Junior - Kacan
Forumun Küçük Kaçanı
AYM, bireylerin 4 Haziran 2008 tarihinden önce ödenmesi gereken kamu alacağından sorumlu oldukları dönemde öngörülmeyen sorumlulukları ile yükümlü tutulmalarını Anayasaya aykırı buldu.
Anayasa Mahkemesi, bireylerin 4 Haziran 2008 tarihinden önce doğmuş ve ödenmesi gereken kamu alacağından sorumlu oldukları dönemde öngörülmeyen sorumlulukları ile yükümlü tutulmalarını Anayasaya aykırı buldu. Anayasa Mahkemesi, söz konusu kanunun Geçici 1. maddesini oybirliği ile iptal etti. İptal kararı Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlandı.
Hatay Birinci Vergi Mahkemesi, davacının ortağı olduğu limited şirketin ödenmeyen vergi borcu nedeniyle adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada, 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 1. maddesini Anayasaya aykırı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine taşıdı. Söz konusu madde Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümler, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır hükmünü içeriyor.
Hatay Birinci Vergi Mahkemesi, başvuru gerekçesinde, Toplumsal davranış kurallarından biri olan hukukun toplum hayatından ve toplumsal hayattaki değişikliklerden soyutlanabilmesi düşünülemez. Dolayısıyla durağan olmayan toplumsal ilişkilere ve bu ilişkileri etkileyen siyasi, iktisadi, teknik ve sosyolojik gelişmelere paralel olarak hukuk normları da değişmek zorundadır dedi. Başvuruda, hukuk normlarının zaman içinde değişmesinin, bizi normların zaman bakımından uygulanma sorunu ile karşı karşıya bırakacağına işaret edilerek, şu değerlendirmeye yer verdi:
Ceza normu haricinde, normun geriye yürütülmesini yasaklayıcı bir anayasal düzenleme ne bizim hukukumuzda, ne de diğer birçok batılı demokratik devlet anayasalarında bulunmaktadır. Bilindiği gibi, hukuk devleti en kısa tanımıyla, vatandaşlarının hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Hukuki güvenlik ilkesi ise, bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
-DEVLET VATANDAŞLARININ GELİR VEYA SERVETİNE ORTAK OLMAKTA-
Vergi hukukunda devletin sahip olduğu bu kamu gücü, vergilendirme yetkisi olarak adlandırılır. Bu yetki devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanabilir. Devlet bu yetkisine dayanarak, kamu hizmetlerinin finansmanı amacıyla vatandaşlarının gelir veya servetine ortak olmaktadır denilen başvuruda, vergilendirme yetkisinin keyfi ve sınırsız kullanımının bireylerin hak ve özgürlüklerine hukuk dışı bir müdahale anlamı taşıyacağı, bu nedenle demokratik hukuk devletlerinde devletin bu yetkisinin, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri ile sınırlandırıldığı kaydedildi. Başvuruda, her geriye yürüyen vergi yasasının verginin yasallığı ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekilerek, 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, 5766 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları için de uygulanacak olmasının, Anayasaya aykırı olduğu savunuldu.
-ÖNCEKİ KAMU ALACAĞINDAN SORUMLU OLMAK HUKUK GÜVENLİĞİ İLE BAĞDAŞMAZ-
Başvurunun ilk incelemesinin ardından esas değerlendirmesini yapan Anayasa Mahkemesi, 5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda genel olarak şirket ortakları ve kanuni temsilcilerin, kamu borcu nedeni ile sorumluluklarını arttıran, genişleten ve müteselsil sorumluluk esası getiren düzenlemeler yapıldığını belirterek, Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca yasalar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki hukuki durumlara uygulanabileceklerinden, sonradan çıkan bir kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanmaz. Kamu alacaklarının tahsilinde, geriye yürümenin söz konusu olup olmadığının saptanabilmesi için alacağı doğuran olayın ne zaman meydana geldiğinin tespiti gerekir. Genel olarak kamu alacağı alacak konusu olayın meydana gelmesi veya hukuki durumun oluşması ile doğmaktadır. Dolayısıyla kamu alacağını doğuran olayın meydana geldiği veya hukuki durumun oluştuğu tarihte yürürlükte olan kanunun bu alacak için uygulanması gerekir denildi. Kararda şu değerlendirmeye yer verildi:
İtiraz konusu geçici 1. maddeyle 5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin kanunun yürürlüğe girdiği tarihte henüz tahsil edilmemiş, ancak daha önceki bir dönemde doğmuş ve ödenmesi gereken hale gelmiş kamu alacaklarına da uygulanması öngörülmek suretiyle kanun hükümleri geriye yürütülmüş olmaktadır. Kanunun değişmeden önceki hükümlerine göre şirket ortağı olan veya hisse devri yolu ile ortaklığı bırakan şahıslar ile kanuni temsilcilerin faaliyetlerini ve konumlarını o tarihte yürürlükte olan kurallara göre sahip oldukları ve üstlendikleri sorumluluk çerçevesinde belirlemeleri doğaldır. Bu şahıslardan sonraki yıllarda getirilecek sorumluluğa göre konumlarını belirlemeleri ve ticari faaliyetlerini sürdürmeleri beklenemez. Bireylerin, 5766 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce doğmuş ve ödenmesi gereken kamu alacağından sorumlu oldukları dönemde öngörülmeyen sorumluluklar ile yükümlü tutulmaları, diğer bir anlatımla geçmişe yönelik sorumluluklarının arttırılması bireylerin hukuka olan güven duygusunu zedeler ve hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmaz.
