türk ocağı
serdengeçti
“Bizim Alperen'ler…” diyor Şeyhülmuarriîn Ahmet Kabaklı, “Madde ve mânâda, şiir ve hikmette, cenk ve asalette, sevgi ve merhamette; insanlığa, İslâm’a, ümmete ve millete hizmette destanlaşmış insanlardır”. Evet evvelce öyleydi, yine öyle olmalıdır…
Alperen'lerin önderi
Hz. Peygamber’in (SAV) izinde...
Alperenlerin önderi, Alperenliğin en büyük örneği olan Hz. Peygamber’in (SAV) izinde olabildiğimiz kadar, onu takip edenleri takip edebildiğimiz kadar, Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi’nin altyapısında görev alanların bilincine yakınlaştığımız kadar “Alperen” namı ile yürüyebileceğimizi anlamak “yola çıkmaktır”. Bu yol malum, pek rahat ve çok keyifli bir yol değildir.
Hizmet etme ve vazife üstlenme noktasında hesapsız olmak, aldığı vazifeyi yerine getirme ve hizmet etme tarzını belirlemede ise ince eleyip sık dokumak; hak bildiğini savunma iradesini ortaya koyarken tedbirsiz ve dengesiz, iradeyi ortaya koyuş biçiminde ise en hassas terazilerden daha hassas olmak kolay değildir. Zaten bu zorluk da muvaffakiyeti güçleştirmekte ve Alperenlik iddiasındakilerin sayılarının sınırlı kalmasına sebep olmaktadır. İlk Alperenlerden sonra aradan yüzyıllar geçmiş, koşullar değişmiş ve hakkı söylemek güçleşmiştir. Dün Anadolu’yu vatan yapan Alperenlerden asırlar sonra, bugün bu topraklarda mukaddesatı çiğnenmiş vatan çocuklarının haykırışı olabilmek Alperenler ordusunun neferlerinin işidir.
Dün Yesevi’den el alıp atının çatladığı yere kadar giden, bilmediği diyarlara yerleşip oraları İslamlaştıran Alperenler işsiz güçsüz oturmuyor, kimisi demircilik, kimisi marangozluk yapıyordu. Bugünün Alperen’i de dünyanın çirkin yüzlerini bırakıp ahirete bakan vechesi ile ilgilenirken, ehli dünyadan daha ehil bir şekilde mesleğini icra etmeli, dünya namına örnek alınan bir duruş sergilerken Allah namına hareket etmeyi gaye ve şeref bilmelidir.
Davamız ermişlerin,
kendini büyük bir davaya vermişlerin
mütevazi ve onurlu yürüyüşüdür.
Duruşu, tavırları, temizliği, derli topluluğuyla, hal lisanı ile mesajını veren Alperen, bilgisini ve yeteneğini sergilemeli, çevresinin endişe ettiği yerde umut olup cesaretini göstermeli ve susmamalı, herkesin haksız yere bir yerlere saldırdığı bir durumda kendini çoğunluğa uydurmama kararlılığını gösterip hakkın yanında olabilmeli, hasılı, tüm bu özellikleri ile milleti arkasından yürütebilmelidir. Arkasındaki, yanındaki milleti yürüteceği yol ise, hiç şüphesiz Cadde-i Kübra olan Allah yolu, İlay-ı Kelimetullah yolu olmalıdır. Ama bu zor yola milleti sevk etmeden evvel önce kendi çıkmalı, önce kendi yürümelidir ! Bu yürüyüş öyle kabadayı yürüyüşü, yengeç yürüyüşü falan da değildir. Bu bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin mütevazi ve onurlu yürüyüşüdür.
Bırakalım milleti peşimizden sürüklemeyi, yola çıkmaya layık olmak için bile yeterli hazırlığı yapmak bir mecburiyettir. Zira helal rızık kazanmak için ne kadar dürüstlük gerekiyorsa sahip olduğumuz ideolojinin savunuculuğunda da en az o kadar dürüstlük lazımdır. Kalitesiz bir ürünü çok kaliteli diyerek satıyorsanız bu sahtekarlıktır, kazancınız haramdır. Bunun gibi, yeterli kaliteye, donanıma, bilgiye ve ahlaka sahip olmadan milleti peşinden gelmeye çağırmak da sahtekarlıktır. “Beni takip edersen istikbal aydınlanır” diyorsak, istikbali aydınlatabilecek bilgiye, zekaya ve ahlaka sahip olmak şarttır. Aksi taktirde manevi iflas kaçınılmaz olur.
