Yeni Şafak, Star ve Sabah gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 3 Kasım'da AKP Adana Milletvekili seçilen Çelik, Başbakan'ın Siyasi Başdanışmanı...
NEDEN: Acaba geri sayım bittiğinde haftalar önce kapattığımız gözlerimizi nerede açacağız?.. Yeni dönem siyasetin "forvet" isimlerinden Çelik'ten işte bunu öğrenmeye çalıştık ve bir bilene danıştık...
NE ZAMAN: 13 Nisan, Cuma günü.
NEREDE: Milliyet'in Ankara Bürosu'nda ve fotoğraf çekimi sırasında Ankara'daki evinde...
Sevgili Milliyet okurları, Merhaba...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Cumhuriyetin niteliklerine sözde değil, özde bağlı cumhurbaşkanı istiyoruz" dediğinde, acaba Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı kastetmiş olabilir mi?
Hayır, Büyükanıt'ın konuşmasının o bölümündeki girişine bakarsanız, dediği şu: "Bizim değerlerimizi biliyorsunuz. Ama biz kişileri konuşmayız, biz cumhuriyet ilkelerine bağlılığı konuşuruz." Bu konuşmadan birinin kastedildiği anlamı çıkmaz. Kaldı ki Sayın Büyükanıt İkinci Başkan olarak, Kara Kuvvetleri komutanı olarak Sayın Başbakan'la çalıştı. Birilerine göre madem asker böyle düşünüyordu, o zaman Başbakan'la çok yakın bir işbirliği içinde çalışılan dönemde niçin böyle bir gündemleri olmadı? Zaten o konuşmanın ardından yapılan yorumlar da herkesin meşrebine göre... "Başbakan Köşk'e çıkarsa asker protesto edecek" diyenler bile var... Peki ama, protesto edilecekse niçin bunca süre boyunca hiç protesto edilmedi?
Daha sert bir laf söylerdim
Protesto da edilmesin zaten; ama Büyükanıt'ın laflarını da hiç mi üzerinize alınmıyorsunuz? Yani eğer topu göğsünüzde yumuşatmaya çalışıyorsanız o ayrı mesele, ama bu açıklamayı gerçekten çok mu dikensiz buldunuz?
Hayır ama, burada şöyle bir şey var; siz bana 'sözde değil özde lafını' der miydiniz diye sorsanız, inanın ben daha sertini söylerdim. Çünkü ben bunu cumhuriyet ilkelerine bağlılık açısından sadece dini anlamda şüphe duyulacaklara karşı bir tarif olarak algılamıyorum. Mesela birisi çıkıp da demişse ki, "Kurşun atan da yiyen de bizdendir" ben orada da cumhuriyete bağlılık tartışması yaparım. Bir başka lider çıkıp, "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" derse, ben yine orada ilkelere bağlılığı tartışırım. Çünkü bunlar söylendiğinde laiklik ilkesi kadar kuvvetli, hukuk devleti ilkesine karşı bir şüphe doğuyor. Şimdi ben topu orta sahada ayağımda falan dolaştırmıyorum. Ama bir şey söylenecekse açık söylenir, söylenmiyorsa da sistem işler.
Geçmişteki sözleri yanlıştı
Niyetim sizi geçmişle taciz etmek değil; ama şu hafızalardaki bütün cümleleri konuşalım: "Elhamdülillah şeriatçıyız", "İstanbul'un imamıyım", "Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır", "Demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır.", "En üst belirleyici İslamın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir"; "Ya Müslüman olacaksın, ya laik." Bunları diyen de Başbakan...
Peki, ben şimdi size söylüyorum; bu sözlerin hepsi yanlıştır. Yanlıştır, yanlış sözlerdir bunlar. Zaten Başbakan da çıkıp "Hayır, ben o gün doğru söyledim, bu sözlerin arkasında duruyorum ve bugün siyaset yapmaktaki amacım bu sözlerimi hayata geçirmektir" demiyor. Önemli olan beş yıl içerisinde Başbakanlık yaparken bu sözleri haklı çıkaracak bir iş yapmış mıdır? Hayır.
Geniş yerden bakmalıyız
Kabul; tebliğ edilene inanmak, değişime inanmak, hepsi tamam. Ama peki Başbakan bu sözlerini unutturacak bir şey yaptı mı? Yani en son söylediği "Hitler de laikti" demek amacına uygun bir benzetme miydi?
Burada doğru cümle, yanlış cümle yerine daha geniş bir yerden bakalım: Bunları söyleyen birisi hâlâ böyle düşünüyor olsa, Türkiye'yi AB'ye sokmak için bu kadar canla başla çalışır mı? Bu bir. İki, uluslararası barışa katkıda bulunmak için Papa'nın cenazesine gider mi? Üç, Schröder ile birlikte Antalya'da kilise açar mı? Dört, Medeniyetler Arası İşbirliği Projesi'nde Eşbaşkan olması dünya tarafından kabul görür mü? Beş, yurtdışındaki, Türklere cami yerine okul yaptırın, der mi?
Hassasiyet en üst düzeyde
İyi de zaten "AKP ne yapıyorsa AB için, yabancı sermaye için yapıyor" da denmiyor mu? Ama mesela şeriat yanlısı o kitapları çıkaran Tuzla veya Eyüp belediye başkanları da görevden alınmıyor?
