ATATÜRK'e "DECCAL" Diyen Adam

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Bilimi ne için kullandığın önemli Adam resmen Kürtlere hadi ayaklanın bilimi feni kullanın (orta okul 3 de barutla deneyler yapmıştık ) silahları elinize alın uyanın diyo.Biz hiçkimseyi kürt olduğu için kınamıyoruz. Kürt ırkçılığı yapan ve silah başına gidin diyen insanlara lafımız ki bu PKK. Birde hep bir soru var kafamda neden PKK daki bütün militanlar Kürt. Neden içlerinde Laz Çerkez yok?. ya da neden Lazlar ya benim atalarım doğu karadenizde yaşamışlar buraları biz alcaz demiyolar? Sait Nursi ise Kürt ırkçılığını "Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! " burda dile getiriyor. Halbuki Peygamber Efendimiz Bir Hadis-i Şerifi nde "En sağlam ırkçılık ayaklarımın altındadır." diye buyurmuştur. Bu yüzden bence bir insan islamiyetin misyonerliğine soyunmuşsa siyaset ve ırkı bi kenara bırakmalı. Eğer siyaset ve ırk girdiyse herşey biter .....

İkili tartışmaya dönmeden konuyu kapatmak istiyorum. Sabote etmeyelim konuyu. konuşmak istersen seve seve özelden msn den ya da istanbuldaysan görüşüp konuşabiliriz..
 
Sedatpınar sen saidleri karıştırıyorsun heraldeisyan çıkaran şeyh said karşı duran Said Nursi sapla samanı birbirine karıştırmamak gerekir eee bunun içinde biraz zahmet edip okumak lazım tabiki

Şeyh Said ayaklanmaya karar verdiği sırada Bediuzzaman Van'da Erek Dağında inzivaya çekilmişti. Şeyh Said ise çevredeki nüfuzlu kişilere adamları ile haber yollayıp kendisi ile birlikte hareket etmelerini istemişti. Eski ilmi hayatı ve alimliğini bildiği için Bediuzzaman'a da haber göndermişti. Fakat aldığı cevap çok anlamlı ve uyarıcı idi,

"-Altıyüz sene İslamiyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin torunlarına kılıç çekilmez. Halk irşad edilmelidir."


Bilmem anlatabildimmi(=
 
Herkese göre değişebilecek doğruyu araştıralım. Sabit gerçeğe ulaşabilmenin yolu budur. Ama bu konuda herkesin şunu demeye hakkı vardır sanırım. Senin doğruların sana, benim doğrularım bana.
Her insan için olumsuz bir sürü şey söylemek her zaman mümkündür.
 
incibustan alıntı


Sedatpınar sen saidleri karıştırıyorsun heraldeisyan çıkaran şeyh said karşı duran Said Nursi sapla samanı birbirine karıştırmamak gerekir eee bunun içinde biraz zahmet edip okumak lazım tabiki

Şeyh Said ayaklanmaya karar verdiği sırada Bediuzzaman Van'da Erek Dağında inzivaya çekilmişti. Şeyh Said ise çevredeki nüfuzlu kişilere adamları ile haber yollayıp kendisi ile birlikte hareket etmelerini istemişti. Eski ilmi hayatı ve alimliğini bildiği için Bediuzzaman'a da haber göndermişti. Fakat aldığı cevap çok anlamlı ve uyarıcı idi,

"-Altıyüz sene İslamiyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin torunlarına kılıç çekilmez. Halk irşad edilmelidir."

Bilmem anlatabildimmi(=

......................

Allahaşkına bırakın bu saptırmaları.
Saidi Nursi Kürdi; "Kürt milliyetçiliği” çatısı altında Kürtleri birleştirmek gayesi gütmekte, 1909 tarihli eserinde Kürtçülük propagandası yapmakta, yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış olan Türkleri ve Kürtleri -Kürtçülük söylemleri ile- kışkırtmaya çalışmaktadır.

Kısacası Saidi Nursi Kürdi’nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir.

Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalındırmak/bilinçlendirmek olsa idi, “fen ve sanat başına” demekle yetinirdi. Ancak "SİLAH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.


Evet, Saidi Kürdi Kürtçüdür, ne var ki kendisini gizlemek için müslümanlık/ümmetçilik örtüsüne bürünmektedir.

Saidi Nursi Kürdi, Türk müridlerinden evlenip "dinsiz evlatlar yetiştirmemeleri"ni isterken, habire çoğalan ve nüfusu gün geçtikçe artan Kürtleri engellemek gereği dahi duymamaktadır.

Evet, Saidi Nursi Kürdi bölücüdür.

KALDIK Kİ 70 KUŞAKTAN TÜRK BİLE OLSA UMURUMDADA DEĞİL.NUR SURESİNİN KENDİSİ İÇİN İNDİĞİNİ İDDİA EDEBİLECEK VE KENDİSİNİN ASRIN HARİKASI DİYECEK KADAR (BEDİİÜZAMAN ASRIN HARİKASI DEMEKTİR) DİNİM TAHRİF EDEN BİR KİŞİYLE NE İŞİM NE DE KAYBEDECEK ZAMANIM OLABİLİR.BENİM TEK REHBERİM HUZURU BULDUĞUM KURAN-I KERİMDİR,OKUDUĞUMDA SADECE DEHŞETE DÜŞTÜĞÜM RİSALE-İ NUR DEĞİL.SİZEDE AYNI ŞEYİ TAVSİYE EDERİM.
 
Said nursi kendisi içinmi demiş bediüzzaman
Yok daha neler ne kadar bilinçsiz söylemler bunlar Said Nursi-yi tanıma imkanı bulan herkez bu hitabı hoş karşılamadığını ve ne derece alçak gönüllü olduğunu bilir Nur suresini kendisi için inmiş olarak görüyordu diyosanız bi
yazısında bi belge gösterin yoksa miş miş lere devam edin
He bu arada evlenip çocuk yapanlara çocuk yapmayın demediği için hainmi oluyo
Nüfus memuruyla karıştırmışsınız Siz

Kürtçü demişsiniz peki o ırkçılık hakkında ne demiş türkler hakkında ırkçı kürtlere ne öğütlerde bulunmuş bi bilgi sahibimisiniz yoksa sizde
Az sonra gelicem diyenlerdenmisiniz..(=

Allah u Zülcelâl Hazretleri Kur’an-ı Kerim'de "Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah'ı severler, Allah da onları sever buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı ilahî karşısında düşündüm. Bu kavmin, bin yıldan beri âlem-i islamın bayraktarlığını yapan Türk Milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine ve 450 milyon (o zamanki islam âleminin nüfusu) kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi (bir kısım kürtçü) kimsenin peşinden gitmem".
Said Nursi

