anneler oğullarını affetmez

_Venüs_

Mâ$⣠Kızı


Anneler Oğullarını Affetmez
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
Annemin vasiyetindeki,
'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

Bazı eski romanlar
'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
Yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı!

Ah, nasıl unuturum,
Ah ben nasıl unuturum ki
annem lohusayken karnına bir gül koymuştu!
Gül bu
durur mu hiç yerinde
annemin karnına yepyeni bir rahim oymuştu!
Benim çıktığım rahim, cehennem
gülün oyduğu rahim, cennet!
Bütün bu mağaraların demir zemberek kapılarında
babamın spermlerinin yazdığı metinler
kutsal ihanet metinleri, kutsal cehalet yeminleri,
ölü kardeşlerim
doğmamış kardeşlerim
doğmamış melek kardeşlerim, peygamber kardeşlerim, cin kardeşlerim
hepsi,
ama hepsi, karanlığın serseriliğinde pervasızca donmuştu!
Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı!
Kazıdım kafamı kafatasıma kadar! ,
Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantolon
siyah çoraplar ve siyah botlar
simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme!
Sana geldim yas tutar gibi
Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana
'Beni hiç gömme, ben hep burda kalayım'
'Bu evde çürüyeyim seni ıhlamur kokan yatağında'
'bu evde dökülsün etlerim
yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali'
Annemin elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından
sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca
'Affet beni anne' dedim
'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından! '


Küçük İskender
 

_Venüs_

Mâ$⣠Kızı
ates üstünde iki kuş

Ateş Üstünde İki Kuş
-kimseye...

1.

onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
telgraflar alınırdı o saat
ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
güzel yalnızlıklarından

dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
timsah parçası kadın
-geceyle ölüm arasında
bir bağlaç gibiydim-

adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
içlerinden ikisi menekşe körü
diğer üçü ölüm virtiözü ben
ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
gözlerimi yumardım seni
özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
bütün kuşların aklı durur!
-kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
senin burnununucuna sürdüydüm-

kirpiklerinde bir karanfil kayması
külden bir elbise dikip çocukluğuma
papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
kapımın altından sızan sıvı kafatası
sen gök çetesinin reisi
ben yağmurun üvey oğlu.

-piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
vücudundaki udu indirirdim tenimden
söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası


2.

jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
hepsini birbiri ardınca dinler
birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
sen enjektörü sokarken damarına
'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
içki şişesinin kapağını seninle açar
seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
puslu bahçeden geçerken topuklarıma
müge dikenleri batardı
batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
birbirimize vidalanırdık geceler boyu
uyku,
bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
-annem! -benim de!
-sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
seksle oksitlenirdik
dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
james dean: ç..ümün soluk borusu

birarada düşünme alışkanlığı, birarada
duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
tehlikesi taşıyan ve birarada
özgünleşme bilincine erişmiş bir
gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
tepisine ne zaman maruz kalacağız
dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
kampanalar çalarken
taşocağında bulduğun
giyotin
eski bir eşarpla mavi.
ayrnıtlarını devşirip varlığının

eski bir okyanus macerasında
masal kitabımın en harbi korsanı
bıyıkları yeni bilenen şehzadem
süzdün ışığı.hole geçti uşak.
mumları iğnedanlığa batırdı

sen tanıdığım
en kadın
en erkek

kirpiklerinde bir karanfil kayması

1.

onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
telgraflar alınırdı o saat
ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
güzel yalnızlıklarından

dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
timsah parçası kadın
-geceyle ölüm arasında
bir bağlaç gibiydim-

adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
içlerinden ikisi menekşe körü
diğer üçü ölüm virtiözü ben
ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
gözlerimi yumardım seni
özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
bütün kuşların aklı durur!
-kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
senin burnununucuna sürdüydüm-

kirpiklerinde bir karanfil kayması
külden bir elbise dikip çocukluğuma
papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
kapımın altından sızan sıvı kafatası
sen gök çetesinin reisi
ben yağmurun üvey oğlu.

-piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
vücudundaki udu indirirdim tenimden
söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası


2.

jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
hepsini birbiri ardınca dinler
birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
sen enjektörü sokarken damarına
'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
içki şişesinin kapağını seninle açar
seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
puslu bahçeden geçerken topuklarıma
müge dikenleri batardı
batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
birbirimize vidalanırdık geceler boyu
uyku,
bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
-annem! -benim de!
-sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
seksle oksitlenirdik
dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu

marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
james dean: çükümün soluk borusu

birarada düşünme alışkanlığı, birarada
duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
tehlikesi taşıyan ve birarada
özgünleşme bilincine erişmiş bir
gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
tepisine ne zaman maruz kalacağız
dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
kampanalar çalarken
taşocağında bulduğun
giyotin
eski bir eşarpla mavi.
ayrnıtlarını devşirip varlığının

eski bir okyanus macerasında
masal kitabımın en harbi korsanı
bıyıkları yeni bilenen şehzadem
süzdün ışığı.hole geçti uşak.
mumları iğnedanlığa batırdı

sen tanıdığım
en kadın
en erkek

kirpiklerinde bir karanfil kayması


Küçük İskender
 

Kopuk Dadı

Moderatör
Moderatör
daha sık paylaşım bekliyoruz masalkızı :)
 

HTML

Üst