Artık devletin tepesi türbanlı

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Artık devletin tepesi türbanlı

O yazımda “çok iddialı bir görüş ama” demiştim. “Çok iddialı görüş” Köksal Toptan’ın bir daha Meclis Başkanlığı için aday gösterilmeyeceğiydi. Nitekim öyle oldu. Toptan çok beklemesine rağmen Başbakan tarafından aday yapılmadı. Yapılmayacaktı zaten.

Çünkü AKP’nin çekirdek kadrosundan gelmeyen Toptan’ın “miadı dolmuş” yani “son kullanma tarihi” gelmişti. İşin aslına bakarsanız Toptan’ın “son kullanma tarihi” bile yoktu, sadece toplumu ve muhalefeti kandırma operasyonunun bir parçası yapılmış ve iki yıl kendisine tahammül edilmişti.

Miadı dolunca AKP “özüne” döndü.

Artık devletin en tepesindeki üç isim de aynı kaynaktan gelen, aynı fikirleri paylaşan, aynı hedefe kilitlenmiş isimlerden oluştu.

Türkiye teknik olarak bir “İslam Devletine” dönüşmedi belki ama görüntü fiilen öyledir.

Devletin tepesi artık “türbanın güzelliği” ile taçlandırılmıştır.

“Türkiye İran olmaz” diyenlere sadece şunu hatırlatmak isterim. İran olmak ille sokakların da İran gibi olması anlamına gelmez. Türkiye siyasal olarak artık İran’ı andırmaktır. Sokakları da İran’a dönüştürmek sadece bir süreçtir.

AKP zihniyetinin bu “sabırlı” ve “kararlı” adımlarıyla kadınların tamamına yakınının yaratılan iklime uyarak “kendiliğinden” kapanması bundan sonra daha kolaydır. Üstelik bu “İranlaşma”nın İran’daki gibi adamların asılması, şiddet ve terörün hâkim kılınması yoluyla değil halkın “özgür iradesi” ve “demokratik tavrını” ortaya koyması sayesinde gerçekleştiği ileri sürülecektir.

Şimdi AKP’deki Köksal Toptan gibilerin ne düşündüğünü çok merak ediyorum. Acaba Toptan Bey nasıl kullanıldığını şimdi daha iyi anlamış mıdır?

Abdullah Gül’ün önünü açmak için kendisinin Meclis Başkanı yapıldığının ayırdına şimdi varmış mıdır? AKP’nin “demokrasi, özgürlük, insan hakları, hak, hukuk” gibi kavramları sadece kendi işine yaradığı zaman savunduğunu ve savunur göründüğünü fark etmiş midir?

Hiç sanmıyorum. Köksal Toptan siyasi ikbal ve makam uğruna ve hatta son derece lüks bir otomobil uğruna iki yıllığına da olsa AKP’ye hiç hak etmediği bir paye verilmesine vesile oldu.

Artık huzur içinde uyuyabilir.

Bu arada çoğumuzun bir yanılgısını da dile getirmek istiyorum. Bugün Meclis Başkanı seçilecek Mehmet Ali Şahin’in yerel seçimlerden sonra bakanlıktan alınmasını Antalya yenilgisine bağlamıştık. Gerçi Şahin Erdoğan’a en yakın isimlerden biriydi, bu kadar kolay harcanması da garip geliyordu ama kimsenin aklına o günlerde Şahin’in daha üst bir makama çıkarılacağı gelmiyordu.

Anlaşıldığı kadarıyla Antalya yenilgisi Erdoğan için fazla bir şey ifade etmemiş. Tüm Türkiye’yi götürdüğü yolda Antalya’da uğranılan “kaza” aslıda “hayırlara vesile” olmaktan başka bir şey değilmiş.

*****

Çankaya’dan internet yorumlarına gözaltı


İnternet gazeteciliğinin yaygınlaşması ile daha önce hiç yaşamadığımız bir sorunla karşı karşıya kaldık. Yazılı ve sözlü basında yayınlanan her şeyin sahibi belli. İsmen ve cismen karşınızda.

Ancak internet böyle değil. Kişiler kimliklerini gizleyerek de yayın yapabiliyorlar. İnternet ortamında çok önemli iddia ya da suçlamaların kim tarafından yapıldığı anlaşılmayabiliyor.

İnternetin ilk yıllarında bu sorun çok daha vahimdi. Birbiri ardına açılan ve kimin yaptığı belli olmayan haber sitelerinde olmadık iddialar, inanılmaz dedikodular, şahsi hesaplaşmalar yayınlanıyordu.

