Başörtüsü Bahane

YaRpAK.

New member


Başörtüsü Bahane

Bir mahkeme salonunu göz önüne getirin.. Hâkim kürsüde oturuyor, kararı okuyor.. "Savunma makamı" ayakta.
Hâkim diyor ki;
"Yaptığın iş Anayasa'ya aykırı, Lozan'a aykırı. Devlet'i yok sayıyor, ortadan kaldırıyor.."
Çok değil 60 sene önce bu suçların cezası "idam"dı.. "Anayasayı tağyir, tebdil" ile sonuçlanan çok idam gerekçesi dinlemiştik 60'lı yıllarda..
Ama bu sefer hakim idam verip kalemini kırmıyor, muhatabına "yaptıklarını bir daha gözden geçir" diyor..
Hâkim, Cumhurbaşkanı. Muhatabı Meclis. Konu Vakıflar Yasası..
Yâni bünyesinde, çıkarılacak yasaların usulüne uygun olduğunu sağlamak üzere bir "Kanunlar Dairesi" bulunduğu halde Lozan'ı delen, Anayasa'ya aykırı olan ve Devlet'i yok sayan, yok eden bir yasayı çıkaran da yine Meclis..
Meclis'te tek parti iktidarı mevcut..
Akepe'nin de gözü, aklı fikri her ne olursa olsun AB'ye girmek..
Akepe'nin gözünü AB bürümüş.
Kıbrıs'mış, Azınlık Vakıfları imiş, hiç önemli değil..
Akepe'nin "vücut dilinden anlayan" oligarşik bürokratlarından Namık Tan geçen hafta Avrupa Birliği Komisyonu'nun aldığı "ilişkileri kısmen askıya alma" konusundaki tavsiye kararının üzerine ne dedi: "Karar hiçbir şekilde objektif değildir. Ancak halkımızın iyiliği için bu sürece devam edeceğiz" dedi.
"Halkımızın iyiliği için"..
Hangi "halkın"?
Nereye kadar?
Meclis, Anayasa'ya aykırı, Lozan'a aykırı, hukuk sistemine uymayan yasa çıkarabilir mi?
Bakın Cumhurbaşkanı geri gönderme yazsısında ne diyor?
"Lozan Antlaşması'nın getirdiği koruma ve güvenceler aşılarak azınlık vakıflarına, amaçları doğrultusunda giderek etkinleşme olanağı sağlanmıştır".
Sezer kamuoyunda çok tartışılan yasanın 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için Meclis'e geri gönderdi. Bu maddeler;
a) Yabancıların vakıf kurabilmesini,
b) Vakıfların mal edinimleri ve taşınmazları üzerinde tasarrufta bulunmalarını,
c) Mazbut vakıfların taşınmazlarının değerlendirilmesini,
d) Cemaat vakıflarının aynı cemaate ait başka vakfa tahsisini,
e) Vakıfların uluslararası faaliyette bulunmasını, yurtdışında şube açabilme ve yurtdışındaki vakıflara üye olabilmelerini, buralardan bağış alabilmelerini ya da bağışta bulunabilmelerini,
f) Ekonomik işletmeler kurabilmelerini ve şirketlere ortak olabilmelerini düzenliyor.
Yâni kıymetli okuyucu konu hem azınlık vakıflarıdır, azınlıkların yasadışı, hukukdışı, Lozan dışı palazlanmalarıdır hem "yabancı vakıflar"ın Türkiye'ye burunlarını sokabilmeleridir.
Hablemitoğlu boşuna mı "şehit" edilmişti?
Sezer'in bir hukuk dersi olabilecek değer ve önemdeki veto gerekçeleri ise şöyle:
1. İzin verilen faaliyetleri vakıf senetleri ya da vakfıyelerde bulunma koşuluna bağlamayan yasa hükümleri Anayasa'ya aykırı.
2. Yasa; mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf vakıfları ile yeni vakıfları kapsamaktadır. Lozan Antlaşması'na dayanan azınlık vakıfları için de değişiklikler yapılmıştır. Lozan Antlaşması, Cumhuriyet dönemi hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu niteliği nedeniyle, Antlaşma kuralları anayasal değerdedir. Yasanın da Lozan'a uyması gerekir. Türk Devrimi'nin tasfiye ettiği 'şer-i hukuk' düzeni içinde kurulmuş eski vakıfların tasfiyesini amaçlayan yaklaşımın ve bu yaklaşımın gereği olarak tüm eski vakıflar üzerinde Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla kurulan oldukça sıkı izin ve denetim sisteminin, neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldığı görülmektedir.
