HAKAN
YalnıZ Kurt
- Katılım
- 12 Şub 2009
- Mesajlar
- 1,922
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
TÜRKİSTAN, Türklerin atayurdunun ortak adıdır.
Emperyalizm, "yerkürenin merkezi" olarak kabul edilen uçsuz bucaksız Turan coğrafyasını "kontrol altında" tutabilmek için önce "Doğu Türkistan" ve "Batı Türkistan" diye iki parçaya ayırdı.
Her Türk boyu "sanki ayrı birer milletmiş" gibi, yeniden beş parçaya bölünen ata yurdu Batı Türkistan üzerinde "Kazakistan", "Türkmenistan", "Özbekistan", "Kırgızistan" ve "Tacikistan" adı ile kurulan cumhuriyetler, komünist Sovyetler Birliği"ne bağlandı.
"Çin Seddi"nin" dışında kalan, yüzölçümü Türkiye"nin iki buçuk katına tekabül eden ve oldukça zengin "tabii kaynaklara" sahip olan ata yurdu Doğu Türkistan ise, tek bir parça halinde komünist Çin Halk Cumhuriyeti"ne ilhak edildi.
Gün geldi, Sovyetler Birliği dağıldı.
Batı Türkistan üzerinde kurulan Türk Cumhuriyetleri, "esaret perdesini" üzerlerinden atarak hürriyet ve istiklallerine kavuştu.
Ama, Doğu Türkistan hâlâ esaret altında.
* * *
Uygur Türklüğü, tarihte eşine benzerine rastlanmamış bir "Çin işkencesine" tabi tutuluyor.
1949 yılında Doğu Türkistan"ı yeniden işgal eden Çin, Türklüğe ait "tarihi" ve "kültürel" eserleri yerle bir ettikten sonra,
Türk nüfusu "azınlığa" düşürmek için bölgenin nüfus yapısını değiştirmeye başladı.
Devlet imkanları ile "çekirge sürüsü" gibi akın akın Doğu Türkistan"a sevkedilen Çinliler, neredeyse çoğunluğu ele geçirmek üzere.
Türkleri bölgeden uzaklaştırmak için sistemli bir şekilde uygulanan soykırım, 1960"lı yıllardan sonra önce "nükleer soykırıma", ardından "anne karnında soykırıma" dönüştü.
Bölgede gerçekleştirilen nükleer denemeler yüzünden, gelecek 50 yıl içinde yüzbinlerce çocuk, "ölü" veya "sakat" dünyaya gelecek.
Türk kökenli ailelerin "ikiden fazla" çocuk yapmasına izin verilmiyor, "izinsiz" hamile kalan kadınlar, "zorunlu kürtaj merkezlerine" sevkedilerek çocukları alınıyor.
* * *
Türklerin "kendi dillerini" kullanmalarına, "kendi kültürlerini" geliştirmelerine, "kendi okullarını" açmalarına, "toplu olarak ibadet yapmalarına" uzun süre kati surette izin verilmiyor.
"Haklar" ve "özgürlükler" adına ortaya çıkanlar, "adi suçlu" muamelesine tabi tutulup, stadyumlarda "toplu olarak" infaz ediliyor.
İnfazlar, "halka ibret olsun" diye televizyonlardan "naklen" yayınlanıyor.
Ama bütün dünya gözünü kulağını tıkamış bir şekilde, "alenen" cereyan eden zulmü sadece seyrediyor.
Bırakın dünyayı, Türkiye kamuoyunun bile "olup bitenlerden" hiçbir haberi olmuyor.
Neden?
Çünkü, Doğu Türkistan"da zulme uğrayanlar, "Türk" ve "Müslüman".
Tibet halkı gibi "Budizme" inanmıyorlar.
Ve Dalay Lama gibi bir liderleri yok.
* * *
Doğu Türkistan, 1933 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan ülke, Atatürk"ün başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.
O dönemin şartları altında hiç vakit kaybetmeden bölgeye "yardım malzemeleri" gönderen Atatürk, yine Afganistan Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal aracılığıyla bu bölgeden birçok genci Türkiye"ye getirerek Harp Okulu"nda eğitime tabi tuttu.
Şu anda Doğu Türkistan Vakfı"nın Başkanlığı"nı sürdüren Emekli Tümgeneral Rıza Bekin, Atatürk"ün harp okulunda okutup, generalliğe kadar yükselttiği canlı örneklerden birisidir.
Atatürk, siyasetin gereği olarak "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyor, ama bulduğu her fırsatı Türk dünyasının birlik ve beraberliği yolunda değerlendirmeye çalışıyordu.
Peki biz Türk milliyetçileri ne yapıyoruz?
* * *
"Türk Birliği" gibi, "Doğu Türkistan" davasını da unuttuk.
Birçoğumuz, hâlâ Çin propagandasının medya üzerindeki etkisi altında kalıp "Doğu Türkistan" yerine "Sincan Özerk Bölgesi" ismini kullanmayı tercih ediyor, orada 30 milyondan fazla Türk"ün yaşadığını bile bilmiyoruz.
Bırakın dünya kamuoyunu, "Türkiye"de yaşayan" soydaşlarımızın verdiği mücadeleyi dahi "kendi kamuoyumuza" anlatamıyoruz.
Doğu Türkistan"ın istiklal mücadelesine destek veren, vakıf ve derneklerin etkinliklerine "devlet memurlarının" katılmasını engellemek amacıyla yayınlanan gizli nitelikteki genelgelere göz yumuyoruz.
En küçük bir eyleme bile tahammül gösteremeyip, polis zoruyla dağıtıyoruz.
