Arap-Kürt Kırmalarının Yeni Hedefi

bazukaa

New member
Arap-Kürt Kırmalarının Yeni Hedefi

Amerikanın kucağında dincilik yapan bir kısım şer cephesi şimdi de
usta gazeteci ve yazar Emin Çölaşan'ı hedef yaptı. Çölaşan'ın Fetullah'ı silkeleyen, AKP'yi titreten yazılarının ardından dinci basın ve onların maşaları, Çölaşan aleyhine gerçek dışı senaryolarla yıpratma kampanyalarına başladılar. Çölaşan'ın belgeye dayanan yazıları karşısında çaresizlik içinde kıvranan yine bir kısım mürteci kesim, çareyi beslendikleri Arap ağabeylerinin yöntemlerine başvurmakta buldular. İftira ile yıldırma kampanyaları...
Çölaşan'a mal beyanı soranlar Tayyip'e verdiği mal beyanlarında şirketini niye sakladığını, başka neleri sakladığını soramıyorlardı. Onun için, bu konuda Yeni Hayat dergisinde yazdığım yazının özetini koyarak, bu şirketin niye gizlendiğini, saklanan başka neler olduğunu biz soralım: Tayyip, geçmişini bu şekilde özetlerken gerçekleri anlatmadığı da ortaya çıkıyordu. 1 Nisan 1981 yılında Kasımpaşa Yeniyol Caddesi 86/12'de "İstanbul Pres Döküm Sanayi Anonim Şirketi" adlı firma faaliyete geçiyordu. 22 Nisan 1981 tarihinde İstanbul Ticaret Odasına müracaatta bulunan şirketin ortakları arasında 26.02.1954'de Ahmet'ten olma Tenzile'den doğma Recep Tayyip Erdoğan da yer alıyordu. Firma ortakları arasında yer alan ortaklar daha önce yaptıkları işleri yazarken Tayyip nedense bu bölümü es geçiyordu.

Ortaklarından ‘Abdullah Hasan Bayramoğlu', oto yedek parça alım satımı ile uğraşırken, Hikmet Kaan gıda toptancılığı yapıyordu. Diğer ortaklardan İsmail Kaya konfeksiyonculuk yaparken, Mustafa Kopuz gıda sektöründe yer alıyordu. Tayyip'in hayatının her döneminde sakladığı bu şirketteki ortakları arasında kayınbiraderi *Hüseyin Gülbaran* da yer alırken bir diğer ortağı ise avukatı ile aynı soyadını taşıyan *Hamdi Yazıcı* idi.

1 Mayıs 1981 yılında şirket kuruluşu Ticaret ve Sicil Gazetesi'nde yayınlanıyor ve böylece Tayyip Erdoğan'ın 1 milyon lira ile şirket ortaklığı kayıtlara geçiyordu. Kayınbiraderi Hüseyin Gülbaran ise 750 bin lira ile şirket sermayesine katılıyordu.

Şirketin İdare Meclisi Başkanı Mustafa Kopuz olurken, Tayyip; "İdare Meclisi Başkan Vekili" tabelasını odasının kapısına astırıyordu.

Tayyip'in bu şirketteki ortaklığı belediye başkanlığının sonlarına kadar sürerken bildirdiği mal beyanlarında da bu şirketten hiçbir zaman bahsetmedi. Öyle ki, hapis cezasını göze alarak bu şirketini sürekli olarak sakladı. Devlete yalan beyan verdi. Kendini sevenleri yanlış bilgilendirdi ve seçmenlerine bile gerçeği söylemedi.

Tayyip Erdoğan 15 Mart 1994 yılında İstanbul Valiliği'ne verdiği mal bildiriminde; İstanbul-Bolluca beldesinde 100 milyon lira değerinde 376 metrekare arsa, Rize Güneysu ilçesinde 500 milyon lira değerinde 2 bin metrekare tarla, İstanbul Beyoğlu Kulaksız Mahallesinde 200 milyon lira değerinde 65 metrekare bir daire ve İstanbul Maltepe'de 500 milyon lira değerinde 110 metrekare bir dairesinin olduğunu bildirmişti. Erdoğan ayrıca eşine ait 50 milyon lira değerinde 10 adet altın bilezik ve 50 milyon lira değerinde bir adet beşibirlikleri olduğunu ilave ederken, yine kendisine ait 2 milyar 100 milyon lira değerinde 100 bin DM, 1 milyar 600 milyon tutarında 50 bin ABD doları ile Burak Gıda Ticaret ve Sanayi Limited Şirketinin yüzde on hissesine sahip bulunduklarını belirtiyordu.

10 Ocak 1995 yılında verdiği mal beyanında eski mallarının değerlerini adeta yüzde yüz artırırken son model bir Ford otomobili olduğunu da aktarıyordu.

10 Mayıs 1997 yılında ise Ülker grubu ortakları ile bir ortak şirkete daha ortak oluyor, bir de hiç çalışmadığı halde eşi Opel marka otomobil alıyordu.

1998 yılında mal varlıkları artıyor, ayrıca bir de 1998 model Wolkswagen marka bir araçları daha oluyordu.

