Allah nasıl anlatılmalı?

Focus StyLe

FıRtına'
Katılım
11 Eyl 2007
Mesajlar
5,292
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İstanbul



Allah nasıl anlatılmalı?
Çocuklarımıza her güzel şeyi, sevgiyle anlatmalıyız. Her doğru şeyi doğru açıklamalıyız. Her iyi şeyi güzelce benimsetmeliyiz.
Öncelikle O'nu, herkesten ve her şeyden çok daha güzel anlamalı ve anlatmalıyız.
Hatta, anlamak ve anlatmak yetmez; bu muhteşem güzelliği yaşamalıyız.
Onunla olmalıyız.
Onunla dolmalıyız.
Onsuz zamanımız, ondan uzak anımız geçmemeli. Bir gönül sultanının dediği gibi, "O'nu hatırlamaktan utanmalıyız.” O hatırlanmamalıdır. Çünkü her hatırlama, bir unutmadan sonra gelir. Öyleyse, O'nu unuttuğumuzu gösteren hatırlamayı kendimize yakıştırmamalıyız.
O unutulur mu?
O'nu unutmak, herşeyi unutmaktır.
O'nu unutmak, kendimizi unutmaktır.
O'nu unutmak, kendimizi nefsimizin eline bırakmaktır. O nefis ki, daima kötülükten, yanlıştan ve aykırı olandan yanadır.
Oysa ki, nefsi Yaratan, onunla bizi deniyor, imtihan ediyor. Bu dünya imtihanı ile, iyiliğin kaynağı olan Rabbimiz'e bağlılık derecemiz ölçülüyor. Bakalım ve görelim ki, kötülük odağı olan nefis ve şeytan mı, yoksa iyilik kaynağı Yüce Yaratıcı mı dostumuz?
O'nu unutan, insani özellik ve güzelliklerinin bütününü unutur. Çünkü O, unutulunca, insan güzelliğini, ahlakını, erdemini taşıyamaz. Çünkü bütün insani güzelliklerin kaynağı, Yüce Yaratıcı'dır. Yaratıcı unutulursa, ondan gelen bütün güzellikler de unutulur. Allah'ı unutan, kendi iç dünyasında, Şeytan’ın müdahalesi için açık ve savunmasız bir alan meydana getirmiş olur.

* * *
İnsanın kalbi, bir aşk kaynağına bağlanmayı ister. Böyle bir bağlantıyı içtenlikle kuramayan, doyumsuz kalır. Kalbimizin açlığını, başka hiçbir tatmin şekli doyuramaz. Kalbini aç bırakan, başka duygularıyla dünyayı yutsa tok olmaz. Kazandığı bütün maddi varlık ve zenginlik, tam tersine ihtiyacını artırır. Adeta, susayanın deniz suyu içmesi gibi, sürekli içinin yangını çoğalır.
“Peki kalbi doyuran, tatmin eden nedir ?”
“Sonsuz sıfatlarıyla kainatı kavrayıp kuşatan Yüceler Yücesi' ne inanmak ve aşkla bağlanmak...”

* * *
İnsan, tamamen hür ve serbest olamaz. Zira insan kendi kendisine yeterli olan ve başkasına ihtiyaç duymayan bir varlık değildir. Böyle kendi kendisine yetersiz olan bir varlığın, tamamen hür ve serbest bırakılması; aslında onu başıboşluğa, şaşkınlığa ve belirsizliğe atmak demektir.
Bu sebeple insan, mutlaka bir rehbere bağlanmak, bir görüp gözetene inanmak ve kendisini şefkatle koruyanı bilmek ve sevmek ihtiyacındadır. Yaratılıştan getirdiği bu ihtiyaç tatmin edilmezse, bu sıfatları sonsuz olarak kendisinde bulunduran BİR'inin yerine başkalarını koyar. Zira Bir'e aşkla bağlanmak öylesine şiddetli bir ihtiyaçtır ki, aslını bulamayan, sahtesine katlanmak mecburiyetinde kalır.
Bu yüzdendir ki tarih, akıllı insanlara yakışmayacak tapınmalardan bahseder.
İnsan, inancını taşıdığı bir Yüce'ye aşkla bağlanamazsa, kendi başına kalamaz ve Şeytan'a meyleder.
Çünkü, GÖNÜL BOŞLUK KABUL ETMEZ...
Manevi varlığımızın gıdası, imandır. Ruhumuz, olumlu, ya da olumsuz, mutlaka bir inanca muhtaçtır. Var ve Bir olana inanmazsa, yaratıkların binlercesini tanrı edinmek zorunda kalır.
Bir başka deyişle, Allah'tan uzaklaşan, otomatikman, bütün yaratıkları yaratıcı bilmek mecburiyetinde kalabilir. Bu sebepledir ki, bazıları, Allah 'ın sıfatlarını ve isimlerini bazı insanlara, hatta cansız tabiata bile verebiliyorlar.
Dolayısıyla, dünya tarihi gösteriyor ki, Allah'tan kopanlar, insandan hayvana, bitkiden cansız varlıklara, putlara kadar çok çeşitli tanrılar edinmişlerdir.
“Bu durum neyi açıklıyor?”
“Demek ki, insanoğlu, Allah'sız olamıyor. Doğrusunu bulamayınca, mutlaka kendisine bir başka tapacak şey icat ediyor.