Edit_Allah cc. okuduğunuz huzur bulduğunuz Kuran-ı Kerimde Alim kişiler için parlak yıldızlar gibidirler buyurmaktadır bu sizin huzurunuza mani olmasın bu manteliteyle(=

Ayrıca incibus değil incubus hassasım bu konuda biraz (=
 
Said nursi kendisi içinmi demiş bediüzzaman
Yok daha neler ne kadar bilinçsiz söylemler bunlar Said Nursi-yi tanıma imkanı bulan herkez bu hitabı hoş karşılamadığını ve ne derece alçak gönüllü olduğunu bilir Nur suresini kendisi için inmiş olarak görüyordu diyosanız bi
yazısında bi belge gösterin yoksa miş miş lere devam edin
He bu arada evlenip çocuk yapanlara çocuk yapmayın demediği için hainmi oluyo
Nüfus memuruyla karıştırmışsınız Siz

Kürtçü demişsiniz peki o ırkçılık hakkında ne demiş türkler hakkında ırkçı kürtlere ne öğütlerde bulunmuş bi bilgi sahibimisiniz yoksa sizde
Az sonra gelicem diyenlerdenmisiniz..(=

Allah u Zülcelâl Hazretleri Kur’an-ı Kerim'de "Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah'ı severler, Allah da onları sever buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı ilahî karşısında düşündüm. Bu kavmin, bin yıldan beri âlem-i islamın bayraktarlığını yapan Türk Milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine ve 450 milyon (o zamanki islam âleminin nüfusu) kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi (bir kısım kürtçü) kimsenin peşinden gitmem".
Said Nursi

Edit_Allah cc. okuduğunuz huzur bulduğunuz Kuran-ı Kerimde Alim kişiler için parlak yıldızlar gibidirler buyurmaktadır bu sizin huzurunuza mani olmasın bu manteliteyle(=

Ayrıca incibus değil incubus hassasım bu konuda biraz (=
Merak etmeyin biyere gitmedim sadece eşimin yemeği nursi'den çok daha önemli bir konu benim için...
Hangi alim Allahaşkına;Bu mu islam alimi buyrun;

