Alperenler

türk ocağı

serdengeçti
HH Üyesi
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Alperenler; Mekke’de doğan, Hira’da yükselen, Medine’de devlet hâline gelen ve inşâ ettiği eşsiz medeniyetle gönülleri fetheden îmân nûruyla; Türkistan’da tarih sahnesine çıkan, İslâm’la şereflenip Muhammedî sevdâlarla buluşan, Kur’ân aşkıyla çağlayıp coşan ve Nizâm-Âlem Ülküsü’nü rehber edinerek aslî kimliğine kavuşan aziz Türk Milleti’nin kader çizgisinin kesiştiği yerde açan Hilâl çiçekleridir…

Alperenler; mahlûkat içinde insan, insanlar içinde Müslüman, Müslümanlar içinde Türk olarak yaratılmaktan, Gâye İnsan-Ufuk Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâma ümmet olma şerefine erişmekten, şühedâ yurdu vatanımızda Ay-Yıldızlı muazzez bayrağımız altında sayısız nimetlere kavuşmaktan dolayı bahtiyârlığını ifâde etmeye kelimelerin yetersiz kalacağını bilen ve bu lütf u ihsanlar için Yüce Rabbimize devamlı hamd ü senâ eden asrımızın derviş-gâzileridir…

Alperenler; Rahmân ve Râhîm olan Allah(c.c.)’ın emrettiği istikâmette bir hayat yaşayan, Âlemlere Rahmet olan İki Cihan Serverimiz(s.a.v.)’in sünnet-i seniyyelerini hayatına taşıyan, kalplere “Gül” yaprağıyla sevgi döşeyen, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” âyet-i kerimesini düstûr edinerek diliyle kalbi arasındaki mesâfeyi ortadan kaldırmayı amaçlayan, kāliyle hâlini birleştiren gönül erleridir... Onlar; cihâdın bütün lehçelerine mülâki olduğu için hâl diliyle konuşan, tebliğini yaşantısıyla-söylediklerini yaptıklarıyla konuşturan, ‘Türk’ün İslâm Dâvâsı’na olan sadakât fermânını kanlarıyla imzalayıp, canlarıyla mühürleyen, “destan kadar güzel, şiir kadar çarpıcı” şerefli bir mâziden miras kalan bütün ulvî değerleri günümüze ulaştıran isimsiz kahramanlardır…

Alperenler; Oğuz Han’ın yiğitlik ve şehâmetinden, Kürşad’ın kararlılık ve cesâretinden, Bilge Kağan’ın irfan ve basiretinden, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın îmanından, Gaznelilerin inancından, Selçukluların Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi’nden, Osmanlıların İ’lây-ı Kelimetullah Davası’ndan, Cumhuriyetin “Hakimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” ilkesinden tevârüs ettikleri feyz ve ilhâmla; duygu, düşünce, hareket ve mefkûrelerine yön veren bahadırlardır… Onlar, “Bu sınırı kimler çizmiş gönlüme/ Dar geliyor, dar geliyor gardaşım” diyerek; hudutlar ötesi hudutsuz sevdalarına îlân-ı aşk eden, esir Türk illerinin hürriyet mücâdelesini yüreklerinde büyüten, Anayurt’tan Atayurt’a muhabbet köprüleri kurarak selâmlar gönderen, “Büyümek istemeyen milletler küçülmeye mahkûmdur” fehvasınca dünyayı değerlendiren, takdir-i İlâhî neticesi tarihin ve coğrafyanın bu asil millete yüklediği mukaddes vazifelerin şuurunda olan ve bu uğurda her türlü çileyi cana minnet bilen ideâlist bir nesildir…

Alperenler; “alp”liği Hazreti Ali (r.a.), Hazreti Hamza (r.a.), Sultan Alpaslan, Fâtih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim Han’dan, “eren”liği ise Cihar-ı Yâr-i Güzîn, Ashâb-ı Kiram, Hoca Ahmet Yesevî ve cümle gönül sultanlarından alan, dünyâ ve âhiret dengesini tesis etme yolunda aşkı hâkim kılan, akla aşkla abdest aldırıp “Aşk-ı Hakîki”nin yolunu bulan, ebedî mutluluk bestesini bütün insanlığa terennüm ettirmek için bileğinin ve yüreğinin hakkını veren celâdet ve cesâret numûneleridir…

