Baş örtüsü Meselesi Ve Aihm

asmiralay

New member
Başörtüsü Yasağı ve AİHM

Çelişkiler, Çifte Standartlar ve Naiflikler


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bugün Leyla Şahin’in üniversitelerdeki başörtüsü yasağından ötürü insan haklarına aykırı olarak mağdur edildiği iddiası ile Türkiye’yi dava etmesiyle ilgili toplandı ve kararını verdi. Bilindiği gibi bu konuda daha önce alt mahkeme Türkiye’yi özel şartlarından ötürü haklı bulmuştu ve Leyla Şahin temyize giderek en üst mahkemeye başvurmuştu. AİHM’nin kararları temyiz edilemeyen üst mahkemesi de aynı şekilde Türkiye’yi haklı buldu, üstelik 16’ya karşı 1’lik bir çoğunlukla. Yani mahkeme üyelerinden sadece BİR tanesi bunun bir İnsan Hakları ihlali olduğunu düşünüyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/aihs_01.html)’ndeki ilgili maddeler şunlardır:

Madde 9
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.

Madde 10
İfade özgürlüğü
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.

Bu maddelere bakıldığında hemen dikkati çekenin, bu hak ve özgürlüklerin sürekli yaşanılan ülkedeki kamu düzeni ve güvenliği ile ilgili kanun ve kurallara tabi olduğu görülür. Yani ülke kanunları üzerinde olması gereken bu sözleşme, kamu düzeni ve güvenliği söz konusu ise hemen ülke kanunlarını kendi üstünde kabul etmektedir. Bu durum aslında bu sözleşmenin tamamen duruma göre değerlendirmeler yapan bir mahkeme ortaya çıkaracağını göstermektedir. Yani aslında bu mahkemenin aldığı her karar siyasidir ve mahkemede üye bulunan yargıçların ideolojik duruşlarına ve kamu düzeni ve güvenliğini nasıl anlayıp nelere tercih edeceklerine bağlıdır.

Buna karşın Birleşmiş Milletler’de 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/iheb.html)’nin ilgili maddelerinin ise böyle istisnalara yer vermediğini görüyoruz. Ancak bu beyannamenin de son iki maddesindeki ifadelerin, yine bu hak ve özgürlüklerin kullanımının hukuki olup olmadığını tamamen keyfi belirlemelere mahal verebilecek şekilde düzenlendiğini görüyoruz. Konumuzla ilgili maddeleri ve son iki maddeyi okuyalım.

Dava ile ilgili maddeler:

Madde 1
Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirlerine karşı bir kardeşlik anlayışıyla davranır.

Madde 2
Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirgede ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir.
Ayrıca ister bağımsız olsun, ister vesayet altında ya da kendi kendini yönetmeyen bir ülke olsun, ister başka bir egemenlik sınırlaması altında bulunsun, bir kimsenin uyruğunda bulunduğu ülke ya da alanın siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım gözetilemez.

Madde 18
Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır. Bu hak, din inancını değiştirme özgürlüğünü ve din ya da inancını, tek başına ya da topluca ve açık ya da özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.

Madde 19
Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.

Madde 26
1. Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğrenim yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır.
2. Eğitim, insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yöneliktir. Eğitim, tüm uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirir ve Birleşmiş Milletlerin, barışın korunması yolundaki etkinliklerini daha da geliştirir.
3. Ana babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikle hak sahibidir.

Sınırlayacı/Kısıtlayıcı Maddeler:

Madde 29
1. Herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.
2. Herkes, hak ve özgürlüklerini kullanırken, ancak başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refah gereklerinin karşılanması amacıyla yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olabilir.
3. Bu hak ve özgürlükler, hiçbir koşulda Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.

Madde 30
Bu Bildirgenin hiçbir hükmü, herhangi bir Devlet, grup ya da burada ileri sürülen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yokedilmesini amaçlayan herhangi bir etkinlikte ve eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.

Gelelim bu dava ile ilgili çelişki, çifte standart ve naifliklere.

Çelişki 1: Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, gerekse İnsan Hakları Evrensel Beyannameleri saydıkları o kadar güzel hak ve özgürlükten sonra kamu düzeni ve güvenliği gibi son derece tartışmaya açık, keyfi yorumlamalara her zaman tabi ve çifte standartlara mahal verecek istisnalar koyması bir çelişkidir. Böyle istisnalar tabiki gereklidir, ancak hangi kavramın sınırının ne olduğu iyice açıklanarak bu yapılmalıdır. Yoksa keyfi uygulamalar karşısında insanların mağdur olması ve dertlerini hiçbir yere açıklayamamaları sonucu doğar.