* * *
Şair 'in dediği gibi;
"Beşerin böyle dalaletleri var
Putunu kendi yapar, kendi tapar...”
(İnsanın böyle sapkınlıkları var: kendi yaptığı putu tanrı sayıp tapar.)
Bütün bu gerçeklerin bize söylediği şudur:
İnsan, Yaratıcı'sız olamaz. Her kişi, Yaratıcı'yı bulmaya, tanımaya ve bütün varlığıyla O'na inanmaya mecbur ve muhtaçtır.
Yine bu sebeple, tarih boyunca, inançsız bir millete rastlamak mümkün değildir.
Dünyanın neresinde olursa olsun, her topluluk, muhakkak bir Yaratıcı 'nın varlığına inanmaktadır. Demek ki, Allah'a inanmak, sonradan edinilmiş bir ihtiyaç değildir. İman, bütün insanların doğuştan getirdiği temel bir ihtiyaçtır. Maddi varlığımızın yemeye, içmeye ve hava almaya ne kadar ihtiyacı varsa; manevi varlığımız da, imana, Allah'a inanmaya o derecede muhtaçtır.
Bazı insanların en olmayacak şeyleri tanrı edinmeleri de, bu ihtiyacın şiddetini ve vazgeçilmezliğini gösteren bir işarettir... Bu durum, aç kalan insanın, ekmek bulamayınca, taş, toprak, leş yemesi gibidir.
İşte bu ihtiyaç için, herkesin herkese, Yüce Yaratıcı'yı tanıtması ve sevdirmesi gerekir. Tabii ki, anne babanın çocuklarına Allah'ı anlatmaları, temel bir eğitim görevidir.
Çocuklarının gelişmekte olan iç dünyalarını sağlam ve tutarlı kılabilmek için başka bir yol yoktur. Çünkü Allah inancının boşluğu, başka hiçbir şeyle doldurulamıyor.

* * *
Ya Allah, ya da Şeytan seçilecek ve bunlardan biri insanın hayatına hakim olacaktır. Terazi iki kefelidir ve üçüncü bir seçim imkanı yoktur.

* * *
Bu bakımdan, Allah inancı sağlam olmayanlar, satanist bile olmaktadırlar. “Yani tam aksi kutupta yer alıp, Allah'a kul olmak yerine; Şeytan'ın kölesi olmayı seçebiliyorlar.”
Bu tavrın anlamı ise, içindeki manevi yangını söndürmek için, ateşe koşmak ve büsbütün yanmaktır. Ya da susuz kalmış kişinin, susuzluğunu deniz suyu ile gidermeye uğraşmasıdır.
Çünkü her şey, hepimiz O'nun eseri ve sanatıyız. Bizi yoktan var eden O'dur. Bizim yoklukta kalmamızı istememiş, var etmiştir. Hem de varlığın en üstünü, en şereflisi yapmış, mükafat üstüne mükafat sunmuştur:
Hem insan olarak yaratmış, hem de kendisini tanımamızı nasip etmiştir.

* * *
Bizi sevgisinden sevgisiyle yarattığını, hem yapımızda ve yaratılışımızda göstermiş; hem de diğer bütün yarattıklarını bizim hizmetimize vererek göstermiştir.
Her şey bizim için... Bizim daha iyi yaşamamız, daha çok rahat etmemiz için yaratılmış ve hazırlanmıştır. Bu dünya, tam insana göre. İnsanın rahat etmesi için her şey hazırlanmış. İnsan da, dünyaya göre yaratılmış. Dünyaya uygun ve uyumlu yaşaması için gerekli bütün cihazlarla donatılmıştır. İnsan, kendi aklının alamayacağı kadar kendine göre, yapısına uygun; düzenli ve rahat bir dünya bulmuştur. Eğer böyle bir dünya hazırlanıp sunulmasaydı, insan nasıl bulabilirdi ?..

* * *
İnsan, en üstün nasıl olunursa, öyle yaratılmıştır.
Her organıyla müthiş, muazzam ve olağanüstü sanatlıdır.
Özellikle de, bu büyük ikramların kıymetini anlayacak, bunların bilincine varacak bir zeka ve akıl sahibi kılınmıştır...
Bütün bu uyum, düzen ve ahenk, kendi kendine olabilir mi? İnsanın ve kainatın yaratılışındaki muazzam güzellikler tesadüfen olabilir mi? Ya da tabiatın kendisi, yaratıcı mıdır?

* * *
Dünya, insanın evidir. Bu sebeble, en üstün varlık olan insanın rahatına en uygun biçimde yaratılmıştır. Kainat, herşeyin insan için hazırlandığını adeta haykırmakta ve açık açık göstermektedir.
Herşey insan için ise, insan kim için olacaktır?
Elbette insan, herşeyi emrine ve hizmetine veren için olacaktır. Hayatının merkezinde, herşeyi Yaratan olmalıdır. O yüce Yaratıcı'nın emri doğrultusunda yaşamak, hayatının tek gayesi haline gelmelidir

__________________

mihenk
Vehbi Vakkasoğlu
 
Yüce Rabbimizin olduğunun 3 büyük kanıtı
1-İnsanları kim yarattı?
2-Evreni kim yarattı?
3-Kur-an-ı Kerim
 
Büyüklerimiz hep ALLAH tan korkmuyomusun der ALLAH taş eder der küçükleri korkutmak içöin aslında bu bir nebze yanlış geçenlerde şöyle bir temsille karşılaştım ki gerçekten çok güzeldi.
Çocuk ALLAH tan neden korkuyosun dedi anneside ALLAH tan korkmuyorum korkulmnazda zaten sadece onu üzmekten verdiklerine tşk etmemekten korkuyorum dedi ne kadar engin bir düşünce keşke hepimiz böyle olabilsek .
 
Geri
Üst