Alperenler; emdiği sütün, içtiği suyun, yediği ekmeğin, bastığı toprağın, astığı bayrağın hakkını veren, kalbinin nabzını lisanına döken, İlâhî aşkın çilesini seve seve çeken, muhteşem İslâm Medeniyeti’nin tarihî sorumluluğuna sahip çıkan, “günün adamı” olma yerine “tarihin ve milletin hayırla yâdettiği insan” olma cehtini ve azmini gösteren, kandilleri sönmeye yüz tutmuş bir kubbenin rûhunu yüreğiyle ateşleyen, kendimize ait mukaddes rüyâları görmemiz için büyük ülkülere sâhip olmamız gerektiğini söyleyen ve yeniden câmi merkezli bir medeniyet inşâ etmeyi gâye edinen gönül erleridir…

Alperenler; vezinsiz bir dünyada yaşayan, fakat hayatın “Gül” kokulu kafiyesi olmak isteyen; bir duâ yüceliğindeki, bir duygu inceliğindeki, bir sülüs hat zarafetindeki ulvî ideâlleri yüreklerinde besleyen; mukaddes mefkûrelerinin nûrâni güzelliklerini “akleden kâlp” ile süsleyen îman fedâileridir… Onlar; gözlerinde hünkâr tuğrasına özlemin gülümsediği, bakışlarına Evlâd-ı Fâtihan hüznünün çöktüğü, yüreğini “Ülkü denen nazlı gelinin” yaktığı değerler manzûmesini ‘ilim, îmân, amel ve hâl’ ölçüleriyle meczedip; ‘mü’min, mütedeyyin, muvahhid ve mücâhit sıfatlarıyla’ yoğurarak “gâzi-derviş” parantezinde birleştiren inanç âbideleridir…

Alperenler; yarınların köklerinin dünde saklı olduğunu bilen, istikbâlin bugün üzerine inşâ edilmesi mecbûriyetine müdrik olduğu için, bugünün de dün üzerine bina edilmesi gerçeğini göz ardı etmeyen, Cumhuriyet’e varmak için Selçuklu ve Osmanlı’dan, Selçuklu’ya vâsıl olmak için de Hunlardan ve Göktürklerden geçilmesi gerektiğini idrâk eden kesintisiz bir tarih şuurunun sahibidirler…

Alperenler; geçmişten geleceğe kapılar açıp köprüler kuran, ihtişamlı bir mâziyi muhteşem bir âtîye taşıma sorumluluğunu yüreğinde duyan, Allah (c.c.) hatırından daha üstün bir hatır, vatan ve millet menfaatinden daha yüksek bir menfaat tanımayan, dünyayı doğru algılayıp düşüncelerini “asrın idrâkine” yaslayan, hayâllerini umutlarla besleyen, mukaddes ülkülerini Tûranî sevdalarla süsleyen Horasan erenleridir…

Alperenler; hayatı kavrayış açısından insan merkezli, tarihî gelişim bakımından muâsır, sosyolojik zâviyeden dinamik, orijin itibâriyle tekâmüle açık, tâbi olduğu kanunlar ve ideâlleri sebebiyle de modernisttirler… “Tekâmül hayatın temel kaidesidir” ilkesinin yanında, temel değerlerin hiç değişmemesinin de hayatın bir başka değişmez kuralı olduğuna yürekten inanırlar… Bekâ içinde yenilenme” esasları dâhilinde, ‘değişmez temel değerlerimizi’, “pörsümez yenilerimizi” tekâmülün dinamosu yaparak, kültür kodlarımızı bozmadan, yâni “aynı kalarak gelişmek” düsturuyla gelişimi benimserler… Bu sebeple alperenler; kimliğini ve kişiliğini inkâr etmeden, eğilmeden, bükülmeden, inançlarına gölge düşürmeden, basit dünyevî hesaplar, makamlar ve menfaatler için başkalaşım geçirmeden, ideâllerini unutmadan, kalplerini ve beyinlerini midelerinin emrine vermeden, inançlarını nakzetmeden, üç günlük dünya için bırakın nâmerde, merde bile muhtaç olmadan da idealist bir hayat yaşanabileceğini cümle âleme gösterdiler/gösterirler… Alperenler aslâ; mevsimlik ideâlist, sentetik milliyetçi, seyyar kıbleli muhafazakâr, göstermelik demokrat, fason dâvâ adamı ve rozeti yüreğinden büyük insan olmadılar/olmazlar…

