Bİr SalaĞin Mektubu

maybe_

New member



Tanrım, yoluma hayatımı aydınlatan ve yağma eden büyük bir aşk çıkar!
- Michel Tournier

‘Sude’;

Gördüğün gibi Sude tırnak içinde.
Niçin?
Çünkü iki Sude var.
Nasıl?
Şöyle:

Son mektuplarımızı tekrar tekrar okudum. Sadece yazılanları değil, satır aralarını da... Bu şekilde okudum, çünkü metnin kendisi yazarın maksadını ele verirken, satıraraları, yazarın ruh halini ele verir.
Okuduklarımdan iki önemli cümlenin altını çizdim. Bu iki cümle de sana ait.
Birincisi:
‘O eski salak Sude değilim.’
İkincisi:
‘Kafayı bana salak gibi takmışsın.’
‘Salaklık’ üzerine çok mu düşündün bilmiyorum, ama bildiğim, ‘salaklığı’ iyi okuyamadığındır. Salaklığa vurup ona sırt dönerken, akla vurgu yapıp ona gidiyorsun. Çok net bir şekilde artık ‘salak’ değilsin, içindeki kocaman akıl dirilmiş onun sırtına binip gidiyorsun.
Bir itirafta bulunayım. Sen de hatırlarsın. Akıllı bir Sadi'yle tanışmıştın. Hani Menzil dolayımındaki ruh durumlarını bir tür ‘salaklık’ olarak değerlendirip seni sıkıştırmıştı.
Felsefenin, yani aklın oltasında kuyruk sallayan bir Sadi'ydi o. Ne hikmetse bu Sadi ‘bir şekilde’ seni sevmişti. Sevmişti ama...
Belki anlamadın ama, radikal bir kararla senden vazgeçen, bütün ısrarlarına kulak tıkayan Sadi'nin sığındığı tek bir şey vardı: akıl...
Akıl ona ‘hikmetli’ olanı değil, ‘doğru’ olanı yaptırdı. Kalpten çok aklın adamıydı o. Ve o adam; kalbe vurgu yapan, hikmeti işaretleyen ‘salak’ Sude’yi gerisine itti.
Gerisine itti de ne oldu?
Aklın açtığı yolda kendini savruluşa bıraktı.
Kıyıdan kıyıya vurdu kendini. ‘Akıl tutulması’ içinde bir tüy gibi sarsıldı. Aklın soru ve cevaplarından ‘yaşanılır’ bir ada kurma yolunda epey yaralandı.
Evet epey yaralandı, yara(r)landı. Yaralarına şifa ararken yaralarından yararlandı. Kendisine iyi gelen her bir merhem onu akıldan etti, ona bir kalp sundu. Akıldan düştükçe kalpte konuklandı.
Kalbi, ‘ev’i bildi. Uzun yolculuklardan dönen her yolcu gibi, ‘ev’inde, yolculuklarından dersler çıkardı. Çıkan her bir ders kalbini biraz daha diriltti, ‘ev’ini biraz daha yaşanılır kıldı.
Akılla vurulmuştu Sadi! (Ve akılla vurmuştu seni.) Aklın işaretlediği yollarda yaralanmış, ölüme yakınlaşmıştı. Yaraları ise onu merhemlere, şifaya götürmüştü. Merhem ve şifa, kalpteydi; kalbin emrine girmiş selim bir akıldaydı.
Sadi nihayet İbni Rüşd’ten İbni Arabi’ye vardı. Homeros’tan Mevlana’ya... Modern olandan hikmete... Sadi, o kışkırtılmış, haddinden çıkartılmış ukala akıldan düştükçe ‘menzil’ine vardı, iki kere ikinin mutlaka dört etmesi gerekmediğine inanan ‘saf’ların arasına karışıp ‘salak’laştı. Bir şekilde dirilen kalbiyle iyileşti, iyileştikçe salaklaştı. Ve salak Sadi bir şey hatırladı: Aslında kendisine cennet olan, ama yitirdiği bir salağı... Salak Sude’yi... Sude’yi daha da sevdi. Sevdi, bir daha sevdi. Dirildi ve sevdi, sevdi ve dirildi.
Dirilmekle seven, sevmekle dirilen salak Sadi, Sude’yi bulamadı. Sude çoktan ‘akıl’lanmıştı. O artık ‘salak’ Sude değil, ‘akıllı Sude’ydi. Şeytana yakın olmayı menfaati bilen, çoğu yerde şeytanın avukatlığını yapan aklın karıştırdığı asab bozucu bir tarihi dillendiriyordu Sude. Bağıra bağıra, ‘O eski salak Sude değilim!’ diyordu.