Muhammed, (...) Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. (...)" (Ahzâb,40)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) risaleti bir ağaca değil de, bir eve benzetmiştir. Bunun hikmeti ise çünkü ağaç meyve vermeye devam eder, ama ev sağlam bir biçimde tamamlandığından yeni tuğlaya ihtiyaç hissetmez. Fakat Kurnaz Said risaleti güya ağaca benzeterek kendine pay çıkarmaktadır.
Efendiler, mimar evi tamamlamış, tuğlalardan birini söküp yeni bir tuğla koymayacak! O evden ne bir tuğla sökebilir ne de ona tuğla bildiğiniz bir şeyi yamayabilirsiniz!... O ev, çıkıntı kabul etmez. Bu yüzden Peygamberlik makamı son bulmuştur ve Said-i Nursi gibilerinin yalanlarına kanmamak gerekir.
Ama ne yazık ki şakirtleri Said Nursî’ye öylesine iman etmişlerdir ki, sarf ettikleri sözler aralarındaki ilişkinin "peygamber-yakın ashabı" ilişkisi olduğunu Siracü’n-Nûr’da Hasan Feyzi açıkça ortaya koymaktadır:
“(...) Demek göç ve sefer muhakkak mı Üstadım. Demek Hazret-i İmam-ı Ali’yi ağlatıp, Ömer’i şaşırtan, Ehl-i Beyt’i inletip, Medine-i Münevvere’yi karartan o hâl-i pür-melalin bir nümunesi, âkıbet bizim bu garip başlarımıza da mı çöküyor. Pek vakitsiz, pek erken değil mi Üstadım.”
Tılsımlar Mecmuası’nda inanılmaz bir zorlamayla, Said Nursî kendisini Hz. Muhammed’in aynası olarak göstermiştir:
“Binâenaleyh bu Zât (Said Nursî), cismaniyet noktasında mir'at-ı Peygamberî’dir.”
Hâşâ ve kellâ... Said Nursî, ne cismaniyet ne de ruhaniyet noktasında Hz. Muhammed’in aynası olabilir.
“Üstelik ancak iki Muhammed, bir Bediüzzaman ediyor.” Şöyleki;
"Muhammed (92) (Ebcede göre Muhammed adının sayı değeri 92’dir.) Âyine karşısına koyarak Muhammed (92), Bedîüzzaman (184)’dır. (Ebcede göre Bedîüzzaman adının sayı değeri 184’dür.)
Peki, sizin bu ahmakça çıkarsamanızı esaslı bir şey zanneden muzırın biri çıksa da dese ki:
" Kur'an’da Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb’in cifri değeri 46’dır. Ebu Leheb’in sağına, soluna, önüne, arkasına ayna koysak ( Yani 46 x 4= 184) kim görünür acaba?”
Bu münasebetsize ne cevap vereceksiniz? Hadi biz verelim cevabı: Bediüzzaman Said Nursî görünür. Çünkü: Ebu Leheb (46) x 4 = Bediüzzaman (184) eder.
Bir diğeri ise çıkıp Ebced ile şöyle bir yorum yapsa;
“Bakara 220’. ayette "(...) Allah, müfsidi muslihten ayırt etmesini bilir. (...)" buyurulmaktadır. "Müfsid" (Ara bozucu, karıştırıcı) kelimesinin "Bediüzzaman"a tam tamına tevafuk etmesi cihetiyle (Çünkü Müfsid’in cifri değeri 184 iken Bediüzzaman’ın cifri değeri de 184’tür.) ayet, Bediüzzaman’ın fesâd-ü ifsadına ima, belki remz ediyor. Hatta bunu delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor. Nitekim, Said-i Nursi’nin cümleleri de bunu hem lâfzen hem de mealen tasdik edercesine diyor ki:
Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahud bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız…” dese ne yaparsınız?
Şuâlar, Birinci Şua’da Said-i Nursi kendi konumundan şöyle bahseder;
“(...) benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz (...) bulunan bir adam, (...) Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi, ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil (...)”
Peygamberimiz Kur'an’ın tercümanıdır, mübelliğidir; Said Nursî de Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, mübelliğidir. Hz. Peygamber ümmîdir; Said Nursî ise yarım ümmî bir zattır. Nasıl ki, Kur'an-ı Kerim Hz. Muhammed’in (s.a.v.) değil, Allah’ın kelâmıdır; o sadece tercümandır, mübelliğdir. İşte, Risale-i Nur da Said Nursî’nin eseri değildir; o da Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, mübelliğidir. Peygamberimizin Kur'an’ı tebliğ görevi vardır; Said Nursî’nin de Nur Risaleleri’ni "tebliğ" (Barla Lâhikası, 21) görevi vardır.
Şuâlar, Beşinci Şua’da şöyle geçiyor;
“Hattâ "Tevrat" ve "İncil" ve "Zebur"da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi, bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki; o kitapların bir kısım tâbileri te'vil edip îman etmediler.”
Barla Lâhikası, Yirmi Yedinci Mektupta müridi Hâfız Ali ise şöyle der;
(...) Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh (K.S.) altıncı asırdan ondördüncü asırda görmesi, (Kütüb-ü sâbıkada remzen ve Hazret-i Kur'an’da sarahaten göstermeleri, o kitab-ı mübarekin şe'nindendir) diyebileceğim.”
Kur'an’dan önceki ilâhî kitapların Peygamberimiz ve Kur'an hakkında verdikleri haberler, "bir kısım tâbilerinin tevil edip iman etmediği bir derece perdeli ve kapalı" haberler iken; Said Nursî ve Nur Risaleleri hakkındaki haberleri "remzi”dir.
Ayrıca, kütüb-ü sabıkanın Hz. Muhammed’den "bir derece perdeli ve kapalı" haber vermesine karşın; Kur'an’ın Said Nursî’den, onunla ilgili tarihlerden, risalelerinin isimlerinden verdiği haberler "sarahaten"dir. "Sarahaten", yani açık ve sarih olarak, açıktan açığa... Nur Risaleleri’ndeki bu ifadalerden açıkça anlaşılmaktadır ki, kütüb-ü sabıkayı ve Kur'an’ı indiren yüce Allah, Hz. Muhammed’in bir derece perdeli ve kapalı haberlerle bildirilmesini, fakat Said Nursî’nin ise açık ve sarih haberlerle bildirilmesini irade etmiştir!... Yuh artık! Yazıklar olsun sizlere!
Aslında, Nur Risaleleri’nde Said Nursî Hz. Muhammed’le (s.a.v.); Nur Risaleleri de Kur'an’la âdeta aşık atmaktadır.
Kastamonu Lâhikası, Yirmiyedinci Mektubda ise;
“Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Ebu Bekir (r.a.), Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken, Bir güvercinle bir örümceğin, müşriklerin tüm çabalarını boşa çıkardığı gibi; Risalet-ün-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.”
Said Nursî’nin peygamberlik taslaması artık Hz. Muhammed’le mücadeleye dönüşmüştür. Yalnız, bir derece altta kalınmaya özen gösterilmektedir. Bunun sebebi ise şudur: Ortada Kur'an-ı Kerim gibi bir mucize, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son peygamberliği gibi bir hakikat varken, Said Nursî bunları görmezden gelemez, bunlara rağmen peygamberliğini açıkça iddiada edemez, kendisine verilen kitabın da Risale-i Nur olduğunu alenen söyleyemezdi.
Said-i Nursi’nin yaptığı bu kurnazlığı yapmayan İskender Evrenesoğlu’nun, açıkca Allah’ın elçisi, peygamberi (!) olduğunu söylemesi Said-i Nursi ile arasındaki tek fark olmuştur. Hâlbuki İskender ile Said-i Nursi aynı şeyleri iddia etmektedirler. İskender aptallık yapıp peygamber olduğunu söyleyince sahte peygamber olarak algılanmış; Said-i Nursi ise kurnazlık yapıp peygamberliğini dolaylı, mecazla ve kelime oyunlarıyla söyleyince ne yazık ki en büyük, eşsiz âlim olarak algılanmıştır.
Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590’da geçen;
“Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. "Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um."
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, de geçen;
“(...) Hem mütedeyyin bir kadın, yine hâdiseden sonra görüyor ki: Semâvattan mübarek kâğıtlar yağıyor. Soruyorlar: "Bu nedir?" Rü'yada demişler: "Risale-i Nur’un sahifeleridir." Yâni, tâbirce Risale-i Nur, Kur'anın tefsiri olduğu cihetle, vahy-i semavî olan Kur'anın semavî ve ilhamî bir tefsiridir.”
Bu cümlelerde Said Nursî, Nur Risaleleri’nin kendi eseri olmadığını öylesine vurgulamaktadır ki; bu vurgu, eserin kendisine nisbetini imkânsız kılmaktadır. Ee, Said Nursî Nur Risaleleri ile bu kadar da bağlantısız olamayacağından, bu bağ onun tercümanlığı vasıtasıyla sağlanmıştır:
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, de ise;
“Hem Risale-i Nur zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle senâ etmiyorum. Belki yalnız Kur'anın bir tefsiri ve Kur'andan mülhem bir tercüman-ı hakikisi ve imanın hüccetleri ve dellâlı olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hattâ, bir kısım Risaleleri ihtiyarım hâricinde yazdığım gibi, Risale-i Nur’un ehemmiyetini zikretmekte ihtiyarsız hükmündeyim.”
Nur Risaleleri, Said Nursî’nin eseri değildir(?), onun ihtiyarıyla yazılmamış, bilâkis Cenab-ı Hakk’ın lisanıyla yazdırılmıştır. Semavîdir(!), arşîdir(!). Said Nursî, Nur Risaleleri’nin ancak tercümanıdır.
Kur’an’da kitapların "indirildiği, inzal edildiği" belirtilmektedir. İşte Nur Risaleleri de Kur'an’ın semasından, ayetlerin yıldızlarından inmektedir(!). Kur'an, kendinden önceki kitapları, Tevrat’ı, İncil’i tasdik etmek için indirildiğine göre; Nur Risaleleri de sanki Kur'an’ı tasdik etmek için indirilmiştir. Nitekim bu, Nur Risaleleri’nde birçok kez tekrar edilmiştir.
Yine bilindiği gibi; Allah Tealâ, peygamberlerine davalarını ispat etmek üzere, insanları âciz bırakan mucizeler vermiştir. Kur'an-ı Kerim, en büyük mucizedir; Nur Risaleleri de mucize-i Kur'âniyedir(!).
Mucizeler, diğer insanlar boyun eğip itaat etsinler için peygamberliğin delili olarak ancak peygamberlere verilir; Nur Risaleleri de Said Nursî’nin mucizesidir, kalplerin ve akılların zaptedilerek ona itaat ettirilmesi istenmiştir!:
“Yâ Rabbî (...) Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm’a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’a ateşi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm’a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur’a, kalbleri ve akılları musahhar kıl!” (Bediüzzaman Said Nursi)
Hz. Peygamberin ayın yarılması mucizesi vardır; Said Nursî’nin de en inatçıyı dahi tasdike mecbur eden zelzele mucizesi (Kastamonu Lâhikası) vardır.
Said Nursî’nin tâbileri, kıyamette İslam ümmetinden ayrı bağımsız bir ümmet olarak Said Nursî’yle beraber (Nede olsa peygamberleri ya..) diriltilmekten de razı olduklarını Tılsımlar Mecmûasında şöyle dile getirirler;
“Ve onun (Said Nursî’nin), etbaıyla beraber kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir.”
Ee, Hz. Peygamberin veda haccı olur da sahte peygamber Said Nursî’nin olmaz mı? Müridi olan Hasan Feyzi Siracü’n-Nûrda bakın ne diyor;
“(...) Şimdi biz Hacce’t-ül Veda’sız böyle bir ölüme nasıl inanalım.((...) Son sözlerini Hind’den, Yemen’den, Irak’dan ve Afgan’dan ve dünyanın her yerinden o mahall-i mübarek ve mukaddeste toplanan bütün müslümanlara, bütün âşıklara ve bütün hicranlı gönüllere söyle, bize "elâ hel bellağtu" (Dikkat edin! tebliğ ettim mi?) tekrarlayıp, "felyubelliğu’ş-şâhidu minkumu’l-gāibe" derken, âlem-i gayb ve ervaha işte oradan pervaz et.”
Said Nursî, bu ifadelerden hiç de rahatsızlık duymaz, bu cümlelerdeki peygamberliğinin ihsasını, dile getirilmesini reddetmez. Bilakis Siracü’n-Nûr’da şöyle der;
“Hasan Feyzi’nin Denizli ve hapsinin ve civarının has talebelerini temsil ederek, onların namına üstadının vasiyetnamesi ve zehirlenmeden şiddetli hasta olması münasebetiyle yazdığı bir mersiyedir. Vefat haberini almış gibi kalemi ağlamış. Lahikaya geçirilsin.”
Her peygamber, doğru yolun temsilcisidir ve kendisine inanıp tâbi olanlara "cennet"i müjdeler. Said Nursî de, müritleri için "iman ile kabre girmeyi, cenneti gitmeyi" garantiler. Nur Risaleleri, bunlarla yetinmez. İmanlılarına cenneti garantileme babında sorgu meleklerine Risale-i Nur ile cevap verileceğini de ileri sürer. Tabiî ki o zaman şakirtler, başka kitapları değil Nur Risaleleri’ni tekrar tekrar okumak zorunda kalmaktadırlar!
Âsâ-yı Mûsa, Onbirinci Mesele’de konuyla ilgili olarak;
(...) kabre gelecek olan Münker-Nekir isminde Melâikeleri ehl-i hak ve hakikat yolunda gidenler için birer munis arkadaş yapan ve Risale-i Nur’un Şâkirdlerini talebe-i ulûm sınıfına dâhil edip Münker-Nekir suallerine Risale-i Nur ile cevap verdiklerini merhum kahraman Hâfız Ali’nin vefatıyla keşfeden ve hayatta bulunanlarımızın da yine Risale-i Nur ile cevap vermemizi rahmet-i İlâhiyyeden dua ve niyâz eden (...)”
Her peygamber, kendisine tâbi olmayanları Allah’a havale eder ve onlara Allah’ın vaîdini belirtir. Said Nursî’ye ve Nur Risaleleri’ne karşı çıkanların başlarına neler geldiği/geleceği Risalelerin birçok yerinde aktarılır.
Said Nursî, resullük değil nebilik iddiasında olduğundan, bu tebşiratı; Ebced gibi hurafelere dayanarak Kur'an ayetlerine, Hz. Ali’ye, Şeyh Geylânî’ye yaptırmıştır. Sonuç olarakta; Nurculuk yeni bir din, Risale-i Nur bu dinin kutsal kitabı, Said-i Nursi ise haşa peygamberleridir.(!)


