Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz. Sürünür gidersiniz...

invisible

New member
Göz yaslarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
Korkunca saklandıgınız bir sıgınak, cosunca öptügünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karsılıksızdır.
Sınırsız ve nihayetsiz; "Ölmek var, dönmek yok"tur.
Lakin gün gelir anlarsınız;
içten içe bir seylerin kanadıgını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri baþlar parıldamaya...
surasından, burasından elestirmeye koyulursunuz:
"söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da eskisi gibi olsa..."
Baskalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasýl yasıyor" demeye baslarsınız.
Hem birlikte yasayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
Askınızın gözü kör degildir artık, yanlısını görür düzeltmek istersiniz.
"Eskiden böyle miydi ya..." diye baþlayan sohbetlerde açılır elestirinin kapısı;
açıldıkça, bastırılmıs itirazlar yükselir bilinçaltından...
Böyle süremeyeceðini bilirsiniz. Degissin istersiniz.
O, sevgisizliginize yorar bunu... ihanete sayar.
Tutkulu iliþkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler...
Bir zamanlar bir gülücügüyle alacakaranlıgı ısıtan o rüya, bir kabusa dönüsür birden...
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konusturmaz, suçlar, yargılar mahkum eder.
Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...
"iyiligin içindi hepsi, seni sevdigim için..." dersiniz, dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız yasamayacagınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
ihanetten kırılmıstır kaleminiz; severek, terk edersiniz...
"Madem öyle..." nin çagı baslar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep baskalarını seçmistir,
madem ki kıymetinizi bilmemistir, o halde "günah sizden gitmistir".
Lanet ederek bu karsılıksız aska, çekip gitmeleri denersiniz.
Askın göçmenlik çagı baslar böylece...
Daha özgür olacagınız limanlara demirlerseniz bir süre...
Ne var ki unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni...
Etrafı bir sürü ugursuzla dolmuþ, kurda kusa yem olmustur.
Deli kanlılar, eli kanlılar, ugruna ölenler, sırtına binenler sarmıstır çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Ugruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
"Bana ne...kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...
Ama sonra...
ansızın kulagımıza çalınan bir sarkı ya da kapı aralıgından süzülüp gelen bir koku,
hatırlatır onu yeniden...
Yaban ellerde, baþka kollarda ondan bahseder aglarsınız.
Kokusunu özlersiniz;
türküsünü söylemeyi, sarkısını dinlemeyi, yemegini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...
Karsı nehrin kenarından hasret siirleri haykırırsınız, sular kulagına fısıldasın diye...
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bagırmak geçer içinizden...
Dönemezsiniz.
Göremedikçe baglanır, uzaklastıkça yakınlasırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz asktır bu, ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucagına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuskusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz...
 

HTML

Üst