Ayrılmadık seninle ayrılığı taksitlere böldük, hiç bitmeyen taksitlere...

maybe_

New member
Bağışıklık kazanmıştım ayrılıklara, nefret dolu bakışların ve günlerce konuşmayarak yaptığın karma aşılarla. Çekip gitmelerin koymuyordu bana artık, yalnızlık konulu afişler asıyordum sevdamın duvarlarına belediyeden izinsiz. Ayrılığın demosu muydu meşgul çalan telefonlar yoksa telefonlar mı çalmıştı sesimi gönül rehberimden? Sahte cemreler düşüyor şimdi saçlarıma,. aynı ağacın meyvesiyiz aslında ama başka mevsimlerde yeşeriyoruz seninle. Sen ağladığını söylüyorsun; ben gözyaşlarımı ağlamayarak topladım yerden tek tek...

Ateş böceklerinin ağıtlarından kopup geldim bir gece vakti, gamzelerine sığındı belki ürkek dudaklarım. Acıyla bileyledin bakışlarımı, buğulandı gözlerim...





Ben aşkımı diriltmeye çalışırken sen cepli kefen imalathanesi kuruyordun sözlerinin üzerine. Susuyordum, söz gümüştü, sükut altın; �altın kaplama gümüş� yapmıştım sana hiç inanmadın. İçimde çalkalanan denizlerden çaldın mavileri, zehirli tebessümler doldurdun güzel gözlerine. Ne kadar uzaktı gönderdiğim öpücüklerin menzili, ne zaman çaldı aşkımızın teneffüs zili? Gökten üç elma düşerdi hep seninleyken, şimdi ben düşüyorum yanıbaşından. Bilmiyorsun!

Paramparça bir aşka bayramlık elbiseler giydirdik belki, hırpalanmış seviçlerden minicik gülüşler türetmeye çalıştık nostalji akşamlarında. Birbirimize hüzünlü makamlarda ninniler söyledik, mutlulukların telif haklarını çiğnedik seninle. İstenmeyen günlerimizi epilasyonla aldırdık, ayrılığın tarifini yaptık birbirimize. Şimdi düşünüyorum da bazen, ne çok sevmiştik birbirimizi...�Seni çok kadar çok seviyorum!� deyişimi hatırlıyorum, 29 harften aşka dair kaç kelime uydurdum sana bilmiyorum. Ellerini tuttuğumu ve ellerini tutarken gözlerine bakıp mutluluktan plazma kıvamına geçtiğimi hatırlıyorum. Hatırlamak istemiyorum...

Şimdi kendi içimden taşınıyorum uzaklara, yerçekimine yenik düşüyor gözyaşlarım kalbimin sençekimine yenik düştüğü gibi. Sen gittin ve kalbimi örümcekler bağladı, sen gittin Kaptan Cousteau belgesel çekmeye geldi gözlerimin derinliklerine. Yalnızlığın logosunu çizdim ayrılık şablonundan sonra düet yaptık ıssız sokaklarla. Sen aşkını en büyük dehlizlerin, en karanlık kalelerin içine gizledin, fethedecek yeniden keşfedecek gücüm yoktu..... Mutlulukla randevuma yetişemedim, uzaktı hep yollar, tarifeler hep senden yanaydı. Yorgunum artık ve seni düşünmeler nüksettikçe sessizce ağlıyorum yatağımda, ayrılmadık seninle ayrılığı taksitlere böldük, hiç bitmeyen taksitlere... Hep aramak istedim seni günlerce, ya telefonunun şarjı yoktu yada seninle konuşma isteğimin şarjı. Bir yaz güneşinden ödünç almıştın yüzünü, mahçup ayışığının parıltısını takınmıştın gözlerine. Beraber gittiğimiz yerleri hatırladım yine; bir paragraf önce hatırlamak istemememiştim oysa, �seni seviyorum� demeyi hatırlamadığım gibi.






Kaç level daha atlamam gerekiyor huzura kavuşmak için acaba? Gidişinle beyaz bir karanlık çöktü üzerime ışığımı sattın eskiciye, ışık hızından daha hızlıydı karanlığın hızı; sonra kayboldum gecenin yanaklarımda bıraktığı izde. Belki de fazla mesai yaptık aşkta, ellerini tutmanın son kullanma tarihi geçti belki de. Küçük sevinçlerin kırıntıları kaldı �huzur� adlı akşamların ince belli çay bardaklarında. Keşfedilmeyi beklemeyen bir hayaldi sadece aşk ve hüsran girdaplarında kaldım yapayalnız, evlat edindim huzursuzluğumu. Seni unutmak için çırpınıyorum artık delikler açıyorum ruhuma akıp git içimden diye, gitmiyorsun Odamda koltuğumda oturuyorum, koltuk salonda ıssız bir ada ve ayağım, evet ayağımın değdiği yerde uçsuz bucaksız bir okyanus var. Hayalet gökdelenlerden şişeler fırlatıyorum bu yokluk okyanusuna içine kağıtlar koyuyorum, adını yazmıyorum ama belki bir bulan olur diye. Şimdi git, durmak istemiyorum artık kapattığın kapının ardında, git ve kapını da götür, anahtar deliğini de, apartmanını da götür ve eğer yapabiliyorsan bu dünyayı da al götür yanında ama yüreğime geri dönme sakın içi hatıra dolu virane valizlerinle.
(alıntı)
 

HTML

Üst