Bu konuda son postum bu olacak çünkü tartışma fazlasıyla kişiselleşiyor.Bu forum sizle benden ibaret değil.Burada bu şahsa gönül vermiş gerçekten samimi kardeşlerimin gönlünü kırmak ve artık bilinen gerçekleri defalarca tekrarlayıp kimsenin zamanın almak,forumda yazı kirliliği yaratmak istemiyorum.Tamammı incibus(sedatpınar değil sedapınar bende hassasım)
Selametle arkadaşım....
 
Birincisi Alim-Peygamber arasındaki farkı açıklamama gerek yok heralde.Bunu bildiğinizi sizde bende çok iyi biliyoruz

Diğer kısımlara gelince La havle demekten öteye gidemiyorum Zira Hz. Muhammed s.a.v ile ne biz bir İslam alimini yada başka bir peygamberi kıyasladık nede kıyaslanmasına müsade etmeyiz Biiznillah..!!

O yüzden o abaküs hesaplarınızın konumuzla ve benim size sunduğum soru ve cevaplarla pek bi alakası olduğunu dşünmüyorum
Sedapınar
Siz eniştenin yemeğini hazırlayın bence daha hayırlı bi iş olduğundan şüpheni olmasın(=
 
64general1 sana cok katılıyorum =)

bide bişiy sorcam bu cevap yazarken bu resımı nasıl koyucaz [email protected] pls cevap bekliyorum =)
 

"-Altıyüz sene İslamiyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin torunlarına kılıç çekilmez. Halk irşad edilmelidir."


Bilmem anlatabildimmi(=

ANLATAMAZSIN DOSTUM ANLATAMAZSIN, ÇÜNKÜ BUNLAR ÜSTAD SAİDİ NURSİ KÜRT OLDUĞUNDAN DOLAYI PKKLI ŞEREFSİZLERLE AYNI KEFEYE KOYUYORLAR. İŞLERİNE GELENİ OKURLAR İŞLERİNE GELMEYEN YERLERİ ES GEÇERLER. EĞERKİ BU YAZILAR ÜLKEMİZİ ŞUANDA KÜRT IRKÇILIĞI OLARAK YAZILSAYDI, EMNİYET TEŞKİLATIMIZ, ASKERİMİZ ÇOKTAN TEHLİKELİ DİYE KALDIRIRLARDI. KANUNLARLA DA YASAKLANIRDI. VARMI ÖYLE BİR YASAK.


YEHOVAN GELİYORMUSUN GELMİYORMUSUN BAK DAVET EDİYORUM....BİTLİSE NURS KÖYÜNE İSMİNİ DUYMAKTAN NEFRET ETTİĞİN ÜSTADIN KÖYÜNE GÖTÜREYİM SENİ GEL, DAVET EDİYORUM. GELİYORMUSUN........

---------------------------------------------------------
incubus84 bu sözümde sana yaw reklamlar bitmedimi hala reklamları izliyoruz ne bitmez mişlu muşlu reklamlarmış yaw:D
 
Gülen davasında T.C Savcılarının Hazırladığı İddanemenin bir bölümü Aşşağıda.

