Azerbaycan'da Takiyenin Daniskası..

Vtnsvr

New member
Meyyal Uygur

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ, SADECE BUGÜNÜ DEĞİL, TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ DE İPOTEK ALTINA ALMAKTADIR, TÜRKİYE'NİN POTANSİYEL DÜŞMANLARINA CESARET VERMEKTEDİR. HÜKÜMET, BU DAVRANIŞIYLA, “TÜRKİYE'DEN, HER İSTEYEN, HER İSTEDİĞİNİ MALİYETİ OLMADAN KOLAYCA KOPARABİLİR” İMAJINI VERMEKTEDİR.”



“SİZ BANA BİR ÜLKE GÖSTERİN Kİ, KARDEŞLERİNİZ SAVAŞ HALİNDE OLACAK, KARDEŞLERİNİZ KATLEDİLECEK, ONLAR KATLEDİLİRKEN, "BUNUN MÜSEBBİBİ TÜRKİYE'DİR" DİYE DEMEÇLER VERECEK; O KARDEŞLERİMİZ KATLEDİLİRKEN, "AVRUPA'NIN HARİTALARI BELLİDİR, YERİNE OTURMUŞTUR; FAKAT ORTADOĞU'NUN, ASYA'NIN HARİTALARI NİHAÎ ŞEKLİNİ ALMAMIŞTIR" DİYE AÇIKLAMALAR YAPACAK; “KARS'IN, ERMENİSTAN TOPRAĞI OLDUĞUNU” İDDİA EDECEK VE SİZ DE O ADAMIN ELİNİ SIKACAKSINIZ!..



BU A’DAN Z’YE HAKLI FERYAT CHP LİDERİ BAYKAL, MERHUM ELÇİBEY VE ALİYEV YA DA AZERİ KARDEŞLERİMİZİN FERYADI MI?...YOKSA…



Evet, kime ait bu sözler?



Tarih 13 Nisan 1993: Dönemin hükümeti hakkında, “Ermenistan’'a karşı izlediği yanlış dış politika nedeniyle Azerbaycan’a yapılan son Ermeni saldırısı ve işgalinde dolaylı sorumlulukları bulunduğu” iddiasıyla gensoru önergesi verilir.



Bu gensorunun TBMM Genel Kurulu’ndaki öngörüşmeleri de 14 gün sonra yapılır.



Tarih 27 Nisan 1993: Önerge sahibi sıfatıyla ilk konuşmayı yapan zat, kürsüde tabir-i caizse kükrer. Tüyleri diken diken eden, coşkulu alkışlarla kesilen bu kükreyişi özetleyerek, hatırlatmak istiyoruz:



“Her şeyden önce, tarihi bir sorumluluğu yerine getirmek amacıyla bu gensoruyu vermiş bulunuyoruz…Asırlardır Azerbaycan toprakları içinde bir Azeri yurdu olan Dağlık Karabağ bölgesi üzerinde Ermeniler, oradaki nüfuslarını ileri sürerek hak iddia etmekteler ve Dağlık Karabağ Bölgesinin, Ermenistan'ın olduğunu ileri sürmektedirler…Şu anda, Karabağ ile Ermenistan arası birleştirilmiş ve Azerbaycan'ın yüzde 10'u geçen miktarı, Ermeni işgali altına girmiştir. Bütün bunlar olurken, maalesef, Türkiye, kendisinden beklenenleri yerine getirmemiştir.”



“Ermenistan'ın bu saldırgan ve yayılmacı politikasında, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Rusya ve diğer Batılı ülkeler gibi -bizim kanaatimiz odur ki- Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin de sorumlulukları söz konusu olmuştur. Güttükleri politikayla da, gizli bir teşvikle ve gizli bir cesaretlendirici rol oynamışlardır.”