Alperenler; İslâm’ın topyekûn bir hayat nizamı olarak kabul edilmesi ve her hâlimizin Hakk’a tâbî olması gerektiğini idrâk ve ikrâr ederler… İslâm’ı hayatımıza göre değil, hayatımızı İslâm’a göre tanzîm ve târif etme mecbûriyet ve mükellefiyetimizi her zaman ve her zeminde açıkça belirtirler… Alperenler; “İslâm’ı kurtarma” yanlışlığına düşmeden, ‘İslâm’la kurtulma’ şuuruyla îman ve kıyâm ederler… Aksiyonsuz bir îmana düşüncelerinde aslâ yer vermezler, “Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir” diyerek, fikirde aksiyon ararlar… “Aksiyon düşmanı fikir adamı, dişleri sökülmüş ve pençeleri törpülenmiş bir sirk aslanı kadar merhamet telkin edicidir” hükmüne yürekten inanırlar…

Alperenler; insanlığı îman çağına ulaştıracak İlâhî müjdelere hâdim olan, üç asırdır süren idbârımızı ikbâle çevirecek yolun Ehl-i Sünnet ölçüsüyle şekillenmiş bir hayat nîzâmı olduğunu bilen, bu amaçla Türk-İslâm Medeniyeti’nin yeni baştan inşâ ve ihyâsı gayretine her şeyini âmâde kılan Ay-yıldızlı mücâhitlerdir… Onlar; iç içe girmiş dairelerin merkezinden başlayıp çevreye doğru ‘nefis-aile-cemiyet-millet-ümmet ve beşeriyet’ plânında İslâm’da yeniden dirilişimizi hedefleyen ve bu halkaların hepsini içten dışa kucaklayan ideâlist kadrolardır…

Alperenler; İslâm parantezindeki milliyetçilik anlayışını benimserler… Sınırlarını Kur’ân’ın çizdiği bu anlayışta, milliyetçiliğe göre İslâm değil, İslâm’a göre milliyetçilik tarif edilir… Milliyetçilik, “ümmet içindeki milletin fazilet mücâdelesi” olarak görülür… Alperenlerin rûhî muhtevâya bağlı bu milliyetçilik idrâki; “metbûluğu ruha, tâbîliği bedene veren” bir anlayış olup, milliyetçiliği içi Kevser’le dolu bir kâse şeklinde görür, kıymeti kâseye değil muhtevâya verir... Alperenler; muhabbete, hürmete ve uhuvvete dayanan; nefrete, şiddete ve zulmete istinât etmeyen, “Mü’minler ancak kardeştir” âyet-i kerîmesine, “Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz” hadisine ve “Ne Arap’ın aceme, ne beyazın siyaha üstünlüğü bulunmadığı, üstünlüğün yalnız takvâda olduğu” Nebevî ölçüsüne bağlı fıtrî ve müspet bir milliyetçilik anlayışına sahiptirler… Alperenler; milliyetin cinsiyet gibi fıtrî olduğunu, nefis gibi terbiye edilmesi gerektiğini, fert için şahsiyet ne ise, millet için de milliyetin aynı anlama geldiğini, millîliğin zirvesine çıkmadan evrenselliğin yakalanamayacağını çok iyi bilirler... Onlar; kine, nefrete, saldırganlığa, ırkçılığa dayanan profan ve seküler milliyetçilik anlayışının tezâhürü olan ulusalcılığı aslâ kabul etmezler...

Alperenler; “Dışı pırıl pırıl Türk, içi alev alev İslâm; içi dışına hâkim, dışı içine köle” olan, Türk olmayı İslâm’a hizmetle anlamlı kılan, milliyetçiliği İslâm’a hizmet yolunda bir düşünce sistemi olarak gören, ülkücülüğü ise bu düşünceyi gerçekleştirme yolunda bir meşrep ve metot olarak niteleyen, Anadolu insanının derûnunda -küllenmiş olsa da- bütün saflığıyla yatan İslâm’ın ihyâ edilmesi gerektiğine inanan, “Sancak, düştüğü yerden kaldırılır”, “Yitik, kaybedildiği yerde bulunur” anlayışını savunan, medeniyet tasavvuru olan millî bir hareketin yeniden “Türk’ün ruh köküne” sahip çıkması, İslâm sancağının Anadolu’da yeniden ayağa kalkması gerektiğine bütün gönlüyle îman eden serdengeçtilerdir...