Önemli yerleri sizin için Kırmızıya boyamış Bulunmaktayım...

İddanamenin Bütününü İncelemek için LiNK

Davanın Sonucu nuda burdan okuyun : Sonuc....



İddianame (2)

I-NURCULUĞUN TARİHİ GELİŞİMİ:

Nurculuk hareketinin kurucusu olan Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis İli’nin Hizan İlçesi’nin Nurs Köyünde dünyaya gelmiştir.

Önceleri Said-i Kürdi olarak tanınan ve bu ünvanı kullanan, soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye izafeten Nursi soyadını alan Said-i Nursi ilmi kariyeri olmayan bir kimsedir. Nitekim Nur risalelerinden Tizyak adlı risalenin 68 nci sayfasında risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (Nur Şakirtlerinin) yazdığı bildirilmektedir.

Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde Şeyh'lik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul’a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır.

31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte çıkan Volkan Gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakıasını körüklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan "Kürt Teali Cemiyeti’ne" girmiştir. 1912 yılında yazdığı bir kitabında “Uyan ey Selahaddin Eyyübi’nin torunları Kürtler” diyerek kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir. Mektubat adlı risalesinde ise “Kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye'de Kürt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu” ileri sürmüştür.

İstiklal Savaşı sırasında, Ankara’nın halifeyi kurtaracağı inancıyla Ankara’ya gelmiş, ancak laik bir devlet düzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı üzerine Ankara’yı terk ederek Van’a gitmiştir. 1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla’da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ’da mecburi iskana tabii tutulmuştur. Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır.

Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da vefat etmiştir. Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini günümüze kadar taşımışlardır.

Nurculuk, bir tarikat faaliyeti olarak karşımıza çıkmasına rağmen, Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kur’an-ı Kerim’in 20 nci yüzyılda tefsiri üzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve sayısı 130 lara varan Nur risalelerinin de Kur’an-ı Kerim’in tefsirini kapsadığını ifade etmektedirler.

İlk defa 1955-1957 yıllarında Kur’an-ı Kerim’in ve Nur risalelerinin yazılışı nedeniyle ortaya çıkan nurcular arasındaki gruplaşma, Said-i Nursi’nin ölümünden sonra daha bariz bir hal almıştır.

Birinci grup “Kur’an-a küfür yazısı ile hizmet olmaz” parolası ile ortaya çıkarak Risaleyi Nurların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun için de bütün Nurcuların Arapça öğrenmeleri lazım geldiğini savunmuşlardır. Bu gruba yazıcı Nurcular denilmiştir.

İkinci grup "Okuyucu Nurcular" diye bilinmekte olup, Latin harfleri ile yapılacak çalışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağını savunmuşlardır.

Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma 1969 yılından sonra okuyucu grup içinde yer alan Fethullah GÜLEN grubunu ayrı bir grup olarak ortaya çıkarmıştır. Bu grubun özelliği öğrenci kesimine yönelik vakıf çalışmalarına ağırlık vermesi olmuştur.

1982 yılında yapılan Anayasa oylaması okuyucu grup içinde gazeteci ve Şuracı grup olarak yeni bölünmelere yol açmıştır.

Günümüzde Yeni Nesilciler olarak bilinen gazeteci grup, 1992 Anayasası’na hayır denilmesini, Şuracı grup ise Evet denilmesini savunmuşlardır.

Günümüzde Nurcular, “Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah GÜLEN’ciler, Yazıcılar” olarak faaliyet göstermektedirler. Ancak Yazıcılar grubunun etkinliği azalmıştır.

Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla Mektupları sayfa: 53. Atatürk’ü kastederek “Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın.” denilmiştir. Bu husus Metin TOKER’in "Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.

"Sönmez" adlı risalede (Sayfa:21-22), Atatürk kastedilerek “Ayasofya Camiini puthaneye, meşihat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkanı var mı?” denilmiştir.

“Mektubat” adlı risalede (Sayfa:401) “Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için, din ile dünya esaslarını birbirinden ayırır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek kadar mükemmeldir” denilmiştir.

"Tiryak" risalesinde
(Sayfa: 65), “Türkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir” denilmiştir.

"Mesnevi-i Nuriye" risalesinde (Sayfa: 80-82), “Alem-i İslam’da yapılacak inkılaplar, İslam’i esaslara uygun olmak zorundadır. Aksi taktirde gayri meşrudur, bu bakımdan Meclis aynı zamanda hilafet görevi görmelidir” denilmiştir.

"Mucize-i Kur’aniye" isimli risalede (Sayfa:191-192), "Müslümanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir, 1347 yılında felsefenin tahakkümü ile bu dindar millete ehemmiyetli tahayyüşler düçar kılınmıştır ve Anayasa’da devlet dininin İslam olduğu yolundaki hüküm kaldırılmıştır. Bu durumda gerçek kanuni esasi tatbik edilmediği gibi, Kur’an da belirtilen Şer'i inkılapta tahakkuk ettirilememiştir. Halbuki Kur’an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur.” denilmektedir.

"Münazarad" risalesinde (Sayfa: 90-100), "İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır.” denilmiştir.

"Mektubat" risalesinde (Sayfa: 403), “İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduğu için, İslamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da İslamiyete aykırıdır.” denilmektedir.

"Hanımlar Rehberi" risalesinde (Sayfa: 57) “Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu gibi Taaddüdü Zevcat tabiata, akla ve hikmete muafıktır.” denilmektedir.

Bu durumda Nurculuk:

Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen şeriat esaslarına ve İslami prensiplere göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılapların geçici olduğunu, Kur’an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunmaktadır.

Ancak Nurcular günümüzde risalelerden suç unsuru taşıyan kesimleri ayıklayıp baş taraflarına mahkemelerin beraat kararlarını eklemekte ve bu şekilde dayatmaktadırlar.


II-NURCULUK HAKKINDA CEZA GENEL KURULU KARARI
(Esas: 234/D-1, Karar: 313, Tarih: 20.09.1965).

Ceza Genel Kurulu Kararına göre Nur Risalelerinin gerçek yüzü ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.

Nur Risaleleri 130 kadar olup, dava konusu dosyada bulunanlar Asay-ı Musa, Mesnevi-i Nuriye, Gençlik Rehberi, Mektubat, Tiryak, Hutbe-i Şamiye, Hanımlar Rehberi, İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi Örfi, Barla Hayatı, Bediüzzaman Cevap Veriyor, Lemalar, Bize Nurcu Diyenlere Diyoruz ki, Elhüccet.-ü Zehra, Ramazan Risalesi, İhlas Risalesi ve Sönmez adlı risalelerden oluştuğu anlaşılmıştır.