“Hükümet, iktidara geldiği günden beri, dış politikada teslimiyetçi bir tavır takınmıştır. Bu teslimiyetçi tavır içerisinde Hükümet, caydırıcılığını maalesef kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, AGİK, Paris Şartı, Avrupa Konseyi gibi uluslararası birçok kuruluşu daima dile getirmiş ve daima bunların alacakları kararlarla Türkiye'nin bir şey yapabileceği imajını vermiştir. Halbuki, Kıbrıs'ta, Bosna'da, Azerbaycan'da ve Türkiye'nin içine girdiği diğer çatışmalarda, bu kuruluşların tavırları, hepimizin malumudur.”



“Hükümet, başta Başbakan olmak üzere, Dışişleri Bakanı ve diğer yetkili bakanlar devamlı şunu dile getirmişlerdir : "Dünya ile beraber hareket edeceğiz." Şimdi, "Dünya ile beraber hareket edeceğiz" diyebilirsiniz; fakat, bu dünyanın kim olduğunu da tarif etmeniz lazım. "Dünya" derken, Birleşmiş Milletlerin üyesi 180'in üzerindeki ülkeleri mi kastediyorsunuz, yoksa Güvenlik Konseyi’ndeki on beş ülkeyi mi kast ediyorsunuz veyahut da bunların 5 daimi temsilcisi olan Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin'i mi kastediyorsunuz?..Biz daha geniş alalım; "dünyayla beraber..." derken, bu 5 ülkeyi ele aldığınızda, bu 5 ülke, ne zaman Türkiye'nin menfaatleri alenen çiğnendiğinde arkasında olmuştur? Kıbrıs davasında mı olmuştur, Ege'de çıkan meselelerde mi olmuştur, Bosna-Hersek'teki şu anki dram, trajedi bugüne kadar gelirken, bunda mı bir olumlu tavır sergilemişlerdir veyahut da olayların bugüne geleceğini bile bile gizli tertipler içinde Bosna'yı, ‘bade harabül Bosna’ haline bunlar mı getirmişlerdir?..Bu ülkeler, şimdiye kadar sizinle beraber olmadığına göre, demek ki, hiçbir şey yapamayacağınızı endirekt olarak -daha doğrusu yapmayacağınızı- ifade etmiş bulunuyorsunuz.”



-Bütün bunlar şudur; Türkiye, caydırıcılığını kaybetmiştir ve belki de dış politikada yapılan en büyük hata budur. Türkiye, caydırıcı olmaktan vazgeçmiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin karşısında olan herkese, Türkiye'den bir şey koparabileceği imajı verilmiştir.



“Ayrı bir şey de şudur; Başbakan, diğer bakanlar, Hükümet sözcüleri verdikleri demeçlerle, bir nevi, Ermenistan'a yine yol gösterici olunmuştur. Ne denmiştir? "Ben hiçbir şey yapmayacağım" denmiştir ve burada, Ermenistan’a karşı yanlış politika uyguluyorsunuz diye muhalefet tarafından Hükümet sıkıştırıldığında, Hükümet daima şunu söylemiştir: "Dış politikayı iç politikaya karıştırıyorsunuz"…Aslında Hükümetin, dışarıda ulusal millî emellerimize ulaşabilmemiz için, bizi el altından tahrik de etmesi lazımdı. “



“Bazı köşe yazarları, hatta bazı diplomatlar ve bazı politikacı arkadaşlarımız şunu söylüyorlar: "Ermenistan'ın nüfusu 3 milyondur; Azerbaycan 7 milyondur, Türkiye 60 milyondur ve etrafı hep sarılmıştır." Bunlar, aslında bizim tutarsız laflarımız...Çünkü, İsrail'e bakın...İsrail'in nüfusuyla, İsrail'in çevresindeki düşmanlarının nüfuslarını kıyaslayın...İsrail, nasıl bir aysbergse, Ermenistan da bu bölgede bir aysbergdir. Bugün bunu hafife alabilirsiniz, fakat ileride karşımıza büyük bir düşmanı çıkarttığımızı; görürsünüz. Çünkü, dış desteği olan, Türkiye'nin büyümesini, Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen bütün dünya ülkelerinin desteğine sahip olan bir Ermenistan'ın, büyüyeceğini bugünden göremezseniz, bu dış politika çok yanlış demektir.”