Geçen yıllarda çıkarılan bazı yasalarla internet ortamında işlenen suçlar ve yayınlanan ağır hakaretler azaldı. Ama henüz sorunlara çare olan ciddi bir internet yasamız olmadığı için bu medyada suç, dedikodu ve kişisel hakaretlerin önü tam alınamadı.

Bunu belirttikten sonra yeni öğrendiğim bir konuyu paylaşmak istedim.

Cumhurbaşkanlığı hukuk bürosu her gün tüm haber sitelerini tarayarak Abdullah Gül ile ilgili haberleri inceliyormuş.

Çankaya hukukçuları özellikle haberlerle ilgili yorum bölümlerini mercek altına alıyormuş. Bu yorumlarda hakaret unsuruna rastlanırsa yazarıyla ilgili hemen dava açılıyormuş.

Bunu yapmak eskiden daha zordu. Çünkü gerçek ismini saklayanların yakalanması pek kolay olmuyordu.

Ama şu anda kim, nereden, hangi isimle olursa olsun bir mesaj attığında birkaç saniyelik işlemle yeri ve kimliği saptanabiliyor.

Bilgisayar ortamında her kullanıcının IP denilen bir elektronik kimliği var. Herhangi bir internet cafe’den, sahte isimle bile mesaj atılsa, işlem saati saptanabildiği için o andaki kullanıcı da bulunabiliyor.

Cumhurbaşkanlığı bu taramalar sonunda pek çok kişiye “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla dava açmışlar.

*****

12 kahraman yaratmak

Eski bir Türk filmi vardı. Yılmaz Güney’in filmiydi yanlış hatırlamıyorsam. 12 Kahraman Adam adında. Bir benzeri de Hollywood yapımıydı sanki. Geçmiş yıl, hafızayı zorlamak gerek.

Devlet Bahçeli “12 Kötü Adam” deyince ister itemez aklıma geldi.

Bahçeli’nin “12 Kötü Adam” dediği aslında 12 gazeteci.

Ne oldukları bilinen 12 gazeteci.

Bu 12 gazeteci her nedense Emniyet Genel Müdürlüğü’nün öncülüğünde ve ev sahipliğinde yapılan “Kürt Çalıştayı’na” katıldılar.

Hangi akla hizmetle Kürt açılımı polis kontrolünde gerçekleştirilir o konu da çok kafa karıştırıcı. Mehmet Tezkan dün bu garabeti çok güzel anlatmıştı.

Ancak Devlet Bahçeli’nin kimlikleri malum bu gazeteciler için “12 Kötü Adam” demesi “çok kötü” oldu.

Çünkü bu 12 malum gazeteci bir yandan “hedef oldular” böylelikle “mağdur” duruma düşürüldüler, ama öte taraftan da “kahraman” yapıldılar.

Ne olursa olsun medya “refleks” olarak kendi meslektaşlarını (ki bazılarının artık gazetecilikle ilgisi olmadığı, iktidar adına adeta tetikçilik yaptıkları bilinse de) savunacağı gerçeğini kimse göz ardı edemez.

Bunun da ötesinde, bu malum gazetecilerin sözde fikirlerini ve davranışlarını eleştiren, bunları açığa çıkaran diğer gazetecilerin de eli ayağı bağlanmış oldu.

“Hedef yapılmış” ve “mağdur edilmiş” bu malum kişiler bundan böyle her tartışmada, konuyu bu noktaya çekip üste çıkma becerisi göstereceklerdir.

Bunun da ötesinde Bahçeli hiç yoktan kendisini çok zor bir duruma soktu. Şimdi bu 12 Adam’dan herhangi birinin ayağı kayıp yere düşse Bahçeli’den bilinecek.

*****

Atıcılık

YIldIrIm Tuna’dan: Trap milli takımı olimpiyatlardaki tüm atıcılık müsabakalarında “sıfır çekip” sonuncu olunca takımın kaptanı heyet başkanına başı önde gelip “Çok üzüntülüyüm efendim...” demiş, “İnanın kendimi vurup intihar etmek istiyorum!..” Başkan “Kendini mi vuracaksın? İyi fikir..” demiş dişlerini sıkarak, “Ama becerebilmen için yanına en az 5 kasa fişek almalısın!..”

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...05.08.2009&Newsid=252404&Categoryid=4&wid=142
 
Geri
Üst