AntidepresaN
New member
Atatürk ve Kuran`a göre irtica tanımı!
İrtica, Türk kültüründe dinle bağlantılı olarak kullanıldığına göre kavramı en iyi din bilginleri tanımlayabilir.
Nitekim 23 Nisan Özel Oturumu`nda TBMM`de konuşan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, irticanın ne demek olduğunu çok net bir şekilde açıklamıştı. İrticanın tartışıldığı bu günlerde kafa karışıklığını önleyebilir:
" İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır. İrtica, tarihte hep Hıristiyan Batı çıkarlarına kullanılmış ve işletilmiştir. Günümüzde daha çok `siyasal İslam` unvanıyla Batı tarafından sahneye çıkarılan irtica, tarihi boyunca desteği, itibarı, alkışı Müslümanlardan almış; ama, hizmeti, bilerek veya bilmeyerek, bir biçimde Batı emperyalizmine vermiştir.
Emperyalist ruh ve emellerini bugün küreselleşme perdesi altında yaşatan Batı, işte bu yüzden İslam dünyasında iki mirasın tahribini esas almıştır, stratejilerinin omurgasına oturtmuştur. Bu miraslardan birincisi, Hazreti Muhammed (Mustafa) mirasıdır; yani, İslam`dır; ikincisi de, Mustafa mirası; yani, Atatürk Cumhuriyetidir.
İslam mirasını çökertmek için Hazreti Muhammed`e hakaret ve Muhammed devrinin bittiğine ilişkin kampanyalar açıldı. Batı`da iki strateji belirlenmiştir bu noktada: Birisi, Muhammed`e hakaret; birisi de, İsa`yı tek kurtarıcı olarak tekrar geri getirmek. Birinci strateji Müslüman düşmanı Batılılara yazdırılıp çizdirilen hakaretlerle yürütülürken, ikinci strateji Türkiye`deki dinci cemaatlerin İsa methiyeleriyle kotarılmıştır.
Atatürk mirasına yönelen şer ise, tahribatını üç başlık altında öne çıkarmaktadır. Kişiden gittiğinde Atatürk`e saldırmakta, ilkeden gittiğinde laikliğe saldırmakta, kuvvet ve kurumdan gittiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırmaktadır. Bunu bazen sinsi, maskeli, bazen açık, zamana zemine göre seçeceği yolla ve sistemle yapmaktadır. Türkiye`yi ve Türk Devletinin egemenliğini tahrip siyasetlerinin saldırı hedeflerinde daima bu üç değer vardır.
Atatürk mirasını bir direnç gücü olmaktan çıkarıp, Anadolu`da 1071 Malazgirt`ten beri sürdürülen kavgayı tamamlamak istiyorlar. Kurtuluş Savaşı gibi muhteşem ve müthiş bir destanı yazmış milletin çocukları, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak için gereken ateşi, kendi topraklarından yaratacak gücü gösterecektir.
****
İslam`ın ana kaynağı Kuran, irticayı hem de irtica kökünden bir kelime kullanarak `ehli kitap hesabına işleyen fitne` olarak tanıtmaktadır.
Kurtuluş Savaşı verilirken, Kuvayı Milliye askerleri, altında şeyhülislam fetvası olan bir yazıyla ve işgalci Yunan uçakları marifetiyle Anadolu halkının üstüne atılan bu fetvayla, `kâfir ve katli vacip asiler` olarak nitelendiriliyordu.
Dindardaki yanlışlar, teknik tabirleriyle hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Bunların tümü, bilgisizlik, bilinçsizlik olayıdır. İrtica ise, bilinçli ve organize bir hıyanet ve dalalet olayıdır.
Atatürk, irtica gibi hurafeye de karşıdır; ama, hurafeyi irtica ile aynı kefeye asla koymamıştır. Bizim, sanıyorum ki, 2000`li yıllarda hâlâ, içine düştüğümüz ciddî hatalardan birisi budur. Atatürk hurafeye de karşı, doğru; ama irticaya karşı tavrı hurafeye karşı tavrından farklıdır. Hurafeye hepimiz karşıyız. İrticanın ağır biçimde mahkûm edilişi dinsel karakteri yüzünden değil, hıyanet karakteri yüzündendir.
Mürteci hain kadrolar, işin bu püf noktasına asla değinmezler, tam aksine, onu sürekli gözden kaçırarak, Atatürk`ü irticaya karşı değil de, dine karşı gösterirler. Eğer dinî olumsuzlukların içinde dalâlet ve hıyanet karakteri yoksa, Atatürk, bunları, düşman bellememiştir; bunları, uyarı odağı olarak ve bunları acıma odağı olarak görmüştür.
Bir tarif veriyor: `Vicdan yerine düşman parası tanıyan alçaklık.` Bir tanım daha veriyor `millete düşman, düşmanlara dost olarak takip edilen haince siyaset` diyor."