“Yine başka bir toplantıda, biz bu konuyu buraya getirdiğimizde, Sayın Dışişleri Bakanımız bize cevaben şu konuşmayı yaptı: "Biz, düşmanlığa dayalı bir politikada yarar görmüyoruz. Bunun ne Türkiye'ye, ne Ermenistan'a, ne de bölgeye yararı vardır. Yapmış olduğumuz değerlendirmenin ve uygulamaya çalıştığımız geleceğe yönelik politikanın, Ermenistan’da iyi anlaşılması gerekmektedir, özellikle bu açıdan, son zamanlarda Erivan'dan alınan işaretler olumludur."



“Ne olmuştur? Netice alınmış mıdır? Tam tersi olmuş ve bu cesaret vermiştir…Yapılan bu yardımlar, aslında silahlı yardım değil; ama, ateşsiz yardımlardır. Yardımlar, ille de, "ben size silah veriyorum" diye yapılmaz. Ateşsiz silah yardımıdır bu yapılan yardımlar. Türkiye bu yardımları nasıl yapmıştır? Türkiye, önce hava sahasını çok rahat bir şekilde kullandırmıştır…Türkiye üzerinden Ermenistan'a uçaklarla silah yardımı yapılmıştır. Türkiye, bunu durdurma cesaretini gösterememiştir…Enerji meselesinde de aynı şey olmuştur. Sonradan enerji, yine, gerek Azerbaycan'ın, gerekse burada muhalefetin ve Türk kamuoyunun baskısı üzerine uygulamaya geçmemiştir; fakat 300 milyon kilovat/saat elektrik enerjisi verme anlaşması, protokol anlaşması yapılmıştır Ermenistan'la. Gelen tepkiler üzerine, geri adım atılmıştır; ama, maalesef büyük hayal kırıklıklarına sebep olunmuştur, büyük ümitler mahvolmuştur. Şimdi, başka bir konuya geliyoruz. Buğday meselesi…Türkiye kendi kaynaklarından, hem de Ermenistan'a hiçbir şart koşmadan, onlarla hiçbir anlaşmaya gitmeden, onları, bundan sonraki hareketlerinde kısıtlayıcı hiçbir davranışa mecbur etmeden bu buğdayı vermiştir.”



-Şimdi siz, Ermenistan'ın yöneticileri durumunda olsanız, nasıl bir politika takip edersiniz?..Türkiye'yi, potansiyel bir tehdit olarak, Türkiye'yi kendi ulaşacağınız emellerinizde, ileride bana bir problem çıkarır diye, hiç dikkate alır mısınız?..Türkiye, işte bunu yapmıştır güdülen dış politikayla, Ermenistan'a yeşil işaret verilmiştir dolaylı olarak ve denmiştir ki: "Yapabileceğini yap, biz sana hiçbir şey yapmayacağız."



“1974 yılında iktidarda olsaydınız ve aynı politikayı uygulasaydınız, Kıbrıs meselesi bitmeyecekti. Aslında, bizim için Kıbrıs meselesi bitmiştir. Kıbrıs meselesinin bittiğini, orada iki ayrı toplumun ve devletin olduğunu, bugün Hükümet de kabul etmektedir. Deminden beri işaret etmek istediğim konu budur ve bunun için bu gensoru önergesini verdik. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, sadece bugünü değil, Türkiye'nin geleceğini de ipotek altına almaktadır, Türkiye'nin potansiyel düşmanlarına cesaret vermektedir. Hükümet, bu davranışıyla, Türkiye'den, her isteyen her istediğini maliyeti olmadan kolayca koparabilir imajını vermektedir.



-Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; Hükümet, bu politikasıyla, geleceğimizi öyle ipotek altına almıştır ki, bunu adım adım ispatlamıştır. Ermenistan Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir. Şimdi, siz, bu olayı çok insanî şeylerle ifade edebilirsiniz, gerekçeler bulabilirsiniz...



