- Katılım
- 10 Mar 2006
- Mesajlar
- 5,705
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
BÜTÜN DİNLERDE ORTAK BİR İBADET: ORUÇ
Prof. Dr. Ömer Faruk Harman
İnsanlık tarihinin zaman boyutunda ne kadar gerilere, mekan boyutunda ne kadar uzaklara gidilirse gidilsin, insanın yaşadığı her zaman ve mekan diliminde din gerçeği mutlaka bulunmaktadır. Çünkü inanma duygusu insanın temel özelliklerinden biridir ve değerler sistemi oluşturma, bunu bir iman kaynağına bağlanarak yapma bütün insanlar için psikolojik ve sosyal bir zarurettir. İnanan ve böylece diğer canlılardan ayrılan insanın bu niteliği fıtridir, yani doğuştan gelmektedir. İnsanlık tarihi ve bilimsel araştırmalar dinin insanla birlikte var olduğunu, dinsiz bir toplumun ve inançsız bir insanın olamayacağını göstermektedir.
Din, nasıl insanlık tarihinin inkar edilemez bir gerçeği ise, ibadet de dinin vazgeçilmez bir parçası, temel unsurlarından birisidir. Din kelimesinin etimolojik yapısında da bu anlam vardır. Arapça'da "din" kelimesi etimolojik olarak iki taraf arasında bir tarafın emir ve hakimiyetine, diğer tarafın ise itaat ve boyun eğmesine dayalı karşılıklı ilişkiyi ifade etmektedir. Kul açısından söz konusu olan itaat ve boyun eğmenin en belirgin tezahürü de ibadettir. Batı dillerinde din karşılığı kullanılan "religion" kelimesi de hem insanları Tanrı'ya bağlayan bağ, hem de belli bazı davranışları dikkat ve itina ile düzenli ve periyodik olarak yapmak anlamları taşımaktadır.
Din kelimesinin etimolojik yapısında bulunan bu anlam dinin tanımının da temel öğelerinden birini teşkil etmektedir. Dini oluşturan temel öğelerden birisi yüce bir kudretin varlığını zihnen kabul edip kalben ona bağlanmak demek olan zihni faktör veya iman ise, bir diğeri de zihnen varlığı kabul edilen, kalben kendisine bağlanılan bu yüce kudrete karşı bir takım davranışları dikkatle yapmak demek olan davranış faktörü, yani ibadettir.
İster hak veya batıl, ister milli veya evrensel olsun bütün dinlerde ibadetler ve ibadet hayatı vardır. Zira insan, varlığını kabul ettiği yüce kudrete karşı bir takım davranışları yapmak suretiyle hem saygı ve kulluğunu sunmak ve böylece iç huzuruna kavuşmak hem de talep ve beklentilerini arz ederek gerçekleşmesini ummak durumundadır.
İbadetler, dinden dine kısmi farklılıklar taşısa da temel özellikleri itibariyle aynıdır ve belli formlar, bütün dinlerin ibadetlerinde müşterektir. İbadetler genelde söze dayanan, bedeni hareketlerle şekillenen veya sahip olunanlardan feda ve takdim etmek suretiyle gerçekleştirilen veyahut birtakım şeylerden kendini mahrum etme şeklinde gerçekleşen davranış şekillerdir.
Bedeni hareketlerle yapılan ibadetler genelde el açmak, elleri bağlamak, ayakta durmak, eğilmek (rüku) ve secde yapmak gibi temel formlarla gerçekleştirilen hareketler ile buna ilave edilen sözlü okuma, yakarış ve dualardan oluşmaktadır ki, yüce kudret karşısındaki kulluğu en iyi ifade eden ve bütün bu formları içinde barındıran en tam ve mükemmel ibadet şekli namazdır. Diğer dinlerdeki ibadetlerde bu temel formların bir kısmı bulunmakla birlikte hiçbir dinde formların hepsi aynı ibadet içinde yer almamaktadır. Namazda ise saygı ve kulluğu, acziyeti ve münacatı ifade eden davranış şekillerinin hepsi mevcuttur. Mesela Yahudilikte kıyam, kıraat, hafif rüku vardır fakat secde yoktur. Hıristiyanlıkta ise kıyam, kıraat ve diz çökme vardır ancak ne rüku ne de secde bulunmaktadır.
Bütün dinlerde bulunan bir diğer ibadet şekli ise arzulara gem vurarak, nefsi bazı isteklerden mahrum bırakmak, ilahi rıza için fedakarlıkta bulunmak yani oruç tutmaktır. Bir veya daha çok gün devam eden, günün belli bir bölümünü veya tümünü kapsayan; yemek, içmek ve cinsi arzulardan uzak durmak şeklinde tanımlanabilecek oruç ibadeti bütün dinlerde vardır çünkü Yüce Kitabımız öyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı..." (el-Bakara 2/183). Oruç bütün dinlerde vardır çünkü bilim ve araştırmalar bunu göstermektedir.
Oruç çeşitli dinlerde farklı şekillerde uygulanmaktadır. Kimisinde sadece belli gıdalara karşı uygulanan bir perhiz olarak algılanmakta ve haftanın ve yılın belli günlerinde bazı gıdalar alınmamaktadır. Kimisinde ise oruç, günün belli bir kısmını değil tamamını kapsamaktadır. Perhizden, kesintisiz bütün gün hiçbir şey yememe ve içmemeye kadar ve yılda sadece bir günden kırk ve elli güne kadar devam eden oruç şekilleri vardır. Hıristiyan rahip, rahibe ve keşişlerinde olduğu gibi ömür boyu süren evlenmeme orucu da bulunmaktadır.