Yetmiyor, Çin Devlet Başkanı"na "üstün hizmet madalyası" veriyoruz.
Yazıklar olsun.
kaynak
Emperyalizm, "yerkürenin merkezi" olarak kabul edilen uçsuz bucaksız Turan coğrafyasını "kontrol altında" tutabilmek için önce "Doğu Türkistan" ve "Batı Türkistan" diye iki parçaya ayırdı.
Her Türk boyu "sanki ayrı birer milletmiş" gibi, yeniden beş parçaya bölünen ata yurdu Batı Türkistan üzerinde "Kazakistan", "Türkmenistan", "Özbekistan", "Kırgızistan" ve "Tacikistan" adı ile kurulan cumhuriyetler, komünist Sovyetler Birliği"ne bağlandı.
"Çin Seddi"nin" dışında kalan, yüzölçümü Türkiye"nin iki buçuk katına tekabül eden ve oldukça zengin "tabii kaynaklara" sahip olan ata yurdu Doğu Türkistan ise, tek bir parça halinde komünist Çin Halk Cumhuriyeti"ne ilhak edildi.
Gün geldi, Sovyetler Birliği dağıldı.
Batı Türkistan üzerinde kurulan Türk Cumhuriyetleri, "esaret perdesini" üzerlerinden atarak hürriyet ve istiklallerine kavuştu.
Ama, Doğu Türkistan hâlâ esaret altında.
* * *
Uygur Türklüğü, tarihte eşine benzerine rastlanmamış bir "Çin işkencesine" tabi tutuluyor.
1949 yılında Doğu Türkistan"ı yeniden işgal eden Çin, Türklüğe ait "tarihi" ve "kültürel" eserleri yerle bir ettikten sonra,
Türk nüfusu "azınlığa" düşürmek için bölgenin nüfus yapısını değiştirmeye başladı.
Devlet imkanları ile "çekirge sürüsü" gibi akın akın Doğu Türkistan"a sevkedilen Çinliler, neredeyse çoğunluğu ele geçirmek üzere.
Türkleri bölgeden uzaklaştırmak için sistemli bir şekilde uygulanan soykırım, 1960"lı yıllardan sonra önce "nükleer soykırıma", ardından "anne karnında soykırıma" dönüştü.
Bölgede gerçekleştirilen nükleer denemeler yüzünden, gelecek 50 yıl içinde yüzbinlerce çocuk, "ölü" veya "sakat" dünyaya gelecek.
Türk kökenli ailelerin "ikiden fazla" çocuk yapmasına izin verilmiyor, "izinsiz" hamile kalan kadınlar, "zorunlu kürtaj merkezlerine" sevkedilerek çocukları alınıyor.
* * *
Türklerin "kendi dillerini" kullanmalarına, "kendi kültürlerini" geliştirmelerine, "kendi okullarını" açmalarına, "toplu olarak ibadet yapmalarına" uzun süre kati surette izin verilmiyor.
"Haklar" ve "özgürlükler" adına ortaya çıkanlar, "adi suçlu" muamelesine tabi tutulup, stadyumlarda "toplu olarak" infaz ediliyor.
İnfazlar, "halka ibret olsun" diye televizyonlardan "naklen" yayınlanıyor.
Ama bütün dünya gözünü kulağını tıkamış bir şekilde, "alenen" cereyan eden zulmü sadece seyrediyor.
Bırakın dünyayı, Türkiye kamuoyunun bile "olup bitenlerden" hiçbir haberi olmuyor.
Neden?
Çünkü, Doğu Türkistan"da zulme uğrayanlar, "Türk" ve "Müslüman".
Tibet halkı gibi "Budizme" inanmıyorlar.
Ve Dalay Lama gibi bir liderleri yok.
* * *
Doğu Türkistan, 1933 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan ülke, Atatürk"ün başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.
O dönemin şartları altında hiç vakit kaybetmeden bölgeye "yardım malzemeleri" gönderen Atatürk, yine Afganistan Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal aracılığıyla bu bölgeden birçok genci Türkiye"ye getirerek Harp Okulu"nda eğitime tabi tuttu.
Şu anda Doğu Türkistan Vakfı"nın Başkanlığı"nı sürdüren Emekli Tümgeneral Rıza Bekin, Atatürk"ün harp okulunda okutup, generalliğe kadar yükselttiği canlı örneklerden birisidir.
Atatürk, siyasetin gereği olarak "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyor, ama bulduğu her fırsatı Türk dünyasının birlik ve beraberliği yolunda değerlendirmeye çalışıyordu.
Peki biz Türk milliyetçileri ne yapıyoruz?
* * *
"Türk Birliği" gibi, "Doğu Türkistan" davasını da unuttuk.
Birçoğumuz, hâlâ Çin propagandasının medya üzerindeki etkisi altında kalıp "Doğu Türkistan" yerine "Sincan Özerk Bölgesi" ismini kullanmayı tercih ediyor, orada 30 milyondan fazla Türk"ün yaşadığını bile bilmiyoruz.
Bırakın dünya kamuoyunu, "Türkiye"de yaşayan" soydaşlarımızın verdiği mücadeleyi dahi "kendi kamuoyumuza" anlatamıyoruz.
Doğu Türkistan"ın istiklal mücadelesine destek veren, vakıf ve derneklerin etkinliklerine "devlet memurlarının" katılmasını engellemek amacıyla yayınlanan gizli nitelikteki genelgelere göz yumuyoruz.
En küçük bir eyleme bile tahammül gösteremeyip, polis zoruyla dağıtıyoruz.
Yetmiyor, Çin Devlet Başkanı"na "üstün hizmet madalyası" veriyoruz.
Yazıklar olsun.
kaynak