(Burada sözü edilen Turgut Özal’ın cenaze törenidir ve bir milletvekili, “Beynelmilel protokol o” hatırlatmasını yapar) Kürsüdeki zat, şöyle devam eder:



“Sizin orada kardeşlerinizi katleden, haksızlığı alenen herkes tarafından bilinen ve buna rağmen bu cesareti gösteren Ermenistan Cumhurbaşkanına, buraya gelme cesaretini kim vermiştir? Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatleri söz konusu olduğunda, sizin şahin gibi davranmayacağınızı bildiği için, yüzünüzün ne kadar yumuşak olduğunu bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye'ye gelmiştir. Siz bana bir ülke gösterin ki, kardeşleriniz savaş halinde olacak, kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken, "bunun müsebbibi Türkiye'dir" diye demeçler verecek; o kardeşlerimiz katledilirken, "Avrupa'nın haritaları bellidir, yerine oturmuştur; fakat Ortadoğu'nun, Asya'nın haritaları nihaî şeklini almamıştır" diye açıklamalar yapacak; “Kars'ın, Ermenistan toprağı olduğunu” iddia edecek, bütün bunlardan sonra o adam Türkiye'ye gelecek ve siz de elini sıkacaksınız!..”



“Hükümet, bu cesareti verdiği için, bundan sonra da Türkiye’nin başına onarılması zor daha başka meseleler çıkaracağı için, bu yanlış politikanın geçerliliği de, bütün bu ifade ettiğim delillerle teyit edildiği için, bu gensoru önergesini vermiş bulunuyoruz. Ülkenin geleceğini, milli menfaatlerimizi ve ulusal çıkarlarımızı tekrar tehlike altında bırakmamak için, bütün arkadaşlarımı bu gensoru önergesine olumlu oy vermeye davet ediyorum.”



BUNLARI SÖYLEYEN ZAT KİM Mİ?



6 YILDIR;





-ERMENİSTAN’LA GİZLİ GÖRÜŞMELER YAPAN VE YAPTIRAN,



-SANKİ NASIL SONUÇLANACAĞI BUGÜNDEN BELLİ DEĞİLMİŞ GİBİ, TÜRKİYE’NİN, SOYKIRIM İFTİRALARININ ULUSLARARASI LAHEY ADALET DİVANINA GÖTÜRÜLMESİ İÇİN HAZIRLIKLAR YAPTIRAN,

-ERMENİ KİLİSELERİNİ BİZİM VERGİLERİMİZLE ONARTTIRIP, İBADETE AÇILMASINI TEŞVİK EDEN,



-SAYILARI 60 BİNİ GEÇEN KAÇAK ERMENİNİN ÇALIŞMASINA GÖZ YUMMAKLA ÖVÜNEN,



-ERMENİ İSYANLARININ BAŞLANGICI ÇOK ESKİLERE GİTTİĞİ HALDE, ERMENİLER VE ONLARIN DESTEKÇİSİ EMPERYALİSTLER GİBİ, OLAYLARI “1915 OLAYLARI” DİYE ADLANDIRIP, ONLARIN TEZİNİ FİİLEN KABUL EDEN,

-HANGİ AMAÇLA DEĞİŞTİRİLMESİNİN İSTENDİĞİ BİLİNEN TCK’NIN 301’İNCİ MADDESİ DEĞİŞİKLİĞİNE CANLA, BAŞLA ÖNCÜLÜK EDEN,



AYRICA;



-TÜRK TARİH KURUMU BAŞKANI HALAÇOĞLU’NUN GÖREV SÜRESİNİ UZATMAYARAK, TESEV’İN DIŞ POLİTİKA DİREKTÖRÜ MENSUR AKGÜN’ÜN, “UMARIM ERMENİ TARAFI, TÜRKİYE'NİN ATTIĞI -TÜRK TARİH KURUMU'NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİK DE DAHİL- ADIMLARI DOĞRU OKUYORDUR” DİYEBİLMESİNİ SAĞLAYAN,



-İÇİŞLERİ BAKANLIĞI KARARIYLA, HASSAS YERLEŞİM YERLERİNİN TÜRKÇE ADLARININ, ERMENİLERİN KULLANDIĞI İSİMLERLE DEĞİŞTİRİLMESİNE SESİNİ ÇIKARMAYAN,