Yeteri kadar kendimizi yetiştirdik, kabiliyetlerimizi arttırdık, her gün aynaya bakınca ahlaklı biriyle karşılaştık, işte zaman geldi, halka “gel” demeye başladık. Nasıl olacak ? “Yumuşak huylu olmasaydın insanlar etrafından dağılıp giderdi” ilahi beyanına biat edip bunu düstur kabul etmek, millete korku salarak değil, sevgimizi ve saygımızı göstererek rehberlik etmek durumundayız. “Reislik”, “başkanlık” çatık kaşlı, sert bakışlı bir kabadayılık makamı, bu dava da ideolojisi olan bir mafya örgütlenmesi değildir.
Yeniden Alem'e Nizam Vermek...
İl gider, töre kalır! Daracık sınırlara hapsolmuş büyük bir milletin toprak muhafazası davası Alperen’e yetecek bir dava değildir. Milleti yaşat ki devlet yaşasın sözü şiarımızdır. Devleti korumak, kurtarmak gibi düşünceler hedef değil, ancak araç olabilir. Tarih boyunca “Alperen” koruyucu da kurtarıcı da değil, kurucudur. Şimdi de Alperen kadim bir medeniyeti yeniden tedavüle sokma, yani yeniden kurma, inşa etme, yeniden âleme nizam verme ülküsünün ülkücüsüdür.
Kendi dar âlemlerine hapsolmuş, Türkiye’yi ve dünyayı doğru okumak gibi bir kaygısı olmayan, bir kavanoz içinde yaşayan arkadaşlarımızın nizam-ı âlem ülküsünden bahsetmesi de komiktir. Zira âleme nizam vermek isteyenin hem şahsına nizam vermesi hem de âlemi anlaması gerekmektedir. Namaz kılmadan İslam davası gütmek ne kadar anlamsızsa, dünyayı anlama gayretinden yoksun bir Nizam-ı Âlem ülkücülüğü de o derece anlamsız ve faydasızdır.
Hülasa, Alperen’in işi zordur. Pergelinin sivri ucu bu topraklara sıkı sıkıya saplı, öbür ucu âlemi dolaşan, dünya işlerinde başarılı ama tüm bu işleri rızayı İlahi’yi kazanma aracı olarak gören, ibadet istikrarı olan, okuyan, okuduklarından çıkarımlar yapabilip yeni fetihlere yol alan adam olmak büyük muhabbet ve marifet işidir. Muhabbetullah’a ve Marifetullah’a giden yol da işte bu yol, Alperen'ler yoludur.
Yüce "Allah" onların yolunu
yolumuz etsin,yolumuzu
açık etsin !
Eyüp Gökhan ÖZEKİN
Alperen Ocakları Genel Başkanı
Alperen'lerin önderi
Hz. Peygamber’in (SAV) izinde...
Alperenlerin önderi, Alperenliğin en büyük örneği olan Hz. Peygamber’in (SAV) izinde olabildiğimiz kadar, onu takip edenleri takip edebildiğimiz kadar, Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi’nin altyapısında görev alanların bilincine yakınlaştığımız kadar “Alperen” namı ile yürüyebileceğimizi anlamak “yola çıkmaktır”. Bu yol malum, pek rahat ve çok keyifli bir yol değildir.
Hizmet etme ve vazife üstlenme noktasında hesapsız olmak, aldığı vazifeyi yerine getirme ve hizmet etme tarzını belirlemede ise ince eleyip sık dokumak; hak bildiğini savunma iradesini ortaya koyarken tedbirsiz ve dengesiz, iradeyi ortaya koyuş biçiminde ise en hassas terazilerden daha hassas olmak kolay değildir. Zaten bu zorluk da muvaffakiyeti güçleştirmekte ve Alperenlik iddiasındakilerin sayılarının sınırlı kalmasına sebep olmaktadır. İlk Alperenlerden sonra aradan yüzyıllar geçmiş, koşullar değişmiş ve hakkı söylemek güçleşmiştir. Dün Anadolu’yu vatan yapan Alperenlerden asırlar sonra, bugün bu topraklarda mukaddesatı çiğnenmiş vatan çocuklarının haykırışı olabilmek Alperenler ordusunun neferlerinin işidir.
Dün Yesevi’den el alıp atının çatladığı yere kadar giden, bilmediği diyarlara yerleşip oraları İslamlaştıran Alperenler işsiz güçsüz oturmuyor, kimisi demircilik, kimisi marangozluk yapıyordu. Bugünün Alperen’i de dünyanın çirkin yüzlerini bırakıp ahirete bakan vechesi ile ilgilenirken, ehli dünyadan daha ehil bir şekilde mesleğini icra etmeli, dünya namına örnek alınan bir duruş sergilerken Allah namına hareket etmeyi gaye ve şeref bilmelidir.