1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini, ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 241)

2- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK).

3- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).

4- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa : 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).

5- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)

6- Türkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said-i Nursi, Münazarat Sayfa: 17, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).

7- Devlet İslam’ın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayat nuru onda mevcuttur. (İhsan EMECİ, Aradığımız şuur Mart 1964, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye genci akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 262).

8- Alem-i İslam’da yapılacak olan devrimler İslamiyetin Desatirine uygun olmak mecburiyetindedir. Aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan meclis aynı zamanda hilafet görevini görmelidir. (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Sayfa : 80-82, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).

9- Şahs-ı Manevi hükümetin Müslüman olması gereklidir. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa : 80, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 253).

10- Türk Devleti’nin dini İslam’dır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükümet İslamiyet ve din için hizmet etmektedir. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa: 18, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 264).

11- Müslümanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir. 1347 tarihinde felsefenin tahakkümü ile bu dindar millet ehemmiyetli tahavvüllere düçar kılınmış ve anayasadan devletinin dininin İslam dini olduğu yolundaki hükmü kaldırılmıştır. Kur’an Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil ilahi bir iradenin sonucudur. (Said-i Nursi, Zülfikar-ı Mücizat-ı İslamiye ve Kur’aniye, Sayfa: 191-193, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 264).

12- İslamiyete ve Hakikat-ı Kur’aniyeye karşı mürtedane mücadele eden bir dessas zındıktır ki bize hücum etmek için istibdadı mutlaka Cumhuriyet namı vermekle irtadadı mutlaka-i rejim altına almakla sefahat-ı mutlaka medeniyet takmakla cebri keyf-i kurfiye, kanun namı vermekle bir istibdadı askeriye ve delalet kurmuştur.(Said-i Nursi, Sönmez, Sayfa: 21-22, 48, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü).

13- Said-i Nursi milliyete ve milliyetçilik fikirlerine düşmandır. Ona göre milliyetçilik İslam birliğine manidir. Nurculara göre milliyetçilik Bolşevizm ve Sosyalizme karşı mücadele edecek kuvvette değildir. (Bediüzzaman Cevap Veriyor, Ankara 1960, Sayfa: 4751, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 266).

14- İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dünya milleti hayatı maneviyeye dayanacaktır. Bu İslam Devleti’de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan Şeyh-i Risalei Nur sayesinde kurulacaktır. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa : 90-100, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 267).

15- İttihad-ı İslam Umum askere ve umum ehli İslam'a şamildir. Hariç kimse yoktur. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 91,)

16- Hutbe-i Şamiye’de milleti İslamiye'nin sebebi saadeti yalnız ve yalnız hakiki İslamiye ile olabilir ve hayatı içtimaiyesi ve saadeti bünyeviyesi Şeriatı İslamiye ile olabilir. Denildikten sonra mesele şeriat hükümlerine göre hırsızların elinin kesilmesinin faidelerinden bahsedilmektedir. (Hütbe-i Şamiye, Sayfa: 56-67, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 269).

17- Said-i Nursi’ye göre İslamiyet devletinin Mekke-ı Mükerremesi Cezinat-üm Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bin Medine-i Münevvere şeklini alacaktır. (Said-i Nursi Münazarat Sayfa:109-13 1, Dr. Çetin ÖZEK, Nurculuğun içyüzü 11.01.1964 Milliyet Gazetesi.)

18- İslam Dini’nde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı yapmak olduğu için, İslamiyet’in Desatirine aykırı, devrimler de İslamiyete aykırıdır.(Said-i Nursi Mektubat, Sayfa : 403, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 11.04.1964 Milliyet Gazetesi.)

19- Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu için caiz ve şarttır. Taaddüdü Zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır. (Said-i Nursi, Hanımlar Rehberi, Sayfa: 57).

20- Benim tesettür, irsiyet, zikrullah ve taaddüdü zevcat hakkındaki Kur'anın sarih ayetlerine medeniyetin ettiği itirazlara karşı onları susturacak tefsirimdir. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa: 60)

21- Nurculara göre, bugünkü aile sisteminde medeniyet fantazilerden ibarettir. Aile saadeti ancak daire-i şeriattaki adabı islamiye ile mümkün olacaktır. Kadının erkeğinden boşanabilmesi islami esaslara aykırıdır. Şer’i evlenme ise bu imkanı ortadan kaldıracaktır. (Said-i Nursi, Kadınlar Taifesi ile Bir Muhavere:7, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü)

22- Said-i Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılabilmesi için bankalar kapatılmalı, Riba yasak edilmeli, Kur’an kadına üçte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse vermesi ahlaksızlıktır. (Said-i Nursi Zülfikar 1945, sayfa 38,39, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü, sayfa 272,273)

23- Said-i Nursi Hanımlar Rehberi isimli risalesinin 37. Sayfasında, bir zaman çıktığı Ankara kalesinden etrafı seyrederken Hilafet ve Saltanatın vefatını hatırlayarak duyduğu teessür ve hüznü dile getirdiği görülmektedir.

24- Yine Said-i Nursi Tiryak adlı risalenin 23. Sayfasında Garp Uleması ve Filozofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; islamiyetin kanunları yüksek bin tarzda alemi islamın islahına kafidir diye, iddia etmiştir.

25- Onüç Asır evvel şeriatı garra tessüs ettiğinden ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek dini islama büyük bir hıyanettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye)

26- Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye ve Hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler açmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, yecüc mecüclere teslimi silah edilecektir.(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye),

27- Zahiren hariçten cereyan eden Maanifi Cedidenin bir mecrası da bir kısım ehli medrese olmalı, zira bu laikliği ile başka mecradan taahfün edegelmiş ve atalet bataklığından neşet ve istipdat sümumu ve teneffüs eden zulüm tazyiki ile ezilen efkara bu müteaffin su bazı aksülamel yaptığından musaffat-ı şeriat ile söz vermek zorundadır. Bu da ehli medresinin duş-ı himmetine muhavveldir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye, sayfa 82)

28- Said-i Nursi 31 Mart Vakası üzerine sevkedildiği Divan-ı Harp'te verdiği ifadede de “En mukaddes maksadın şeriatın ahkamını tamamen icra ve tatbiktir.” demiştir. (Said-i Nursi Bediüzzaman, Ankara 1960)

29- Eskiden beri İ’la-yı Kelimetullah ve Bakayı istikbaliyeti İslam için farz-ı kifaye-i cihadı beruhde ile kendini yekvücut olan alemi islama fedaya vazifedir ve hilafet-i bayraktar görmüş olan bu devleti islamiyenin felaketi, alemi islamın saadet ve hürriyeti müstakbelesi ile teelif edilecektir. Zira musibet maye hayatımız olan uhuveti islamiyenin inkişafını fevkalede tecif etti. (Said-i Nursi Mektubat, Doğan Limited Şti. Matbaası, Ankara, 1958, Sayfa 441)

30- İki Mektebi Musihetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi örfi adlı risalede şu yazıları dikkati çekmektedir.

a- Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye, Şeriatı Garra Kelamı, Ezelden Geldiğinden Ebede gidecektir.

b- Onüç Asır Evvel Şeriatı Garra Tessüs ettiğinden Ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek bu dini islama büyük bir cinayettir ve şimale mütevecihen namaz kılmaktır.