-KAFKASLAR’DAKİ KRİZ BAHANE EDİLEREK, HAVA SAHASININ ERMENİSTAN’A TAMAMEN AÇILMASINA, İKTİDARIN KAFKASLARLA İLGİLİ HER GİRİŞİMDE ERMENİSTAN’IN DA YER ALMASI İÇİN SARFETTİĞİ ÇABALARI SEYREDEN



VE EN ÖNEMLİSİ;



Cenaze değil, başka bir “beynelmilel protokolün” gereği değil, 2010 Dünya Kupası eleme grubu maçlarını izleme davetini kabul edip, 6 Eylül’de Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın “elini sıkmak” için Ermenistan’a gitmenin yollarını arayan Sayın ABDULLAH GÜL’dür.



O Sarkisyan ki, Cumhurbaşkanı olmadan önce, Başbakanken, 27 Ekim 2007’de, “Yanımızda soykırımı kabul etmeyen bir komşu bulunduğu sürece huzur içinde olmamız beklenemez. Onlar sadece soykırımı inkar etmekle kalmıyorlar, Ermeni sınırını da kapalı tutuyorlar. O nedenle biz uygar ve normal ilişkileri kabul etmeyen bir komşuya sahibiz. Biz yaşadığımız yeri kendi isteğimizle seçmedik. Biz uzun asırlar hatta binlerce yıl boyunca orada yaşamış olduğumuzun bilincindeyiz. Önümüzdeki binlerce yıl boyunca da orada yaşamamız gerektiğinin farkındayız. Ama bunu komşularımız da anlamalı… Soykırım bugün Türkiye sınırları içinde olan Batı Ermenistan’da meydana geldi…O insanlar kendi yurtlarından soykırım nedeniyle ayrılmaya mecbur kaldı" demiştir.



Evet şimdi biz Sayın Gül’e soruyoruz;



Siz bize bir ülke gösterin ki;



Kardeşleri savaş halinde olacak, kardeşleri katledilecek, 1 milyon kardeşi yıllardır dağlarda “kaçkın” olarak, aç-bilaç yaşamak zorunda kalacak;



Büyük bir soykırım iftirasının kabul edilip, bir büyük milletin alnına “soykırımcı” damgasını vurmak için tepesinde boza pişirilecek, o ülkeden tazminat ve toprak istenecek, Misak-ı Milli sınırları tanınmayacak,



Ama o ülkenin Cumhurbaşkanı, “Ermenistan’a gidip, o adamların elini sıkacak”



Peki bu hal ve tavırlarınız, aynen sizin ifade buyurduğunuz gibi, onlara “cesaret” verip, “bundan sonra da Türkiye’nin başına onarılması zor daha başka meseleler” çıkarmayacak mı? Yine sizin ifadenizle, “Bu yanlış politikanın geçerliliği delillerle teyit edilmemiş” midir?



Sayın Gül;



“Ülkenin geleceğini ipotek altına almamak , milli menfaatlerimizi ve ulusal çıkarlarımızı tekrar tehlike altında bırakmamak için”



O MAÇA GİTMEYİNİZ!...



“Sizin ne hükmünüz olur” dediğinizi duyar gibiyiz!..



Biliyoruz, sizler sadece “milletle uzlaşırsınız” !...



O halde belki görmemişsinizdir, takdim ediyoruz. “Türk basınının amiral gemisi” HÜRRİYET, sizin Ermenistan’a gidip, gitmemeniz konusunda yaptığı anketin sonucunu 20 Ağustos’ta açıkladı. Sonuçlar;



Evet Gitmeli diyen yüzde 36

Hayır Gitmemeli diyen yüzde 61.8

Fikrim Yok diyen yüzde 2.2



Yani yüzde 47’den yüksek. Gelin milletle uzlaşın, o maça gitmeyin, dünyadaki son gardaşlarımızı daha fazla İNCİTMEYİN
 

HTML

Üst