Arslan BULUT
İrtica, Türk kültüründe dinle bağlantılı olarak kullanıldığına göre kavramı en iyi din bilginleri tanımlayabilir.
Nitekim 23 Nisan Özel Oturumu`nda TBMM`de konuşan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, irticanın ne demek olduğunu çok net bir şekilde açıklamıştı. İrticanın tartışıldığı bu günlerde kafa karışıklığını önleyebilir:
" İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır. İrtica, tarihte hep Hıristiyan Batı çıkarlarına kullanılmış ve işletilmiştir. Günümüzde daha çok `siyasal İslam` unvanıyla Batı tarafından sahneye çıkarılan irtica, tarihi boyunca desteği, itibarı, alkışı Müslümanlardan almış; ama, hizmeti, bilerek veya bilmeyerek, bir biçimde Batı emperyalizmine vermiştir.
Emperyalist ruh ve emellerini bugün küreselleşme perdesi altında yaşatan Batı, işte bu yüzden İslam dünyasında iki mirasın tahribini esas almıştır, stratejilerinin omurgasına oturtmuştur. Bu miraslardan birincisi, Hazreti Muhammed (Mustafa) mirasıdır; yani, İslam`dır; ikincisi de, Mustafa mirası; yani, Atatürk Cumhuriyetidir.
İslam mirasını çökertmek için Hazreti Muhammed`e hakaret ve Muhammed devrinin bittiğine ilişkin kampanyalar açıldı. Batı`da iki strateji belirlenmiştir bu noktada: Birisi, Muhammed`e hakaret; birisi de, İsa`yı tek kurtarıcı olarak tekrar geri getirmek. Birinci strateji Müslüman düşmanı Batılılara yazdırılıp çizdirilen hakaretlerle yürütülürken, ikinci strateji Türkiye`deki dinci cemaatlerin İsa methiyeleriyle kotarılmıştır.
Atatürk mirasına yönelen şer ise, tahribatını üç başlık altında öne çıkarmaktadır. Kişiden gittiğinde Atatürk`e saldırmakta, ilkeden gittiğinde laikliğe saldırmakta, kuvvet ve kurumdan gittiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırmaktadır. Bunu bazen sinsi, maskeli, bazen açık, zamana zemine göre seçeceği yolla ve sistemle yapmaktadır. Türkiye`yi ve Türk Devletinin egemenliğini tahrip siyasetlerinin saldırı hedeflerinde daima bu üç değer vardır.
Atatürk mirasını bir direnç gücü olmaktan çıkarıp, Anadolu`da 1071 Malazgirt`ten beri sürdürülen kavgayı tamamlamak istiyorlar. Kurtuluş Savaşı gibi muhteşem ve müthiş bir destanı yazmış milletin çocukları, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak için gereken ateşi, kendi topraklarından yaratacak gücü gösterecektir.
****
İslam`ın ana kaynağı Kuran, irticayı hem de irtica kökünden bir kelime kullanarak `ehli kitap hesabına işleyen fitne` olarak tanıtmaktadır.
Kurtuluş Savaşı verilirken, Kuvayı Milliye askerleri, altında şeyhülislam fetvası olan bir yazıyla ve işgalci Yunan uçakları marifetiyle Anadolu halkının üstüne atılan bu fetvayla, `kâfir ve katli vacip asiler` olarak nitelendiriliyordu.
Dindardaki yanlışlar, teknik tabirleriyle hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Bunların tümü, bilgisizlik, bilinçsizlik olayıdır. İrtica ise, bilinçli ve organize bir hıyanet ve dalalet olayıdır.
Atatürk, irtica gibi hurafeye de karşıdır; ama, hurafeyi irtica ile aynı kefeye asla koymamıştır. Bizim, sanıyorum ki, 2000`li yıllarda hâlâ, içine düştüğümüz ciddî hatalardan birisi budur. Atatürk hurafeye de karşı, doğru; ama irticaya karşı tavrı hurafeye karşı tavrından farklıdır. Hurafeye hepimiz karşıyız. İrticanın ağır biçimde mahkûm edilişi dinsel karakteri yüzünden değil, hıyanet karakteri yüzündendir.
Mürteci hain kadrolar, işin bu püf noktasına asla değinmezler, tam aksine, onu sürekli gözden kaçırarak, Atatürk`ü irticaya karşı değil de, dine karşı gösterirler. Eğer dinî olumsuzlukların içinde dalâlet ve hıyanet karakteri yoksa, Atatürk, bunları, düşman bellememiştir; bunları, uyarı odağı olarak ve bunları acıma odağı olarak görmüştür.
Bir tarif veriyor: `Vicdan yerine düşman parası tanıyan alçaklık.` Bir tanım daha veriyor `millete düşman, düşmanlara dost olarak takip edilen haince siyaset` diyor."
Arslan BULUT