Tayyip, yargılandığı davada servetinin kaynaklarını belirtirken oğlunun sünnetinden gelen altınları borç alarak mallarını çoğalttığını belirtiyordu. Tayyip, yargılama aşamasında ishal oluyor mahkemelere bir süre gelemiyor, ancak gizlediği şirketi ile ilgili hiçbir bilgi sızdırmıyordu.

Tayyip, şirketini sadece devletten değil cümle alemden saklıyordu. Refah Partisi İl Başkanı iken partiyi boyatmak için boya bulamıyorlar, esnaflardan yardım dileniyorlardı. Kendi anlatımına göre esnaflar onları sinli kaflı sözcüklerle kovuluyor, bu küfürleri sineye çeken Tayyip kendi fabrikasından boya almaya gidemiyordu. Oysa Tayyip'in işletmesi adeta para basıyor, kayıtlara göre şu işlerde faaliyet gösteriyordu: "...Şirket aşağıdaki iş mevzularında tesis ve işletmeler kurar. Motorlu makine donatım sanayi elektrik ve elektronik sanayi ile ilgili makine motor ve aksamı pres döküm ve her türlü izabe işleri inşaat taahhüt ve inşaat sanayi ile ilgili makine motor aksamı ile bu mevzulardaki işletmelerin icap ettirdiği ham madde makine eşya ve tesislerinin imalatı revizyonu ve maden istihracı ve bunların müteahhitlik pazarlama komisyonculuk acentelik ve mümessillik ile ihracatı ithalatı Her türlü menkul gayrimenkul malları maddi olmayan hakları elde etmek kiralamak kiraya vermek gerektiğinde devir ve ferağ etmek girişilen iş ve taahhütlerin gerektirdiği hallerde başkalarına ait menkul ve gayrimenkul mallar üzerinde şirket lehine rehin almak veya bunlar üzerinde hakları elde etmek ve ana sözleşmesinde yazılı olan diğer işler..."

Tayyip, her ne hikmetse bu şirketini herkesten gizlemiş, bu şirketteki ortaklığı Belediye Başkanlığı süresincede sürmüştü. Tayyip gerek dolaylı gerekse dolaysız olarak bu şirkete belediyeden iş vermiş miydi?.. Bu şirketi neden saklamış, kendilerine oy verenleri bile yanlış, eksik hayat hikayeleri ile oyalamıştı. Çağdaş olacaklarını, Avrupa Birliğine gireceklerini sürekli tekrarlayan Tayyip ve ekibine şunu sormak gerekir; Avrupa ülkelerinde böyle bir açığı çıkan insanı değil başbakan olarak görmek, onu insan içine çıkartırlar mıydı?..

Tayyip'e gerek sakladığı gerekse ortak olduğu şirketle ilgili faaliyetlerinin hesabını soramayanlar hedeflerine Çölaşan'ı alıyorlardı. "Kenar-ı Dicle'de bir kurt kapsa koyunu, gelir adli ilahi sorardı Ömer'den onu" sözleriyle geçmişteki din büyüklerinin ardına sığınıp onları ve insanlarımızı kullanıp sömürerek oy toplayan insanların yaptıkları ortaya çıktıkça utanıp yerin dibine geçmeleri gerekirken yüzlerindeki maskeleri yırtanlara saldırmaları yetiştikleri kültürün tezahürü olsa gerekti.

Cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini belirten Bülent Arınç'ın annesinin vefatı dolayısıyla verilen yemeğin parasının Manisa Emniyet Müdürlüğü tarafından ödenmesini belgeleyen Emin Çölaşan'a özellikle helal-haram gibi kavramlarla pirim yapmaya çalışan dinci kesimin sahip çıkması, yine aynı kesimin Arınç'ı ise istifaya davet etmesi ve başka ödemelerin olup olmadığını sormaları gerekirken Çölaşan'a saldırmaları, dinin bunlar için sadece bir maske, amaca ulaşmak için kullandıkları bir araç olduğunun en önemli kanıtlardandır.

Bugün kabine de dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık gibi suçlardan hakkında müfettiş raporları olan ve saf insanlarımızı; Din-Allah-Kur'an gibi kavramlarla kandırıp bakan olanlar mevcutken, dinci tayfasının bunlara alkış tutup Çölaşan'a saldırmaları yine Müslümanlığın m'siyle bile ilgili olmadıklarının kanıtıdır.

Çölaşan, hayatında hiçbir arkadaşını satmamış, yalan yazmamış, doğruluktan ayrılmamış bir yazardır. Oysa ona saldıran kesimin ünlüleri başkanlık yarışında birbirini satmış, nargile kafelerde "din kardeşlerinin" en mahrem sırlarını bile pazarlamışlardı.

Bunlardan Menemen isyancısı Derviş Mehmet'in ikinci karıdan torunu babadan Girit Rum'u anadan Mısır Arabı olan zat bana gelerek, "biz seninle hemşehri sayılırız. Benimle uğraşma Hoca ve onun yetiştirdiği Rum ve Ermeni Yahudi kırması olanlarla uğraş. İşte belgeler" diyerek yalakalık üzerine yalakalık yapmıştı.