Şimdi ben, yani salak Sadi, son mektuplarımızı okuyunca; ‘o eski salak Sude’yi bulmayı umarken, ‘akıllı Sude’yle karşılaştığımı anlamış bulunuyorum. Ve Sude bu yüzden ‘tırnak’ içinde. Çünkü mektuba başlarken, ‘Hangi Sude?’ sorusuyla uğraşıyordum.
Akıl içinde ölen, ama kalbe vardıkça dirilen (dolayısıyla biraz salaklaşan) Sadi, kalpte dipdiri olarak bıraktığı Sude’yi bu sefer aklın içinde ölüme yatmış bir şekilde görüyor. Ben bir tespitte bulunuyorum. Katılmayabilirsin. Şu bir gerçek ki, ben dirilen bir ölüyüm; sen ise, ölen bir dirisin. Haklısın; dilinde, sözünde, bakışında, algısında ‘hayat’ olan o salak Sude değilsin. Böylesi ölüm çoğaltan, böylesi kıran ve döken, kenar mahalle kadınının diliyle kesip biçen, ‘yüzeyde’ seyreden biri ancak ‘akıllı’ olabilir. Evet, ben ‘akıllı Sude’yle karşı karşıyayım.
Canı cehenneme akıl! Sen kalp öldürmekten, insan öldürmekten başka ne yapabilirsin!? Hayatı zindana dönüştüren pozitivist (kasçı, kemikçi, net doğrucu, hikmete yabancı) felsefenin kurucu babası akıl! Savaşların, nefretlerin, yıkımların, Fellucelerin, Bushların akrabası akıl! Sen ne anlarsın salaklıktan?! Şimdi bu satırları okuyan ‘Akıllı Sude’; Çok üzgünüm. Ben salak Sadi, o eski salak Sude’yi arıyordum. O benim hayatım, o benim dirilişimin sebebi, o benim cennetim, o benim kalbim, o benim evim, o benim yurdum... Şimdi söylüyorsun ki bana, ‘o eski salak Sude’ öldü. Zamanı mıydı şimdi bu haberin? Ben salaklaşmışken, bir salak olarak ona (salak Sude’ye) dönmüşken o niçin gider ki? Sana da haksızlık etmeyeyim. Her ‘akıllı’ tip gibi, ‘kötü’ haber verdin. ‘İyi’den haberiniz yok ki!
Dedim ya, üzgünüm. Seni rahatsız ettim. Seni ‘o eski salak Sude’ sandım, aldandım. Madem ki o değilsin, kalsın, istemiyorum. Git ‘akıllı’ adam(lar)a, git! Madem ki salak Sude öldü, ben de bu haberi alıp kalbime gömeceğim. Ten ne ki? Ben çoktan ruhuyla hemdem olmuşum.
Senin için çok üzgünüm. Aklın sırtına binmiş ya da aklı sırtlamış bir şekilde böylesine koşturman, böylesine kilitlenmen, kaskatılaşman hayra alamet değil. Bir gün yaralanırsan eğer, yaralanıp yararlanırsan, biz iki salak (salak Sadi-salak Sude) ‘kalb’ denen ülkedeyiz. Seni yanıbaşımızda bulmak, seninle bütünleşmek ikimizin de cenneti olacaktır.
Hayır...
Bu mektup; edebiyattan ve felsefeden gelmiyor, hikmetten ve sahicilikten gönderiliyor.
Rahmet... Rahmet... Rahmet...
 

theozy

Kadim Dost
salak sadi.. sana sude mi yok.. biri gider biri gelir.. sudeler tükenmez..
zati kendini akıllı sanan salaklardan korkucan bu devirde..
yannış mıyım ey ahalii :)
 

HAŞAVRİ

Braveheart
theozy' Alıntı:
salak sadi.. sana sude mi yok.. biri gider biri gelir.. sudeler tükenmez..
zati kendini akıllı sanan salaklardan korkucan bu devirde..
yannış mıyım ey ahalii :)
aynen öle etrefta akıllı gecınen cok kımse var
 

comand

New member
Akılları pazarda satışa çıkarmışlar yine herkes gidip kendi aklını almış yani kısacası salak yokki hepimiz AKILLIYIZ :)
 

samich

New member
eline sağlık dostum
 

la_net

New member
bence cok insafsız bir başlık olmuş....insanların hislerine saygı duymalıyız arkadaşlar...salaklık gibi bir ithamda bulunmadan önce....adam hislerini kendi uslubunca yazmış...bence salak bu mektubu yazan deil kendisine yazılan mektubu ve kendisine karsı şöyle veya böyle iyi duygular besleyen birini deşifre ederek insanlara salak diye lanse edendir...
 

HTML

Üst