5766 sayılı Kanunda esas olarak bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, kanunun geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanmasının hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına geldiğine dikkat çeken mahkeme, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesi oybirliği ile iptal etti.
ANKA
Anayasa Mahkemesi, bireylerin 4 Haziran 2008 tarihinden önce doğmuş ve ödenmesi gereken kamu alacağından sorumlu oldukları dönemde öngörülmeyen sorumlulukları ile yükümlü tutulmalarını Anayasaya aykırı buldu. Anayasa Mahkemesi, söz konusu kanunun Geçici 1. maddesini oybirliği ile iptal etti. İptal kararı Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlandı.
Hatay Birinci Vergi Mahkemesi, davacının ortağı olduğu limited şirketin ödenmeyen vergi borcu nedeniyle adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada, 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 1. maddesini Anayasaya aykırı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine taşıdı. Söz konusu madde Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümler, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır hükmünü içeriyor.
Hatay Birinci Vergi Mahkemesi, başvuru gerekçesinde, Toplumsal davranış kurallarından biri olan hukukun toplum hayatından ve toplumsal hayattaki değişikliklerden soyutlanabilmesi düşünülemez. Dolayısıyla durağan olmayan toplumsal ilişkilere ve bu ilişkileri etkileyen siyasi, iktisadi, teknik ve sosyolojik gelişmelere paralel olarak hukuk normları da değişmek zorundadır dedi. Başvuruda, hukuk normlarının zaman içinde değişmesinin, bizi normların zaman bakımından uygulanma sorunu ile karşı karşıya bırakacağına işaret edilerek, şu değerlendirmeye yer verdi:
Ceza normu haricinde, normun geriye yürütülmesini yasaklayıcı bir anayasal düzenleme ne bizim hukukumuzda, ne de diğer birçok batılı demokratik devlet anayasalarında bulunmaktadır. Bilindiği gibi, hukuk devleti en kısa tanımıyla, vatandaşlarının hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Hukuki güvenlik ilkesi ise, bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
-DEVLET VATANDAŞLARININ GELİR VEYA SERVETİNE ORTAK OLMAKTA-
Vergi hukukunda devletin sahip olduğu bu kamu gücü, vergilendirme yetkisi olarak adlandırılır. Bu yetki devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanabilir. Devlet bu yetkisine dayanarak, kamu hizmetlerinin finansmanı amacıyla vatandaşlarının gelir veya servetine ortak olmaktadır denilen başvuruda, vergilendirme yetkisinin keyfi ve sınırsız kullanımının bireylerin hak ve özgürlüklerine hukuk dışı bir müdahale anlamı taşıyacağı, bu nedenle demokratik hukuk devletlerinde devletin bu yetkisinin, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri ile sınırlandırıldığı kaydedildi. Başvuruda, her geriye yürüyen vergi yasasının verginin yasallığı ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekilerek, 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, 5766 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları için de uygulanacak olmasının, Anayasaya aykırı olduğu savunuldu.
-ÖNCEKİ KAMU ALACAĞINDAN SORUMLU OLMAK HUKUK GÜVENLİĞİ İLE BAĞDAŞMAZ-
Başvurunun ilk incelemesinin ardından esas değerlendirmesini yapan Anayasa Mahkemesi, 5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda genel olarak şirket ortakları ve kanuni temsilcilerin, kamu borcu nedeni ile sorumluluklarını arttıran, genişleten ve müteselsil sorumluluk esası getiren düzenlemeler yapıldığını belirterek, Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca yasalar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki hukuki durumlara uygulanabileceklerinden, sonradan çıkan bir kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanmaz. Kamu alacaklarının tahsilinde, geriye yürümenin söz konusu olup olmadığının saptanabilmesi için alacağı doğuran olayın ne zaman meydana geldiğinin tespiti gerekir. Genel olarak kamu alacağı alacak konusu olayın meydana gelmesi veya hukuki durumun oluşması ile doğmaktadır. Dolayısıyla kamu alacağını doğuran olayın meydana geldiği veya hukuki durumun oluştuğu tarihte yürürlükte olan kanunun bu alacak için uygulanması gerekir denildi. Kararda şu değerlendirmeye yer verildi:
İtiraz konusu geçici 1. maddeyle 5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin kanunun yürürlüğe girdiği tarihte henüz tahsil edilmemiş, ancak daha önceki bir dönemde doğmuş ve ödenmesi gereken hale gelmiş kamu alacaklarına da uygulanması öngörülmek suretiyle kanun hükümleri geriye yürütülmüş olmaktadır. Kanunun değişmeden önceki hükümlerine göre şirket ortağı olan veya hisse devri yolu ile ortaklığı bırakan şahıslar ile kanuni temsilcilerin faaliyetlerini ve konumlarını o tarihte yürürlükte olan kurallara göre sahip oldukları ve üstlendikleri sorumluluk çerçevesinde belirlemeleri doğaldır. Bu şahıslardan sonraki yıllarda getirilecek sorumluluğa göre konumlarını belirlemeleri ve ticari faaliyetlerini sürdürmeleri beklenemez. Bireylerin, 5766 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce doğmuş ve ödenmesi gereken kamu alacağından sorumlu oldukları dönemde öngörülmeyen sorumluluklar ile yükümlü tutulmaları, diğer bir anlatımla geçmişe yönelik sorumluluklarının arttırılması bireylerin hukuka olan güven duygusunu zedeler ve hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmaz.
5766 sayılı Kanunda esas olarak bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, kanunun geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanmasının hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına geldiğine dikkat çeken mahkeme, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesi oybirliği ile iptal etti.
ANKA