Rum-Gürcü kırması olan dindaşının Sara hastalığı nedeniyle temsil görevini yeterince yapamayacağını söyleyerek, çocuklarından ikisinin çift cinsiyetli olduğunu da vurgulamış, ticari sırları ile bir çok belgeyi de vermişti.

Bir diğer dindaşının aslında Siirt kökenli Kürt ve Ermeni kanı taşıdığını, ailesinin Siirt'ten Kayseri'ye sürüldüklerini, Kırıkkale'li olarak bilinen Humeynici ile akraba olduklarını da söylemişti.

Kendisine "belgeler için sağol ama senle özel olarak uğraşacağım. Senle asla hemşehri değiliz. Ben Türküm" deyince Yenimahalle kökenli danışmanları ile bana iftiralar atıp bir çok yere şikayette bulunmuştu.

Şimdi bu ekolden gelen ve başını Fetullahçı tosunların çektiği insanlar satın alamadıkları, yıldıramadıkları bir kalemi yalan ve düzmece haberlerle karalamak, milletin gözünden düşürmek hayaliyle işkembe-i kübradan uydurdukları senaryoların ardına sığınmaktalar, iğrenç yüzlerini bir kere daha sergilemektedirler... Çölaşan'ın paçasındaki it, ya da İnternet kahpeleri Çölaşan'ın Fetullahçıları köşe yazılarında eleştirmesi üzerine , Uzan'ın kapısında yallanan bir it, Fetullahçıların önüne attığı kemiklerle beslenmesinin ardından Çölaşan'a saldırmaya başladı. Hayali hikayeler uydurup tam bir "İnternet Kahpesi" olduğunu belgeledi. Bunu yaparken de utanmadan "Atatürkçülük" maskesine de büründü.

Son dönemde Emin Çölaşan aleyhine yürütülen kampanyanın merkezinden yönlendirilmiş olacak ki, Gülen davasını temyiz etmemin ardından benim ismim üzerinden saldırı had safhaya vardırıldı



İngiliz istihbaratı tarafından kurulumu yapılan İnternet sitelerinde yine kendilerini destekleyen bir kısım nurcuların da işaret ettiği insanlara tezgah kurmaya başladılar. "Hocamız Türkiye'ye Gelsin" diye yayınlar yaptılar.

İngiliz istihbaratından aldıkları emir doğrultusunda faaliyet gösteren İnternet sitelerinde hayali konuşmaları yayınlayıp, paşalara bile havlamaya kalkan bu soyu ve sütü bozuklar "Belge" denilince dansöz gibi kıvırtıyorlar, soluğu; İstanbul'da Amerikan ve İngiliz istihbaratının kucağında alıyorlardı.

İstihbarat örgütleri ve sümüklü efendileri ile yaptıkları anlaşmaların sonucunda tazminata çarptırıldıkları miktarların on katını alarak insanlara alçakça iftiralar yağdırıyor, senaryolar yazıyorlardı...

Hizbullah örgütüne ve nurculara yakınlığıyla bilinen bir avukat, nurcu beslemesi bir İngiliz ajanı ve bir zamanlar Uzan'ın kapı kulu olan şimdi aslında Süryani kökenli olmasına rağmen peygamber soyundan geldiğini iddia eden amerikan uşağı işadamının köpekliğini yapan, soy ismini saklayan soysuzdan oluşan bu grubu şimdi de sümüklü hocalarının "Topal Hısmı" beslemekte, yönlendirip havlatmaktadır...

Tabii ki sözümüz, belgeli ve seviyeli eleştiri yapanlara değil...

Ancak, işin ilginç olan kısmı, Danıştay saldırısıyla bu iktidar döneminde ülkemizin nereye götürülmek istendiğinin açıklığa kavuşması ertesinde, ulusalcılara yönelik saldırıların artması ve yurtseverlerin düşüncelerini aktararak kamuoyunda haklı bir yer edinen yazar Emin Çölaşan'a yönelik komplonun aynı merkezden yönlendirilmesidir.

Tarikatçı olduğunu gizlemeyen siyasal iktidarın Fetullahçı coplarının bu komplodaki yeri ve konumları, tarihin şaşmaz sayfalarında yerini aldığında tüm gerçekler anlaşılacak olmakla birlikte, ülkemizdeki cepheleşmede herkesin saflarını net bir şekilde konumlandırması zorunludur.

Emin Çölaşan'a yönelik saldırının boyutu ve sonrasında ortaya atılacak iddialara karşı tarafsız kalınması, ulusalcı cephenin kırılmasına ve karşı cephenin kazanımlarının artmasına hizmet edecektir.

Tüm aydınlar ve sorumluluk bilincinde olanlar, sıranın kendilerine gelmesini beklemek yerine yurtsever duruşu sergilemek ve kuruluş felsefesine uygun hareket etmek zorundadırlar. Gençliğe Hitabe'de bildirilenler ile Bursa Nutku'nda emredilenler, yapılması gerekenlerinin neler olduğunun bize rehberidir.

Geç kalınmaması dileğiyle...

Yazar Ergün POYRAZ
 

HTML

Üst