Nur talebeleri (Şakirtleri) ve Görevleri:

Nurcular, kendilerine Nur talebeleri adını vermekte ve Hizbul Kur’an olduklarını ileri sürmektedirler. Nur Şakirtlerinin Nurculuğa girebilmeleri için o mahalledeki en büyük nurcuya karşı bazı taahhütlerde bulunmaları gerekmektedir. Bu taahhütler Nurculuğa ve Nurcuların büyüklerine sadakat, Nurcuların sırlarını açıklamamak, gayeleri için istişarelerde bulunmak, nurun gerçekleşmesi için faaliyetlerde bulunmak gibi şeylerdir. Nurcuların bulundukları yerlerde Nurculuk ile ilgili olayları nur büyüklerine bildirmeleri de mecburidir.

Nur talebelerinin diğer bir vazifeleri de nur risalelerini çoğaltıp dağıtmaktır. Said-i Nursi Asayı Musa adlı risalesinde nur risalelerini yazıp dağıtmayı ihmal edenlere sitem etmektedir. Nurculuğun bilhassa ordu mensupları arasında yayılmasına önem verilmektir.

Said-i Nursi risalelerin yayınlanması için dini duyguları da istismar etmektedir. Sönmez adlı risalenin 3. sayfasında şu satırlar yer almaktadır. "Ahiret kardeşlerime mühim bir ihtar iki maddedir. Birincisi risalei nura intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak, yazdırmak ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran "Risale-i Nur Talebesi" unvanı alır ve o unvan altında her 24 saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazen daha ziyade hayır dualarımda manevi kazançlarımda, hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binlerce kardeşim ve risalei nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olurlar.

İkincisi, Risale-i Nur’un amansız ve imansız cinni ve inni düşmanları onun çelik gibi, metin kalalarına ve elmas kılınç gibi kuvvetli hüccetlerine müdahale edemediklerinden çok gizli dosyalar ve haf’i vasıtaları ile sınırlı olmaksızın yazanların şevklerini kırmak, fikir ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde, şeytanca hücum edip darbe vururlar.

Said-i Nursi, nur talebeliğini bırakmanın günah olduğunu, nur talebelerine ilişenlerin vatan ve millet haini olduklarını ilan ederek, ayrıca tehditler savurarak gizli bir teşkilatın taktiğine başvurmaktadır.

Nur talebelerinin bekar kalanları takip edilmekte, muhakkak evlenmesi lazımsa bir nurcu ile evlenmesi emredilmektedir.

Yine nur risalelerinden Tiryak adlı risalenin 33.sayfasında "Mevt idam değil tebdil-i mekandır. Kabir zulmetli kuyu ağzı değil, maneviyatlı alemlerin kapısıdır. Dünya ise bütün şaşası ile beraber ahirete nazaran bir zindan hükmündedir."

İslam Dini Yönünden Nurculuk:

Diyanet işleri Başkanlığı tarafından yayınlanan nurculuk (Nurculuk hakkında) adlı eserde:


1- Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammül edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye çalışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı,

2- Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipçilik olduğu,

3- Bir kısım ayetlerin islamlığın usullerine göre tefsirine kalkışıldığı,

4- Risale-i nurun mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız nurcular için dua yapılarak müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği, tefrikaya yol açıldığı,

5- Said-i Nursi’nin ve eserlerinin haruküladeliği ve kerametleri hakkında indi tevillerle mübalağlı ifadeler kullanıldığı,

6- Kur’an-ı Kerim’in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risalei nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği,

7- Bu gibi tevil ve iddiaların islami esaslara uymadığı,

8- Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu,

9- Nur risalelerinde kürtçülüğü körükleyen sözler bulunduğu belirtilmiş ve 22-23 sayfalarında "Nurculuğun inanış ve telakkileri, İslam dininin, Kur’an-ı Kerim’in ve sünneti seniyyedeki kaide ve formüllere uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk dini meselelerde işi çığrından çıkaran bir istismara ilaveten milli ve içtimai konularda birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gösterilen sırf dini ifadeleri bile yapılan aşırı teville ve keyfi görüşlerle yukarıda örnekleri ile belirttiğimiz gibi manevi, milli bütünlüğümüzü bozan, gerçek itikatı gölgeleyen bir hal almıştır. Bu risaleleri okuyanlar kendilerini bütün müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız nurcu olanları cennete ehil, nur risalelerini günahlara kefil saymışlar ve netice olarak da nur risalelerini okumayı ibadet haline getirmişlerdir. Ey müslüman kardeş; dine yararlı telif irşatta bulunanlar Peygamberin hizmetkarı durumunda bulundukları için Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize hitab edilmiş ayetleri, onların şahsına atfetmek yakışık almaz. Böyle bir tevazuu benimsemek bile müslüman tevazuuna sığmaz. Nur risalelerini Kur’an’ın en mükemmel tefsini addetmek Allah kelamını kıyamete kadar, ondan sonra gelecek şeylere ve bütün ilimlere şümulünü bilmemek demektir." Nurculuğun ve Nur Risalelerinin gerçek İslam'a uymadığının açıkça ifade edildiği görülmüştür.