Bu konulardaki anayasal ve kültürel hassasiyet en üst düzeydedir, bunda şüphe yok. Ama evet şu olmuş olabilir, Türkiye'de dini merkezli tartışmaların, krizlerin yönetilmesi açısından iyi bir performans gösterilememiştir denilebilir. Ancak şu da söylenmelidir; kadın müftü yardımcılarının atanması, din adamlarının birkaç dil bilmesi gibi hassasiyetler gösterilmiştir.
Fakat bana sorarsanız, dinin siyasal istismarının önüne geçilmesi ve gerçek anlamda modern bir din eğitim verilmesi konularında daha iyi bir performans gösterilebilirdi. Aynı şekilde etnik sorun konusunda da... Ama unutmayalım ki bu bahsettiklerimiz en az 150 yıllık ve son derece karmaşık sosyal sorunlardır. Ayrıca bu hükümet dönemindeki öncelik reform süreci, demokratikleşme ve mali disiplindi.
Füze yörüngeye oturacak
Yeni döneme bakarsak... Cumhurbaşkanı+ Meclis Başkanı+ Başbakan: Üçünün de AKP'den çıktığı bir dönemin adı sizce ne olur; mesela "bürokrasinin restorasyonu dönemi" mi olur?
Ben meseleye kişiler ve makamlar düzeyinde bakmam. Benim bakışım Türkiye'nin kendi yerli dinamikleriyle evrensel düzeye tam olarak ulaşmasıdır. O yüzden şöyle bir örnek vereceğim: Birinci dönemde istikrar füzesi rampadan fırlatıldı ve tam atmosferden çıkma sınırına geldi. Biliyorsunuz, tam o atmosferden çıkma sınırında ikinci bir ateşleme olur, füze o ateşlemeyle atmosferden çıkar ve yörüngesine oturur. İşte genel seçimlerden sonra başlayacak olan ikinci dönem bu yörüngeye oturma dönemi olacak.
Kuşku olsa, parti aşağı iner
Aslına bakarsanız tam da bundan korkuluyor: Devletin yörüngesine AKP anlayışı oturacak ve YÖK, Anayasa Mahkemesi, idari yapı, MEB, hepsi değişecek?.. Ne dersiniz?
Bir kere zaten böyle bir tehlike yok da, olsa bile buna karşı duranlardan ve sesi en çok çıkanlardan biri de ben olurum. Ve pek çok arkadaşımız da bu düşüncede, bu bir. İkincisi Başbakan'ın söylediği çok önemli bir söz var; "Rejimimiz sadece devlet yönetimini ilgilendiren bir unsur değil, artık milletimizin karakteri haline gelmiştir." Benim partim ya da başka bir parti, çok açık söylüyorum: Rejim, anayasal düzen, insanların hayat tarzı... Bu tip konularda en ufak bir kuşku oluşturursa o parti zaten tepe taklak aşağı iner. Bunun için de 28 Şubat filan gerekmez.
Mitingin rövanşını almayız
Bu cumhurbaşkanlığı sürecinde sizce asıl ters giden şey ne?
Şu anda bize siyasal psikiyatri yapılıyor. Sanki Başbakan'ın kafasında gizli bir ajanda var. Sanki Başbakan olmuş biri ülke için tehdit teşkil etmiyor da cumhurbaşkanı olunca tehdit teşkil edecekmiş gibi bir tavır var. Ve bu kuşkuları seslendirenler de sadece kurumsal olarak sesi çıkanlar. Oysa halka sorduğunuzda halkın Başbakan'ın Köşk'e çıkmasında rejim bakımından herhangi bir kaygısı yok. Sadece acaba istikrar sürer mi sürmez mi, bu bakımdan bir kuşku var.
Tandoğan'da kaç kişi toplanırsa bunu aleyhte bir kuşku olarak kabul edeceksiniz?
Sayısal olarak ne toplanırsa toplansın bunu bir kuşku olarak kabul etmem. Kimisi 50 bin toplanırsa başarısız olur, kimisi bir milyon toplanırsa başarılı olur diyor.
Bu kökten yanlış. Çünkü burada sayısal değil, siyasi meşruiyet önemlidir. Bu mitingi bir fay kırığı şekline dönüştürme teşebbüsü meşru değildir, ki şu anda öyle bir faaliyet yürütmeye çalışan birileri var.
Hepsi vatandaşımız
Başbakan bu mitingi nasıl karşılar; sizce Çankaya kararını etkiler mi?
Mitingi demokratik bir hak olarak görür. Ayrıca Tandoğan'a gelenler, vatandaşlarımızın hepsi değil, o nedenle Başbakan'ın karar sürecinde yaptığı istişarelerdeki diğer unsurlar gibi dikkate alınır, ama tek başına belirleyici olmaz...
Diyelim ki Başbakan Köşk'e aday oldu, ama bir şekilde engellendi; sizce o zaman Tandoğan
Meydanı'na kaç kişi çıkar?
Birincisi, bunun engellenmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Milli irade dayatma kabul etmez. İkincisi, bizim siyasi çizgimizin sağduyusu, o meydanlara yüz katı kalabalık toplayacak güce sahip olsak bile, bu tip rövanşist yaklaşımlara izin vermez. O meydana dün toplananlar da yarın toplanacaklar da hepsi bizim vatandaşlarımızdır. Onlar arasında siyasi çıkarlarımız için bir husumet doğmasına, fay kırığı oluşmasına imkân vermeyiz.