g.haneli
Banned
- Katılım
- 4 Eki 2007
- Mesajlar
- 388
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
TARİH: 20 Eylül 1937.
Atatürk ile İsmet İnönü'nün yolları bu tarihte ayrıldı. Atatürk'ün isteği üzerine İnönü başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
Bu ayrılığın sebepleri arasında; Atatürk Orman Çiftliği'nin harcamaları gibi içsel; Nyon Antlaşması gibi dışsal siyasal anlaşmazlıklar gösterilse de; aslında gözden kaçan temel sebep, Atatürk'ün henüz teşhis edilmemiş hastalığıydı.
Atatürk asabileşmişti.
Başbakan İnönü'nün her sözünü kendisine yapılmış bir tehdit gibi algılıyordu.
Ve ne yazık ki Atatürk'ün bu tür davranışlarının sebebi üzerinde kimse durmuyordu. Ona ne hastalık ne ölüm yakıştırılıyordu!
Hastalık bilinse belki böyle bir ayrılık olmayacaktı.
VASİYETİNİ YAZDIRIYOR
5 Eylül 1938.
Ayrılığın üzerinden bir yıl geçmişti.
Atatürk'ün hastalığı gün geçtikçe ağırlaşmaktaydı.
Tesadüf: İsmet İnönü de hastaydı. Safrakesesi, iltihap kapmıştı. İnönü'nün çok ağır bir hastalığa yakalandığı bilgisi Atatürk'e ulaştı. İnönü'nün yaşamasının güç olduğu söylendi.
Atatürk, Fransa'dan getirttiği iç hastalıklar uzmanı Prof. Fissenger'i İnönü'yü tedavi etmesi için Ankara'ya gönderdi.
O gün, yani 5 Eylül'de Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ı yanına çağırarak vasiyetinin yazılmasına yardımcı olmasını rica etti.
Mirasından İnönü'nün çocuklarına pay verilmesini istiyordu. Dava arkadaşı İnönü ölürse üç çocuğunun ortada kalacağından endişe ediyordu. Çocukların amcası Hasan Rıza Temelli'nin Ömer, Erdal ve Özden'e bakamayacağını düşünüyordu.
Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile vasiyetnamesi üzerine kısa bir çalışma yaptıktan bir gün sonra İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter, Dolmabahçe'ye çağrıldı. Bu davet herkesten gizli tutuldu. Noter Kunter, saray çalışanlarına Atatürk'ün özel doktoru Prof. Neşet Ömer İrdelp'in konsültasyon için gelen doktor arkadaşı olarak gösterildi.
Atatürk'ün odasına gizlilikle girdiler. Atatürk, "Kapıyı kapatın, içeri kimse girmesin" talimatını verdi. Sonra yatağından doğruldu. Önüne ayaklı yemek tablasını aldı. Vasiyeti üzerindeki değişiklikleri eline aldığı kalemle yaparak notere yazdırmaya başladı.
İŞTE ATATÜRK'ÜN VASİYETİ
Ağır hasta olmasına rağmen çok sakindi.
Halbuki odada bulunan herkes heyecandan titriyordu. Onlar için hiç kolay değildi; Atatürk vasiyetini hazırlıyordu.
Yorulmasına rağmen, o gün vasiyetini bitirdi.
Vasiyeti kısaydı:
"Malik olduğum bütün nukut (para) ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi (mallarımı) Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.
1- Nutuk ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2- Her seneki nemadan bana nispetleri şerefli mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, (kız kardeşi) Makbule'ye ayda 1000; (manevi kızları) Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir.
3- Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek para verilecektir.
4- Makbule yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
5- İsmet İnönü'nün çocuklarına, yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
6- Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları'na tahsis edilecektir."
CUMHURBAŞKANI ADAYI
İsmet İnönü'nün vefat edeceğini ve çocuklarının ortada kalacağını düşünen Atatürk mirasından Ömer, Erdal ve Özden'e pay vermesine rağmen "siyasi mirası"ndan İsmet İnönü'ye bir şey bırakmadı!
İnönü'nün yaşamayacağından mı, kızgınlığın hálá sürmesinden mi bilinmez, kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Fevzi Çakmak'ın oturmasını arzulamıştı.
İddianın sahibi Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'tı.
Atatürk kendi el yazısıyla yazdığı vasiyetini zarfa koyup kapatmış ve başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirmişti.
Herkes odadan çıktıktan sonra Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile 15-20 dakika sohbet etmişti. İşte bu sohbet sırasında Atatürk, kendinden sonra Cumhurbaşkanlığına Fevzi Çakmak'ın getirilmesinin doğru olacağını söylemişti:
"Elbette bunda söz ve intihap (seçme) hakkı sadece milletin ve onun mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir; yalnız ben bu meseledeki mütalaamı ifade edeceğim. Evvela akla İsmet Paşa gelir; memlekete pek büyük hizmetler ifa etmiştir. Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor; bu yüzden pek de cazip olmasa gerek. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var. O, hem memlekete büyük hizmetler etmiş hem de herkesle iyi geçinmiş, salahiyet sahiplerinin mütalaalarına daima kıymet vermiştir; kimse ile münazaa (tartışma) halinde değildir. Bu itibarla bence Devlet Başkanlığı için en münasip arkadaş odur." ("Atatürk'ten Hatıralar" s. 717)
Atatürk'ün bu talebinin neden yerine getirilmediği, ayrı bir yazı konusudur.