Çelişki 2: AİHM’nin Türkiye’nin aleyhinde verdiği tüm kararları (PKK militanları, Rumlar, DEHAP, Kürt vatandaşlar gibi) siyasi ve haksız olarak değerlendiren Kemalist, Ulusalcı ve Laik çevreler, AİHM’nin İslami yaşam veya düşüncelerinden ötürü mağdur edilen insanların aleyhinde verdiği kararları (Refah Partisi, Türban yasağı gibi) ise son derece adil, hukuki ve haklı görmektedirler. AİHM’yi bir taraftan Türkiye’yi sürekli bölmeye, parçalamaya çalışan bir kurum olarak görürken, diğer taraftan “Çağdaş, Laik ve Demokratik” Türkiye’nin ne kadar haklı olduğunu ispatlayan bir kurum olarak görmek büyük bir çelişkidir.

Çelişki 3: Batı’yı adaletsizliğin, zulümün ve zorbalığın kaynağı ve AİHM, Birleşmiş Milletler gibi kurumları bunun hukukileştirilmesinin bir aracı olarak gören, bununla ilgili beyanatlarda bulunanların, yine aynı Batı ve o aynı Batı’nın oluşturduğu bu kurumlara adalet ve hak talebiyle başvurması büyük bir çelişkidir.

Çifte Standart: AİHM’ye Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlarla ilgili giden hemen hemen her dava Türkiye Aleyhine sonuçlanmaktadır. Bu kararların bir kısmı doğru olsa da, diğer bir kısmının ya siyasi olması gerekir, ya da siyasi değil de gerçekten hak ve özgürlükler bunu gerektiriyorsa, aynı kararların İslam sözkonusu olduğunda da verilmesi gerekir. Örneğin HADEP’in kapatılması ve yöneticileri ile ilgili kararlar hukuksuz bulunurken, bu Refah Partisi ve yöneticileri için söz konusu olmadı. Bu durumda AİHM çifte standart uygulamaktadır!

Naiflik: Batı’nın ve kurumlarının adalet, hak ve özgürlük anlayışlarının nasıl olduğu ortadayken (Irak, Afganistan, Filisten ve benzeri ülkelerde yaşananlara sessizlik hatta destek verme, Fransa’da okullardaki yasaklar v.b.), hala bunların adaleti sağlayabileceğini ve güvence altına alabileceğini düşünmek büyük bir naiflik, saflıktır!

Ancak bana göre en büyük çelişki ve saflık Allah’ın emri olan bir uygulamanın iznini ve bununla ilgili adaleti, hayatlarından sadece Allah’ı ve İslam’ı değil her türlü din ve dinsel varlığı uzaklaştırdıkları gibi, İslam'ı bir din olarak kabul etmekte zorlananlardan beklemektir!

Esen kalın..

internetten alıntıdır,,,ilgimi çekti sizlerle paylaşmak istedim
 

aslaasla

New member
Çelişki 2: AİHM’nin Türkiye’nin aleyhinde verdiği tüm kararları (PKK militanları, Rumlar, DEHAP, Kürt vatandaşlar gibi) siyasi ve haksız olarak değerlendiren Kemalist, Ulusalcı ve Laik çevreler, AİHM’nin İslami yaşam veya düşüncelerinden ötürü mağdur edilen insanların aleyhinde verdiği kararları (Refah Partisi, Türban yasağı gibi) ise son derece adil, hukuki ve haklı görmektedirler. AİHM’yi bir taraftan Türkiye’yi sürekli bölmeye, parçalamaya çalışan bir kurum olarak görürken, diğer taraftan “Çağdaş, Laik ve Demokratik” Türkiye’nin ne kadar haklı olduğunu ispatlayan bir kurum olarak görmek büyük bir çelişkidir.

gerçektende böyle oldu.bütün çevreler işine geldikleri gibi davranmadılarmı bu karrarlarda
 

algoritmaA

New member
paylaşım için sağolsın aslında hukuğun yda ozgurluğun bir kesimin tekelinde olduğunu tüm bu olaylar bize çok iyi gosterdi..
 

HTML

Üst