Budizmde temel hedef sonsuz kurtuluşa yani Nirvana'ya ulaşmaktır. Nirvana'ya engel olan tek şey ise arzulardır. Kurtuluş ancak arzuları terk etmekle sağlanır ve arzulardan kurtulmanın birinci yolu da oruç tutmaktır. Jainizm'de oruç 40 günlük bir süreyi kapsar ve kuralları oldukça ağırdır.
Hinduizmde oruç vardır ve belli bazı gıdaları almama yani perhiz şeklindedir. Yılın belli ay ve günlerinde nefsi terbiye için tutulur.
Yahudilikte oruç vardır. Konu ile ilgili olarak incilde şu açıklama yer alır:" Onlar da İsa'ya dediler: Yahya'nın şakirtleri sık sık oruç tutarlar ve dualar ederler; Ferisilerin şakirtleri de böyle yaparlar" (Luka İncili 5/33). Yahudilik'te farz olan oruç yılda bir gün, Yom Kippur denilen kefaret gününde tutulan oruçtur ki yaklaşık 25 saat sürer. Akşam güneşin batışı ile başlayıp ertesi gün akşama kadar devam eder. Bu farz olan orucun dışında Yahudi tarihinin acı günlerinde ve karanlık sayfalarına tekabul eden günlerde matem alameti olarak oruç tutma geleneği de vardır. Bu cümleden olmak üzere Kudüs'ün Babilliler ve Romalılar tarafından işgal ve tahrip edildiği, Mabedin yıkıldığı günleri oruç tutarak yad ederler. Bu oruçlar şafağın sökmesinden akşam ilk yıldızın görünmesine kadar devam eder. Yahudilikte sigara orucu bozmaz.
Hıristiyanlıkta oruç, dua ve sadaka gibi bir tövbe şekli olarak kabul edilmektedir. İki tür oruç vardır ki birisi tam oruç diye adlandırılır ve yemek ve içmekten tamamiyle uzak durmaktır ki kısa sürelidir ve genelde bir gün veya günün bir kısmıyla sınırlıdır. Diğeri ise sadece bazı gıdalardan uzak kalmak şeklindedir ki bu bir tür perhizdir. Hıristiyanlıkta oruç genelde perhiz şeklinde uygulanmaktadır. Çarşamba ve Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği gün kabul edilen Cuma günleri ile Noel'den sonra Paskalya'ya kadar ki dönemde yer alan kırk günlük karem denilen dönemde perhiz yapmak suretiyle oruç tutulmakta, bu günlerde bazı gıdalar yenilmemektedir. İncillere göre Hz. İsa çölde kırk gün oruç tuttuğu halde (Matta 4/2; Luka 4/2) Hıristiyanlıkta uygulama farklıdır ve Pazar günü, onlara göre Hz. İsa'nın diriliş günü kabul edildiğinden, o günde matem alameti kabul edilen oruç tutulmamaktadır. Hz. İsa ibadetlerin, bu çerçevede orucun gösteriş için tutulmaması gerektiğini şöyle vurgulamaktadır: "Oruç tuttuğunuz zaman ikiyüzlüler gibi surat asmayın; zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsünler diye suratlarını asarlar. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen oruç tuttuğun zaman başına yağ sür ve yüzünü yıka; ta ki insanlara değil gizlide olan Babana oruçlu görünesin ve gizlide gören Baban sana ödeyecektir" (Matta 6/16 -18).
Hz. İsa, diğer konularda olduğu gibi ibadetler konusunda da İsrailoğullarını riya ve gösterişten uzak olmaya, sadece şekle değil mana derinliğine önem vermeye çalışmıştır. Onun oruçla ilgili söyledikleri de bunu göstermektedir.
Görüldüğü gibi dinlerin hepsinde oruç ibadeti vardır; ancak süresi ve mahiyeti farklılık arz etmekte, günün bir bölümünden yıllara, perhizden hiçbir şey yememeye kadar değişik uygulamalara sahne olmaktadır.
İslam'ın madde-mana, dünya-ahiret dengesi, her tür ifrat ve tefritten uzak oluşu kendisini oruç ibadetinde de göstermektedir. İslam'daki oruç ne Hint dinlerindeki gibi tümüyle riyazet, ne Hıristiyanlıktaki gibi sadece perhizdir. Ne Yahudilikteki farz oruç gibi sahursuz 25 saat, ne de Hıristiyanlıktaki gibi sadece günün bir bölümü veya perhiz şeklindedir.
Nasıl İslam'daki namaz, diğer dinlerdeki benzer ibadetler içinde en mükemmeli ise oruç da ne çok uzun ne çok kısa, ne tümüyle açlık ne de sadece perhiz olmayıp hem süre hem de şekil ve mahiyet olarak en ciddi, en ölçülü ve en güzelidir.
Tevrat'a göre Hz. Musa, ilahi emirleri almak üzere Tur u Sina'ya çıktığında orada kaldığı kırk gün süresince ekmek yememiş, su içmemiş, oruç tutmuştur (Tevrat, Çıkış 34/28). Hz. İsa da tebliğ faaliyetine başlamadan önce çölde kırk gün oruç tutmuştur (Matta 4/2). Ancak bugün ne Yahudilikte ne de Hıristiyanlıkta böyle bir uygulama yoktur. İslam ümmeti ise kitaplarının emrini yerine getirmeyi ve Peygamberlerinin yolundan gitmeyi dinin esası olarak kabul etmektedir.