Davamız ermişlerin,
kendini büyük bir davaya vermişlerin
mütevazi ve onurlu yürüyüşüdür.
Duruşu, tavırları, temizliği, derli topluluğuyla, hal lisanı ile mesajını veren Alperen, bilgisini ve yeteneğini sergilemeli, çevresinin endişe ettiği yerde umut olup cesaretini göstermeli ve susmamalı, herkesin haksız yere bir yerlere saldırdığı bir durumda kendini çoğunluğa uydurmama kararlılığını gösterip hakkın yanında olabilmeli, hasılı, tüm bu özellikleri ile milleti arkasından yürütebilmelidir. Arkasındaki, yanındaki milleti yürüteceği yol ise, hiç şüphesiz Cadde-i Kübra olan Allah yolu, İlay-ı Kelimetullah yolu olmalıdır. Ama bu zor yola milleti sevk etmeden evvel önce kendi çıkmalı, önce kendi yürümelidir ! Bu yürüyüş öyle kabadayı yürüyüşü, yengeç yürüyüşü falan da değildir. Bu bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin mütevazi ve onurlu yürüyüşüdür.
Bırakalım milleti peşimizden sürüklemeyi, yola çıkmaya layık olmak için bile yeterli hazırlığı yapmak bir mecburiyettir. Zira helal rızık kazanmak için ne kadar dürüstlük gerekiyorsa sahip olduğumuz ideolojinin savunuculuğunda da en az o kadar dürüstlük lazımdır. Kalitesiz bir ürünü çok kaliteli diyerek satıyorsanız bu sahtekarlıktır, kazancınız haramdır. Bunun gibi, yeterli kaliteye, donanıma, bilgiye ve ahlaka sahip olmadan milleti peşinden gelmeye çağırmak da sahtekarlıktır. “Beni takip edersen istikbal aydınlanır” diyorsak, istikbali aydınlatabilecek bilgiye, zekaya ve ahlaka sahip olmak şarttır. Aksi taktirde manevi iflas kaçınılmaz olur.
Yeteri kadar kendimizi yetiştirdik, kabiliyetlerimizi arttırdık, her gün aynaya bakınca ahlaklı biriyle karşılaştık, işte zaman geldi, halka “gel” demeye başladık. Nasıl olacak ? “Yumuşak huylu olmasaydın insanlar etrafından dağılıp giderdi” ilahi beyanına biat edip bunu düstur kabul etmek, millete korku salarak değil, sevgimizi ve saygımızı göstererek rehberlik etmek durumundayız. “Reislik”, “başkanlık” çatık kaşlı, sert bakışlı bir kabadayılık makamı, bu dava da ideolojisi olan bir mafya örgütlenmesi değildir.
Yeniden Alem'e Nizam Vermek...
İl gider, töre kalır! Daracık sınırlara hapsolmuş büyük bir milletin toprak muhafazası davası Alperen’e yetecek bir dava değildir. Milleti yaşat ki devlet yaşasın sözü şiarımızdır. Devleti korumak, kurtarmak gibi düşünceler hedef değil, ancak araç olabilir. Tarih boyunca “Alperen” koruyucu da kurtarıcı da değil, kurucudur. Şimdi de Alperen kadim bir medeniyeti yeniden tedavüle sokma, yani yeniden kurma, inşa etme, yeniden âleme nizam verme ülküsünün ülkücüsüdür.
Kendi dar âlemlerine hapsolmuş, Türkiye’yi ve dünyayı doğru okumak gibi bir kaygısı olmayan, bir kavanoz içinde yaşayan arkadaşlarımızın nizam-ı âlem ülküsünden bahsetmesi de komiktir. Zira âleme nizam vermek isteyenin hem şahsına nizam vermesi hem de âlemi anlaması gerekmektedir. Namaz kılmadan İslam davası gütmek ne kadar anlamsızsa, dünyayı anlama gayretinden yoksun bir Nizam-ı Âlem ülkücülüğü de o derece anlamsız ve faydasızdır.
Hülasa, Alperen’in işi zordur. Pergelinin sivri ucu bu topraklara sıkı sıkıya saplı, öbür ucu âlemi dolaşan, dünya işlerinde başarılı ama tüm bu işleri rızayı İlahi’yi kazanma aracı olarak gören, ibadet istikrarı olan, okuyan, okuduklarından çıkarımlar yapabilip yeni fetihlere yol alan adam olmak büyük muhabbet ve marifet işidir. Muhabbetullah’a ve Marifetullah’a giden yol da işte bu yol, Alperen'ler yoludur.
Yüce "Allah" onların yolunu
yolumuz etsin,yolumuzu
açık etsin !
Eyüp Gökhan ÖZEKİN
Alperen Ocakları Genel Başkanı