Alperenler; yalan karşısında eğilen bedenlerin hakîkâte doğru bakamayacağını çok iyi bilen, hem başı dik dağın, hem de boynu bükük başağın hâlet-i rûhiyesiyle aklına, irâdesine, hayata karşı duruşuna ve duygularına yön veren, ruhunda Enderun terbiyesi bulunan, sükûtun sesini dinleyip, sözlerin arasındaki sessizliğin nakışlarına âşina olan, “dîni bir hayatın ve hayatlı bir dînin” ifrat ve tefrite düşmeden îtidâl çizgisinde “akl-ı selîm, kalb-i selîm, zevk-i selîm” dâiresinde yaşanması gerektiğini vurgulayan, Müslümanların ruh ve akıl irtifâlarını yükseltmeleri gerektiğinin şuurunda olan güzel insanlardır…

Alperenler, bütün Müslümanları bir vâhit bedenin âzâları olarak bildikleri için onların dertleriyle hemderttirler…”Yaratılanı Yaradan’dan ötürü” sevdikleri için cümle insanlara karşı besledikleri muhabbette cömerttirler… “Veliyyün külli mazlumîn” olan mübârek ecdatları gibi civanmerttirler… Alperenler; adaletle zulmün mücadelesinde güçlünün değil haklının yanında yer alan, ezilenlerin, haksızlığa ve zulme uğrayanların cephesinde saf tutan, Şubat fırtınalarına karşı duran, zulüm devirlerinde baharı muştulayan kardelenlerdir.

Alperenler; “zâlime korku, mazluma umut” ölçüsünü şiâr edinen ve küresel düzeyde oynanan vahşi oyunlardan kurtulmak için bizim ışığımızı bekleyen Müslüman kardeşlerimizin ümitlerini inşaAllah boşa çıkarmayacak olan Nizâm-ı Âlem ülkücüleridir…

Alperenler; İlâhî aşkın, millî ülkülerin ve âlemşümûl ideâllerin peşinde koşarlar, ihtişamlı bir medeniyeti muhteşem bir geleceğe taşıma sevdâsıyla coşarlar, medeniyetlerin ilim ve teknoloji, fikir ve felsefe, güzel sanatlar ve edebiyat temelleri üzerinde yükseleceğine inanırlar…

Alperenler; kültür ve medeniyetlerin rûhî temellerinin inanç, içtimâî temellerinin ise bu inanca bağlı ahlâk nizâmı olduğunu, millî kimliğin “din, dil ve târih şuuru”yla kemâl bulduğunu çok iyi bilirler… Alperenler; bütün köklü medeniyetlerin “Mukaddes Kitaplar”ın ışığında kurulup geliştiğine müdriktirler; ve aslâ tarihte “laik” bir medeniyete tesadüf edilmediğinin şuurundadırlar… Bu sebeple alperenler; medeniyet inşâsına tâlip oldukları için her alanda zirveleşen medenî insanlar yetiştirmeyi amaçlayıp, madde ile mânânın, ilim ile îmânın, gelenek ile modernitenin silah çatması gerektiğini vurgularlar, maddeye mânâ penceresinden ve ideâlist bir zâviyeden bakarak ekonomik ilerleme ile ahlâkî ve rûhi değerler arasında bir denge tesis ederler… “İdeâlizm olmadan medeniyet tasavvurunun bulunmayacağına”, “filozofların aydınlatmadığı toplumları şarlatanların aldatacağını” çok iyi bilirler, medeniyetimizi yeniden inşâ etmek için besmele çekip zora talip olurlar, bu uğurda yapılacak mücadelenin iman, sabır ve çileyle yoğrulması gerektiğine inanırlar, “izm”lerin ya da şahısların putlaştırılmasına şiddetle karşı çıkarlar ve çağa İslâm’ın penceresinden Türk’e has yeni bir bakış atfederler…

Alperenler; geleneği olmayan bir milletin geleceğinin de olamayacağını bildikleri için, gelenekten geleceğe kapılar açıp köprüler kuran, gayri millî her türlü uygulamaya ve tepeden şekillendirmeye karşı çıkan, reaksiyoner değil, aksiyoner; yıkıcı değil, yapıcı; dışlayıcı değil kuşatıcı; tanımlanan değil tanımlayan; nesne değil özne olan Türk milliyetçileridir…


Kaynak: Selçuklu Vakfı........ http://selcukluvakfi.org/tr/content/view/93/47/
 
Geri
Üst