3. Azınlık vakıflarının eski vakıf olmalarına karşın mazbut vakıflar arasına alınmasının önü kesilmiştir. Cemaat vakıflarının, mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine de olanak sağlanmaktadır.
4. Eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların yeni bir vakıf türü biçiminde sosyal yaşama katılımını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle, ulusal çıkarlar ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaksız.
5. Vakıflar Meclisi'nde cemaat vakıflarınca seçilecek bir üyenin de bulunması, bu vakıfları, Lozan Antlaşması'ndaki konumlarının çok ötesine çıkaracaktır.
6. Yasayla vakıf yöneticilerine 500 YTL idari para cezası verilmesi, buna karşı Kabahatler Yasası'na göre itiraz hakkı öngörülmüştür. Oysa Kabahatler Yasası'nın 3. maddesi 1 Mart'ta iptal edilmiştir.
7. Yasayla Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Daire Başkanı'nın atamasında Cumhurbaşkanı söz sahibi olmaktan çıkarılmıştır. Bu, Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır.
Bir tek yasada bu kadar çok yanlış nasıl yapılabilir?
Barthalemeos diyor ki; "Gitmeyiz. Biz 17 asırdır buradayız. Ve burası Ortodoks âleminin merkezi. Ortodoks dünyasının en önemli makamlarının Türk topraklarında olması bir nimettir. İstanbul medeniyetler beşiğidir diyoruz. İstanbul için önemli değil mi? Bize daha büyük saygı lazım".
Fransız ART Kanalının kendisiyle ilgili olarak çektiği belgeselde de "İstanbul bizim Kudüs'ümüzdür. Gidecek değiliz" denmişti..
Yâni, "Ev sahibi benim" diyor.
Avukatları Kezban Hatemi de "Mütekabiliyet yabancıya karşı olur, bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bir şey daha var, bu beldenin bizden evvelki efendileri" diyor..
Hatemi'nin kendisini o "beldenin eski efendileri" karşısında şimdi hangi konumda hissettiğini bilmiyorum..
Ama ben kendimi köle değil, efendi hissediyorum..
Efendi olarak hissettiğim için de "mütekabiliyet"i Yunan ve Türk vatandaşları arasında değil; Lozan'da saptanan, kayıt altına alınan "iki taraflı azınlıklar" olarak ele alıyorum..
Lozan'da Batı Trakya Müslümanları ve İstanbul Ortodokslarından söz ediliyorsa burada elbette "karşılıklılık" söz konusudur.
Kendimi eski efendiye tâbi, metbû, bende, borçlu hissetmediğim için de vakıflarına, vakıflarının bir "sivil örümceğin ağı" gibi ülkemi, vatanımı sarmasına karşıyım..
Köle ruhlu değilim..
De asıl konu o değil..
Asıl konu Çankaya'ya başörtüsünün çıkması değil..
O teferruat.
Başörtüsüne takılıp asıl konuyu, önemli noktayı gözden kaçırmayın..
Çankaya'nın.
Sezer'den sonraki muhtemel sâkini döneminde böyle bir yasa..
"Bu yasa"..
Onay için önüne gelirse..
"Çankaya'nın muhtemel yeni sâkini" bu kadar gerekçe ile iade edecek mi, yoksa Lozan'a, anayasa'ya, hukuk sistemine aykırı olup olmadığını düşünmeden imzayı basacak mı?
Asıl soru, düşünülmesi gereken asıl konu budur..
Konu Lozan, Anayasa ve modern hukuk ve devletin varlığı meselesidir.. Başörtüsü değil..
Teferruatla uğraşmayın..
"Mevzuubahis olan vatansa, gerisi teferruattır."
Hüseyin MÜMTAZ
http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=293
 

HTML

Üst