Soner YALÇIN /hürriyet
Atatürk ile İsmet İnönü'nün yolları bu tarihte ayrıldı. Atatürk'ün isteği üzerine İnönü başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
Bu ayrılığın sebepleri arasında; Atatürk Orman Çiftliği'nin harcamaları gibi içsel; Nyon Antlaşması gibi dışsal siyasal anlaşmazlıklar gösterilse de; aslında gözden kaçan temel sebep, Atatürk'ün henüz teşhis edilmemiş hastalığıydı.
Atatürk asabileşmişti.
Başbakan İnönü'nün her sözünü kendisine yapılmış bir tehdit gibi algılıyordu.
Ve ne yazık ki Atatürk'ün bu tür davranışlarının sebebi üzerinde kimse durmuyordu. Ona ne hastalık ne ölüm yakıştırılıyordu!
Hastalık bilinse belki böyle bir ayrılık olmayacaktı.
VASİYETİNİ YAZDIRIYOR
5 Eylül 1938.
Ayrılığın üzerinden bir yıl geçmişti.
Atatürk'ün hastalığı gün geçtikçe ağırlaşmaktaydı.
Tesadüf: İsmet İnönü de hastaydı. Safrakesesi, iltihap kapmıştı. İnönü'nün çok ağır bir hastalığa yakalandığı bilgisi Atatürk'e ulaştı. İnönü'nün yaşamasının güç olduğu söylendi.
Atatürk, Fransa'dan getirttiği iç hastalıklar uzmanı Prof. Fissenger'i İnönü'yü tedavi etmesi için Ankara'ya gönderdi.
O gün, yani 5 Eylül'de Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ı yanına çağırarak vasiyetinin yazılmasına yardımcı olmasını rica etti.
Mirasından İnönü'nün çocuklarına pay verilmesini istiyordu. Dava arkadaşı İnönü ölürse üç çocuğunun ortada kalacağından endişe ediyordu. Çocukların amcası Hasan Rıza Temelli'nin Ömer, Erdal ve Özden'e bakamayacağını düşünüyordu.
Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile vasiyetnamesi üzerine kısa bir çalışma yaptıktan bir gün sonra İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter, Dolmabahçe'ye çağrıldı. Bu davet herkesten gizli tutuldu. Noter Kunter, saray çalışanlarına Atatürk'ün özel doktoru Prof. Neşet Ömer İrdelp'in konsültasyon için gelen doktor arkadaşı olarak gösterildi.
Atatürk'ün odasına gizlilikle girdiler. Atatürk, "Kapıyı kapatın, içeri kimse girmesin" talimatını verdi. Sonra yatağından doğruldu. Önüne ayaklı yemek tablasını aldı. Vasiyeti üzerindeki değişiklikleri eline aldığı kalemle yaparak notere yazdırmaya başladı.
İŞTE ATATÜRK'ÜN VASİYETİ
Ağır hasta olmasına rağmen çok sakindi.
Halbuki odada bulunan herkes heyecandan titriyordu. Onlar için hiç kolay değildi; Atatürk vasiyetini hazırlıyordu.
Yorulmasına rağmen, o gün vasiyetini bitirdi.
Vasiyeti kısaydı:
"Malik olduğum bütün nukut (para) ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi (mallarımı) Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.
1- Nutuk ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2- Her seneki nemadan bana nispetleri şerefli mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, (kız kardeşi) Makbule'ye ayda 1000; (manevi kızları) Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir.
3- Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek para verilecektir.
4- Makbule yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
5- İsmet İnönü'nün çocuklarına, yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
6- Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları'na tahsis edilecektir."
CUMHURBAŞKANI ADAYI
İsmet İnönü'nün vefat edeceğini ve çocuklarının ortada kalacağını düşünen Atatürk mirasından Ömer, Erdal ve Özden'e pay vermesine rağmen "siyasi mirası"ndan İsmet İnönü'ye bir şey bırakmadı!
İnönü'nün yaşamayacağından mı, kızgınlığın hálá sürmesinden mi bilinmez, kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Fevzi Çakmak'ın oturmasını arzulamıştı.
İddianın sahibi Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'tı.
Atatürk kendi el yazısıyla yazdığı vasiyetini zarfa koyup kapatmış ve başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirmişti.
Herkes odadan çıktıktan sonra Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile 15-20 dakika sohbet etmişti. İşte bu sohbet sırasında Atatürk, kendinden sonra Cumhurbaşkanlığına Fevzi Çakmak'ın getirilmesinin doğru olacağını söylemişti:
"Elbette bunda söz ve intihap (seçme) hakkı sadece milletin ve onun mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir; yalnız ben bu meseledeki mütalaamı ifade edeceğim. Evvela akla İsmet Paşa gelir; memlekete pek büyük hizmetler ifa etmiştir. Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor; bu yüzden pek de cazip olmasa gerek. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var. O, hem memlekete büyük hizmetler etmiş hem de herkesle iyi geçinmiş, salahiyet sahiplerinin mütalaalarına daima kıymet vermiştir; kimse ile münazaa (tartışma) halinde değildir. Bu itibarla bence Devlet Başkanlığı için en münasip arkadaş odur." ("Atatürk'ten Hatıralar" s. 717)
Atatürk'ün bu talebinin neden yerine getirilmediği, ayrı bir yazı konusudur.
Soner YALÇIN /hürriyet