Kanunlarımız Karşısında Nurculuk ve Sanıkların Hukuki Durumu:

Yukarıda yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alınan pasaj ve cümlelere göre:

1- Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi hiçbir zaman Türklüğü ve Türk Milletini kabul etmeyerek, kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 yılında faaliyette bulunduğu anlaşılan kürt Teali Cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dini ve milliyeti olan bir kürt cemaatı olduğunu ileri sürerek ve yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen “Kürdistan Azmi Kavi” Cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gidip, kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstererek ve “Uyan ey Selahaddin Eyyübi'nin torunları kürtler” diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiğinin anlaşıldığı,

2- Türk Milliyetçiliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said-i Nursi’nin Türkiye’nin de dahil olacağı tamamen şeriat hükümlerine ve islami esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir İslam Devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesinin lüzumunu Nur risalelerinde teklif, takdim ve teşvik etmek suretiyle Türk Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,

3- Said-i Nursi Nur risalelerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen şeriat esaslarına ve İslam siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri gelmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kur’an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını islamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını, mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda etmekle beraber laik bir Cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebu Sufyan ve Deccala benzeterek "Tek gözlü Deccal, ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın" diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle TCK’nun 163. Maddesini ihlal eden suç işlediği,

4- Yine nur risalelerinde çok kadınla evlenmenin propagandasını yapmak, boşanma ve miras meselelerinin tamamını şeriat hükümlerine tabi olması lüzumunu açıkça yazıp telkin etmek, faizin yasak olduğunu, bu nedenle bankaların kapatılması gerektiğini ileri sürerek, bugünkü modern mahkemeleri kapatıp yerine islamiye dahilisinde yeni şeriat mahkemeleri açılmasını teklif etmek, parlamento üyelerini Kur’an düsturlarına uygun hareket etmeye davet etmek suretiyle yine TCK’nun 163. madde hükümlerinin ihlal edildiği,

5- Her ne kadar Hutbe-i Şamiye ile iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi, adlı risalelerin Cumhuriyetten evvel hazırlanıp yazılmış olduğu ileri sürülmüş ise de, bunların pek yakın tarihlerde yeniden basılıp dağıtılmış olması ve iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi adlı risalelerin ilk sayfalarında ise "Bu müdafaayı şimdi bu asra muvafık gördük, güya o zamandan 50 sene sonra bir hissi kablel vuku ile bir nevi ihbarı gıyabi olarak hayatı içtimaiyeyi alakadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” diye açıkça kaydedilmesinin şayana dikkat olduğu,

6- Said-i Nursi'ye bağlı nur talebelerinin ise 3. paragrafta açıklanıp izah edildiği üzere memleket ve Devlet için bu kadar tehlikeli ve zararlı olan fikirleri ihtiva eden nur risalelerini yazıp çoğaltmak ve halka dağıtmak vazifesi ile mükellef bulundukları, bu talebelerin dikkatli okuyup, incelediklerine şüphe olmayıp nur risalelerindeki bu tehlikeli ve zararlı akımları bilmediklerinin ileri sürülemeyeceği, nur risalelerinde yer alan ve yukarıda yer alan fikir ve kanaatleri kabul edip benimsemeyen bir kimsenin nur talebesi olmasının tasavvur edilemeyeceği ve sanık Mehmet ile Tevfik ....... kendilerinin nurcu olmadıklarını ve dosyada mevcut olup yedlerinden zapdedilen ve dosyadaki bilirkişi raporunda da suç olduğu izah olunan nur risalelerini okumak üzere halka verdiklerini kabul ve ikrar ettikleri ve bu hareketlerinin TCK’nun l63.maddesini açıkça ihlal eden suç teşkil ettiği ve 1.Ceza Dairesi’nin bozma kararı yerli ve yerinde bulunduğu halde nazara alınmadan ve Mahkemece işin esası laiki ile incelenip nüfuz edilmeden ve en yüksek dini müessese olan Diyanet İşlerince dahi nurculuğun islama aykırı olduğu tespit edilmişken kanuna, işin esasına ve gerekçelere uymayan mesnetsiz mütalaaları ile yazılı şekilde ısrara karar verilmesi yolsuz bulunmuştur.





Bu TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN Mahkemelerinin yer verdiği iddaname ve Alınan karar sonucu bu iddanamenin tamamının doğru olduğu ve Güleni Nursinin devamı oalrak görmesi propagandasını yapmak ve Ülkeyi Şeriat esaslı yönetme ve Atatürk Devrimlerine ve Cumhuriyetine karşı olduğu açıkca Bellidir...



Ozaman Ne anlıyoruz


Said Nursi

Atatürk'ü Sevmez.
Türk'ü Sevmez
Türk Milliyetçiliğini sevmez.
Türkiye Cumhuriyetini sevmez
Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasını Sevmez



Şimdi Reklamlar Kısmı Değil arkadaşlar...

Ben tüm belgeleri toplayınca ya ayrı bir konu açacaktım yada bura kapanmasasa buraya koyacaktım

http://www.devletarsivleri.gov.tr/

Osmanlı Ve Türkiye Cumhuriyeti Arşivlerini araştırmak için başvurumu yaptım pazartesi gidip arşivi araştıracağım. Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyetinin ve Osmanlının Nursiye bakış açısını ordaki belgeleri fotokopi çektirirlerse yada fotoğraflarını çektirirse paylaşarım...
İlk amaç osmanlı ve TÜrkiye Cumhuriyetin de bu adamın yargılanışı ve neden ceza aldığı belgeleri araştırıcam


Varsa araştırmamı istediğiniz birşey arşivden iletirsiniz...


KOnuya gelince.

Elimde 2 ayrı kaynaktan said nursi anlatılıyor bu gece onlarıda derleyeceğim sunarım size



HAAAA İddanamede risaliyelerden alıntı yapılmış.... İsterseniz websitelerindeki risaliyerden alıntı yapılan yerleri tek tek bulabilirsiniz

Ama biz üşüneriz biz bakmayız derseniz onlarında linklerini koyarım
 
Yüzlerce belge de koysan, delil de getirsen kendi kitaplarından da kanıt göstersen inanmak istemeyecekler.
 
Said Nursi Atatürk'e 5. Şuasında deccal sıfatını yakıştırdığı gerekçesiyle 1940 yılında hakim karşısına çıkarılmış ve beraat etmiştir
Beraat gerekçelerini uzun uzadıya saymak yerine Bediüzzaman Hz.lerinin o günkü mahkeme hakimine verdiği ibretlik cevabı burada paylaşmak düşünebilen insanlar için yeterli olacaktır

baştada belirttiğim üzzere 5. Şuadaki deccal tarifini Atatürke itaf ettiği için yargılanmıştır Bediüzzaman ama ne gariptir-ki 5. Şua nın yazılış tarihi 1908 dir yani Atatürk atatürk olmadan seneler evvel yazılmış bir Kitap ve Atatürk Atatürk olmadan yıllar önce yapılmış bir deccal tarifi

Bunun üzzerine Bediüzzamanın hakime cevabı düşünmeyi becerebilen ve beyninin üstünde oturmayan insanlar için ibretle doludur Bediüzzaman Hakime şu cevabı vererek beraat etmiştir

"Ben zamanında bir gömlek dikmişim, sen onu uygun görmüş, Mustafa Kemâl'e giydirmişsin, o zaman suçlu sensin."
.


Tabi anlayana (=
 
Herkes Ata'mızın kim oLdugunu Said-i Nursi'nin kim oLduğunu iyi biLiyor herkesin fikri kendine.. konu aLevLendi maşallah =)

cLosed.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst