Anadolu'dan Türk Mührü Siliniyor

Tigin

New member
ANADOLU’DAN TÜRK MÜHRÜ SİLİNİYOR!!!

Yazar : Neval Kavcar


" Çanakkale içinde Aynalı Çarşı,

Ana ben gidiyom düşmana karşı.

Offf, gençliğim eyvah.

Çanakkale içinde vurdular beni,

Ölmeden mezara koydular beni."



Toplumlar kendilerine çeşitli alanlarda hizmet veren insanların değerini, çok kez onları yitirdikten sonra takdir etmektedir. Bunun tüm dünyada pek çok örneği vardır. Ancak, sevindirici olan bir gelişme, günümüzde bu konuda daha duyarlı yaklaşımların gözlenmesidir. Geçtiğimiz günlerde Çanakkale Lions Kulübü'nün düzenlediği Avni Anıl'a Saygı Konseri buna güzel bir örnek oluşturmuştur.

İşte bu düşüncelerden hareketle Çanakkale Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'ni Koruma ve Geliştirme Derneği, Çanakkale'ye gönül ve hizmet veren seçkin insanları bir toplantı düzenleyerek onurlandırmak ve ahde vefa borcunu yerine getirmek istemiştir. Bu güzel ve anlamlı birliktelik 6 Haziran Salı günü saat 18.00'de Güzel Sanatlar Galerisi arka bahçesinde gerçekleştirildi ...................(2001)


Bu güzel insanların adlarını sevgi, saygı ve şükranlarımızla bir kez daha yazıyoruz: (...................Çanakkale'li-Kişi- İsimleri ..............) "(Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası-1 nolu Tarihçe)

Yukarıda ki noktalı yerlerde, bilerek yada bilmeyerek yardım eden kişilerin isimleri yazılıydı. Ben onlarla bir görüşme yapmadığım ve gerçekleri öğrendikten sonra da , Çanakkale YTG faaliyetlerine bilerek, destekleyecekleri konusunda bir fikrim olmadığı için isimlerini buraya almadım.

Çanakkale YTG faaliyetleri tabi ki bu kadar değil, anlatmaya devam edeceğim. Sadece merak edenler için belirtiyorum ki, kısa adı Tarih Vakfı olan, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfının , faaliyetleri YTG ile ve sadece Çanakkale'de sınırlı değil, üstelik başka alanlarda da buna benzer çalışmalarının olduğunu, ilerleyen satırlarda göreceksiniz.

Yabancısı olduğunuz bir konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, sadece tek örnekle anlatıma başlamayı uygun buldum.

" Aynalı Çarşı " türküsü ile anlatılan kahramanlık destanını ve Çarşının Çanakkale'de olduğunu herkes bilir. Bu ilde , yerel tarihi araştıran grup bu sefer doğru bir iş yapmış diye düşünerek, " Çanakkale Aynalı Çarşısına Kavuşuyor" başlıklı yazıyı okumaya başladım, 5 nolu tarihçeden.

Aynalı Çarşının, bakımsız bırakıldığının altını çizerek, insanların hayallerinin kırıldığından dem vuruluyordu..Çanakkale Savaşları sırasında ki bombardımanda, isabet aldığını , Aynalı Çarşı ile ilgili bir çok araştırma yapıldığını , fakat kapısında ki kitabeden başka çarşı hakkında bilgi ve belgenin olmadığını belirtiyor Çanakkale YTG. Üç dilde yazılı olan kitabenin üzerinde ise şunların yazılı olduğunu öğreniyoruz:

"....... "Adaletliliği ile tanınan Sultan Gazi ikinci Abdülhamid efendimiz hazretlerinin lütuf ve sahip çıkmalarıyla kendine bağlı Musevi uyruğundan İlya Halyo kullarının çabalarıyla yaptırılmış ve gönülde yer tutan çarşıdır. Yıl Hicri Muharrem 1307 (Kasım Aralık 1889)" (Tarih Vakfı Sitesi- YTG Sayfası- Tarihçe)

Bu haberi okuyunca, içine düştüğüm şaşkınlık ve ne olduğunu tam çözemediğim duygularla şok olmuştum. Çünkü "Çanakkale Aynalı Çarşı"nın bir Musevi tarafından yapıldığı, hiç duymadığım bir bilgi idi. Burada çeliştiğim duygular sanırım anlaşılmıştır. Çanakkale savaşlarına katılan Kastamonu'lu bir askerin söylediği ve büyük bir moral güç taşıyan satırlar içinde ki "Aynalı Çarşı" nın kim tarafından yaptırıldığını bilmemeyi büyük eksiklik olarak gördüm.

Bu konuda yapılan dört proje ile, önce çarşının etrafında ki dükkanların yıkılması ve bir buçuk yıl süren projenin bitiminde, çarşı içine yirmi iki dükkan yapılmasını Çanakkale Belediyesi üstlenmiş ve hayata geçirme çalışmalarının-neticesinde:
"...... Kemerli kapı girişleri yüksek kırma çatısı ile 19.yy. çarşılarının özelliklerini taşıyacak olan çarşı tamamlandığında artık Çanakkale önemli bir simgesel mekana kavuşmuş olacaktır . " (Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası-Çanakkale YTG)

şeklinde şiirsel bir anlatımla da konu pekiştirilmiştir. Burada 19. yüzyıl çarşılarının özelliğini taşıma sözünün, Musevi İlya Halyo'nun yaptırdığı fikrinden hareketle alındığını zannediyorum. Çünkü çarşının kendi yapısında, yüksek kırma çatısı yoktur.

Çarşının Mısır Çarşısı benzeri kubbeli bölümleri, yüksek kırma çatı özelliği ile mi değiştirilecektir 19. yüzyıl özelliği kazanması için, açıkçası bu kısmı tam anlayamadığımı ifade etmek istiyorum.

Ayrıca Belediye başkanının da binanın yapılışı ve tarihi konusunda tereddüdü olduğunu sanıyorum. Şöyle ki:

"BELEDİYE Başkanı İsmail Özay:

''Görsel kaynak ve aslına uygun bilgi sıkıntısı vardı. Bu sıkıntıları çözdük. Hazırlattığımız projeyi Koruma Kurulu'na sunduk. Onaydan sonra onarım başlayacak . " (Hürriyet)

Yukarıda ki bilgileri aldıktan sonra, Tarih Vakfının Aynalı Çarşı ile neden ilgilendiği de otomatikman ortaya çıkıyordu. Çanakkale Belediyesi Aynalı Çarşı ile ilgili araştırmayı ,Tarih Vakfına yaptırdığını öğrendiğimde ise merak etmeden duramıyorum.Bu ülkenin tek tarihçi ve araştırmacıları Tarih Vakfında mıdır ki , araştırmalar onlara veriliyor. Ve netice olarak söyledikleri her şey kanun gibi kabul görüp, adeta tarihin seyrini değiştirmelerine müsaade edildiği izlenimini ediniyorum. Çanakkale'nin o dönem ki belediye başkanının, Tarih Vakfı ile ilgisi nedir?

1889 yılında Musevi Halyo kulu ! tarafından yaptırıldığı söylenen çarşı ne hikmetse, kente 1659 nisanında gelen Evliya Çelebi tarafından görülüp, seyahatnamesinde yer almıştır. Evliya Çelebinin doğum ve ölüm tarihlerinin 1611-1682 olduğunu hatırlarsak, Musevi Halyo, Aynalı çarşıyı bu tarihler arasında mı yaptırmıştır? Hayır çarşının üzerinde ki kitabede 1889 yılı yazılmaktadır. O halde doğrusu nedir?

Evliya Çelebi, Çanakkale'ye geldiği tarihte kenti anlatırken, Aynalı Çarşıdan da bahsetmiştir. Yapım tarihi 1600 lü yıllara uzanan çarşının, zamanla harap olan yerlerinin, 1889 da Halyo tarafından onarılma hadisesidir mesele.Tamirat yaptırıldıktan sonra kitabenin o şekliyle yazılmasıyla , çarşıya kökten sahip çıkılmasının sebebinin ekonomik kaygı olduğunu zannetmiyorum.

İstanbul'da ki tarihi Mısır Çarşısının minyatürü olduğu söylenen Aynalı Çarşıyı yaptırdığı söylenen Musevi vatandaş, Mısır Çarşısının bittiği tarih olan 1660 tarihinden 229 yıl sonra, bu eserin benzerini mi yaptırmış Çanakkale'de. Hayır. Çünkü, Evliya Çelebinin Çanakkale'ye gelip gördüğü Aynalı Çarşı ve Mısır Çarşısının yapılma dönemi ayni tarihlere rastlamaktadır.

Mısır çarşısı 1660 tarihinde bitirilmiş Evliya Çelebi ise Çanakkale'ye 1659 nisanında gelmiştir.Ve çarşıyı gördüğünü Seyahatnamesinde yazmıştır.Arada bir yıl fark görüntüsü şundan doğmuştur.

İstanbul'da ki tarihi mısır çarşısının yapımına 1597 yılında , başlanılmıştır. Yeni Camii Külliyesine dahildir. Yapımına uzunca bir süre ara verildikten sonra, 1660 tarihinde tamamlanmıştır. Önceleri medrese olarak kullanılmış sonra, çarşıya çevrilmiştir. İçinde 100 dükkan vardır.

Çanakkale Aynalı Çarşının, Evliya Çelebi tarafından 1659 yılında görülmesi , Mısır Çarşısının bitmesine yakın bir döneme rast gelmiştir. Netice olarak, Mısır Çarşısının minyatürü nitelemesi , ayni dönemde yapıldığının açık bir delilidir.

Aynalı Çarşının restoresi basında şöyle yankı bulduğunu görüyoruz:

" TÜRKÜLERDE YAŞAYAN AYNALI ÇARŞININ ADI VAR KENDİ YOK- İzzet Doğan


Çanakkale'de adına türküler yakılmış ve kentin sembolü haline gelmiş tarihi Aynalı Çarşı, gerçek kimliğini arıyor. Kente ayak basmamış birinin zihninde, İstanbul'da ki Mısır Çarşısını andıran tarihi, Aynalı Çarşı , gelip görenleri hayal kırıklığına uğratıyor.


Çarşı, 1889 yılında 2. Abdülhamit'in padişahlığı sırasında , Çanakkale'de Yahudi ailesinin bir mensubu Halyo tarafından inşa ettirildi. Kesin olmayan bir söyleme göre de çarşı daha önceleri inşa edildi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, çarşıdan söz etti.


İlya Halyo ise söz konusu tarihte çarşıyı onarttı ve kullanıma açtı

Resmi kaynaklarda " bedesten arsası" olarak yer aldı
Çarşının tüm yazılı ve sözlü anlatımlara göre , özgün durumunun tipik bir arsada olduğu ve İstanbul'da ki Mısır Çarşısının " minyatürü" olduğu belirtilmektedir. Üzerinin küçük kubbelerden oluştuğu , çokgen köşeli pencerelerle doğal aydınlanmanın sağlandığı belirtilmektedir."


1659 nisanında, Çanakkale'ye gelen Evliya Çelebi, " Seyahatname"sinde şöyle anlatır, gördüklerini:
" Kalenin kuzey batısında düz ve geniş bir sahrada bağlı ve bahçeli gayet mâmur, kiremit örtülü , alçaklı, yüksekli ikibin adet evleri var. Her biri geniş, olup, yolları da dar değildir. Temiz caddeleri vardır. Câmilerinin en mükemmeli( Sultan Fatih Cami) kurşunlu olup, çarşı içinde olduğundan cemâatı bol ve mânevi havası zengindir .


Yine çarşı içinde( Yeni Cami) : Kapısı üzerinde tarihi ' Secdegâh-ı Müslimin ve mü'minin oldu tamam.' Sene 1066(m. 1645) Çarşı içinde (Rüstem Paşa Câmii): Ferah ve hoş yapılı bir câmiidir. Mescidleri de var. Üç adet tekkesi yedi adet çocuk mektebi, han ve hamamları vardır. Hamamlarından ( Fatih Hamamı), ( Rüstem Hamamı) havası hoş ve aydınlıktır.


Çarşısında, sekizyüz adet dükkanları var. Her çeşit san'atkâr mevcut olup, süslü pazar ve sultanî çarşısıdır ki, çoğu Fâtih'in eseridir.


Çeşmelerinden Sultan Ahmed Han çeşmesinin tarihi:


'Derviş İbrahim didi târihini,

Mâ-i câri çeşme-i âb-ı hayat
Sene: 1025( 1616)



Su ve havası gayet güzel olduğundan, yer yer güzelleri var. Sair adamları, Cezayir levendi biçiminde ve kocamandırlar. Bağ ve bahçeleri çoktur. Beğenilen şeylerinden üzümü, tatlı şırası, müsellesi, üzüm turşusu, bulaması, köfteri, bastığı, pekmezi meşhurdur ." (Evliya Çelebi Seyahatnamesi- Mehmet Zıllîoğlu-5-6. Cilt- Sayfa 1640)

Evliya Çelebi, ayni döneme yakın tarihlerde Edirne'ye gitmiş, ve:

" Köşe başlarında 70 adet sebilhane… dükkanları vardır. Saraçhanesi, gazazhanesi, bezazhanesi gayet süslüdür. Aşağı çarşısı Mısır çarşısı gibidir ." (E.Çelebi Seyahatnamesi-M.Zıllîoğlu)

Demiştir. Her ikisinin de İstanbul'da ki Mısır çarşısına benzemesinin sebebi. Ayni dönemde yapılmış olmasının kuvvetli bir delili sayılmaktadır. Yine Evliya Çelebi, Harput'a gitmiş, şöyle anlatmıştır:

" Sultani çarşısı altı yüz dükkândır. Dükkanlar gayet güzel ve muntazamdır. Saraçhanesi hepsinden şirindir.Gayet sanatlı sarac örtüsü işlenir.Mutafları dahi beğenilir." ( E.Çelebi Seyahatnamesi-M.Zıllîoğlu)

Gördüğü kapalı çarşıdan, Sultani Çarşı diye bahsettiği görülmektedir.

En önemli delillerden birisi de İstanbul'da ki Yeni Cami Külliyesini -Mısır Çarşısını, Turhan Sultan adına yapan , hassa başmimarı Mustafa Ağadır. Çanakkale'de ki Kum Kale ve Seddülbahir kalelerini de mimar Mustafa Ağa yapmıştır.Kaleler 1658-1660 tarihleri arasında tamamlanmıştır. İstanbul'da ki "Mısır Çarşı"sını yapan Mimar Mustafa Ağa , Çanakkale'de bulunması sebebiyle, Mısır Çarşısının minyatürü olarak, "Çanakkale Aynalı Çarşı"yı yapması çok muhtemeldir.Her ikisinin de ortak mimari özellikleri vardır. Çünkü projesi , Mimar Mustafa Ağa'ya aittir.

Bu konuda son olarak şunu söylemek istiyorum . Çanakkale belediye başkanı İsmail Özay:

" ''Görsel kaynak ve aslına uygun bilgi sıkıntısı vardı. Bu sıkıntıları çözdük. Dedikten sonra ve şu neticeye vardıklarını görüyoruz: "TİCARET ve Sanayi Odası Komisyonu'nun yaptığı araştırma, Tarih Vakfı'nın çalışması sonucu projeyi Mimar Arkeolog Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu çizdi. 110 yıllık geçmişiyle Çanakkale'nin önemli kültür varlıklarından Aynalı Çarşı için, aynı dönemde inşa edilen Mısır Çarşısı-baz-alındı." (1999-Hürriyetim)

" Aynalı Çarşı için, aynı dönemde inşa edilen Mısır Çarşısı baz alındı" ne demektir? İstanbul'da inşaa edilen Mısır Çarşısı ve Çanakkale'de inşaa edilen Aynalı çarşı , ayni yıllarda yapılmıştır, demektir. Buna rağmen , Aynalı Çarşı'yı halâ Musevi İlya Halyo tarafından yaptırıldığının kabulü ne demektir? Mısır Çarşısı ile ayni dönemde inşa edildi dedikten sonra, 110 yıllık geçmiş sözü, Aynalı Çarşının Musevi vatandaşa yamanma gayretinden başka bir şey değildir. Tarih Vakfı'nın "Barış için Tarih" ten kastı bu ve benzeri faaliyetler midir acaba?

Şu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir:

· Çanakkale Aynalı çarşının , İlya Halyo üzerine tapu kaydı var mıdır? Aynalı Çarşının Devlet arşivlerinde ki bilgileri nedir?

· Çanakkale'de iki tane mi aynalı çarşı vardır? ( Birincisi Evliya Çelebi Tarafından görülüp anlatılan, ikincisi Musevi İlya Halyo tarafından yaptırıldığı söylenen çarşı)

Çanakkale Yerel Tarih Grubunun dediği gibi, tarihi tersten okuyarak, Türkiye'de bulunan hemen hiçbir eserin, Türkler tarafından yapılmadığını mı kabul edeceğiz? İstanbul'da Tarih Vakfı'nın açtığı " İstanbul" sergisi için Mümtaz Soysal, Açı adlı köşesinde, 'Türklerin geçerken şöyle bir uğradıkları kent izlenimini 'edindiğini belirtiyordu. Tarih Vakfı bu görüntüyü mü bütün Anadolu'ya yaymaya uğraşıyor? " Türkler Anadolu'ya şöyle bir uğramışlar, fakat asıl sahipleri onlar değildir. Anadolu'nun asıl sahipleri Yunanlılar, Ermeniler, Yahudiler ve bir çok yatırımları yarım kalmış olan AB ülkeleridir" mi demek istiyorlar?"

Kahramanlık türkülerimize girmiş Aynalı Çarşının kapısında ki o kitabe derhal sökülüp yerine doğru olan asılmalıdır. ( Çanakkale Aynalı çarşı xxxx tarihinde yaptırılmıştır, çok gerekli ise de 1889 yılında da Musevi İlya Halyo tarafından tamir ettirilmiştir , denmelidir. Ayrıca restore gören tarihi eser, restore eden kişi yada devlet tarafından sahiplenilmesi tarihte örneği olmaması bakımından , trajikomik bir örnek teşkil edecektir.)

. Aynalı çarşı 1640 yılları civarında, Mısır Çarşısı ile ayni dönemde yapılmış, 2. Abdülhamit Döneminde tamir görmüştür. Peki çarşının halâ Musevi Vatandaş, İlya Halyo tarafından yaptırıldığını söylemek doğru mudur? Böyle kabul edilmesinin ardında ki sebep nedir?

Ve bu sebep her ne olursa olsun, Türk insanı kendi yaptığı eserleri de mi artık sahip çıkma aczine düşmektedir? "Bursa cemaatinin lideri JTA muhabirine şunları söylemiş: " Elli yıl içinde Bursa'da belki hiç Musevi kalmayacak. Ancak, burada bir zamanlar güçlü ve büyük bir cemaatimiz olduğunu göstermek istiyoruz. Havrayı bu sebeple elden geçirdik." (Fehmi Koru- Yenişafak Gazetesi-10.03.2003 )

Türkiye'deki azınlıkların kendini gösterme, ispatlama faaliyetlerine Türk Tarihi dışında bir alan bulmaları gerekmektedir. Bu arada, Türk Tarihçilerinin nerede olduklarını, artık ciddi olarak merak etmekteyim ve üstelik kaygı duymaya başladığımı söylemek istiyorum. Hiçbir şey yapamıyorsak bile, kendi yaptığımız eserleri koruyalım ve gelecek nesillere onurumuz olarak taşıyalım. Tarihimize, kültürümüze ve tarihi yapılarımıza sahip çıkamadıktan sonra, "Türkiye Cumhuriyeti"nde yaşıyoruz sözünün bir anlamı kalacak mıdır?

( Türk Tarihini saptırma gayreti içinde olanların faaliyetleri dikkatle izlenme noktasını çoktan geçmiştir.)

Çanakkale YTG bu kadar faaliyetinin yanı sıra çevre ilçelerle de İlişkilerinin geliştiğini ve yeni araştırma gruplarının kurulduğunu öğreniyoruz 5 nolu bültenlerinden. Yerler yine çok ilgi çekici. Gökçeada-Gelibolu...
Çanakkale YTG ise, Yalıhan'da toplanıp, " tarihi tersten okumaya devam ettiklerini", en büyük hayallerinin ise ,"Yalıhan'a sığmayacak kadar çoğalmak olduğunu" öğreniyoruz.

Şimdi Gökçeada'da ki yerel tarih çalışmalarına bir bakalım. Yine 5 nolu tarihçede bu konudan şöyle bahsediliyor:

"...... Geçtiğimiz aylarda projeyi duyup İstanbul'da Tarih Vakfı'nı ziyaret eden Sennur Saygı'nın, otuz yedi yıldır yaşamakta olduğu Gökçeada ile ilgili çalışmalarını ve küçük bir parçası da olsa anılarını dinlemek oldukça heyecan vericiydi.
Eşiyle birlikte yaptıkları araştırmalarda yol gösterici olabileceği düşüncesiyle kendisiyle Tarihçeleri ve kılavuz kitapları, hemen yakınlarında gerçekleştirilen Çanakkale Yerel Tarih Grubu'nun çalışmalarını, Çantalar Elimizde sergisini paylaştık.

Sennur Hanım, hemen sonraki haftalarda Çanakkale Yerel Tarih Grubu'yla bağlantı kurdu. Ardından ilk proje metnini ve aşağıdaki yazıyı bize gönderdi. Doğrusu Yerel Tarih Grupları Projesi kapsamında Gökçeada'nın da olması çok heyecan verici.

Biliyoruz ki üniversitelerde Türkiye'nin pek çok yerleşimiyle ilgili farklı uzmanlık alanlarında tez çalışmaları yürütülmekte, yapılan araştırmalar çeşitli dergilerde makale olarak yayımlanmakta. Gökçeada'da yapılacak çalışmalara yardımcı olacağı düşüncesiyle 1994'de hazırlanan ve şu anda güncellenmekte olan " Kent Araştırmaları Bibliyografyası'ndaki Gökçeada/İmroz adı geçen araştırmaların listesini aşağıda veriyoruz.

Gökçeada'da bir sözlü tarih çalışması gerçekleştirmiş olan Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Güliz Erginsoy'un makalelerini de listeye ekledik. Sennur Hanım'ın bize proje metnini göndermesinin ardından biz de Güliz Erginsoy'la bağlantı kurduk ve kendisiyle Gökçeada'da yaptıkları çalışmalar üzerine görüştük. Güliz Erginsoy'la Sennur Saygı'nın Gökçeada çalışmalarıyla ilgili olarak tanışmalarına aracılık etmiş olduk. Aşağıdaki listeye ek yapmak isteyen ve yerel tarih çalışmalarına katkıda bulunmak isteyen araştırmacıların, ilgililerin bizlere ve/veya Sennur Saygı'ya ulaşmasını rica ediyoruz.

YTG Koordinasyon ve İletişim Birimi" ( Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası- 5 Nolu tarihçe)

Bu konu ile ilgili yazıları tarihçeden aynen aktarmak, okuyucunun kendi anlayışına bırakmanın daha uygun olacağına inanıyorum:

"... Çanakkale'nin bir kazası olan Gökçeada (eski adıyla İmroz) Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük adasıdır. Ege Denizi'nde bulunan Gökçeada'yı 1964 yılında tanıdım. Öğretmen olarak atandığım ilk görev yerim İmroz Ortaokuluydu.

Adada merkez Çınarlı'ya bağlı beş köy vardı. Bunlardan Dereköy Türkiye'nin en büyük köyüydü. İmroz'un yaşlı halkı Rum cemaatten oluşuyordu ve kendi özgün kültürleri içinde yaşıyorlardı.


Kıbrıs olayları ile bağlantılı olarak 60'lı yıllardan ve özellikle 1975'ten sonra adadaki Türk nüfusunun artırılmasına önem verildi. Önce Jandarma Birliği geliştirildi. 1965'te İmroz Öğretmen Okulu, 1966'da Açık Cezaevi kuruldu.

Zaman içinde Anadolu'nun değişik bölgelerinden toplu göçler oldu. Bu kişiler için yeni köyler kuruldu. Bugün Gökçeada'da on köy bulunmaktadır.

Adanın tarihsel ve kültürel dokusunda yaşanan bu hızlı dönüşümle geçmişin izleri giderek silinmeye başladı. Burada yaşamakta olan Rum cemaatin adada var olan tarihleri ve kültürleri bildiğim kadarıyla yeterince incelenemedi. En azından yapılan çalışmaların adada yaşayanlarla paylaşılması mümkün olmadı.

Adaya yeni gelenler de verdikleri yaşam kavgası nedeniyle henüz yerleşik bir kültür geliştiremediler . Geçmişi, tarihi ve sosyal yapısı içinde incelemek adına yapılan bireysel çalışmalar da Türk kimliğinin inkar edilmesi şeklinde algılandı.

Otuz yedi yıldır adayı tanıyan, tüm olumlu olumsuz gelişmeleri yakından takip etmiş bir kişi olarak Tarih Vakfı ile tanışmam Gökçeada'nın eski ve yeni yapısını belgelemenin bir vatandaşlık görevi olduğu düşüncemi pekiştirdi . Vakıfta çalışan arkadaşların bana aktardığı bilgiler doğrultusunda sözlü tarih çalışmalarına başladım.

Gökçeada ile ilgili "Dünden Bugüne Gökçeada" üst başlıklı birçok farklı proje üretilebilir. Ancak bunlar ekip çalışması gerektiren kapsamlı projelerdir. Bu nedenle ilk olarak "Zeytinliköy" ile ilgili bir proje üzerinde çalışmayı uygun buldum. Amatör olarak tek başıma başlayacağım bu çalışma yer almak isteyecek dostların da katılımıyla gelişebilir.

İlk önce Zeytinliköy'ü seçtim. Çünkü sayıları her geçen gün azalmakta olan Rum cemaatin en yoğun bulundukları yer Zeytinliköy'dür.


Köydeki yaşlılarla yaptığım konuşmaları video kamera ile görüntülemekteyim. Tüm bu görüntülü konuşmaları da eski belgeler ve fotoğraflarla zenginleştirmeye çalışacağım.

Benimle konuşan kişiler geçmişi, unuttuklarını sandıkları birçok 'an'ı yeniden yaşamaktan büyük bir keyif alıyorlar. Annelerinin, ninelerinin söyledikleri ninnileri, evlerdeki dokuma tezgahlarını çeşmelerde yıkanan çamaşırları, elektriğin evlere ilk girişini hatırlamak, bunları anlatmak duygulandırıyor konuşanları.

Tüm konuşmalar geçmişi belgelemek adına yapılsa da kişiler arasında kurulan farklı iletişim benim için yeni bir deneyim.

Sennur-Saygı-Gökçeada”


(Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası- 5 Nolu tarihçe)

" Adanın tarihsel ve kültürel dokusunda yaşanan bu hızlı dönüşümle geçmişin izleri giderek silinmeye başladı........... Tüm konuşmalar geçmişi belgelemek adına yapılsa da.............
Adaya yeni gelenler de verdikleri yaşam kavgası nedeniyle henüz yerleşik bir kültür geliştiremediler............ Vakıfta çalışan arkadaşların bana aktardığı bilgiler doğrultusunda sözlü tarih çalışmalarına başladım.........."
Şennur Saygı


. Tarih Vakfı'nın ilgilendiği, araştırdığı birincil ve tek tarihsel , kültürel dokunun ne olduğunun açık ifadesidir karşımızda ki. Şovenist, ötekileştirici Türk Tarihi ! şimdi değiştirilip gelecekte de tamamen yok edilebilir fakat Türk haricinde ki etnik gruplarla ilgili bütün detaylar incelenecek, kayda geçecek , bunun adı da " Tarihsel ve Kültürel dokunun" incelenmesi olacak.

Tarih Vakfı ve benzeri vakıfların , Anadolu'da ki bu tür faaliyetler bir plan dahilinde ilerlemektedir. "Tarihi-Kültürel Dokunun korunması" " İnsan Hakları" " Şovenist Tarihi bilgilerin değişmesi" " Tarihçiliğimiz ve Tabularımız".....şeklinde ki bütün faaliyetlerin altında yatan gerçek budur.

Tarih Vakfı , 1994 yılında yapılan ve (bugün Tarih Vakfınca güncellenmekte olan), "Kent Araştırmaları Bibliyografyası'ndaki Gökçeada/İmroz adı geçen araştırmaların listesini şöyle veriyorlar, ilgilenenler için!

" Kent Araştırmaları Bibliyografyası'nda Gökçeada/İmroz


· ÇAKIROĞLU, Mübin. İmroz Adası Monografyası, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (tez), 1946· FIRATLI, N. "İmroz ve Bozcada", Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, İstanbul: 1964 (264). 8-10· SAYGI, Erol. Gökçeada, İmroz, İstanbul: Serhat Yayınevi, 1992 Ayrıca;· ERGİNSOY, Güliz. "İmroz Gliki'den Gökçeada Bademli'ye -I", Toplumsal Tarih Dergisi, S. 48 (Aralık 1997), s.16-24 · ERGİNSOY, Güliz. "İmroz Gliki'den Gökçeada Bademli'ye -II", Toplumsal Tarih Dergisi, S.49 (Ocak 1998), s.16-23 ERGİNSOY, Güliz. "Tam ve Yarı Zamanlı Vatandaşlık, Gliki'den Bademli'ye Dört Kuşak", Oluşum / Genese, S.60-61 (Mayıs 1999), S.20-32
( Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası- 5 Nolu tarihçe)

Tarih Vakfı'nın Zeytinliköy'ü seçmesinin çeşitli sebebinden bir diğeri de aşağıda ki bilgilerin alanına girmektedir.

" 1.YAKOVAS : Kuzey Amerika Başpiskoposu. Uzun yıllar Türkiye aleyhine faaliyetlerden dolayı ülkeye girişi yasaklandı. Özal zamanında af çıktı ve özel izinle Gökçeada'ya geldi. Halen ABD' de yaşamaktadır.

2.BARTHELOMEOS : Fener Rum Patriği, Dünya Ortodoks aleminin ruhani lideri, Zeytinliköy'lü. Sık sık Gökçeada'ya gelir, ayinler düzenler. Festival ve panayırların baş konuğudur."

Barthelomos'un son gelişmeler ışığında ki davranışları daha değişik boyuta doğru uzanmaktadır şöyleki:

" ABD, BİZANS PLANINDA KRİTİK ADIMLAR ATIYOR
Hükümetin gizli üyesi Bartholomeos

Gökçeada'da Rumlar toprak almaya başladı. Bartholomeos, mübadeleyle gönderilen Hıristiyanların Anadolu'ya geri dönmeleri işini örgütlüyor. Bartholomeos'un, bir Bakanlar Kurulu toplantılarına katılmadığı eksik. Bir dediği iki edilmiyor... Diyanet'in davetli listesini bile o belirliyor.

ABD ve AB'nin İstanbul'u Bizans, Doğu Karadeniz'i Pontus yapma planında kritik adımlar atılıyor. Sadece Bizans da değil, Batı, yüzyılın başında olduğu gibi, Türkiye'ye karşı yeniden azınlıkları harekete geçirdi. Doğu'da Ermenistan, Mardin'de Süryaniler'e "özerk bölge" gibi planlar da sırada. "Soykırım" yasaları temelinde AİHM'ye tazminat davaları ve toprak talebi konusundaki başvurular başladı!


ABD ve AB, 1919'daki gibi ancak bu kez "sivil" güçleriyle işgale geliyor. .............. 1964 yılında Gökçeada'dan göç eden Rumlar toprak almaya başladı......... İlk aşamada 700 dönüm arazi alan Rumlar aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne başvurarak, yeniden mülk edinmeye ve terk ettikleri köylerine geri dönmeye başladılar . Kopenhag Kriterleri kapsamında yürürlüğe giren AB Uyum yasaları gereğince adaya yeniden yerleşmeye başlayan Rumlar; Bademli, Zeytinli, Tepeköy ve Kaleköy gibi yerleşim alanlarında yıllar önce terkettikleri evleri onarıyorlar.

Aslında Bartholomeos, iki yıl önce, işaret fişeğini attı.
2000 yılında Yunanistan'ın Etnos gazetesine verdiği demeçte, "Türkiye'nin AB üyeliği, Anadolu'da önceden varolmuş Hıristiyan toplumların yaşadığı bölgelerde yeniden Hıristiyanların yaşamasına izin vermelidir" dedi. Bartholomeos, yapmak istediğini açıkça ifade etti.

AB uyum yasaları çerçevesinde azınlık vakıflarına mülk edinme hakkı yeniden tanındı. 2003 Şubat ayında "tapusu belirsiz" mülkler, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bildirilecek. Fener Patriği Bartholomeos'un talimatıyla Rum azınlık vakıflarının yöneticilerinden oluşan bir komite kuruldu.

Bartholomeos ve AKP'li Zeytinburnu Belediyesi ve 2002 Haziran ayında "Kültür Adası" inşaatına başladı. Belediyeye ait yıkım ekipleri 2 Haziran 2002 sabahı, Zeytinburnu Oto Sanayi Sitesi'nin kapısına dayandı. Ellerinde, sanayi sitesindeki işyerlerinin "Dini tesis alanını işgal ettiği" gerekçesiyle yıkım emri vardı...

'Finansman için Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı ve Ortodoksların lideri Sayın Patrik Bartholomeos'la görüştük. Bartholomeos Dünya Bankası'yla görüşerek karşılıksız 25 milyon dolar bütçe aldı.'........... Bartholomeos'un "özerk kültür adası"."
. (Uğur Yıldırım-AYDINLIK- Haftalık Haber Yorum Dergisi)
(... ABD, BİZANS PLANINDA KRİTİK ADIMLAR ATIYOR Hükümetin gizli üyesi Bartholomeos Gökçeada?da Rumlar toprak almaya başladı. ...


www.aydinlik.com.tr/site/arsiv/2002/12/01/16.htm - 35k - Önbellek)
Yazar bütün bu gelişmelerinin hedefini şöyle belirtmiş: "İşin sonunun gelip dayandığı yer, ABD'nin dayattığı "çok dinli, çok kültürlü" toplum. Ya da "cemaatler, tarikatlar, beylikler topluluğu ".

Yeni değil, Batı, yüzyılın başından beri "Asya'nın kilidini" açmaya çalışıyor.
Türkiye, merkezi, bağımsız ve güçlü bir ulus devlet mi olacak, yoksa parça parça beylikler, bir başka deyişle eski Atina site devletleri gibi mi olacak ........?" .(Uğur Yıldırım-AYDINLIK -Haftalık Haber Yorum Dergisi)

Gökçeada'nın ön plana çıkış sebeplerinden bir tanesi de, "Hıristiyanların Hz. İsa'nın, Gökçeada'ya ineceğine inanmalarıdır." Ayni Selçuk Bülbüldağında Meryem Ana'nın yaşadığı söylencesi gibi bir inanış sanırım.

" .. 1929 yılında lazarist rahip Hengri Jang'dır. 1891 de bu mukaddes hac mahallini keşfetmiş..."(Adnan Peşkircioğlu-Dostlarımla Başbaşa-Yeni Aydın-14.9.1962)

(1929 yılında keşfedildiği söylenen Bülbüldağı'nda belirli bir tarihten sonra yapılan dinî ayinlere Papalık resmi olarak ilk kez 1963 yılında katılmaya başlamıştır.)(1963-Yeni Aydın Gazetesi)

Aydın İl Kütüphanesinde eski tarihli yerel gazeteleri gözden geçirirken , dikkatimi çeken bazı haberlerden ikisini,yorumsuz-olarak-buraya-almak istiyorum.

" Casus-Lawrance Türk aleyhtarı Lawrance filminin prömiyerinde, İngiliz kraliçesi ve kocası da bulunmuştur ." ( Yeni Aydın Gazetesi- 20.12.1962)
....................................

" Tarihten önceki ziraatin köklerini bulmak üzere milletlerarası bir heyet Türkiye'de araştırmalarda bulunacak....600 kilometrekare çapında bir yerde...... Birecik-Urfa-Diyarbakır-Siirt havalisini içine almakta olup, Fırat ve Dicle arasında uzanmaktadır. ....................................25 bilgin...arkeolog, antropolog, doktor, jeoloji, zoolog ve nebatat alimi....

Güneydoğu Türkiye'nin dağlık kısmı, Dicle Fırat havzasının üst kısmı ..köy – ziraat- toplum yaşayışı izleri bakımından daha henüz incelenmemiştir...Her ikisi de toprak , iklim ve muhitin Filistin, Güney Doğu Anadolu , Irak ve İran Kürdistanının ayarında bir kültürü mümkün-kıldığı-kanaatindedir .(YeniAydın Gazetesi - 10.08.1963)

Çanakkale YTG "Sokak Adlarında Yaşayanlar " projesinde , çalışmalarda ona yaklaştıklarını ifade ediyorlar. 16-18 Kasım 2001 Tarihinde, İTÜ Maçka Sosyal tesislerinde, yapılan toplantının başlığı " Yerel Tarih Konferansı"; alt başlığı ise "Türkiye'de Yerel Tarihçilik ve Sivil Bir Çaba Olarak Yerel Tarih Grupları". Ayni tarihlerde , Çanakkale ve Ünye sergilerini, Darphane-i Amire' de tekrarlamayı planladıklarını belirten, Tarih Vakfı yetkililerinin üzüldüğü bir konu var;

"....... Toplantının geçen yıllardan bir diğer farklılığı da katılım koşulları ile ilgili. Gerek ekonomik kriz gerekse toplantının geniş katılımlı olması nedeniyle bu sene yerel tarih gruplarından gelecek temsilcilerin ulaşım , konaklama ve yemek giderlerinin Tarih Vakfı tarafından karşılanamayacağını üzülerek bildirmek durumundayız ................... ( Yerel Tarih Grupları Projesi Koordinasyon ve İletişim Birimi İletişim: Funda Çelebi )

.............Tarih Vakfı , 6 nolu tarihçede Yerel Tarih Grupları ile ilgili hedeflerini şöyle açıklıyor:"................... Tarih Vakfı'nın kurulduğu yıldan bu yana önce İstanbul Ansiklopedisi'yle başlayan kent tarihi çalışmaları, ardından geniş katılımlı Deniz Şenliği ve 75. yıl kutlamaları, sonra da Yerel Tarih Grupları Projesi bizlere Türkiye de bir sivil toplum örgütü tarafından temsil edilen bu anlayışın kitleselleşmesi anlamında tam da bir eşikte bulunulduğunu gösteriyor.

Üstelik, üzerinde yaşadığımız coğrafya itibariyle yalnızca mimari ya da arkeolojik değil, neredeyse genetik kodlarımıza işlemiş bir kültürel zenginlik var önümüzde bilmemiz ve ortaya çıkarmamız gereken. Ve bütün bu zenginlik aslında bizim "kendiliğinden" hale gelen "kimlik" sorunlarımız ve bulamadığımız "çözüm yollarımız"la da yakından ilgili.

Tarihi sürekli bir kavganın, tartışmanın, çatışmanın mekânı olarak görmek yerine, bir uzlaşı alanı olarak algılamanın da eşiği bulunduğumuz nokta. Gelecek zaman için kurguladığımız "ortak yaşama" pratiklerinin son derece verimli bir kaynağı ve deneyim alanı olarak da tarih kendisinden pek çok nedenle ummadığımız bir hazineye sahip. ............................. Burada unutulmaması gereken tek nokta şu: Yerel Tarih Grupları Projesi'nin nihai hedefi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte hem birbirinden hem de Vakıf'tan giderek bağımsızlaşan bir yerel tarih ağı oluşturmak.

Bu, projenin bundan sonraki aşamada sürdürülebilirlik sınavından geçmesi anlamını taşıyor. Dolayısıyla hepimizin taşıma suyla değirmen dönmeyeceği gibi bir gerçeği, her ne kadar başlangıç için olumsuz gibi görünüyorsa da , kendi kaynaklarımızı üretme yolunda bizi motive etmesi gereken bir veri olarak kabul etmemiz gerekiyor.. ...........

ErtanKeskinsoy

Yerel Tarih Grupları Projesi İletişim Sorumlusu"
. (Tarih Vakfı Sitesi-YTG Sayfası)

Ertan Keskinsoy'un söylediklerinin tercümesi;

"Yerel Tarih Grubu ve benzeri projeleri artık Rockefeller Vakfı fonlamayacak. Fakat yolunuz açıldı. Şimdiye kadar nasıl yapılacağı konusunda bilgi sahibi olundu.Kaynaklarınızı artık kendiniz üreteceksiniz.Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bizimle uğraşacak kapasitesi yok. " demektir. Bu kaynakların öncelikle, AB nin kültür projelerinden sonrada Türk Devletine dış yaptırımlar şeklinde bizzat devlet eliyle gerçekleşeceği açıktır.

" Üstelik, üzerinde yaşadığımız coğrafya itibariyle yalnızca mimari ya da arkeolojik değil, neredeyse genetik kodlarımıza işlemiş bir kültürel zenginlik var önümüzde bilmemiz ve ortaya çıkarmamız gereken. Ve bütün bu zenginlik aslında bizim "kendiliğinden" hale gelen "kimlik" sorunlarımız ve bulamadığımız "çözüm yollarımız"la da yakından ilgili. ........ Yerel Tarih Grupları Projesi'nin nihai hedefi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte hem birbirinden hem de Vakıf'tan giderek bağımsızlaşan bir yerel tarih ağı oluşturmak ."
. (Tarih Vakfı Sitesi- Yerel Tarih Grupları Oluşturma Projesi)

Türk insanının genetik kodları sağlamdır ve kimlik problemi yaşamamaktadır. Genetik kodlarında kültürel farklılığı olan insanlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bulunmak istenilen çözümden kasıt nedir? Yapılmak istenilen şeyler ve nihai hedefle ulaşılacak nokta ortadadır. Türk Devletinin karşısına, resmi tarihin tersini savunan grupların çıkması ve Türk Devletnini köşeye sıkıştırmasıdır mesele. Devletlerle çözümde zaman alan işler için, sivil insiyatif adı altında böyle gruplar oluşturulmakta, ilerde Uluslar arası platformlarda bu STKa söz hakkı verilecek, devletler devre dışı bırakılacaktır. O güne kadar STK lar devlete karşı tezler geliştererek , devleti yıpratma ve etrafında ki herşeyden habersiz Türk İnsanını da gerektiğinde devlete karşı kullanmak üzere bilemektedir. Kılıçlar kından çıkmıştır, durumdan Türk insanının çoğu haberdar değildir.Burada en önemli soru: Peki Türk Devleti haberdar mıdır? En iyimser tahminle yirmi yıldır Türk insanı "Kültür Emperyalizmi"nin bombardımanı altında , ekonomik darboğazla savaş halindedir. Düşünme yetisi dumura uğramış, sersemlemiştir. Habitat 2 zirvesinin ardından, toplumun kendi insiyatifinden değil, birden türüyen küresel düzen yanlısı bazı STK lar:

"...İşte Türk İnsanı!! Tarihi!! Araştırdı. Azınlıkların Türk ekonomisine, siyasi hayatına, ilim ve irfanda ilerlemesine çok faydaları oldu....Sınırların kalkacağı küreselleşmeye gidileceği bu yüzyılda, Türkiye Cumhuriyeti sözleri ile ırkçılık yapılması yerine ...........daha genel bir ad konulmasına. ...Türk Tarihi gibi şovenist yaklaşım yerine, daha çağdaş ve Avrupai, Hıristiyan ve Yahudi kültürü içeren bir "Avrupa Tarihi" okunmasına ,....." gibi neticeleri , "Işığın Uykulu gözlere ağır ağır verilmesi" prensibi gereğince önümüze çıkarmaktadır."

Bu arada görüyoruz ki, Çanakkale Yerel Tarih Grubu faaliyetleri basında da yer almış. 21, 23 ve 24 Haziranda , CNN-Türk 'ün "Kitapça" adlı programında "Yerel Tarih ve Sözlü Tarih " kitabıyla birlikte, Çanakkale Yerel Tarih Grubu projeleri yer aldığını öğreniyoruz.

Çanakkale YTG kentteki çalışmalarını iki hedef üzerinde genişletme kararı almış olup bunlar, çalışmaların merkez ilçeden bütün ile yaygınlaştırılması, diğeri ise; ortaya çıkarılan değerlerin korunması olarak göze çarpıyor. Bu iki amacın gerçekleştirilmesi içinde, 19 Temmuz 2001 de ki ilk toplantıya üç grubun toplantıya katıldığını görüyoruz. Bu gruplar :

"..........Bir taraf olarak Çanakkale Belediyesi (başkan ve yardımcıları, meclis üyeleri, imar müdürlüğü ve teknik uzmanlar), diğer bir taraf olarak Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (müdürlük ve uzmanlar, kurul üyeleri), üçüncü bir taraf olarak ise Çanakkale Sivil İnisiyatifi (Çanakkale Yerel Tarih Grubu, ÇEYAP-Tarihi Kent Komisyonu, Tarihi Kent Gönüllüleri, Yerel Gündem 21 Danışma Kurulu üyeleri) katıldı.

Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay'ın açışından sonra, Mimar İsmail Erten Çanakkale sit alanı, koruma planı ve fiziksel korumaya sivil yaklaşımlar konusunda sunuş yaptı. İmar Müdürü Özleyiş Çetin Çanakkale koruma planı uygulamaları ve gelişimi konusunda saydam gösteri eşliğinde sunuşunu gerçekleştirdi. Toplantı sohbet ve değerlendirme eşliğinde verilen kokteylle sona erdi ."

( Tarih Vakfı Sitesi- Yerel Tarih Grupları Sitesi-7 Nolu Tarihçe)
Sivil Toplum Kuruluşlarının 29 Ağustos 2001 de yapılan 2. Toplantı, 1. ye göre daha kapsamlı oldu. Netice olarak da, onların deyimiyle,"....... tarihin araç olmaktan çıkartılarak, Kent ve Kentli kimliğinin, kültürel bilincin ve kent aidiyetinin oluşturulmasında temel belirleyici olması yönünde ki anlayışa dönüşmesi, bu çerçeve de etkinliklerin sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması " benimsendi. Çanakkale YTG nun geçmişte ki faaliyetlerine bakılırsa, yukarıda ki metin daha iyi çözümlenebilir kanaatindeyim.
Türk Milleti, Türk Tarihini araç olarak mı kullanmaktadır ki, "Tarih araç olmaktan çıkarılacaktır". Bundan anlayacağımız, birileri "Barış için Tarih" yada buna benzer söylemlerle tarihi(geçmişi) tahrif ederek geleceği planlamak üzere yola çıkmıştır. Gelecekte Türkiye Cumhuriyeti yada Türk Milleti olmayacaktır..Anadolu üzerinde biribirinden bağımsız şehir devletleri olacak, Batı gönlünün çektiği yere çökecektir. " Dinler Arası Diyalog" " Kent ve Kentli Kimliği" "Kültürel Bilinç" " Barış İçin Tarih" " Din Turizmi" " "Çok dinli, çok kültürlü Toplum" "Kopenhag Kriterleri" "Uyum Yasaları" "Ortak Pazar" "Küreselleşme" " "Cemaatler, tarikatlar, beylikler topluluğu" "Yol Haritaları" "İnsan Hakları" "STK'ları" "Bizans Projesi""Ana Dilde eğitim hakkı" "Yerel Tarih Grupları Projesi" "Sözlü Tarih" " Tarihe Bin Canlı Tanık" " Tarihsel ve kültürel mirasın korunması, araştırılması, projelendirilmesi" "Darphane-i Amire" "Çanakkale Aynalı Çarşı" "Malakanlar".........ve daha bir çok proje ve kavramla Türk Devleti sonu hiç de meçhul olmayan bir yöne doğru götürülmektedir.
"Kent ve Kentli kimliğinin, kültürel bilincin ve kent aidiyetinin oluşturulmasında, temel belirleyici nedir?" Azınlık kültüre ait eserleri, Türk eserlerini bir kenara iterek ortaya çıkarmak ve parlatmak mıdır?

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine kadar, azınlıklar, kültürel kimlikleri ile dini hayatlarını doyasıya yaşıyordu.( Halâ ayni şekilde) Buna rağmen, onlar Türk toplumuna cephe alarak, işgal kuvvetleri ile birleşerek, ülke topraklarının işgali için alt yapı oluşturmuşlardı. Batı ,Türk Milletinin 1919 da gördüğü bu filmi tekrar seyrettirmek ve sonunu değiştirmek istemektedir.

Çanakkale YTG, 2001 yılı faaliyetlerine, " Çanakkale Sokak adlarında Yaşayanlar " projesini kitaplaştırıp ekledikten sonra, 2002 yılında da faaliyetlerine devam etme kararı alırken, üç konu üzerinde yoğunlaştıklarını ve henüz karar veremediklerini belirtiyorlar. Karar veremediklerini söyledikleri projeler ise şunlar:

"........ . Birinci konu, kentin sosyal ve kamusal yapılarının değişimleri üzerine bir çalışma, ikincisi bir kent arşivinin altyapısını oluşturma çalışmaları, üçüncüsü de Çanakkale Çarşı Caddesi üzerine bir çalışma ...." (Tarih Vakfı Sitesi-YTG ları sayfası-Çanakkale YTG)

Çanakkale YTG 2001 yılında ki çalışmalarını bu kadarla bırakmadı tabi ki. Belediye Meclisi üyesi Osman Özenç'in önergesi ile, tarih komisyonu oluşturuldu. Şimdi Belediye Meclisi tarafından oluşturulan, Tarih komisyonunun görevi neymiş, 8 nolu Tarihçeden öğrenelim.

".............. Özellikle kentteki duyarlı yurttaşların oluşturduğu Çanakkale Yerel Tarih Grubu'yla ortak çalışmalar yürütmeyi hedefleyen tarih komisyonu, ilk toplantısını 28 Kasım 2001 tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Meclis Tarih Komisyonu üyelerinin yanı sıra, Belediye İmar Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü katıldı. Çanakkale Yerel Tarih Grubu toplantıda İsmail Erten, Veysel Tolun, Şahabettin Kalfa ve Hasan Turhanlı tarafından temsil edildi. Komisyon başkanlığına Osman Özenç'in seçildiği toplantıda üç çalışma önerisi geliştirildi. Bunlar:

1) Çanakkale'de var olan tescilli eski eser yapıların onarım ve restorasyonunun özendirilmesi, kamuoyu oluşturulması konusunda çalışmalar yapmak.

2) Sit alanındaki eski eser restorasyonlarının başarılı örneklerine ödül ve şükran plaketi verilmesi.

3) Kentimize ait bir tarih envanteri ve arşivi oluşturmak, bu amaca yönelik tarihi özellikli bir yapının belediye tarafından restore edilerek kullanıma açmak için araştırma yapılması.... İsmail Erten (Çanakkale YTG- Tarih Vakfı Sitesi- YTG ları Sayfası-8 Nolu Tarihçe)

Çanakkale YTG ilde ki faaliyetleri için her ne kadar, resmi özel bütün kurum ve kuruluşlar yardımcı olsa da kendilerine kalıcı bir yer aradıklarını belirtiyorlardı.Çünkü faaliyetlerinin yoğun ve kapsamlı olduğu hemen göze-çarpıyor:

(Çanakkale Koruma Planı ve ekleri, Çanakkale Tarihi Eğitim Yapıları Araştırma Projesi ve Çantalar Elimizde Sergisi, Çanakkale Sokak Adlarında Yaşayanlar Araştırma Projesi ve Proje Kitabı, Yerel Tarih Kent Gezileri, Arkeolojik Kazı Sonuçları Etkinlikleri, Tarihi Kent Sokak Yenilemeleri ve Eski Eser Yapıların Onarımı, Tarihi Kentler Birliğine aktif katılım ve yerelleşme etkinlikleri,...)

Çanakkale YTG bu kapsamda açtığı yerel tarih evi ile ilgili haberi 9 nolu tarihçede şöyle duyuruldu: "....Çanakkale yerel tarih grubu ve kentte bu grupla eşgüdüm halinde çalışan sivil girişimler, belediye ile bir araya gelerek Çanakkale'de yerel tarih çalışmalarına yönelik önemli bir adım attı. Yerel tarih çalışmalarının teknik boyutta yürütülmesinin alt yapısını oluşturacak " Çanakkale Yerel Tarih Evi" 30 Nisan 2002'de, Belediye İş Merkezi'nde açıldı.

Toplumsal bir mekân olacak "Çanakkale Yerel Tarih Evi " tüm kentlilerin bilgi alabileceği, çalışmalara katılabileceği, olanaklarını katabileceği, bizzat yararlanabileceği bir anlayışla kurgulanıyor.

Yerel tarih çalışmalarına ve "Çanakkale Yerel Tarih Evi "ne tüm kentlileri-bekliyoruz Çanakkale Yerel Tarih Grubu -M. Şehabettin Kalfa "

(Tarih Vakfı Sitesi-YTG Sayfası- 9 Nolu Tarihçe )
. Son olarak, Çanakkale YTG, 18 Mart Üniversitesi rektörlük binası ile de ilgileniş nedenini gözden geçirelim: "Onsekiz Mart Üniversitesi tarafından bir süredir rektörlük binası olarak kullanılan tarihi Tekel binası, üniversiteye devredildi .

Rektör Prof. Dr. Ramazan Aydın, İkinci Abdülhamit döneminde İtalya'nın fahri konsolosluğunu yapan İtalyan uyruklu Emili Vitalis tarafından yaptırılan ve 19. yüzyıldan günümüze gelebilen nadir yapılardan olan binanın, 7 yıldır üniversite rektörlük binası olarak kullanıldığını hatırlattı.

Prof. Dr. Aydın, yapılan bir protokolle binanın üniversiteye devredildiğini bildirdi. Yetkililer, Terzioğlu Yerleşkesi'nde yapımı tamamlanmak üzere olan yeni rektörlük binasına, önümüzdeki yıl taşınılmasının ardından tarihi binanın " üniversite kültür merkezi" olarak hizmet vereceğini kaydettiler"
(Tarih Vakfı- YTG ları Sayfası- Tarihçe)

Vitalis'in , "su deposu ve saat kulesini yaptırmak için vasiyet ettiğini." Bir hatırlatalım. Şimdi de yeni bir yapı çıkıyor karşımıza, Tarih Vakfının ilgilendiği. Vitalis ve ekibinin, o tarihlerde bu kıyıları sahiplenmeye geldikleri hemen anlaşılıyor. Osmanlı İmparatorluğu üzerinde yürütülen baskılar sonucunda, ayni günümüz Türkiyesi gibi teslim olmaya başlayacağının anlaşılması üzerine Batı, Anadolu'ya kapsamlı çıkarmalar yapmaya başlamıştı.Avrupa devletleri ne koparabilirse kârdır mantığı ile hareket ediyor, bulundukları yörelerin kendilerine ait olacağı güne kadar hazırlıklarını tamamlamak istiyorlardı.

Yıl 2003, Tarih Vakfı AB devletlerine bu konuda, yardım etmeye kararlı görünüyor. Gerektiğinde dünyaya meydan okuyan, Türklerin üzerine top yekun bir kültürel saldırı başlatıldığı apaçık ortadadır. Kamusal alan içinde ki yapıları( azınların yaptığı yada mimarisini üstlendiği) " Kültür Merkezi" adı ile koruma altına alıp, dikkat çekiyorlar.Ayni İzmir-Bornova'da İngilizlere ait Murat Bey Köşkünün ÇEKÜL tarafından, üniversite öğrencileri için " Kültür Merkezi" yapılması gibi.(Eylül 2003)


Önemli olan "Kültür Merkezi" yapmak ise bu yerler için niçin titizlikle azınlık eserleri seçilmektedir? Burada yine bir taşla sayısız kuş vurulmaktadır:

· Rockefeller Vakfı'nın Sivil Toplum Kuruluşlarını kuvvetlendirme fonundan kaynakla, Tarih Vakfı koordinatörlüğünde Türkiye'de başlatılan YTG(Yerel Tarih Grupları) projesi ile Türkiye Cumhuriyeti köşeye sıkıştırılmak istenmektedir.

· Ermeni, Rum , Yahudi, İngiliz, İtalyan......lara ait yapılar Yerel Tarih araştırılıyor görünümünde gün ışığına çıkarılmakta , parlatılarak " Çevre ve Kültür Evi" gibi fonksiyonlar yüklenmektedir.Bütün bu işlemler samimi Türk vatandaşlarınca yapılmaktadır.

· Kentlerde oluşturulan bu Yerel Tarih Gruplarının ana çekirdeğini oluşturan kişi yada kişiler lider konumları dolayısıyla projeleri belirleyici olmakta, diğerlerine bu projeleri dikte ettirmektedir.

· Yerel Tarih Grupları yolu ile insanlara bağımsız -sivil insiyatif telkinleri ile önceden hazırlanan projeler sunulmaktadır.

· YTG ları araştırmalarını yaparken kentte ki resmi yada özel bütün arşivleri kullanılmakta , sözlü tarih denilen belirli kişi yada gruplarla yapılan sohbetleri kaydederek "devletin Resmi politikalarına karşı" " Karşı Tarih" oluşturmaktadır.

· YTG larının projeleri Rockefeller Vakfı, Alman Vakıfları AB Kültür projeleri kapsamında fonlanmaktadır.

· Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yürütülen YTG ları projeleri ile kamusal alan denilen Devletin sevk ve idare edildiği kesimlere girilerek, devletin işlemesine müdahale edilmiştir.( Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Turizm ve Çevre Bakanlığı,Valilikler, İl Müdürlükleri, Belediyeler...)

· YTG nın yaptığı toplantılarda katılımcıların kesinlikle yaptırımı yoktur. Grubun çekirdeğini oluşturan kişi istediği kararları almakta, tesadüfen de olsa toplantıya katılanların imzaları bu kararlar için kullanılmaktadır.Ben bu toplantıya katılır, istediğimi söylerim....gibi anlayışlar afaki olarak kalmaktadır. " Milli Eğitim Müdürü, Kültür Müdürü",yada her kim ise katılıp söylediği şeyler hiç önemli değildir.. Önemli olan çevreye , " Vali yardımcısı, Milli Eğitim Müdürü......... de bizim toplantıya katıldı." Demek içindir çağırılanların kimliği. (Aydın'da şu ana kadar üç "Tarih Dostları Buluşuyor" toplantı yapılmış ve her toplantıda katılımcıların büyük çoğunluğu değişmiştir.Aydın YTG nu sevk ve idare edenler yöntemleri ayni olmakla birlikte,Tarih Vakfı yada diğer YTG ı ile ilgilerinin bulunmadığını söylemişlerdir. )

· YTG ı çalışmalarını sürdürürken diğer bazı Sivil Toplum Kuruluşları ile işbirliğine girerek, hedefe birlikte gitmektedirler.(ÇEKÜL, Tarihi Kentler Birliği, Yerel Gündem 21, TEMA, Lionslar, İnsan Hakları Derneği.........)

· YTG nın grup elemanlarının siyasî, dinî, etnik.....yapısı önemli değildir. Önemli olan amaca hizmet edebilecek kişileri, adlarını, çalışmalarını kullanabilmektir.

· YTG ları Anadolu topraklarında kurulması planlanan şehir devletlerinin nüvesini teşkil etmektedir. "Kent aidiyeti" "Kent Müzesi" .....gibi kavramlarla insanlar ruhen kentlerinin içine hapsedilmektedir.

· YTG ı bulundukları yerlerde "Kültür ve Tabiat varlıklarının" yada daha başka bir deyimle "Tarihi eserlerin" envarterini çıkarıp, arşivini kuracaktır
.
· Tarih araştırılırken girilen arşivlerde ki konu dışı ,diğen bilgi ve belgeler de , daha sonra kullanılmak üzere bir kenara kaldırılacaktır. (Tarih araştırmalarında en önem verilen konu, arşivlerdir)

· YTG'ı yolu ile bütün bilgi, belge yada arşivler toparlanmakta ve Tarih Vakfı'na yada daha başka birilerine sunulmaktadır.
· YTG ı sözlü Tarih araştırması ile, " Köklerini yitiren yada marjinalleşen toplulukların geçmişlerine ilişkin , anlam ve gurur duygusu yeniden oluşturulabilir ."(Tarih Ülkesi Aydın-YT Araştırmaları Rehberi)

· YTG ının bir diğer çalışma alanı da mezarlıklardır. Mezartaşları yolu ile, geçmişte orada yaşamış olan topluluklara ait izler sürülebilir , gelecek için somut bir belge teşkil edecek olanlar tespit edilir.

· YTG ları de yüzlerce amaca hizmet etmekle birlikte tek hedefe kilitlenmiş, emin adımlarla yürümektedir...........
. . 2003 eylülünde İngilizlere ait "Murat Bey Köşkü'de" ÇEKÜL ve yandaşı bazı vakıfların yardımı ile ,üniversite öğrencileri için "Kültür Merkezi" olmuştur. (Bornova-İzmir) Geleceğimizi emanet edeceğimizden bahsettiğimiz Türk çocukları Tarihi eser diye Bizans yapılarına giderek, anadili yerine yabancı dille eğitim yaparak, üniversite de İngilizlere ait bir yapıyı "Kültür Merkezi" olarak kabul ederek hayata atılırken, girdiği komleks ve hayal kırıklığının , ezikliğinin sonu gelmeyecektir.
. . Türk Millî Eğitiminin yada daha geniş bir anlatımla "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleceği, Batı'nın belirleyeceği kıstaslardan mı ibaret olacaktır?

Çanakkale'den son haberi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını koruma kurulundan verelim. Çanakkale'de ki kültürel koruma kararları , Edirne'den verildiği için, yeteri kadar koruma olamadığı görülmüş ki Bakanlar kurulunun 1997 yılında aldığı kararla, Çanakkale'de Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kurulması kararlaştırılmış, fakat kuruluş ile ilgili çalışmalara, 24.6.200
0 tarihinde başlanılmıştır. Tarih Vakfı ve YTG nun Çanakkale'de ki faaliyetlere başlaması ile birlikte bu kurulun faaliyete geçtiği gözleniyor.

Kurulun geçici olarak da , Fevzi Paşa Mahallesi Zafer Meydanı, eski kilisenin bahçesinde ki hizmet binasında faaliyete başladığını öğreniyoruz. Görevleri ise:

" Doğal, kentsel, arkeolojik sit alanı sınırları içindeki faaliyetlerle ilgili kararlar almak, bunlarla ilgili her türlü plan ve değişiklikleri onamak, kültür ve tabiat varlıklarının tespit ve tescillerini yapmak kurulların görevleri arasında. Bir amaçları da müze ile işbirliği yaparak bölgenin bir kültür envanterini çıkarmak olarak ifade edilmiştir . "(Tarih Vakfı Sitesi- Yerel Tarih Grupları Sayfası- Çanakkale YTG)

Tarih Vakfının 5. Genel Kurulunun yapıldığı 3 Mayıs 2003 tarihinde, YTG ı içinde örnek olarak , Mimar-Çanakkale YTG mensubu-Tarih Vakfı Üyesi-ÇEKÜL Çanakkale İl Temsilcisi İsmail Erten tarafından katılımcılara Çanakkale YTG nun anlatıldığını görüyoruz.
 

Tigin

New member
Devam...

Çanakkale YTG nun çeşitli projelerine 2003 yılında da devam ettiklerini öğreniyoruz. Yeni projelerine bir bakalım:

" Çanakkale Yerel Tarih Grubu olarak 2002 yılında, çeşitli nedenlerle ortadan kalkmış veya günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmış, kamusal alandaki toplumsal mekânları inceleyerek kent belleğini ve envanterini oluşturmak , kentin tarihsel kimliğini ortaya çıkartmak, kamusal alanda ve toplumun kullanımında olan yapıların kentin tüm tarihsel sürecinde mekânların değişim sürecini tespit etmek için "Çanakkale'de Toplumsal Yapıların ve Sosyal Yaşamın Tarihsel değişim Süreci " adıyla hazırladığımız projeye başladık.

Proje on bir alt başlık halindeydi: İdari mekânlar, sağlık mekânları, eğitim mekânları, askeri mekânlar, dini mekânlar, ticari mekânlar, konaklama mekânları, ulaşım mekânları, meydanlar ve anıtsal mekânlar, sanayi mekânları ."( Tarih Vakfı Sitesi-YTG ı Sayfası-10 Nolu Tarihçe- Haziran 2002 )

Çanakkale ilini, Türkiye sınırları içinde , bir Türk kenti kabul etmeyen Tarih Vakfı yetkilileri , Türk'ün dışında kalan azınlıklara ait ortadan kalkmış yada varlığını bugünlere taşımış yapıların envarterini ! çıkararak, şehrin kimliğini ortaya çıkarmaya yardımcı olmak istemektedir. Azınlıklara ait her türlü belgenin incelenerek kayıt altına alınması ise,"Kent belleğini ve envanterini oluşturmak" demek olduğunu, diğer YTG faaliyetlerinde de göreceğiz.

"Çanakkale ili ve Türkiye Cumhuriyeti devletinde ki diğer bütün iller, yerleşim yerleri , kültürleri, coğrafya ve tarihleri ile Türktürler, Türk kalacaklardır. Kimlikleri şüphe götürmez bir şekilde, Türk kültürünü içermektedir. Bunu değiştirmeye, ne küresel çetelerin nede proje bedeli ödenmiş işbirlikçilerinin gücü yetmeyecektir."

Çanakkale Yerel Tarih Grubunun çalışmaları ile ilgili satırlara burada son vererek, diğer illerde ki faaliyetlere geçmek istiyorum. Hemen her ilde, benzer şekilde ortaya çıkıp, ayni faaliyetleri gösteren Yerel Tarih Gruplarını Tarih Vakfı organize etmekte, Rockefeller Vakfı'da Sivil Toplum Kuruluşlarının güçlendirilmesifonu kapsamında bunları desteklemektedir..( 1999-2001 yılları + 14 ay daha Rockefeller destekli)

Görüntüde sivil insiyatif dense de, YTG nın çekirdeği Tarih Vakfı üyeleri yada Tarih Dostları tarafından oluşturulmaktadır. Çevrelerine tarih araştırıyoruz diye topladıkları onlarca kişinin büyük bölümününü ne araştırıldığını bilmediklerine eminim. Ara sıra yapılan toplantılar, katılımcılara yüzeysel bilgi vererek, onların isim ve imzalarını toplama şeklinde gelişmektedir.



Bir İtalyan , niye Türk topraklarına(Çanakkale'ye) su deposu ve saat kulesi yapılmasını vasiyet ediyor? Bu anlayışta Batı devletlerinin Anadolu topraklarını bir koloni olarak görmesi ve yıllarca zenginliklerini, ülkelerine taşımış olmalarının payı görülmektedir.


Saat kulesinin tepesine takılan çan ile, Türk toplumuna ve diğer Batı devletlerine verilmek istenen mesaj nedir?


Nedense bu kültürel çeşitlilik, kültürler içinde kendini geliştirme hikâyelerine hiç inanmak gelmiyor içimden. Böyle şeylere inanmamamı tarih gerektiriyor, bunun yeteri kadar bilimsel bir açıklama olduğunu sanıyorum.

Adı geçen saat kulesinin 1896 yılında Çanakkale Mutasarrıfı Cemil Bey tarafından yaptırıldığını öğrendim. Vitalis'in gönderdiği söylenen paranın, gelip gelmediği, kullanılıp kullanılmadığı , biliniyor mu?. Bununla ilgili kayıt ve belgenin varlığına ise rastlamadım.


Osmanlı İmparatorluğunun da, gerek Avrupa'da ve gerekse başka kıtalarda bir çok tarihi eseri var. Tarih Vakfı, milyonlarca dolarlık projelere imza attığına göre örneğin Avrupa Birliğinde ki devletlere de giderek, Yerel Tarih Grupları kurdurup, yatay ilişki esasıyla fonlanmasına yardımcı oluyor mu? Oralarda ki kent müzelerine Türklerin bu hizmetleri de girmiş mi? diye bakıyor mu? Çünkü, AB de bütün kültürlere eşit haklar tanınıyor nasıl olsa!!


Çanakkale'de ki 2. saat kulesinin, 1901 de 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yılı kutlaması için yapılmışsa da, Çanakkale Savaşları sırasında yerle bir olduğunu biliyoruz.


Vitalis'in yaptırdığı söylenen saat kulesi 1896 da, su deposu ise 1900 da inşa edilmiştir. Su deposunun yanına takip eden yıllarda, lüzum üzerine ek binalar yapıldığı bilinmektedir. Şimdi hepsinin Vitalis tarafından yaptırılmışmış gibi kabul edildiğini görüyoruz.


Tarih Vakfı, azınlıklar tarafından yapılan bu binaların bilgilerini ve dokümanlarını adeta tek elde toparlamaya çalışıyor..Kültürel faaliyet yada tarih dostları için çalışma ortamı hazırlığı şeklinde bir düşünce ile, buralara sahip çıkılıyor. Neden?


Tarih Vakfının incelemesine sebep olması için, geçmişte yapılan binaların projelerin yada mimarlarının azınlık mensubu olmasının yeterli olduğunu, ilerleyen satırlarda göreceksiniz.


Açıkça görülüyor ki bugün Türk Tarihinin , Türk olmayanlarca yeniden yazılıp, Anadolu'nun Hıristiyanlara ait olduğunun ispatlanması çalışmaları sürdürülmektedir . Atılan her adım bu plan dahilindedir. Türkiye'yi Ekonomik ve siyasi açıdan abluka altına alan emperyalizmin , üçüncü ayağı yani yurt içi destekçileri kültürel yönden çeşitli projeleri gündeme taşıyıp uygulama alanına sokmaktadırlar. (Peki niye Türkiye ve Anadolu? Bunun bir çok cevabı var. Kültürel, dinî ve ekonomik. Fakat en önemlisi, " Türklerin dünya liderliğine oynayabilecek tek millet olma özelliği" korkusu. Bunun örneği tarihte birden çok. İşte bu gelişimin önünü kesmek için yüzlerce yıldır yapılan plan ve projeler, hız kesmeden devam ediyor.)


Çanakkale'de ki Rum Azınlıklara ait okul ve İtalyan Tüccar Emilie Vitalis'in su deposunun bugün bizlerce bilinmesi neye yarayacaktır? Bunların envarterleri ne için çıkarılıyor ve tapu araştırmaları neden yapılıyor? Ben üç beş yapının, eski sahiplerince geri alınması meselesi olduğuna da inanmıyorum yapılanları görünce.


Mezarlarımızı ve Türkçe şehir adlarımızı yok ettiğimiz bugün bakıyoruz ki, üç beş mezar taşını gösteren azınlık mensubu bizim burada tarihimiz, geçmişimiz var diyor,bu bilgileri sergiler, Internet siteleri , kent müzeleri ..vb faaliyetlerle adeta bağırıyorlar. " Buraları bizimdi, elimizden isteğimiz dışında alındı" dercesine. Bu arada Anadolu'nun işgali, yaşanan kanlı saldırılar ve bir milletin yoktan var oluş kısımları, ele alınmamaktadır.


"Çanakkale Sokak Adlarında yaşayanlar" projesinde ise YTG nun yine çok büyük bir özveri ile çalıştıkları anlaşılıyor. Bu projeyi 'de gruptakilerin çok büyük bir ilgi ile karşıladıklarını öğreniyoruz. Çok ilginç sokak adlarına rağmen! , sadece kişi isimleri ile sınırlamışlar projelerini gerçekleştirmek amacıyla aşağıdaki çalışmaları yaptıklarını öğreniyoruz:


"Bunun için üç çalışma grubu oluşturuldu; bir grup muhtarlıklarla, bir grup tapu kadastro müdürlüğüyle, diğer bir grup ise belediyeyle görüşüp ne tür bir çalışma yapılabileceğini belirlemeye-çalıştılar."

Çanakkale YTG-Veysel Tolun

(Tarih Vakfı Sitesi- Yerel Tarih Grupları sayfası-Tarihçe1-2)


Yerel tarih grubu, bu işi o derece ileri götürdü ki, girilmedik tapu dairesi, belediye arşivi ve diğer resmi kurum arşivi kalmadı. Çanakkale'de Yerel Tarihi araştırıyorlardı dediklerine göre. Yerel Tarih ne demektir?


Çanakkale'de Yerel tarih demek , Vitalisin su deposu, Rum azınlıkça yapılan okullar, Yahudi İlya Hulyo 'nun " Aynalı Çarşı"yı yapmasının iddia edilmesi midir acaba?

Avrupa birliğinden her hangi bir devlette , mesela Almanya, Fransa veya İngiltere'de ki, resmi kurum yada özel bir şirketin arşivine girip araştırma yapılabilir mi?

.
. Hele böyle Tarih Vakfı gibi, yabancı devletlere ait vakıflarla işbirliği yapanları, arşivlerine girmelerine müsaade ederler mi? Fakat onlar ne hikmetse, bu ülkenin Cumhurbaşkanı dahil resmi –özel bütün kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapabilmekte kimseden ses çıkmamaktadır. Sihirli kelime: "Tarih Araştırma"dır . Anadolu'nun çeşitli yerleşimlerinde, "Tarih Araştırma" görüntüsü altında neler yapıldığını, hangi karşı tarih görüntülerinin ortaya çıktığını göreceğiz.

Çanakkale YTG çalışmalarını sürdürürken, Tarih Vakfı ile olan bağlantılarını sürdürmekte, gidişattan onları bilgi sahibi etmektedir:


"Bunlar dışında Perşembe toplantılarımız yeni katılımlarla sürdü. Tarih Vakfıyla mail yoluyla iletişimimizi sürdürdük. Basın sorumlusu olarak Oral Kaya seçildi ve vakfa bildirildi. Ulusal basında ne tür yerel haberler yer almalı sorusu henüz açıklığa kavuşmadı." Çanakkale YTG Sayfası- Ocak 2001 raporu)



." Ulusal basında ne tür yerel haberler yer almalı sorusu henüz açıklığa kavuşmadı." Şeklindeki bir açıklamaya, neden diye sormak gerek. "Tarih" araştırılıyorsa, bunu ulusal yada yerel basından adeta kısıtlamaya yönelik, ya da hangi tür haberlerin yer alacağı konusunda (Gelecek satırlarda göreceksiniz) kararsız kalmaları konusunun sebebini merak ediyorum. Çanakkale YTG , devlet aleyhine çalışmalar içinde midir ki haberlerin seçilerek basına verilmesini arzu ediyor? Gizlilik neden icap etmektedir? Doğru yapılan bir hareketin yanlış anlaşılma ihtimali var mıdır?
Bir yandan Tarih Vakfı koordinatörlüğünde çalışmalarını sürdüren grup, diğer yandan da Çanakkale'de ki tarihi araştırmalarına devam eder. "Cumhuriyet öncesi Okullar"dan sonra sıra " Çanakkale Sokak Adları" projesidir.


" .......... İlk çalışmalar sonucu şu bilgiler elde edildi; muhtarlıklarda konuyla ilgili pek fazla bilgi yoktu, ancak uzun süredir görev yapan muhtarlardan bazı sokak adlarıyla ilgili sözlü bilgiler derlendi. Tapu kadastro müdürlüğünde ise mahalle ve sokak isimleri halen eski adlarıyla geçtiğinden, orada uzun süreli bir çalışma gerekiyordu.


Çanakkale Belediyesi ise bu sokak isimlerini koyan kurum olması nedeniyle ayrı bir yere sahipti ve asıl kaynaktı. Belediyedeki görüşmeler sonucu sokak isimlerinin belediye meclisi kararlarıyla konduğu, bu nedenle bilgilere ulaşabilmek için bu belediye meclis kararlarının taranması gereği ortaya çıktı......... .


Barbaros Mahallesi, Aslanca Mahallesi ve Cevat Paşa Mahallesi 'ndeki meskûn hale gelmiş olan 35 sokak adından 14 tanesi şahıs adı olarak gözükmektedir.....................


Çalışmamızın önemli bir aşaması da kentte yaşayan ve bu adları tanıyan yaşlılarla yapılan görüşmeler oldu. Onlar pırıl pırıl zihinleriyle bize çok yardımcı oldular. Sonuçta kişilerin yakınlarından, belediye meclis kararlarından ve ansiklopedilerden elde edilen bilgilerle, arşiv çalışmaları ekim ayında tamamlandı.


Haklarında hiçbir bilgi bulamadıklarımıza ise bilgi bulunamadığına dair not düşüldü. Geçen yılki sergi projemize destek veren Tarih Vakfı, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bu yılki projemize destek veremedi. Bu aşamada imdadımıza Çanakkale Yerel Gündem 21 yetişti ve kitabın basım masraflarını-üstlendi. .........."
( Tarih Vakfı Sitesi-Yerel Tarih Grupları Sayfası-Çanakkale YTG-Tarihçe)


Adı geçen mahallelerden birini bahsedelim. Cevat Paşa mahallesi olarak geçen yer, Çanakkale'de kordon denilen yerdir. 18 ve 19. yüzyıllarda kente gelen azınlıklar buraya yerleşmiştir. Ticari ateşelikler ve azınlıklara ait yapılaşma bulunmaktadır. Sokaklardan birinin adı " Evrenos"tur.

Yerel Gündem 21 , TESEV'in uzantısı bir oluşum. HABİTAT'ın hemen ardından yurt sathında , hemen hemen bütün illerde kurulmuş , Tarih Vakfı ve benzeri STK ı ile, yatay ilişki içinde olan Sivil Toplum Kuruluşlarından sadece biri. Projeleri Güneydoğu ile sınırlı olacağı belirtildiği halde, pıtrak gibi bir çok ilde karşımıza bu yapılanmanın çıktığını görüyoruz. Şöyle ki:


"Güneydoğu Anadolu Gençlik için Sosyal Gelişim Programının (Proje) amacı GAP bölgesinin 9 ilinde gençlik platformlarının kurulması için yardım sağlanması, sosyal ve kültürel örgütsel aktivitelerin ve gençler arasındaki iletişim ağlarının teşvik edilmesi yoluyla gençlerin kapasitelerinin geliştirilmesidir. ....................


Uygulama ile ilgili önemli grup ve kuruluşların isimleri
Proje sahibi: TC ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
Yürütücü Kuruluş: GAP - BKİ Başkanlığı
Uygulayıcı Kuruluş: Habitat ve Gündem 21 Gençlik Derneği
Finansal Destek: İsviçre Hükümeti
Uygulamada önemli kurumlar: Valilikler, Belediyeler, Hacettepe Üniversitesi, Türkiye Aile Planlaması Vakfı, ÇATOM'lar (Çok Amaçlı Toplum Kuruluşları), GİDEM'ler (Girişimci Destekleme Merkezleri), Özel Sektör..........." (TESEV İnternet Sitesi)


Yerel Gündem 21'in fonksiyonu, yaptıkları ve projeleri , araştırılırsa hedefi net olarak ortaya çıkacaktır.Gerek AB ve gerekse ABDnin güneydoğuya düşkünleri ortada.Bunun sebeplerinin siyasi, dini ve ekonomik olduğu artık ortaya çıkmışken, Türk insanı nasıl bir davranış geliştirmelidir bu taarruzlara? Bugün bunun tartışmalarının, çoktan başlaması gerekmektedir. Üzerinde çeşitli projeler denenen Türk Devleti ve Türk insanı adeta bir kobay görünümündedir. Türk Devleti buna daha ne kadar dayanacaktır?


ALINTIDIR
 

HTML

Üst