AntidepresaN
New member
Atatürk'ü kavramadan anlamak
Gazetelerde atılan ‘Seni unutmadık!’ başlıkları ve saat 09:05’de hazırolda durmak, anlamak demek çoğu insan için...
Ya kavramak?
Atatürk, büyük olmanın tanımını yaparken: ‘Kimseye iltifat etmeyeceksin. Kimsenin karşısında eğilmeyeceksin’ diyor...
Bu başlıkları atanlara bir bakın...
İltifatlar yalakalık sınırının ötesinde, eğilmekten vazgeçtik, çıkar için çoğu yerlerde sürünmekte...
Bir de ‘sen az anladın, ben daha çok anladım’ kavgası yapanlar var...
Atatürk orta yerde dimdik ayakta...
Bunlar ise önüne arkasına saklanıp birbirlerine yandan tokat, alttan tekme atmakta...
AB’ye karşı boynu kıldan ince olanlar Atatürk’ü nasıl anlamış olabilirler?
Olsa olsa ‘yanlış’ anlamışlardır...
Veya ‘işlerine geldiği gibi’ anlamışlardır...
Atatürk’ün sözlerinde şifre, kripto falan yoktur...
O, doğrudan ve imasız konuşmuştur, çünkü bugün kendini lider sananlar gibi kimsenin gözünü boyamaya ihtiyacı yoktur.
‘Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır’ diyorsun Ata’m...
Biz, nuskaları suda kaynatıp hastalara şerbet ettik...
ÖSS sınavlarından bir gün önce yatırlara çaput bağlayıp cevap anahtarı diledik rüyalarımızda...
‘Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır’ demiştin Ata’m...
Şeyhten icazet almadan siyasete, müritten oy almadan Meclise giremez olduk...
İktidara gelmek için kul, iktidardayken put olduk Ata’m...
‘Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir’ diyorsun bir konuşmanda Ata’m...
Biz yasaları okumadan yasa yaptık, AB’yi kendimize tasa yaptık...
10 Kasım’larda ağladık Ata’m...
Ama bir yandan da ilkokul çağındaki kızlarımızı gelin, ortaokul çağındakileri kadın yaptık Ata’m...
Biz seni anlayamadık Ata’m...
Biz sadece anlamış numarası
yaptık...
Biz senin ne dediğini okuduk, ama kavrayamadık...
Yıllarca süren bir mücadeleden sonra söylenmiş bu sözlere hakkını veremedik...
‘Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.’ dedin yıllar önce...
Özür dileriz Ata’m...
Biz öğretmenimizi açlığa terk ettik, sonra onu çocuklarımıza dövdürdük...
‘Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder’ demiştin Ata’m...
Biz o derste mazeretliydik, katılamadık...
Çiftçiye ‘Ananı da al git’ dedik Ata’m...
Efendimize ayıp ettik...
Bir bayrağımız kalmıştı elimizde Ata’m...
Onu da Hülya Avşar’a balon ettik tekmelettik...
Şimdi bekliyoruz boşuna ve çaresiz...
Senden bir tane daha gelsin diye...
Özür dilerim Ata’m, özür dilerim...
Abdullah Özdoğan
Gazetelerde atılan ‘Seni unutmadık!’ başlıkları ve saat 09:05’de hazırolda durmak, anlamak demek çoğu insan için...
Ya kavramak?
Atatürk, büyük olmanın tanımını yaparken: ‘Kimseye iltifat etmeyeceksin. Kimsenin karşısında eğilmeyeceksin’ diyor...
Bu başlıkları atanlara bir bakın...
İltifatlar yalakalık sınırının ötesinde, eğilmekten vazgeçtik, çıkar için çoğu yerlerde sürünmekte...
Bir de ‘sen az anladın, ben daha çok anladım’ kavgası yapanlar var...
Atatürk orta yerde dimdik ayakta...
Bunlar ise önüne arkasına saklanıp birbirlerine yandan tokat, alttan tekme atmakta...
AB’ye karşı boynu kıldan ince olanlar Atatürk’ü nasıl anlamış olabilirler?
Olsa olsa ‘yanlış’ anlamışlardır...
Veya ‘işlerine geldiği gibi’ anlamışlardır...
Atatürk’ün sözlerinde şifre, kripto falan yoktur...
O, doğrudan ve imasız konuşmuştur, çünkü bugün kendini lider sananlar gibi kimsenin gözünü boyamaya ihtiyacı yoktur.
‘Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır’ diyorsun Ata’m...
Biz, nuskaları suda kaynatıp hastalara şerbet ettik...
ÖSS sınavlarından bir gün önce yatırlara çaput bağlayıp cevap anahtarı diledik rüyalarımızda...
‘Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır’ demiştin Ata’m...
Şeyhten icazet almadan siyasete, müritten oy almadan Meclise giremez olduk...
İktidara gelmek için kul, iktidardayken put olduk Ata’m...
‘Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir’ diyorsun bir konuşmanda Ata’m...
Biz yasaları okumadan yasa yaptık, AB’yi kendimize tasa yaptık...
10 Kasım’larda ağladık Ata’m...
Ama bir yandan da ilkokul çağındaki kızlarımızı gelin, ortaokul çağındakileri kadın yaptık Ata’m...
Biz seni anlayamadık Ata’m...
Biz sadece anlamış numarası
yaptık...
Biz senin ne dediğini okuduk, ama kavrayamadık...
Yıllarca süren bir mücadeleden sonra söylenmiş bu sözlere hakkını veremedik...
‘Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.’ dedin yıllar önce...
Özür dileriz Ata’m...
Biz öğretmenimizi açlığa terk ettik, sonra onu çocuklarımıza dövdürdük...
‘Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder’ demiştin Ata’m...
Biz o derste mazeretliydik, katılamadık...
Çiftçiye ‘Ananı da al git’ dedik Ata’m...
Efendimize ayıp ettik...
Bir bayrağımız kalmıştı elimizde Ata’m...
Onu da Hülya Avşar’a balon ettik tekmelettik...
Şimdi bekliyoruz boşuna ve çaresiz...
Senden bir tane daha gelsin diye...
Özür dilerim Ata’m, özür dilerim...
Abdullah Özdoğan